Ýlahi Armaðan
Pages: 1
42. Meclis By: hafiza aise Date: 30 Ocak 2011, 10:18:40
42. MECLÝS

 

Bu konuþma Cuma sabahý medresede yapýldý.

Konuþma tarihi: Hicrî 19 Recep 545, Milâdî 1150.


 

Peygamber (s.a.v) Efendimiz þöyle buyurur:

“Ýnsanlarýn en iyisi olmak isteyen; kötülüðü düþündüðü za­man Allah'ýn kuvvetini hatýrlasýn; ittika üzere olsun. Ýnsanlarýn en güçlüsü olmayý dileyen, Allah'a güvensin, tevekkül etsin. Ýnsanlarýn içinde gani gönüllü olmayý dileyen, gözünü Hak Teâlâ'nýn hazinesin­de saklý olana diksin.”

Hakk'ýn katýnda olana bak. Keramet istersen, O'nun kudret elin­den kendini koru. Çünkü Hak Teâlâ buyurdu ki: “En iyiniz, takva yönüyle en ileri olanýnýzdýr.” (el-Hucurât, 49/13) Keramet; iyilik, takva sahibi olmaktadýr. Halk arasýnda rüsva olmak ise, isyan bayraðýný çekmektedir. Ýman yolunda kuvvet sahi­bi olmayý dileyen Aziz ve Celil olana dayanmalýdýr. O'nun kuvvetine sýðýnmalýdýr. Hakk'a tevekkül, kalbi saðlam kýlar; kalbe kuvvet ve ona dayanmak hasleti getirir. Allah'a güvenen, kalbini terbiye eder ve hidayete götürür. Ve hikmetli iþleri görmeye kabiliyetli kýlmaya çalýþýr.

Parana ve altýnýna güvenme. Bunlar bir gün biter. Elinden gidin­ce piþmanlýk duyarsýn. Ýçin bozulur. Harap olursun. Sebeplere dayan­mak insaný mânevi duygulardan mahrum eder. Ýmaný zayýflatýr. Al­lah'a tevekkül eyle; O sana kuvvet verir. Ýþlerinde sana yardým eder. Lütuflarýný bol bol yaðdýrýr. Allah'a güvenirsen, ümit etmediðin yol­lardan sana kapýlar açar. Kalbine öyle bir kuvvet verilir ki, dünya­lýk olan her þeyden mahrum olsan bile, yine de manevî çöküntüye uðramazsýn. Halkýn sana geliþi ile gidiþi ayný mânayý taþýr. Bu hâl­lerde insanlarýn en güçlüsü sen olursun. Fakat sebeplere ve dünya­nýn fani þeylerine dayanacak olsaydýn, þöhreti bir geçim vasýtasý saysaydýn, hepsi giderdi; elinde bir hiç kalýrdý. Çünkü Hak Teâlâ fani þeylere kýymet vermedi. Sen de O'nun kulusun, onlarý önemli gör­men doðru olmaz; görürsen elindekini alýr; eli boþlardan olursun.

Dünyanýn gani gönüllü kimseleri, Hak Teâlâ'nýn azabýndan kor­karak kötü iþlere dalmayan kimselerdir. Bu hâle ermek isteyen, her þeyi kalbinden atsýn. Kalbini O'nun kapýsýna baðlasýn. Fani kimse­lerin kapýsýna koþmaktan utansýn. Gözlerini Hak'tan gayri kimsele­rin malýna baktýrmasýn. Burada anlattýðým göz kalp gözüdür. Kalý­býn gözü tabiata batar. Dikkat et, kalp gözün kalýp gözünle bir ol­masýn.

Elinde bulunan maddî ve fani varlýða nasýl dayanýrsýn? O, nasýl yaparsan yap elinden çýkýp gidecek. Gidici þeye dayanýp Hakk'a gü­venmeyi býrakmak caiz olur mu? Hak varlýðýna güven. O'nun var­lýðý bitmez, tükenmez. Seni bu hâle sürükleyen bilgisiz hâlindir. Ca­hilliði býrak. Hak varlýðýna güvenmek en büyük zenginliktir.

Ey takva hâlini býrakan, keramet dünyada ve âhirette senden ýrak oldu. Ey sebeplere ve fani varlýklara güvenen, kuvvetin gitti. Hak'la aziz olmak sana dünya ve âhirette uzak oldu. Ey ne zaman olsa elinden gidecek fani menfaate aldanan, Hak zenginliðini kay­bettin. Bu hâlinle O'na karýþamazsýn. Dolayýsýyla âhirette de bula­mazsýn.

 

* * *


 

Ey evlat! Her hayrýn esasý olan bir þey var: Sabýr. Bunu birçok yerde söyledik. Yine sýrasý geldikçe söyleyeceðiz. Allah'a güvenen, itimat eden ve O'na baðlý olan, sabýrlý olmalýdýr. Sabra niyet ettin mi, yalnýz Hakk'ý dile. Bunun mükâfatý sana O olur. Sabrý Hak Teâlâ için yaparsan, kalbine sevgisini koyar, dünya ve âhiret yakýnlýðý­ný verir. Sabrýn asýl mânasý Hakk'ýn kaza ve kaderine boyun eðmek­tir. O'nun hükmüne boyun eðmek gerekir. Çünkü olacak iþler geç­miþte yazýlmýþtýr. Bu arada sana sabýrla dayanmak düþer. O'nun hükmünü taðyire, hiçbir kimse güçlü deðildir. Bu hâlde sana da sabýrdan baþka ne düþer ki? Bu hâl iman sahibine göre müsellemdir. Bu sebeple hakkýnda verilen hükme boyun eðmekten baþka çare yok­tur. Ýman sahibi ihtiyarý ile sabýrlý olur. Sabýr ilk devirlerde zorla yapýlýr. Ýman kemale erince de severek yapýlýr.

Sabýrlý olmayan, iman iddiasýnda bulunamaz. Ýmanýn zayýf, çün­kü sabrýn yok. Boþ yere iddiaya kapýlma. Marifet sahibi de olman kabil deðildir. Çünkü Hakk'ýn fiillerine rýzan yok. Bunlar büyükle­rin iþidir. Mücerret iddia ile olmaz.

Konuþma. Sana söz hakký yok. Kapýyý görmekten laf etme. Kapý­ya var. Eþiðine baþýný koy. Kader ayaðý seni çiðner ve baþýný alýr; buna da sabýrlý ol. Zarar ve fayda ayaklarý da üzerinden geçer; bu­na da dayan. Bunlar kalp varlýðýnda mevcut paslarý siler. Dýþ varlý­ðýn olduðu gibi kalýr; ezilecek diye üzülme. Güzelliðinin bozulmasý ak­lýna gelmesin. Her þey kendiliðinden olur, hem de yerinde. Cesedin gitmiþ gibi bir ruhanî âleme dalarsýn. Bu iþler sükûn ister. Huzur is­ter. Maddî þeylerin kalpten çýkmasýný ister. Bu hâllerin gerçekleþme­si için kalbe sahip olmak lazýmdýr. Ýç ve mâna âlemini, sýrrýný ve kal­bini fani varlýklara baðlama. Mademki artýk iman sahibi olmak istiyorsun, bu söylediklerimi yap. Ah ne kadar çok ilâç tarif ediyorum; fakat hiçbirini kullanmýyorsun. Benim günahým ne? Arz ve tul yö­nünden meseleyi açýyorum; þerh ediyorum. Fakat yine anlamýyorsun. Size öyle öðütler veriyorum ki, hayret, hiçbir öðüdü tutmuyorsunuz.

Kalbiniz ne kadar kararmýþ. Yaratan'a karþý olan bu cehalet ne? Eðer ona iman edip irfan sahibi olsaydýnýz, ölümü ve sonrasýný düþünmek zahmetine katlansaydýnýz, bu hâle düþmezdiniz. Yaratan'ýn karþýsýna nasýl olsa bir gün çýkacaðýnýz aklýnýza gelseydi, bu durum sizden uzak olurdu.

Her gün þahlarýnýzdan biri yolcu olmakta; buna þahitsiniz. Bu hâl size öðüt vermiyor mu? Babanýzýn ölümü de mi göz önünüze di­kilmiyor? Her gün size dualar okuyan ve ardýnýzdan gözyaþlarý aký­tan ananýzýn ölümü de mi sizi uyandýrmýyor? Her an beraber yaþadý­ðýnýz çocuklarýnýz ve hanýmýnýzýn ölümü de mi size ders vermiyor?

Bunlardan öðüt alýnýz. Ve nefsinizi biraz terbiyeye çalýþýnýz.

Kalbinizi yoracak kadar dünyaya baðlanmayýnýz. Orada daimi kalan olmadý; devamlý kalmaya heveslenmeyiniz.

Kalbinizi temizleyebilirsiniz. Onu kötü hâlinden çekip almak si­zin elinizde. Halký kalbinize sokmayabilirsiniz. Siz hâlinizi iyiye çe­virmek isterseniz, Hak Teâlâ da size yardým eder. Hak Teâlâ þöyle buyurur: “Allah Teâlâ hiç bir kavmin halini deðiþtirmez. Ta, onlar kendilerinde bir deðiþiklik yapýncaya kadar.” (er-Ra’d, 13/11)

Söylediðiniz hiç bir iþi yapmadýnýz. Birçok iþler yaptýnýz; fakat ihlâs sahibi olmadýnýz. Akýllý olunuz. Hak Teâlâ'nýn azameti önünde edepli durunuz. Hâlinizi kuvvetlendiriniz. Hakikat âlemine eriniz. Hak Teâlâ'ya dönünüz. Ve tefekkür sahibi olunuz. Bugün içinde bu­lunduðunuz hâl öbür âlemde sizi kurtaramaz.

Siz nefislerinize karþý cimri davranmaktasýnýz. Eðer öyle olma­saydý, ona yarayan þeyi temine çalýþýrdýnýz; âhirette onu kurtarmaya yarayacak þeyleri þimdiden verirdiniz. Hâlbuki siz, daima geçici þey­lerle meþgul oldunuz. Bu yüzden devamlý kalacak þeyler elinizden çýktý.

Mal toplamayý, kendinize ve çocuklarýnýza sahip olmayý kalbi­nizden atýnýz. Yakýnda onlarla aranýza açýklýk girecek.

Dünyalýk olan geçici þeyleri bir yana at. Halka azizlik satma. Halka büyüklük satmak neye yarar? Büyüklük satanlarý halk pek sevmez. Sonra, bir afete düþersen tutup kaldýran olmaz.

Kalbin þirkle pislendi. Ýlâhî kudret hakkýnda þüpheler besliyor­sun. Ve onu itham ediyorsun. O'nun kudretine taarruz etmek sana yakýþmaz; yapma. Bu, hâlinde görülüyor; olmaz! Hakk'a karþý tutu­mun deðiþirse sâlih kullarýn kalbi sana karþý öfke ile dolar, köpürür.

Büyüklerden biri, zamanýn hâline göre, çarþýya çýkmazdý. Çýk­maya mecbur olduðu zaman gözlerini bir örtü ile kapatýrdý. Yavru­sunun elinden tutar, çarþýya çýkardý. Sebebi sorulunca þöyle anla­týrdý: “Allah'a isyan bayraðý çeken ve onun iyiliðini inkâra kalkan kimseleri görmek istemiyorum.”

O zât bir gün yine çýktý. Gözlerini açmýþtý. Korktuðu þeyleri gördü, düþtü bayýldý. Çünkü yapýlan iþler küfür ehlinin yapacaðý iþlerdi. “Allah'a nasýl kulluk edilmez? O'na nasýl þirk edilir? Kullara nasýl köle olunur?” diyerek üzülürdü.

Siz her gün O'nun nimetini yemektesiniz. Ama inkâr hâliniz ge­ne üzerinizde... Siz bunu anlamýyorsunuz. Her gün küffarla sofralar kurarsýnýz. Onlarla oturur eðlenirsiniz. Çünkü kalbinizde iman nu­ru kalmadý. Hak için bir gayrete sahip deðilsiniz.

Tevbe ediniz. Hatalarýnýzýn baðýþlanmasýný talep ediniz. Hak Teâlâ'dan utanýnýz. Utanç elbisesini giyiniz. O'nun huzurunda ter­temiz kalbinizle durunuz. Dünyanýn haram ve þüpheli þeylerini terk ediniz. Daha sonra lüzumu olmayan mubah þeyleri de bir yana atý­nýz. Ömrü boþa gideren kötü arzulara kapýlmayýnýz. Boþ yere yemek ve yersiz, aþýrý duygular peþinde koþmak, insaný Hakk'ý anmaktan alýkoyar.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz þöyle buyurur: “Dünya iman sahibi için zindan sayýlýr.”

Zindanda yatan adam hiç ferahlýk duyar mý? Yüzünden sevinçli olsa bile kalbi sýzlar. Dýþýndan sevinçli gibi durur. Ama içi afet ve be­la ile parçalanýr. Belki yabancýlarýn yanýnda gizler, ama halvete çe­kildiði zaman sýzlanýr. Dýþýnda elbise vardýr; onun altý keder yarasý ile doludur. Tebessüm gömleði ile iç âlemini perdeler. Ýþte bu yüzden Hak Teâlâ meleklere bu kulu över. Nur parmaklarý o kula uzanýr ve kutsî bir ses meleklere þöyle hitap eder: “Ýþte benim asýl kulum budur.”

Bu bahadýr kiþi, dinin kahramaný olur. Ýlâhî varlýk onu sever ve över.

Büyük insanlar Hakk'a sabra alýþýktýr. O'nun hükmü icabý gelen afet acýlarýný seve seve tadarlar. Bunu yapmakla sevilmek dilerler. Zaten, “Allah Teâlâ sabýrlý kullarý sever.” (Âl-i Ýmrân, 3/146)
âyet-i celilesi bu mânaya gelir.

Sen bir darlýða düþersen sevildiðin içindir. Her ne zaman ki, em­ri tutar, yasaktan kaçarsýn, o zaman sevgin artar; hem sever, hem de sevilirsin. Baþýna gelecek bazý darlýklara sabýrla karþý çýkarsýn. Hakk'a karþý yakýnlýk nurun çoðalýr.

Bazý büyükler þöyle konuþurlardý: “Allah kuluna azap etmez; yalnýz imtihan kabilinden bazý afetler gönderir ve onun sabrýný dener.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz bazý hadîs-i þeriflerinin sonuna þu cümleyi eklerdi: “Sanki dünya hiç yok ve sanki âhiret de sonsuz...”

Ey dünyayý seven ve ona talip olan, yaklaþ bana... Dünyanýn kötü yönlerini görmüyorsun. Yanýma gel, sana onun ayýplarýný anlata­yým. Hak yolunu sana göstermek ve seni yalnýz, Hakk'ýn vechini di­leyenlerin safýna katmak istiyorum. Sizler heves peþindesiniz. Ciddî meseleleri ele aldýðýnýz yok.

Sözlerimi iyi dinleyiniz. Onunla amel ediniz ve ihlâs sahibi olu­nuz. Dediklerimi yapar ve o hâlde ölürseniz, mânevi makamlarýn yükseðine erersiniz. Oraya gittiðiniz zaman bakar, sözlerimin aslýný orada bulursunuz. Oradan bana selâm verir, yanýnýza çaðýrýrsýnýz. Çünkü sözlerimin doðruluðunu anlamýþ olursunuz.

 

* * *

 

Ey cemaat! Bana karþý ithamlý konuþma yapmayýnýz. Kalbinizi benim için kötü etmeyiniz. Ben ne oyuncakçý, ne de dünya talibiyim. Ancak, Hakk'ý söyler ve onu gösteririm.

Ömrümü iyi kimselere hizmetle geçirdim. Onlar hakkýnda dai­ma iyi düþündüm. Umduðum bir fayda varsa, o da, bundan olacak­týr. Sizden bir þey beklemiyorum. Yaptýðým nasihate bir karþýlýk is­temiyorum. Sözümün ücreti amel etmektir. Sözlerimi tutar, amel yo­luna koyulursanýz, bana en büyük ücreti ödemiþ olursunuz.

Bu sözler açýk söylenmemeli, halvet yerlerde anlatýlmalý. Hal­vette yapýlan amel ihlâsla olur. Nifak, gizli iþlere diþ geçiremez. Hi­lekârlýk ve sebeplerin bittiði yerde nifak da tükenir. O dem iman gö­rülür ve ikan hâsýl olur. Orada nefis ve boþ þeyle ömür tüketmeye yer kalmaz. Ýman sahibi günlerini daima ibadetle geçirmek ister. Ayrýca iman kardeþlerine yardým etmekten geri durmaz.

Bugün tesiri altýnda kaldýðýnýz boþ temenni ve hevesleri bir ya­na atýnýz. Allah'ý anmakla meþgul olunuz. Aðzýnýzdan çýkacak her söz, yararýnýza olsun. Size zarar getirecek sözleri býrakýnýz.

Herhangi bir sözü konuþacaðýn zaman, düþün, düþün... Niçin ko­nuþuyorsun; o sözden ne gaye güdüyorsun ve niyetin nasýl? Bunla­rý düþün, sonra konuþ. Bu durumu iþaret için bazý büyükler þöyle der: “Cahilin dili, kalbinin önündedir. Âlim ve akýl sahibinin dili, kalbinin arkasýnda saklýdýr.”

Býrak, pek konuþma, ilâhî kudret senin konuþma zamanlarýný yazmýþtýr; ona bak. Konuþman gerekse konuþ. O kuvvet dilerse seni konuþturur. Hakkýnda olacak bir iþ varsa, sebepler önüne çýkar. Ço­rap söküðü gibi iþlerin durmadan açýlýr.

Hak'la sohbet ehli olmaya bak. O'nunla sohbet, tam manasýyla sessizliktir. O öyle bir sessiz âlemdir ki, her söz orada açýlýr. Ýç âlem bununla donatýlýnca konuþma baþlar. Allah dilerse, konuþursun. Di­lemezse eski hâlin devam eder. Âhiret âlemine geçinceye kadar ko­nuþmayanlar vardýr. Bilinmez, belki sen de onlardan biri olursun.

Bu hâl en çok irfan âlemi derinliðine erenlerde bulunur. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bu hâle iþaret ederek þöyle buyurur: “Hakk'ýn kudretine marifetle eren kimsenin dili tutulur.”

Dil tutulmasý, sadece ahras (dilsiz) olmak mânasýna gelmez. Sonra, yalnýz zahirdeki dil demek de deðildir. Asýl mânasý, Hakk'a itiraz etmenin yersizliðini anlayýp susmaktýr. Hiç bir hususta irfan sahibi, Hakk'a itiraz etmez. Bütün hâlinde O’nun emirlerine uydu­ðunu ilân eder.

Ýrfan sahibi, ilâhî kudrete teslim olur. Kalp gözünü Hak'tan gay­ri þeylere yumar. Ýç âlemine bir yabancý sýzsa onu hemen dýþarý atar. Þan ve þöhret budalasý olmaz. Malýnýn fazlasýný ihtiyaç sahiplerine daðýtýr. “Hak benimle olduktan sonra neyleyeyim dünyayý; neyleyeyim ukbayý?” der.

Þöhret için asýlan resmini ve taþlara kazýlan ismini siler. Ýlâhî bir emir olursa meydana çýkar. O kudrete ererse yokluk âleminden varlýk âlemine geçer. Bir baþka yaratýlýþla dirilir. Yokluk eli onu yok eder. Varlýk eli de dilerse diriltir. Bu diriliði bulunca, kendini hâlden hâle geçireni ister. Zaten onlar da, bu arzuyu duyurmak için olur.

Bu durumu benliðinde sezen zâtlar, Hakk'a davetçi olurlar. Hal­ký bulunduklarý fakirlik hâlinden zenginliðe çaðýrýrlar. Asýl zengin­lik Hak'la olmakta ve O'na manevî baðla kul ve köle kesilmektedir. Asýl fakirlik ise, Allah'ý býrakýp aciz ve fâni kullara koþmaktýr. Zen­ginlik, Hak yakýnlýðý için, kalbi nefisle cenge çýkarmak ve zafer ka­zanmakla olur; fakirlik ise, bu duygunun sönüþüyle baþlar.

Anlattýðýmýz zenginliði dileyen, dünyayý, âhireti ve cümle fâni þeyleri kalbinden atsýn. Kalbine giden maddî þeyleri parça, parça çý­karmaya gayret etsin.

Bugün elinizde az mevcut olan þeye kapýlmayýnýz. Bu elinizde dursun, yolculuðunuzda lazým olursa kullanýrsýnýz. Bu maddî olan az þeyler, kalbe konmak için verilmedi. Hak yolda yürümenize yar­dýmcý olsun diye verildi.

Siz bu maddî sofranýn misafirisiniz. Misafir, ancak doyuncaya kadar yer. Doyduktan sonra ceplerini doldurmasý ayýp sayýlýr.

Allah'ýn yaratmýþ olduðu þeylerin hepsi zâtýna götürür. Onlarý delil sayarak yola devam ediniz. Nimeti yerken sahibini düþünmek yerinde olur. Bir þeyin bilgisini elde edince yapmak ve hakikatine ermek gerek.

Hak Teâlâ'nýn size öðrettikleri ile amel ederseniz hidayet yolunu bulursunuz.

Allah'ým, kalbimizi varlýðýna ilet.

“Dünyada bize iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Ve ateþ azabýndan koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!



radyobeyan