Hüccetullahil Baliða
Pages: 1
Fitneler fiten By: sumeyye Date: 01 Þubat 2011, 15:14:55
FÝTNELER (FÝTEN)


Bil  ki: Fitneler kýsým kýsýmdýr; Bunlarý aþaðýda gelecek þekil­de sýralayacaðýz:         

1. Nefis fitnesi: Kiþinin nefsi yüzünden maruz kaldýðý fitneler vardýr. Bunlar, kalbinin katý olmasý sebebiyle olur ve bir türlü ibâdetlerden tat, münâcâttan haz alamaz. Ýnsan þu üç un­surdan mürekkeptir:

i. Kalp: Kalp, Öfke, cesaret, haya, sevgi, korku, kabz (daral­ma) ve bast (açýlma) gibi hallerin doðduðu yerdir.

ii. Akýl: Duyu organlarý ile algýlanabilen bilgilerin mahalli­dir. Bunlar, tecrübe ve hads (kalbe doðma) gibi yollarla elde edilen bedîhî hükümler, burhan yoluyla ulaþýlan nazarî hükümler ile da­ha çok hamasî olan hatabî hükümlerden ibarettir.

iii. Tabiat (yapý, nefs): Ýnsanýn bünyesinin bekasý için zorun­lu olan yeme, içme, uyuma, cinsel iliþkide bulunma gibi arzularýn kaynaklandýðý yerdir.

Ý. Kalp: Kalp, ne zaman behîmî hasletlerin galebesi altýn­da kalsa ve bunun sonucu olarak da kabz ve bast hali hayvanlarýn kabz ve bast hali gibi, tabiat ve vehimden kaynaklanan bir vazi­yette olsa, o kalp, behîmî bir kalp olur.

Kalbin, uykuda ya da uyanýk halde iken þeytanlarýn vesvese­lerine açýk olmasý, onlarýn telkinlerini kabul etmesi halinde o kal­bin sahibi, "insan þeytaný" diye isimlendirilir.

Melekî hasletlerin kalbe galebe çalmasý halinde, insanî kalp­ten söz edilir ve artýk korkusu, sevgisi ve benzeri halleri, elde et­miþ olduðu hak itikatlara olur.

Her ne vakit duruluðu güçlense, nuru artsa ona "ruh" denir ve artýk kabz hali yaþamaz; hep bast halinde olur; huzursuzluk duymaz, hep ülfet halinde bulunur. Halleri, nefesler olur ve melekî özellikler -çalýþma ile elde edilmiþ meziyetler deðil- onun için, bir karakter halini alýr.

ii. Akýl: Behîmî hasletler her ne zaman akýl üzerine galebe çalacak olsa, akýl cerbeze ve "ehâdîs-i nefs" olur. Bunlar, bazý tabiî dürtülere meyleder. Bunun sonucu olarak eðer aþýrý þehvet gücüne sahipse, içinden cima düþüncesini geçirir, açsa türlü türlü yemek­leri düþünür vb. Veya þeytanýn ilhamlarýna açýk olur. Bu durumda içinden geçirdiði bu düþünceler (ehâdîs-i nefs), üstün nizamýn bo­zulmasý, hak itikatlardan þüphe etme doðrultusunda geliþir, ntrat-ý selîme sahiplerinin tiksineceði çirkin hallere meyleder.

Melekî hasletlerin akla kýsmen galebe çalmasý halinde ise, o akýl, akýl olur ve iþi, irtifaký ya da ihsânî bilgilerden bedîhî olarak ya da nazar sonucu tasdiki gerekli olanlarýný tasdik eder.

Nuru güçlenir, duruluðu artarsa ona artýk "sýr" denir. Onun iþi ise, gayb âleminden rüya, fîrâset, keþf, hatiften ses gelme gibi yollarla feyz halinde inen bilgileri kabul ve tasdik etmektir.

Zaman ve mekândan hâlî soyut þeylere yöneldikçe "hafi" olur.

iii.Tabiat: Tabiat, behîmî hasletlere doðru yuvarlandýk­ça, "nefs-i emmâre" adýný alýr.

Durum, behîmîlikle melekîlik arasýnda gelip gidiyor, bazen bu galip bazen öteki galip geliyorsa, o zaman ona "nefs-i levvâme" denir.

Serî hükümlerle kendisini kayýtlayýp, haddi aþmazsa, ancak þeriata uygun doðrultuda hareket ederse, o zaman "nefs-i mutma-inne" adýný alýr.

Bu, benim insanda bulunan letâif hakkýndaki bildiklerim ol­maktadýr.

Allah'u alem! [314]



314] Þah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliða Ýslâm Düþüncesinin Ýlkeleri, Ýz Yayýnlarý: 2/665-666.


radyobeyan