Ýlahi Armaðan
Pages: 1
53. Meclis By: hafiza aise Date: 29 Ocak 2011, 16:44:39
53. MECLÝS

 

Bu konuþma salý günü öðlende yapýldý.

Konuþma tarihi: Hicrî Ramazan 545, Milâdî 1150.


 

Deneme ve tecrübe yollu iptila gereklidir. Bilhassa iddia sahipleri için… Ýptila ve deneme olmasaydý halkýn çoðu velayet iddiasýnda bulunurdu. Bu sebeple bazý büyükler; “Velayet iptila iledir. Ta ki iddia olunmaya…” demiþlerdir.

Veli kulun baþlýca iþareti halktan gelen eziyete sabýrla karþý koymasýndadýr. Bir de onlarýn hatalarýna göz yummasýnda…

Evliya zümresi halktan gördükleri þeye göz yumarlar. Ve onlardan gelen sese kulak vermezler. Ve halkýn arzusunu halka býrakýrlar.

Bir þeyi sevmen seni kör ve saðýr kýlar. Onlar Hakk’ý sever, bu yüzden baþkasýnýn hatasý onlara gözükmez. Halka güzel söz söylerler. Onlarla iyi geçinirler. Yumuþak davranýrlar. Bazen Allah için darýldýklarý da olur. Bu darýlmalarý Hakk’ýn öfkesine uyar.

Onlar doktorlardýr. Her hastalýðý ve þifasýný bilirler. Doktor bütün hastalarý tek ilaçla tedavi etmez.

Onlar kalp ve mana ciheti ile daima Hakk’ýn elinde olurlar. Ashâb-ý Kehf’e benzerler. Sanki onlarý Cibril bir saða bir sola çevirir. Sevgi eli onlarýn kalbini hâlden hâle geçirir. Dünyayý dünya isteyenlere verirler. Âhireti âhiret dileyenlere baðýþlarlar. Hak Teâlâ ise kendilerine kalýr. Hiçbir hâlde cimrilik etmezler. Ellerinde dünyalýk varsa verirler. Âhiret sevabýna dair bir þeyleri varsa onu da esirgemeden verirler. Dünyayý dünyalýktan mahrum fukara zümresine daðýtýrlar. Âhireti ise onu aramakta kusurlu kimselere verirler.

Olan iþleri yapana býrakýrlar. Olmuþlarý da halka verirler. Kabuk sayýlanlarý halka hibe ederler. Hakk’ýn zatýnda gayri her þey kabuk sayýlýr. Hakk’ý aramak ve O’na yakýn olmak ise özdür.

 

* * *

 

Bazý büyükler, “Ýçi bozuklara ancak irfan sahipleri güler yüz gösterir.” der.

Evet o gülen yüzün bir hikmeti vardýr; emir verir, yasaklarý yaptýrmaz. Bunlar kolay iþ deðildir. Bu aðýr iþe ancak irfan sahibi dayanabilir. Zahid geçinenler, kulluk ediyorum sevdasýna düþenler ve kendilerini Hakk’ý arayýcý olarak kabul ettirme hevesine kapýlanlar; iyiliði söylemek ve yasaklarý yaptýrmamak zahmetine katlanmazlar.

Ýrfan sahipleri merhamet üzeredirler. Hâl böyle olunca niçin asi insanlara rahmet ve þefkat nazarý ile bakmasýnlar. Onlarýn makamý tevbe ve istiðfar makamýdýr.

Ýrfan sahibi Hak ahlâký ile huy güzelliðini bulur ve bütün çabasý ise isyankârý, þeytanýn ve nefsin elinden kurtarmaya bakar. Sizin biriniz yavrusunu kâfir eline düþmüþ görünce nasýl kurtarmak isterse irfan sahibi de hatalý kulu ayný þekilde kurtarmak ister. Halkýn cümlesi irfan sahibinin evladý sayýlýr.

Ýrfan sahibi halka hitap ederken hikmet dilini kullanýr. Her iyiliði söyler. Sonra kullara bakar, kader ve kazanýn hükmünü onlardan, görünce hâllerine acýr. Hakk’ýn fiil tecellisini onlarda seyreder. Kullara rahmetle bakmaya baþlar. Her gördüðünü ilim ve hikmetler kabýna aktarýr; lakin bu hâlinden kimseye söylemez. Hâl böyle devam ederken yine de hikmeti icabý kullara emri yasaðý söyler, ilim cihetine gitmez, yani iþin sýr yolunu açýklamaz.

Hak Teâlâ hikmeti icabý peygamberler gönderdi, kitaplar indirdi, korkuttu, çekindirdi. Sebebi kullara bir hüccet yüklemekti. Hâl böyle iken onlarý cümle hâli ona malum idi.

Burada dur fazla ileri gitme. Hakk’ýn hikmetli iþlerine itiraz etme. Bunda hikmetler vardýr. Bu iþte tekrarlar ve kaçmalar olur. Bunu bilmek ve sebat etmek gerek. Sen ve baþkalarý için hüküm müþterek olur. Bir þeyler bilmek istersen has ilimle yetiþmen gerek.

Sizden biriniz zahir ilimle amel ederse Peygamber (s.a.v) Efendimiz ona batýn ilmini gayret beklemeden verir. Kuþ yavrusunu beslediði gibi Peygamber de (s.a.v) o þahsýn iç âlemini hikmetleri ile besler. Kul Peygamber’in sözünü doðrular ve getirdiði ile iþler tutarsa, Peygamber de ona hikmetler kaynaðýný açar. Zaten kulun hikmet âlemine geçip nasip almasýna Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in zahirdeki kelamý, yani þeriatý ile iþ tutmasý sebep olur.

Ademoðlu bir defa ruh sýhhatine ererse artýk sýhhat vereni olmaz. O bir defa safa âlemine geçerse baþka safa âlemi olmaz ve bir defa Hakk’a yaklaþýnca artýk ona kimse yakýnlýk vaadinde bulunmaz.

Cahil baþ gözü ile bakar. Akýllý kiþi akýl gözü ile görür. Ýrfan sahibi ise kalp gözü ile… O, cevher ve âlimdir. Halký tümü ile bir lokma gibi yutar. Halkýn cümlesini içi âlemine gömer. O irfan sahibin katýnda Hak’tan gayri her þey yok olur. O anda o kul þöyle der: “Evveli O, âhiri O, zahiri O, batýný yine O!”

Hak, onun zahiri, batýný, evveli ve âhiri olur. O kulun yanýnda O’ndan baþkasý olmaz. Böyle olunca da dünya ve âhiret O’nun sevgisini benliðinde devam ettirir. Bütün hâlde ona uyar. O’nun hoþnutluðunu diler, baþkalarý ona darýlsa da aldýrmaz. O kulu hiçbir kýnayýcý yolundan alamaz. Bazý büyükler der: “Halký Hakk’a uyar kýlmaya bak. Hakk’ý kullara uyar kýlmaya çalýþma.”

Þeytandan nefisten ve þahsî þeylerden hangisi olursa olsun, yýkmak isteyeni yýk. Kahra uðratmak isteyenlere kuvvetini göster.

 

* * *


 

Düþmanlarýn... Onlardan çok sakýn, onlar seni helake atmasýn­lar...

Ýlme çalýþ, öyle bir ilme çalýþ ki, düþmana nasýl karþý konacaðýný bilesin... Onlardan sakýnma þekline aklýn ere... Ve Rabb’ine ibadet na­sýl edilir, onu bilesin... Çünkü cahilin ibadeti makbul olmaz. Pey­gamber (s.a.v) Efendimiz þöyle buyurur: “Cehalet hâli ile ibadet edenin, ifsadý ýslahýndan çok olur.”

Cahilin iþi, hiçbir þeye denk gelmez. O tam manasýyla fesat için­dedir. Baþtan sona karanlýk içindedir. Ýlimsiz yapýlan ibadet böyle olur. Ýlim sahibi de amel etmezse onun da hâli periþandýr. Ayrýca ya­pýlan amelin ihlâsý olmayýnca, onun da hayrý yoktur. Hangi iþ olursa olsun, ihlâs olmayýnca ne faydasý olur, ne de kabul olur. Ve bilip de amel etmezsen, o bilgi boynuna yük olur. Peygamber (s.a.v) Efendi­miz þöyle buyurur: “Cahil bir defa azap çeker, âlim ise yedi.”

Cahile, niçin öðrenmediði sorulur, âlime ise bilgisi ile niçin amel etmediði... Öðren, amel et ve öðret... Senin için hayýr böyle toplanýr. Bir kelime öðrenir, onunla amel eder ve öðretirsen, iki yoldan mü­kâfat alýrsýn. Biri öðrendiðin, öbürü de öðrettiðin için...

Dünya karanlýk içindedir; ilim ise onun nurudur. O kimse ki, ca­hildir, þu zulmet âleminde batmaya mahkûm sayýlýr ve yýktýðý yap­týðýndan çok olur.

Ey ilim iddiasýnda bulunan; nefsin, tabiî arzularýný ve þeytanýn elini býrak. Kendi vücudunu da at. Riya, nifak hâlini bir yana it. Dýþtan zâhidlik gösterisi yaparsýn, ama iç âleminde her þeyi toplamak hevesindesin. Bu boþ bir zâhidliktir. Ve böyle bir zâhidlik sana mükâfat deðil, ceza getirir. O, senin içindekileri, saklýda yaptýðýn ha­talarý bilir. Kalbinde olan þeyler O'na örtülü deðildir. O'nun için ne açýk, ne de kapalý vardýr.

Hem söyle, hem de aðla. “Vah, uyanmazlýðýma! Vah yüzsüzlüðüme! Vah, felâketime!” diyerek. “Eyvah! Hak, her hâlime vâkýf. Gece gündüz yaptýðým cümle iþ, O'na ayan! Hâl böyle iken O'ndan nasýl oluyor da utanmýyor­sun?” diye kendini kýnayarak.

Yaptýðýn edep dýþý hareketleri terk et. Farz ibadetleri yap; ya­saklarý da býrak ve O'na yakýn ol. Bunlar seni yaklaþtýrýr. Ýç ve dýþ hatalarý býrak. Açýk olan hayýrlý iþleri yap. Ancak O'nun kapýsýna böyle varabilirsin. O'na yakýn olursan, seni sever, kullara sevdirir, halkýn ötesine de sevdirir. Sonra halkýn arasýna katar.

Seni Allah ve melekleri severse, bütün halk sever. Yalnýz kâfir ve münafýklar seni sevmez. Çünkü onlar, Allah sevgisinde sana iþtirak etmezler. Her kim ki, kalbinde iman taþýr, o iman sahibini sever ve her kim ki, küfürle doludur, o da iman sahibine öfke duyar.

Kâfirlerin birçoðunda fikir denen þey yoktur. Münafýklar ve þey­tanlar fikirsiz ve dilsiz olurlar. Ancak küfür, nifak ve þeytanlýk dili ile lâf ederler; onlar insandan azma þeytanlardýr.

Ýmanýný kalbine yerleþtiren tam mü'min, kalbi, sýrrý ve manasý halktan ayrýdýr. O öyle bir hâle gelir ki, nefsi için bile halktan ge­len zararý atmaya gücü yetmez, hiçbir iyiliði celbe kadir olamaz. Hakk'ýn kudreti önünde, güçsüz ve kuvvetsiz olarak serilir. Kendine has ne kuvveti, ne kudreti vardýr. Bu hâli bulan iman sahibine her þeyden iyilik yaðar.

 

* * *


 

Canlarý ve baþlarý ile Hak yola girenlere zahmet verme, mücer­ret iddia ile onlarýn karþýsýna çýkma. Uzlete geçmek ve boþ temenni etmekle bu hâl elde edilmez. Sebeplerden kör oluncaya kadar söz yok. Halkýn kapýsýna gitmeye karþý ayaklarýn kesilinceye ve onlara koþmaya karþý kötürüm oluncaya kadar sus. Kalbin, aklýn ve yüzün halktan ayrýlýp Hakk'a dönünceye kadar sesini çýkarma. Halka ar­kaný, Hakk'a ise yüzünü vermedikten sonra sana söz hakký yoktur. Dýþ varlýðýn zahirdeki þekli, kullara olacak, iç âlemin ve özün ise Yaratan'a... Ýþte hâlin böyle olunca, kalbin meleklerin kalbi gibi olur. Kalbini peygamberler doyurur, içtikleri mana þarabýný içirir ve o cins taamlarý yedirirler.

Söylenen bu iþler, kalp, sýr ve mana âlemini ilgilendirir, dýþla anlaþýlmaz ve bilinmez.

Allah'ým, halkýn aklý ötesinde cereyan etmekte olan, Zât’ýnla ara­mýzdaki iþleri safiyete erdir. Ve sýrlarýmýzý temizle, kalbimizi de pak eyle.

 

* * *

 

Ey burada hazýr olanlar ve olmayanlar, yarýn kýyamet olduðun­da, münafýklarýn dahi hakký için münazaraya tutuþacaðým. Onlar için münazara ettikten sonra iman sahipleri için nasýl yapmam; on­larýn hakkýný nasýl görüþmem? Bu hâlimi çok tuhaf bulacaksýnýz orada.

 

* * *

 

Allah'ým, beni Seninle zengin eyle, baþkasýna terk etme. Mual­limi çocuklarýn eline býrakma. Öðretmenler yavrularýn evindekine göz dikmesinler. Öðretmenin evi öðretme yeri olmakla beraber, her cins maddî nimetlerle de süslü olsun.

 

* * *

 

Allah'ým, sana ayan, bu sözler beni alt etti, söyledim. Aðzýmdan çýkýp ortaya saçýlan bu sözlerdeki hâlimi mazur gör. Bunlarý çocuk­lara has sayýyorum. Yolcularýn ve uyanlarýn faydasý için bunlarý söyletirsin. Bunlarý söyleten sensin. Bulunduðum hâlin kolay olma­sýný içimden gelerek gönül rahatlýðý ile senden diliyorum.

 

* * *


 

Ey cemaat! Siz öyle sanýrsýnýz ki, alacaðýmý sizden alýrým ve sizi görürüm. Hayýr, bildiðiniz gibi deðil. Bütün alacaklarýmý Aziz ve Celil olan Allah'tan alýrým, sizden deðil... O, elinizde olan þeye baktý­ðýmda, kalbim kayarsa, beni ikaz eder.

Sizinle birlik olduðum an sizi bilmem; sizi bir yana atýp aranýz­dan ayrýldýðýmda anlarým.

Ben münafýklarý suya daldýrýrým, irfan sahiplerini denerim. Ýçi bozuklarý býçakla vurup kesmem, su ile terbiye ederim.

Soframý sizin için sererim; siz ayrýldýktan sonra yemeðimi yerim. Nevalem sizinkine uymaz. Siz çýktýktan sonra, hizmetini yap­makta olduðum Sahibim, yemek tabaklarýný bana sunar.

Ey basiret sahipleri, hâlimi bilmez misiniz? Kollarým sývalý, sa­lman elbisem de bir yanda baðlýdýr; böylece efendime hizmet ederim.

“Hak Teâlâ'nýn peygamberlere elçisi Cibril idi. Velîlere kim el­çilik eder?” diyene þöyle denir: “Açýktan vasýta yoktur. Rahmet, lütuf ve iyilik tecellileri, O'ndan gelen manevî ilham ve onlarýn kalbine konan þefkat nazarý, baþlý baþýna birer Hak elçisidir. Velîler tecelliye her zaman erer. Ayýk hâlleri devam ettikçe, iç âlemleri temiz oldukça, kalp gözleri O'nu görür.”

 

* * *

 

Ey cemaat! Dünyaya olan hýrsýnýz ve onu sevmeniz, sizi Allah sevgisinden ve O'nun dostlarýna baðlý olmaktan alýkoydu. Dünyada çoðalma ve ondan çok þey alma sevdasý, sizi yýktý. Kerem sahibinin iyiliðine güvenerek dünyayý býrakýnýz ve âhireti düþününüz.

 

* * *


 

Allah'ým, güzellik ve cömertlik senin sýfatýndýr. Bizler de senin kölelerin... Onlardan bir zerre olsun bize ihsan eyle. Âmin!


 

 


radyobeyan