Lemalar
Pages: 1
30. Lema By: hafiza aise Date: 02 Þubat 2011, 13:23:12
OTUZUNCU LEM'A


Otuz Birinci Mektubun Otuzuncu Lem'asý ve Eskiþehir Hapishanesinin bir meyvesi, Altý Nüktedir.

Denizli Medrese-i Yusufiyesinin bir ders-i âzamý Meyve Risalesi olduðu ve Afyon Medrese-i Yusufiyesinin kýymettar bir ders-i ekmeli el-Hüccetü'z-Zehrâ olmasý gibi, Eskiþehir Medrese-i Yusufiyesinin gayet kuvvetli bir ders-i âzamý da, Ýsm-i Âzamý taþýyan altý ismin altý nüktesini beyan eden bu Otuzuncu Lem'adýr.

Ýsm-i Âzamdan Hayy-ý Kayyûma dair parçada pek derin ve geniþ meseleleri herkes birden bilemez ve zevk etmez, fakat hissesiz de kalmaz.
Birinci Nükte

Ýsm-i Kuddûsün bir nüktesine dairdir.

Bu Küddûs nüktesi, Otuzuncu Sözün Zeylinin Zeyli olmasý münasiptir.





وَاْلاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ  4


âyetinin bir nüktesi ve bir Ýsm-i Âzam veyahut Ýsm-i Âzamýn altý nurundan bir nuru olan Kuddûs isminin bir cilvesi, Þaban-ý Þerifin âhirinde, Eskiþehir Hapishanesinde bana göründü. Hem mevcudiyet-i Ýlâhiyeyi kemâl-ý zuhurla, hem vahdet-i Rabbâniyeyi kemâl-i vuzuhla gösterdi. Þöyle ki, gördüm:

Bu kâinat ve bu küre-i arz, daim iþler bir büyük fabrika ve her vakit dolar boþalýr bir han, bir misafirhanedir. Halbuki böyle iþlek fabrikalar, hanlar ve misafirhaneler muzahrafatla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirleniyorlar, bulaþýk oluyorlar ve ufunetli maddeler her tarafýnda teraküm ediyorlar. Eðer pek çok dikkatle bakýlmazsa ve tanzif edilmezse ve süpürülüp temizlenmezse, içinde durulmaz; insan onda boðulur.

Halbuki bu fabrika-i kâinat ve misafirhane-i arz o derece parlak, temiz ve naziftir ve o kadar kirsiz ve bulaþýksýzdýr ve ufunetsizdir ki, bir lüzumsuz þey ve bir menfaatsiz madde ve tesadüfî bir kir bulunmaz.

Zâhirî bulunsa da, çabuk bir istihale makinesine atýlýr, temizlenir.

Demek bu fabrikaya bakan Zat, çok iyi bakýyor. Ve bu fabrikanýn öyle tanzifçi bir Sahibi var ki, o koca fabrikayý ve o büyük sarayý küçük bir oda gibi süpürtür, temizler, tanzim ve tanzif eder. Ve o pek büyük fabrikanýn büyüklüðü nisbetinde muzahrafatý ve enkazýndan kalma kirli maddeleri, süprüntüleri bulunmuyor. Belki büyüklüðü nisbetinde temizliðine ve nezafetine dikkat ediliyor.

Bir insan, bir ayda yýkanmazsa ve küçük odasýný süpürmezse çok kirlenir, pislenir. Demek bu saray-ý âlemdeki paklýk, sâfilik, nuranîlik, temizlik, mütemadiyen hikmetli bir tanziften, bir dikkatli tathirden ileri geliyor. Ve eðer o daimî tathir ve süpürmek ve dikkatle bakmak olmasaydý, bir senede bütün hayvanlarýn yüz bin milletleri arzýn yüzünde boðulacaklardý. Ve semâvâtýn fezasýnda tahribe ve mevte mazhar olan kürelerin ve peyklerin, belki yýldýzlarýn enkazlarý, baþýmýzý ve diðer hayvânâtýn baþlarýný, belki küre-i arzýn baþýný, belki dünyamýzýn baþýný kýracaklardý, daðlar büyüklüðündeki taþlarý baþýmýza yaðdýracaklardý. Ve bizi bu vatan-ý dünyevîmizden kaçýracaklardý. Halbuki, eskiden beri o yukarý âlemlerdeki tahrip ve tamirden, medar-ý ibret olarak, yalnýz birkaç semâvî taþlar düþmüþse de, hiç kimsenin baþýný kýrmamýþ.

Hem zeminin yüzünde her sene mevt ve hayatýn deðiþmeleri ve döðüþmeleri yüzünden, yüz binler hayvânat milletlerinin cenazeleri ve iki yüz bin nebâtâtýn taifelerinin enkazlarý, ber ve bahrin yüzlerini fevkalâde öyle kirleteceklerdi ki, zîþuur, o yüzleri deðil sevmek, âþýk olmak, belki öyle çirkinlikten nefret edip mevte ve ademe kaçacaklardý.

Bir kuþ kolayca kanatlarýný ve bir kâtip rahatça sayfalarýný temizlediði gibi, bu tayyare-i arzýn ve bu tuyur-u semâviyenin kanatlarý ve bu kitab-ý kâinatýn sayfalarý da öylece temizleniyor, güzelleþiyor ki, âhiretin hadsiz güzelliðini görmeyen ve imanla düþünmeyen insanlar, dünyanýn bu temizliðine, bu güzelliðine âþýk olurlar, perestiþ ederler.

Demek bu saray-ý âlem ve bu fabrika-i kâinat, ism-i Kuddûs'ün bir cilve-i âzamýna mazhardýr ki, o tanzif-i kudsîden gelen emirleri, deðil yalnýz denizlerin âkilü'l-lâhm tanzifatçýlarý ve karalarýn kartallarý, belki kurtlar ve karýncalar gibi, cenazeleri toplayan sýhhiye memurlarý dahi dinliyorlar.

Belki o kudsî evâmir-i tanzifiyeyi, bedende cereyan eden kandaki küreyvât-ý hamrâ ve beyzâ dahi dinleyip bedenin hüceyrâtýnda tanzifat yaptýklarý gibi, nefes dahi o kaný tasfiye eder, temizler.

Ve o emri, gözkapaklarý gözleri temizlemek ve sinekler kanatlarýný süpürmek için dinledikleri gibi, koca hava ve bulut dahi dinler. Hava, zeminin sathýna, yüzüne konan toz toprak süprüntülere üfler, tanzif eder. Bulut süngeri, zemin bahçesine su serper, toz topraðý yatýþtýrýr. Sonra, gökyüzünü çok zaman kirletmemek için, çabuk süprüntülerini toplayýp kemâl-i intizamla çekilir, gizlenir. Göðün güzel yüzünü ve gözünü, silinmiþ ve süpürülmüþ, parýl parýl parlar gösteriyor.

Ve o evâmir-i tanzifiyeyi, yýldýzlar, unsurlar, madenler, nebatlar dinledikleri gibi, bütün zerreler dahi dinliyorlar ki, hayret-engiz tahavvülât fýrtýnalarý içinde o zerreler nezafete dikkat ediyorlar. Bir yerde lüzumsuz toplanmýyorlar, kalabalýk etmiyorlar. Mülevves olsalar çabuk temizleniyorlar. En temiz ve en nazif ve en parlak ve en pâk vaziyetleri, en güzel, en sâfi, en lâtif suretleri almak için, bir dest-i hikmet tarafýndan sevk olunuyorlar.

Ýþte bu tek fiil, yani, birtek hakikat olan tanzif, ism-i Kuddûs gibi bir Ýsm-i Âzamdan, kâinatýn daire-i âzamýnda görünen bir cilve-i âzamdýr ki, doðrudan doðruya mevcudiyet-i Rabbâniyeyi ve vahdâniyet-i Ýlâhiyeyi, Esmâ-i Hüsnâsýyla beraber, güneþ gibi, geniþ ve dürbün gibi olan gözlere gösterir.

Evet, nasýl ki, Risale-i Nur'un çok cüzlerinde kat'î burhanlarla ispat edilmiþ ki, ism-i Hakem ve ism-i Hakîmin bir cilvesi olan fiil-i tanzim ve nizam; ve ism-i Adl ve Âdilin bir cilvesi olan fiil-i tevzin ve mizan; ve ism-i Cemîl ve Kerîmin bir cilvesi olan fiil-i tezyin ve ihsan; ve ism-i Rab ve Rahîmin bir cilvesi olan fiil-i terbiye ve in'âm, bu daire-i âzam-ý âlemde, herbiri birtek hakikat ve birtek fiil olduklarýndan, birtek Zâtýn vücub-u vücudunu ve vahdetini gösteriyorlar. Aynen öyle de, ism-i Kuddûsün bir mazharý ve bir cilvesi olan fiil-i tanzif ve tathir dahi, o Zât-ý Vâcibü'l-Vücudun hem güneþ gibi mevcudiyetini, hem gündüz gibi vahdâniyetini gösteriyorlar.

Ve mezkûr tanzim, tevzin, tezyin, tanzif misilli o ef'âl-i hakîmâne, âzamî dairede vahdet-i nev'iyeleri noktasýnda birtek Sâni-i Vâhidi gösterdikleri gibi; Esmâ-i Hüsnânýn ekserîsinin, belki bin bir esmânýn herbirinin böyle birer cilve-i âzamý, bu daire-i âzamda vardýr. Ve o cilveden gelen fiil nisbetinde vuzuh ve kat'iyetle Vâhid-i Ehadi gösterir.

Evet, herþeyi kanun ve nizamýna itaat ettiren hikmet-i âmme; ve herþeyi süslendirip yüzünü güldüren inâyet-i þâmile; ve herþeyi sevindirip memnun eden rahmet-i vâsia; ve zîhayat herþeyi beslendirip lezzetlendiren rýzk-ý umumî-i iâþe; ve herþeyi umum eþyaya münasebettar ve müstefid ve bir derece mâlik eden hayat ve ihyâ gibi, kâinatýn yüzünü güldüren, ýþýklandýran bedihî hakikatler ve vahdânî fiiller, ziya güneþi gösterdiði gibi, birtek Zât-ý Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzâk, Hayy ve Muhyîyi bilbedâhe gösteriyorlar. Eðer herbiri birer burhan-ý bâhir-i vahdâniyet olan o yüzer geniþ fiillerden tek birisi Vâhid-i Ehade verilmezse, yüzer vecihte muhaller lâzým gelir.

Meselâ, onlardan deðil hikmet, inayet, rahmet, iaþe, ihyâ gibi bedihî hakikatler ve vahdanî deliller, belki yalnýz tanzif fiili Kâinat Hâlýkýna verilmezse, o vakit ehl-i dalâletin o meslek-i küfrîsinde lâzým gelir ki, ya tanzifle alâkadar zerreden, sinekten tut, tâ unsurlara, yýldýzlara kadar bütün mahlûkatýn herbiri, koca kâinatýn tezyin ve tevzin ve tanzim ve tanzifini bilecek, düþünecek ve ona göre davranacak bir kabiliyette olacak; veyahut Hâlýk-ý Âlemin sýfât-ý kudsiyesi kendisinde bulunacak; veyahut bu kâinatýn tezyinat ve tanzifâtý ve varidat ve masarifinin muvazenelerini tanzim etmek için, kâinat büyüklüðünde bir meclis-i meþveret bulundurulacak ve hadsiz zerreler, sinekler, yýldýzlar o meclisin âzâlarý olacak. Ve hâkezâ, bunlar gibi hurafeli, safsatalý yüzer muhaller bulunacak, tâ ki her tarafta görünen ve müþahede olunan umumî ve ihatalý ulvî tezyin ve tathir ve tanzif vücut bulabilsin. Bu ise, bir muhal deðil, belki yüz bin muhal ortaya girer.

Evet, eðer gündüzün ziyasý ve zemindeki umum parlak þeylerde temessül eden hayalî güneþçikler güneþe verilmezse ve birtek güneþin cilve-i in'ikâsýdýr denilmezse, o vakit zemin yüzünde parlayan bütün cam parçalarýnda ve su katrelerinde ve karýn þiþeciklerinde, belki havanýn zerrelerinde birer hakikî güneþ bulunmak lâzým gelir-tâ ki o umumî ziya vücut bulabilsin.

Ýþte hikmet dahi bir ziyadýr. Rahmet-i muhita bir ziyadýr. Tezyin, tevzin, tanzim, tanzif, muhit birer ziyadýrlar ki, o Þems-i Ezelînin þualarýdýrlar. Ýþte gel, bak, dalâlet ve küfür nasýl hiç çýkýlmaz bataklýða girer. Ve dalâletteki cehalet, ne derece ahmakane olduðunu gör, "Elhamdü lillâhi alâ dîni'l-Ýslâm ve kemâli'l-îmân" de.

Evet, kâinat sarayýný ter temiz tutan bu ulvî, umumî tanzif, elbette ism-i Kuddûsün cilvesi ve muktezasýdýr. Evet, nasýl ki bütün mahlûkatýn tesbihatlarý ism-i Kuddûsa bakar; öyle de, bütün nezafetlerini de Kuddûs ismi ister.Nezafetin bu kudsî intisabýndandýr ki,(1) hadisi, nezafeti imanýn nurundan saymýþ ve (2)  âyeti dahi, tahareti muhabbet-i Ýlâhiyenin bir medarý göstermiþ.
[/size]

1 "Temizlik îmândandýr." Bu hususta bir çok hadis rivâyet edilmiþtir. Müslim, Tahâret: 1; Dârimî, Vudû': 2; Müsned, 5:342, 344; el-Aclûnî, Keþfü'l-Hafâ, 291.
2 "Muhakkak ki ALLAH çok tevbe edenleri ve temiz olanlarý sever." Bakara Sûresi, 2:222.


Ynt: 30. Lema By: sümeyra Date: 31 Aralýk 2013, 03:47:30


             Rabbim razi olsun.insaallah Rabbim bize de, imanimiza hucum eden kirlerden arinmayi nasib etsin.amin..
Ynt: 30. Lema By: OlcaY8D Date: 31 Aralýk 2013, 15:04:35
AMÝN hocam .rabbim bize gelen þeytani kötülüklerden korusun.ve kötülüklere karþýý bizi yanýltmasýn...AMÝN
Ynt: 30. Lema By: damla6d Date: 07 Þubat 2014, 17:41:06
Otuz Birinci Mektubun Otuzuncu Lem'asý ve Eskiþehir Hapishanesinin bir meyvesi, Altý Nüktedir.
daha önce hiç böyle bir þey duymamýþtým.

radyobeyan