Ýlahi Armaðan
Pages: 1
26. Meclis By: hafiza aise Date: 30 Ocak 2011, 19:56:36
26. MECLÝS

 

Bu konuþma Ribât’ta yapýldý.

Konuþma tarihi: Hicrî 20 Zilhicce 545, Milâdî 1150.


 

Peygamber (s.a.v) Efendimiz’den þöyle rivayet edilir: “Musibetleri saklý tutmak, Arþ hazinelerinden birine sahip ol­mak kadar büyüktür.”

Ey halka dert yanan ve Hakk'ý halka þekva eden, onlara yaptýðýn hu þekva, sana ne gibi bir fayda saðlar? Onlar sana fayda saðlaya­mazlar. Onlar kendi baþlarýna kimseye zarar da veremezler. Onlara itimat ederken, Hak kapýsýna ortak etmiþ olursun. Onlar seni Hak kapýsýndan uzak kýlar. Hakk'ýn gazabýna bu yüzden çarpýlýrsýn. Mev­lâ'dan kalbine perde inmesine sebep olurlar.

Ey bilgi iddiasýnda olan, bütün hâlinle cehaleti aramaktasýn.

Dünyaný Rabb’inden gayri kimselerden istemektesin. Sýkýntý içine düþtüðün zaman halka koþmakla eline ne girer ki?

Yazýk sana, þu saldýrýcý av hayvaný öðrendiðini yapýyor. Avýný kimseye vermiyor, kendisi de yemiyor. Halbuki onun âdeti, bulduðu­nu kapýp yemektir. Bütün tabiî hallerini bir yana atarak öðrendiði þeyin gereðini yapmaya çalýþýyor. Av kuþlarý da ayný þeyi yapmak­ta. Nefsin öðrenmeye daha layýktýr. Vahþî hayvanlar güzel terbiye edilirken bir insan cevheri, irade ile nasýl yola getirilemez?

Ona bir þey öðret, fehmini aç. Anlayýþ kabiliyetini geliþtir. Di­nini yeyip bitirmesine mâni ol. Hak Teâlâ'nýn emanet ettiði þeye iha­net etmesin. Ýman sahibi için din, manevî varlýðýna et ve kan sayýlýr. Nefsini iyi terbiye etmeyenin ona bir þey teslim etmesi doðru olmaz. Her þeyi öðrettiðin zaman istediðini teslim et. Anlayýþýna ve kavra­yýþýna güvendiðin zaman ona her varýný býrakabilirsin. Yine de kont­rol etmen yerinde olur; unutma. Her gittiðin yerde seninle olur. Alîm ve Halîm olan Allah tarafýndan gönderilene razý olur. Onun için, buð­day içi ile arpa kepeðinin farký yoktur. Nefsi için hiç bir haz almaz. Hýrs ile yemek yemez. Aç kalýr, susuz bekler, yine kimseden bir þey ummaz. Daima iyi iþler ve Hakk'a kulluk için kendini atar. Tabiî olan kötü dileklerini unutur. Cömert olur. Gönlünü dünyaya kaptýr­maz, öbür âleme hasret çeker. Az zaman böyle gider, sonra âhireti de býrakýr. Mevlâ'ya koþar. Ona sýrrý ile varmak ister. Kalbi de alýr, Hak Teâlâ'nýn kapýsýna gider. Artýk geçmiþ hüküm kendini gösterir. Ve o hüküm dile gelir. Þöyle der: “Ey yemeyen ve içmeyen, burada ye ve iç.”

Aklý baþýnda olan hasta, yalnýz doktorun verdiðini yer ve tavsi­ye ettiði ilâcý alýr. Onun terbiyesinde ve gösterdiði yolda kendini te­davi eder. Gerek doktorun yanýnda, gerekse olmadýðý zaman, nefsi­nin isteklerine kapýlmaz.

Ey hýrsa kapýlan, o yiyecek ki sana yazýlmýþ, senden baþka kim yiyebilir? O elbise ve o binek ile alacaðýn o kadýn sana yazýlmýþ ise, senden baþka kim onu alabilir? Hýrsý býrak; acele etme.

Bu cehalet neye? Sebatlý halin yok. Aklýn ermiyor. Allah'ýn vaa­dine inanmýyorsun. Ey muhtelif iþlerde çalýþan zat, zengin, sâlih bi­rine iþ gördüðün zaman ücret bekleme. Edebini bozma. Sen, edebini bozmadan terbiyeni muhafaza edersen daha iyisini, daha güzelini ve daha fazlasýný bulursun.

O zengin ve cömert adam, sende hýrs ve bir talep görmediði za­man, birlikte çalýþtýðýn arkadaþlarýndan ayýrýr ve seni hepsinden üs­tün tutar, her türlü rahatýný temin eder.

Hak Teâlâ, itiraz edenlere sahip olmaz. Her iþte nifak çýkarmak­ta olanlara bakmaz. O’nun sahip olduðu ve baktýðý kimseler, edepli ve itiraz bilmeyen kimselerdir. Ýçi sakin, dýþý hoþ olanlar, Hak Teâlâ ile sohbetini devam ettirir.

Gelmekte olan hâdiselere boyun eðenin, ilâhî âlemde sohbeti de­vam eder. Allah'ý tam bilen ve O'na irfan duygusu besleyen, her an O'nunla olur. Baþka sevdiði yoktur. O'na uyar, O'ndan dirlik alýr, baþkalarýna karþý duygularýný öldürür. Ýrfan sahipleri, hep Allah'ýn zatý ile olmaktadýrlar; sýfat ve isim tecellilerinin zuhuru olan geçici þeylere uymazlar.

 

* * *

 

Ey evlat! Konuþtuðun zaman iyi niyetle konuþ. Sustuðun zaman, kalbinde iyi duygu besle. Niyeti amelden önce bilmeyen adamýn yap­týðý iþler eksiktir. Sen, susmuþ olsan veya konuþsan, yine de günah iþlemiþ olursun; çünkü niyetin bozuk. Söz etmen ve sessiz durman, Peygamber’in sünnetine uymuyor.

Bir hâl deðiþikliðinde ve rýzýk darlýðýnda hemen Hakk'a karþý hâ­liniz deðiþiyor. Hele gelecek bir þeyin ipi kopup kýrýlsa, hemen küfür yolunu tutuyorsunuz. Dünyada hemen hemen her þey ölçülü ve mu­ayyendir. Sana bir nimet gelirse, diðer kimsenin elinden çýkmýþ sa­yýlýr. Bir gün de senden alýnýr, baþkasýna verilir. Ne hepsi senin olur, ne de daima bir þahsýn elinde kalýr.

Kendinizi hükümdar gibi görüyorsunuz. Allah sanki sizin keyfi­nize göre hareket edecek! “Niçin yaptýn? Þunu yapma! Bunu yap!” gibi emirler verecek­siniz O'na öyle mi? Hâþâ!

 

* * *

 

Ey Âdemoðlu, sen kimsin? Ne deðerin var? Kokmuþ bir sudan yaratýldýn. Halini düþün. Rabb’ine tevazu göster. O'na karþý boynu eðik ol. Takva sahibi ol. Aksi halde kerim olman kabil olmaz. Allah katýnda güzelliðin kaybolur. Salih kullar da, takvan olmazsa senden hoþlanmazlar. Dünya böyledir; hep hikmet doludur. Âhiret daha baþ­ka olur; kudret âlemi orada baþlar.

 

* * *

 

Ey cemaat! Sizi terbiye edecek zatlar lazým. Siz Hakk'a vekâlet etmektesiniz. Bundan haberiniz var mý? Akýllý olunuz. Kalp gözle­rinizi açýnýz. Bulunduðunuz makamý idrâk ediniz. Her hâliniz ölçülü olsun. Meselâ: Evinde bir topluluk bulunan, önce söze baþlamasýn; söz edecek olursa çoðu cevap mahiyetinde olsun. Boþ þeyleri konuþ­maktan çekinsin.

Tevhid ilmini edinmek farz, helâl bulup yemek farz, Allah için yapýlan iþlere karþýlýk beklememek farzdýr.

Ýçi dýþýna uymayan fâsýk kiþilerle olma. Salih ve düzenli iþ eden­lere koþ. Karýþýk bir durumda olursan, sâlih ile nifaklý kiþiyi ayýrt edemeyecek hâle düþersen Allah'a yalvar. Oturduðun yerden hemen kalk; gece olsa, daha iyi olur. Ýki rekât namaz kýl, sonra yalvar: “Yâ Rabbi, kullarýn arasýnda olan sâlih kiþileri bana buldur. Sana varmama delil olaný bana göster. Manevî sofrandan yememe vesile ver. Manevî susuzluðumu, sonsuz denizinden kandýracak zatý bana bildir. O zat gözlerimi, yakýnlýk nurunla sürmelesin. Taklitçi olmayarak ayan beyan nurunu gördüreni bana haber ver.

Allah yoluna canlarý ile girmiþ olanlar, Allah'ýn fazlýndan yer ve ülfet þarabýný içerler. Hakk'ýn yakýnlýðý kapýsýnda hazýr dururlar. Yalnýz haberle yetinmezler. Çalýþýr, çabalar, sabýrlý olarak sefere çý­kar, her þeyi olduðu gibi görürler. Yaratýlmýþlarý geçer, ötelerin öte­sine varýrlar. Rab’lerine vasýl olduklarý zaman edep, ilim ve hikmet öðrenirler. Çeþitli bilgilere vakýf olurlar. Yerde ve gökte Mevlâ’dan gayri bir þey olmadýðýný o dem öðrenirler. Veren, vermeyen, hareket ettiren ve sakin býrakan, O'ndan baþkasý deðildir. Takdir eden ve hü­küm veren O'dur. Aziz eden ve zelil býrakan, bir þeyi diðerine sataþ­týran ve uysal kýlan yine O'dur. Bu hâle erince o büyükler her þeyi kolay anlarlar. Çünkü kalp gözüyle Hak katýnda olanlarý görürler. Dýþ gözlerini de o yola vermeye çalýþýrlar. Dünya onlarýn yanýnda hiç kalýr, mülkünü görmezler bile. Ne bir ölçüye vurur, ne de tartmaya kalkarlar.

 

* * *

 

Ey cemaat! Takvayý terk ettiniz; bu halinizden hemen dönünüz. Takva gönüllere þifa verir. Onu terk, ruhu hasta eder.

Kendinizi tevbe etmeye alýþtýrýnýz. Tevbe ilâçtýr. Günahlar ise mikrop çýkarýr. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir gün ashâbýna þöyle hitap etti: “Ayýk olunuz, size hastalýðýnýzý ve onun þifasýný öðreteceðim, is­ter misiniz?” Ashâb; “Evet, evet” dediler. Peygamber (s.a.v) Efendimiz devamla buyurdular ki: “Hastalýðýnýz, günah sebebi ile gelir. Ona þifa olan da tevbedir.”

Tevbe, imanýn ayrýlmaz eþidir. Zikir meclislerine devam etmek ve Hakk'a muti olmak, iman hastalýklarýna þifa olur.

Ýman dili ile tevbe ediniz, felahý bulursunuz. Tevhid ve ihlâs dili ile konuþunuz, size felah gelir. Allah Teâlâ tarafýndan bir âfet gel­diði zaman imanla kendinizi müdafaa ediniz. Ýman, elinizde bir silâh olsun.

Allah'ým, onlara gösterdiðini bize de göster. “Dünyada iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Ve bizi ateþ azabýndan koru.” (el-Bakara, 2/201)



radyobeyan