Ýlahi Armaðan
Pages: 1
41. Meclis By: hafiza aise Date: 30 Ocak 2011, 10:21:09
41. Meclis


Bu konuþmanýn tarihi yoktur. Bundan önceki meclisin devamý olmasý mümkün.

 

Bilesin ki, bütün eþya, ilâhî kuvvetle hareket eder ve ayný kuv­vetle sükûnet bulur. Bir kula bunu anlamak nasib olursa, kullarda kuvvet bulmaktan istiðna duyar. Ve onlarý Hakk'ýn kudretine ortak etmez. Ayrýca kullar da ondan rahat ederler. Çünkü yeryüzünde o, kimseyi ayýplamaz ve kimseden bir talepte bulunmaz.

O kullar, büyük derecelerin sahibidir. Onlar, önlerindeki plana göre hareket ederler. Dinimizin çizdiði çerçeve dahilinde yürürler. Dinimizin emri onlara yeter. Onun verdiðini almak onlara kâfi ge­lir. Ýlim yollarý ile kullara yol gösterirler. Karihalarýndan kimseye bir þey demezler. Kullara bir þey söylerken ilimle hikmeti de birleþ­tirirler.

ALLAH Teâlâ, kullarýn yaptýðýný görür; buna inanmak icap eder. Hiçbir hüküm o görmeyi bozamaz. O'nun görmesi asýldýr. Sonra O'nun görmesi, aklý bütün olan herkes tarafýndan arzu edilen þey­dir. O'nun görmesi olmasa yaratýlmýþlarýn hâli nice olur?

Hak Teâlâ yaptýðýndan sorumlu deðildir. Kullar hep sorumlu­dur. Hak Teâlâ kullarýn yaptýðýný görmese, bilmese, neyi soracak? Hak Teâlâ, her þeyi bütün inceliði ile görür. Bu, her iman sahibinin mutlaka inanmasý gereken bir mevzudur. Tevhid ehli ve ALLAH'ýn kudretine ikan yolu ile iman eden ve razý olan kiþi, kalbi ile bunlarý tasdik eder. Kadere ve verilen hükme uyan kiþi, kendisi ve baþkasý için olan her þeye boyun eðer. Sabýrla karþý koyar. Kullara deðil, Hak Teâlâ'ya sýðýnarak kurtuluþ çarelerini arar.

Cenâb-ý Hak, senden de, yapacaðýn sabýrdan da müstaðnidir. O yalnýz senin tutumunu gözetir. Ýman yolunda tuttuðun davanda doð­ru musun, yoksa yalancý mýsýn?

Sadýk sevgi sahibi, herhangi bir þeye sahip olmaz. Her þeyini sev­gilisine býrakýr. Sevgi ve dünyalýk toplamak, bunlarýn ikisi, bir kal­be sýðmaz. Hak Teâlâ'yý seven de böyle olur. Mademki yalnýz O'nun sevgisini kalbinde taþýyor, o halde nefsini, malýný, sonunu, O'na býrakýr, ne kendisine ne de baþkasýna seçtiði bir þey olur. Ýman sahibi bilir ki, kendisinin ve baþkasýnýn sahibi ALLAH'týr. O hâlde ne ister? Bir þey yapýlacaksa Hak Teâlâ en iyisini yapar.

 

* * *

 

Hak Teâlâ'yý yaptýðý iþler için itham etme. Aceleci olma. Cahil olma, cimri olma. O'nun katýndan çýkacak bir þey varsa, sana gelir. O'na teslim olmayý bil.

Bütün yönler kapanýr. O'nun kapýsý açýk kalýr. O'nun kapýsýna girersen bütün kâinata sahib olursun.

Senin sevgin geliþemez! Ancak bir þartla; o da, Hak Teâlâ'dan gayri bütün ciheti kendine kapalý tutmak. Sana yalnýz O'nun cihe­ti kalmalý. Sen O'na yönel ve yalnýz O'nu sev. O sevgilin, kalbini te­mizlemeyi iyi bilir. Arþ'tan yerin derin katýna kadar inen yaratýlmýþ­larýn hiçbiri sana tesir edemez. Hepsi sevgili kudreti ile atýlýr, gider.

Dünyayý sevme, âhireti isteme. Onlar kalbinden uzak dursun. Dünyada çalýþ, öbür âleme göç ettiðinde cennete koyarlarsa gir.

Mecnun gibi olmalýsýn. O, kalbinde sevgi yer ettiði zaman halk arasýndan çýktý. Yalnýz olmayý istedi. Vahþî hayvanlarla yaþadý. Þe­hirleri terk etti, harabelere gitti. Halkýn ne övmesini dinledi, ne de kötülemesine kulak astý. Kullarýn konuþmasý ve sormasý ona farksýz oldu. Övmeleri hiç olduðu gibi, kötülemeleri de sýfýra düþtü.

O Mecnun öyle anlar geçirdi ki, sordular:

“Sen kimsin?” Söyledi:

“Leylâ...”

“Neredensin?”

“Leylâ...”

“Nereye?”

“Leylâ...”

Baþkalarýný gözü görmüyordu. Baþkalarýný iþitmeye kulaðý da­yanmýyordu. Artýk o bu hâlinden dönemezdi. Yüz çevirenler, onun Mecnunluk hâlinden anlamadýlar.

Þu þiir ne güzel söylenmiþ:

Bir ülkede ki, nefisler koþar boþa

Halký, soðuk demiri döver daim boþa.

Bu kalp Hak Teâlâ'yý bilirse, sever. O'na tam yakýnlýk duyar. Yaratýlmýþlar onu ilgilendirmez. Ve ruhuna huzur veremez. Maddî olan her þey ona aðýrlýk verir. Yemek, içmek vs. þeylerle tatmin ol­maz. Þehir hayatý onun için önem taþýmaz. Kalbi huzur içinde olduk­tan sonra, harabeler de ona çok gelir. Ýlâhî emirler dýþýnda hiçbir þey, Hak irfanýna sahib olan kalbi baðlayamaz. Her hâli bir prensi­be baðlýdýr. Fiil tecellisi onu garketmiþtir. Sadece kaderin geliþine bakar; baþka þeyleri bilmez.

ALLAH'ým rahmet elini bizden çekme; dünya denizi bizi boðar. Mevhum varlýðýmýz bizi yere serer. Ey keremi bol, reyinde isabetli ve geçmiþ hükümlerin sahibi, bize yetiþ.

 

* * *

 

Ey evlat! Sözlerimi iyi anla ve amel et. Dediklerimi anlamak ko­lay deðildir. Ancak bilfiil tatbikat yapmak lazýmdýr. Tatbikat her þeyde elzemdir. Yapýlmasýný sevdiðim þeyleri yapmayan, sözlerimin devamýný dinleyemez ve anlayamaz. Hakkýmda iyi düþünce beslemeyen, sözlerimin doðruluðuna inanamaz. Bir sözle ki, iþ yapýlmaz, o söz ne ile ve nasýl anlaþýlýr?

Ebû Hureyre (r.a), Peygamber (s.a.v) Efendimiz’den iþittiði þu hadîs-i þerifi rivayet eder: “Bir kimse, ALLAH'tan hoþnut olarak sýtmalý bir gece geçirse, anadan doðduðu gün gibi günahtan çýkar.”

Bu günlerde sana bir þey gelmez oldu. Yola gelmen için biraz daralman lazýmdýr. Baþka türlü olmayacak.

Ashâb-ý Kirâm'dan Muaz (r.a) bazen ince ve derin dinî mese­lelere iþaret eder, þöyle derdi: “Geliniz, bir anýmýzý imanlý geçirelim.” Bunun mânasý: “Geliniz, bir anlýk olsun zevk âlemine dalalým; geliniz, o yüce kapýdan bir anlýk olsun içeri girelim.”

Bu kelâmý ile Muaz (r.a) her þeye esas nazarla bakýlmasýný ve yakîn gözü ile görülmesini isterdi. Zahirde her Ýslâm adýný alan, iman sahibi olamaz. Derin, ince ve önemli meselelere akýl yormasý ve an­lamasý lazýmdýr. Benliðinde ilâhî bir yakýnlýk duymayan da iman sa­hibi olmaz. Muaz (r.a) bunlarý iyi bilirdi. Sözlerini bilgisine göre söylerdi.

Sözü, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e þikâyet yollu duyuruldu: “Sanki imanýmýz yok mu da, bize Muaz böyle diyor?” Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) Efendimiz þöyle buyurdu.

“Muaz'ý haline býrakýnýz.”

Ey nefse ve þeytana tapan, dünyaya kul olan, senin kullar ya­nýnda kýymetin yok; Hak katýnda da önemin kalmadý. Salih kullar yüzüne bakmaz oldular. O salih kiþiler âhiretin nimetine tapaný bi­le sevmezler; sen dünyaya tapar oldun; bakarlar mý yüzüne?

Yazýk, hâline acý; iþin dil kalabalýðý ile geçiyor. Onunla eline ge­çen þeyi alma. Sözü býrak, iþe bak. Sen baþkalarýna göre yalancýsýn; ama doðruluktan dem vuruyorsun. Þirk ettiðin bilindiði hâlde, tas­dik ettiðini vehmediyorsun.

Doðruluk, karýþýk iþler arasýnda olmaz. Ýþlerin çürük; ama her iþini cevherli sanmaktasýn.

Þu anda seninleyim; senin iyiliðin için meþgul olmaktayým. Ya­lan söylemeni yasak ediyorum. Doðru söylemeni emrediyorum. Elim­de üç âlet var. Her þeyi bunlarla ölçmekteyim. O ölçüler; Kitap, Sün­net ve kalbimdir. Bunlarla bütün iyiyi, kötüyü bilirim, anlarým. Kal­bimle, kalýplarýn durumunu sezerim. Yaptýklarý iþe bakarým. Bir kalbin her þeyi olduðu gibi bilmesi için, Kitap ve Sünnetle amel etmesi icap eder. Ýnsan, kâmil olabilmesi için, Peygamber (s.a.v) Efen­dimiz’e tam uymalý; Kur'an yolunu tutmalýdýr. Baþka kurtuluþ yolu yoktur.

Bilgi ile amel etmek, ilmin süsüdür. Bilgi ile amel kalbi saðlam kýlar ve temizler. Kalp saðlam olursa, bütün duygular saðlam olur. Kalp temiz olunca da bütün duygular ona uyar. Kalbe süsler açýlýn­ca, dýþ duygulara da verilir. O öyle bir et parçasýdýr ki, saðlam olur­sa bünye de saðlam olur.

Kalbin sýhhati, Yaratan'la kul arasýndaki muamelenin dürüstlü­ðüne baðlýdýr. O muamele bir sýrdýr. Bazen bir kuþ gibi uçar gider. Kalp bir kafestir, saðlam olursa kuþu tutar. Kalp de bir kuþtur; onun kafesi ise bünyedir; saðlam olursa kalp orada durur. Bünye de bir kuþtur; kafesi ise kabirdir. O öyle bir kafestir ki, ondan kaçýp kurtul­mak imkânsýzdýr. Herkes oraya girer. Oranýn darlýðýndan kurtulan­lar ise, iman sahipleridir.

 


radyobeyan