Ýlahi Armaðan
Pages: 1
28. Meclis By: hafiza aise Date: 30 Ocak 2011, 19:52:59
28. MECLÝS

 

Bu konuþma Ribât’ta yapýldý.

Konuþma tarihi: Hicrî 9 Cemâziyelâhir 545, Milâdî 1150.


 

Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in bir hadîs-i þerifini þöyle anlatýr­lar: Bir gün Peygamber Efendimiz’in huzuruna biri geldi ve “Seni Allah için seviyorum.” dedi. Þu cevabý aldý: “O halde, fakri gömlek gibi giy. Belaya sarýl. Öbür âlemde beni bulmak, benimle olmak için yaptýklarýmý yapmalýsýn. Sevginin baþ þartý; uymaktýr.”

Hz. Sýddîk, Peygamber (s.a.v) sevgisine sadýk idi. Bütün malýný Peygamber yoluna harcadý. Peygamber’in sýfatýna büründü. Hak ka­pýsýnda Peygamber'e eþ oldu. Her þeyi daðýttýðý zaman, kendisine sa­rýnacak bir aba kalmýþtý. Çocuklarý için, Allah ve Peygamberi’nden baþka hiç bir þey ayýrmadý. Ýçini ve dýþýný Peygamber'in hâline uydurmuþtu.

Sana gelince, yalancýsýn. Ýyi insanlarýn sevgisi para ile ölçüle­mez. Onlarýn karþýsýna paraný, altýnýný çýkarmaktasýn. Bu hâlinle on­lara yakýnlýk iddia ediyorsun. Onlara yakýn olmayý diliyorsun.

Aklýný baþýna al. Bu sevgi yalandýr. Seven sevdiðinden bir þey esirgemez. Sevilen her þeye tercih edilir. Fakr hâli Peygamber (s.a.v) Efendimiz’den ayrýlmazdý. Bu sebeple þöyle buyurmuþtu: “Fakr hali, beni sevenlere, selden daha çabuk varýr.” Hz. Âiþe'nin þu sözü önemlidir: “Peygamber hayatta iken dünya bize gülmedi. Daima darlýk ve sýkýntýlý oldu. Peygamber’in öbür âleme göçünden sonra üzerimize çöktü.”

Peygamberimiz’in sevgisini kazanma þartý fakr hâlidir. Allah sev­gisi için de bela þarttýr. Bazý büyükler þöyle der: “Her velayet hâlini bela takip eder.”

Sebebi, boþ yere Allah sevgisi iddia edilmeye. Öyle olmazsa, ri­yakâr ve münafýklar da Allah sevgisi iddia eder; belki de davalarýný kazanabilirlerdi.

Boþ davadan dön. Yalan iþleri býrak. Kendi baþýna tehlikeler çý­karma. Þayet bir dava açmak istiyorsan, ispatlý, delilli olsun. Aksi hâlde ne bizden olursun, ne de davayý kazanabilirsin.

Altýn iþlerinden anladýðýný iddia ederek övünme. Sonra piþman olursun. Utandýrýrlar; bir þey sorarlar, bilemezsin.

Yýlan ve yýrtýcý hayvanlarla uðraþma. Onlar seni periþan eder. Eðer Havva isen yýlana yanaþ. Kuvvetine güveniyorsan, yýrtýcý hay­vanlarla dalaþ.

Allah kulda doðruluk ister. O'na varmak isteyene marifet nuru gerektir. Ýrfan sahiplerinin kalbine marifet güneþi doðmuþtur. O gü­neþ gece ve gündüz sönmez. O güneþe sahip olanlar doðru olurlar.

 

* * *


 

Ey evlat! Münafýklarý býrak. Allah'ýn azabýna kendini atmak is­teyenlerden uzak ol. Aklýný baþýna al. Zamane insanlarýnýn çoðun­dan uzak dur. Onlar elbise giymiþ kurtlara benzerler. Ýyi insanlar azdýr.

Fakr aynasýný al, hâline bir bak. O aynada sana ve diðerlerine ait ayýbý görme hassasýný Allah'tan dile.

Sana her þeyi bildiriyorum. Halký ve Hâlýk'ý anlatýyorum. Þer, yaratýlmýþlarýn yanýndadýr. Hayýr, Allah katýndadýr. O'na göre þer yoktur.

Allah’ým, bizi yaratýlmýþlarýn þerrinden koru. Dünya ve âhirette senin hayrýný ver.

 

* * *

 

Her þeyi sizin için arýyorum. Bana bir þey gelmese de olur. Ýpimi kuyuya salarým; oradan çýkaný size veririm; ben almam. Beni zengin edecek þeyim var. Sizden hiçbir þey talep etmiyorum.

Bana göre çalýþmak vardýr. Çalýþamayacak olursam, tevekkül ederim. Sizin getireceðinize bakmam. Getirmenizi zaten beklemem. Nifak sahipleri sizi bekler; Allah'a güvenmez, sizin vereceðinize da­yanýr. Allah'ý unutur. Yaratan’a itimat etmez.

Bana böbürlenmeyin, yeryüzünde olan bütün varlýðý tecrübe ede­bilirim; buna gücüm yeter. Ýyinizi kötünüzü ayýrt edebilirim. Allah'ýn verdiði basar kuvveti ile bunu yapmaya güçlüyüm. Allah beni bu iþ­lere ehil kýlmýþtýr.

Kurtuluþ istiyorsan, örsümün üstüne yat. Çekicimin vuruþ ses­leri ile nefsin, þeytanî duygularýn ve sana tesir eden þeytanî kuvvet­lerin beynine sesleneyim. Düþmanlarýný korkutayým. Kötü arkadaþ­larýný kaçýrayým.

Bu düþmanlarý yenmek için Allah'tan yardým isteyiniz. Onlara sabýrla karþý koyan, yardým kazanýr. Varlýðýný onlara teslim eden, re­zil ve rüsva olur.

Afetler çoktur; fakat onu indiren bir tanedir. Hastalýk sayýlama­yacak kadardýr; ama onun doktoru bir tanedir. Ey nefisleri hasta olanlar. Varlýðýnýzý doktora teslim ediniz. Sizi tedavi ederken onu it­ham etmeye kalkmayýnýz. Onun kadar þefkatli olamazsýnýz. Sizi in­citmeden tedavi eder. Nefsinizi o doktor kadar korumanýz kabil de­ðildir. O Aziz tabibin önünde dilinizi tutunuz. Ona taarruz etmeyiniz.

O'na teslim olduðunuz takdirde dünya ve âhiretin hayrýný bulursu­nuz.

Allah yolcularý tam bir dehþet, tam bir sükût ve tam bir sessiz­lik içindedirler. Bütün çabalamalarý, bunlara ermek içindir. Aradýk­larýný bulduktan sonra, Mevlâ dilerse onlarý konuþturur. Bazen ko­nuþtuklarýndan haberleri bile olmaz. Allah kýyamet günü, kuru varlýklarý konuþturduðu gibi onlarý da konuþturur. Hak konuþturursa onlar da konuþur. Hak tarafýndan verilirse onlar alýr. Allah açarsa onlar da açýlýr. Ýç varlýklarý meleklere kalbolur. Melekler hakkýnda buyrulan; “Allah'ýn emrine isyan etmezler. Ne emir verilirse hemen yaparlar.” (et-Tahrîm, 66/6) mealindeki âyet-i kerime, bir bakýma onlarýn hâlini anlatan bir þahit... Meleklere katýlmalarý bu yüzdendir.

Öbür yüze bakýlýrsa, daha üstün olduklarý gözükür. Çünkü ilâhî bilgileri daha çoktur. Marifet hâlleri daha yücedir. Melekler onlara hizmetçi olur. Onlara uyar ve onlardan faydalanýrlar. Kalpleri hik­metle doludur. Kalpleri bekçilerle çevrilidir. Herhangi bir darlýk ge­lecek olsa, dýþ duygularýna tesir eder, bünyelerini yýkabilir; ama kalp âlemlerine asla varamaz.

Onlarýn derecesine çýkmak arzusu besliyorsan, Ýslâm dininin ha­kikatine ermeye bak. Sonra günahlarý býrak, iç âlemde ve dýþ âlem­de yapýlan bütün suçlara piþman ol. Sonra, þifa verecek vera -þüp­helileri býrakma- hâline koþ. Daha sonra dünyanýn helâl ve mubah iþlerine de gönül kaptýrma. Sonra Allah'ýn fazlý sayesinde zâtýna ya­kýn olmakla zengin olmaya bak. Zaten Hak zenginliðine erdiðin za­man fazl ve ihsan seni kuþatmýþ olur. Kýsmet ve lütuf kapýlarý sana kendiliðinden açýlýr. Dünya bazen üzerine kapanýr; bazen de bütün varlýðý ile sana gelir. Bu hâl dünyada kaldýðýn müddetçe devam eder.

Velî kullarýn hepsinde bu hâller tecelli etmez. Pek azlarý bu hâ­le erer. Erenler, ilim ve takva yönünden doðru olduklarý için ererler, Hakk'ýn zâtýndan gayrisi ile uðraþmazlar. Bunlarýn çoðuna dünya tamamen kapalýdýr. Eðer onlara dünya verilmiþ olsaydý, zaten eremezlerdi. Dünyaya kapýlýr, Hakk'a hizmetten geri dururlardý.

Allah, velî kullarýn, zâtýndan farið olmalarýný istemez. Dünyalýk kapýþmayý ve dünya ehline karýþmayý Allah onlara nasip etmemiþtir.

Büyük velîlerin, dünyaya kapýlýp azaný azdýr. Onlara göre dün­ya diye bir þey yoktur. Dünyanýn her þeyi ile uðraþýrlar; ama onun hükmü altýna girmezler.

Dünyanýn, peþi sýra koþup gittiði nebiler arasýnda, Peygamber (s.a.v) Efendimiz de vardý. Dünya her þeyi ile ona koþtu; ama o, hiç­birine iltifat etmedi. Hakk'ýn hizmetinden geri durmadý. Dünyanýn hiç bir þeyine bakmadý. Tam bir zühd ve çekinme hâli taþýdý. Yeryüzünün hazineleri emrine hazýr olduðu zaman onu reddetti ve “Yâ Rabbi, beni Sen’den baþka þeyi olmayan miskinlerle yaþat, onlarla öldür ve onlarla kýyamet günü dirilt!” diye duada bulundu.

Zühd sahibi olmak büyük bir iþtir; onu yapmaya kolay kolay güç yetmez.

Ýman sahibi hýrs aðýrlýðýndan kurtulmuþtur; çünkü bir þeye has­ret duyarak abanmaz. Aceleci de deðildir. Kalbi her þeye karþý bir çe­kinme duygusu besler. Ýç âlemini dünyaya kaptýrmaz. Allah'ýn emri­ne girer. Bilir ki, kendisi için ayrýlan baþkasýna gitmez; bu sebeple nefsin istekleri peþinde koþmaz. Dünyaya dair istekleri arkaya atar. Yaptýðý tâat için Allah'tan kabul diler.

 

* * *

 

Ey evlat! Allah yoluna girmek için iman sahibi olman lâzým. Orada sebat için de ikana sahip olmalýsýn.

Bu yola girmek istediðin zaman evvelâ dýþ varlýðýný korumak için örtüye, iç âlemini esirgemek için de imana muhtaçsýn. Mekke -Hac- yoluna gitmek böyle deðildir. Oraya gitmek için iman sahibi olmak, sonra para saklamak için çanta gerek. Anlatmak istediðim yol, dýþ varlýk için örtü, iç varlýk için de iman ister. Bu yolun hem önü, hem de sonu vardýr. Baþka yollara benzemez.

Süfyan-ý Sevrî'yi anlatýrlar: Ýlme baþladýðý sýralarda, cebinde bir para çantasý taþýrdý. Ýçinde beþ yüz altýný vardý. Bir taraftan ilme ça­lýþýr, bir taraftan da muhtaçlara daðýtýrdý. Parayý severdi. Ara sýra elini para çantasýnýn üzerine koyar, þöyle derdi: “Sen olmasaydýn bizi ezmeye çalýþýrlardý.” Ýlmi bitirip irfan sahibi olduktan sonra, paraya kýymet vermedi. Elinde ne varsa hepsini muhtaçlara daðýttý, piþmanlýk duymadý. Ve þunlarý söyledi: “Gökleri demir kaplasa da yaðmur yaðmasa, yer taþ olsa da bitkisi bitmese, yine de rýzýk hususunda üzüntü duymam. Þayet bir talepte bulunursam, imaným yok olur.”

Ýmanýn kuvvet buluncaya kadar çalýþ ve sebeplere yapýþ. Sonra sebepleri býrak, onlarý Yaratan'a koþ. Peygamberler çalýþtýlar, borç ettiler, sebeplere yapýþtýlar. Bunlarý ilk zamanlarda yaptýlar. Sonra tevekkül ettiler. Çalýþmakla tevekkülü birleþtirdiler. Her þeyin bir il­ki, bir de sonu olur. Yolun bir dýþý, bir de içi vardýr.

Ey mahrum, çalýþmayý býrakma. Tevekkülü de elde et. Ýnsanla­rýn elindekine göz dikersen iman sahibi olamazsýn. Kudret sahibinin nimetlerini bilmemezlik olur. Allah sana darýlýr, öz varlýðýndan uzak­lara atar. Çalýþmayý býrakýp halkýn vereceði küçük þeyleri ummak âfet sayýlýr.

Süleyman Peygamber mülkünden uzaklara atýldýðý zaman, Allah bir çok þeyle onu iptilâ etmiþti. Onlar arasýnda, kullardan bir þey talep etmek de vardý.

Süleyman Peygamber, kendi diyarýnda iken çalýþýr, yerdi. Uzak­lara atýlýnca rýzýk yollarý ceza olarak baþka taraftan verilmeye baþ­landý.

Allah yolcularýnýn darlýðý geçmez. Sancýlarý dinmez. Gözleri ay­dýn olmaz. Musibetleri eksik olmaz; ta Hak Teâlâ'ya kavuþuncaya kadar. Hak Teâlâ'ya kavuþmalarý iki yönden olur: Biri dünyada, öbürü âhirette. Kalp ve sýr âlemi ile dünyada Hakk'a vasýl olan az­dýr. Âhirette bütün varlýklarý ile O'na kavuþurlar. Kavuþan rahat ve huzura erer. Ama önceleri, aðlamakla sýzlamakla geçer.

 

* * *

 

Ey evlat! Nefsine helâl yedir. Temiz lokma aldýr. Onun kibrine sebep olan haramý aldýrma; sonra kibirli olur. Kendini beðenir, ede­bini bozar.

Allah'ým, Zâtýný bize bildir ki, seni öyle bilelim. Âmin!



radyobeyan