55. Meclis By: hafiza aise Date: 28 Ocak 2011, 20:50:32
55. MECLÝS
Bu konuþma Cuma sabahý medresede yapýldý.
Konuþma tarihi: Hicrî 17 Ramazan 545, Milâdî 1150.
O kimse ki, Allah'ýn hükmüne rýza duygusuna sahip olmayý diler, ona gerektir ki; ölümü düþünmeye devam ede! Ölümü düþünmek, bela ve musibet acýlarýný hafifletir.
Nefsine, malýna ve yavruna taraf çýkarak Hak Teâlâ'yý itham etme. Sana gereken; “Bu iþi Rabb’im daha iyi bilir” demektir.
Sana düþen budur. Buna devam edersen, razý olmanýn tadý sana gelir; uyar olmayý sevmeye baþlarsýn. Âfetlerin parçasý da, aslý da temelden sökülüp gider. Onlarýn karþýlýðý, nimet ve güzellik olarak sana gelir. Her ne zaman ki, uyar oldun ve bela içinde razý olmanýn tadýný aldýn, her yandan ve her yerden nimetler sana doðru akmaya baþlar.
Sana yazýk oluyor, ey gafil, baþkasýný aramak suretiyle O'nu býrakma. O'ndan daha ne kadar rýzýk geniþliðini dileneceksin? Olur ki, bu isteðin fitneler çeker. Hâlbuki sen O'nu anlayamazsýn. Biz hayrýn hangi yolda olduðunu bilemeyiz. Bu sebeple sus; O'ndan razý olmayý dile. O'nun yaptýðý iþleri itirazsýz kabul etmeyi bil. Diðer hâllerinde ise þükür yolunu tutmayý arzula. Þükür yolu tutulmadan, bol rýzýk istemek fitnedir. Sabýr olmazsa rýzkýn darlýðý da fitnedir. Þükür, elindekini artýrýr, seni Rabb’ine yakýn kýlar. Sabýr ise, kalp caðýna ve iman baðýna kuvvet verir, manevî yolda yardým eder. Sabrýn sonu çok hayýrlý olur. Dünya ve âhiret iyiliði getirir. Hak Teâlâ'ya itirazda bulunmak, kalbi ve yüzü karartýr. Hakk'a itiraz haramdýr.
Ey cahil, Hakk'a itirazla meþgul olma, nefsini itiraza alýþtýrma. Hakk'a duacý olmaya bak. Nefsi duâ ile meþgul et ki, bela acýlan gide. Afet ateþleri söne. Aksi hâlde sana yazýk olur.
Ve ey iddiacý, senin hâline gelince, Hakk'ýn iradesi, ilâhî rahmet hazinelerine vâkýftýr. Ýlâhî rahmet ise o iradeye baðlýdýr. O iradeyi iste; iddiayý býrak. Eðer yolda yürümek istiyorsan, ona girmeden önce: “Hayrette kalanlarýn delili, bana delil ol!” de.
Tecrübe yollu bir belaya uðrarsan ve sabýrdan yana acý içinde olursan þöyle yalvar: “Allah'ým, bana yardým et, sabrýmý arttýr. Bu sýkýntýlý hâli benden al.”
Ama vuslata erer ve vuslat hâli kalbinde yerleþirse, Hakk'ýn yakýnlýk duygusunu bulursun; istemek kalmaz, dil yok olur; ama iþ oraya varmakta. Belki de senin için, orada en uygunu sükût olur. Müþahede âlemine geçer, misafir olursun. Misafir herhangi bir iþtihaya kapýlmaz; iyi edepli olur ve oturur, önüne geleni yer; takdim edileni alýr. Ancak “Ýþtahlý ol!” denirse o dem emre uyar; iþtah ve arzuya kapýlýr.
Bu arada kendine has bir arzuya kapýlmaz. Ýnsan, herhangi bir þeyden ayrý olunca ister. Aradýðý þeyi bulunca neyi isteyebilir ki? Susar.
Allah yolcularý, Hakk'ýn zâtýndan baþkasýný bilmezler ve onlar için putlar yakýlmýþtýr. Sebepler, onlarýn kalbinden silinir. Onlar, günlerce, hatta aylarca yemeseler, içmeseler, aldýrmazlar ve renkleri deðiþmez. Çünkü onlarýn gýdasýný Hak manen verir; hangi gýdayý arzu ediyorsa, o sevgili kullara yedirir. Herhangi bir kul, Allah sevgisini iddia etse, sonra da baþkasýndan dilense, sevgisinde yalancý olur.
Herhangi bir kimse, sevilmiþ ve ermiþ olursa ona, yakýnlýk derecesi olan bir konuk muamelesi yapýlýr. Onun varlýðý Hak varlýðýna karýþýr ve kendisine þöyle denir: “Ýstek duy; arzu ettiðini söyle. Hürsün, istediðini yaparsýn. Seven tutulur. Sevilmiþ olan hür olur. Seven için mahrumiyet olabilir,
sevilmiþ için asla.”
Ona verilir. Kul sevgi içinde oldukça, þaþkýnlýk, daðýnýklýk, parçalanmak, çalýþmak daima karþýsýnda durur. Hele çalýþmak... Onun vazifesidir.
Gün gelir, nöbet deðiþir, sevme hali sevilmiþ olursa, hakkýnda yürütülen hüküm de deðiþir. Naz devri baþlar. Refah gelir. Sükûn hâsýl olur. Rýzýk geniþler, kullar hizmetine koþar. Bunlarýn hepsi, sevgi hâlindeki sebatýndan ötürü verilir.
Hak Teâlâ'nýn kuluna olan sahipliði ve sevgisi, bayaðý bir kimsenin diðerine olan sevgisine ve sahip olmasýna benzemez. Rabb’imiz Aziz ve Celil'dir. O'na benzeyen yoktur. Gören ve iþiten O'dur. O, insanlar anlasýn diye birçok misaller getirir.
O'ndan anlayýþ isteyin ve kalplerinizin O'nunla hoþ olmasýný taleb edin. Çünkü kalp güzelliðini dilediði kimseye bolca ihsan eder. O dilediði kimse için, kalbe dair gýdalarý çoðalýr.
Allah Teâlâ'nýn sevdiði kullar arasýnda birinci gelenin öyle geniþ kalbi vardýr ki, semâ ve zemin bütünü ile oraya konsa, yine boþluk kalýr.
O kimsenin kalbi, týpký Musa Peygamber’in asasýna benzer. Musa Peygamber’in asasý ilk zamanda bir hikmet eseri idi; sonra kudret eseri oldu. Musa, yükünü taþýyamadýðý zaman ona yüklerdi. Yürümekten yorulduðu zaman yine o asaya binerdi. Musa'ya, oturma hâlinde ve uykuda bir eza gelse, o asa def ederdi. Bir meyve dilerse, hemen ondan alýr yerdi. Güneþte uyuduðu zaman ona gölgelik ederdi. Allah Teâlâ kudretini ona asada gösterdi. Ve o vasýta ile Musa'ya ünsiyet ve ülfet hâlini bahþetti.
Vakta ki, Hak Teâlâ Musa'yý peygamber etti, ona yakýnlýk verdi, konuþtu ve birçok þeyler teklif etti. Hak Teâlâ ile arasýndaki konuþma þöyle oldu:
“Elindeki ne ola, yâ Musa?”
“Asamdýr; ona dayanýrým, koyunlarýma yaprak dökerim ve onunla daha birçok iþlerim var.”
“Onu yere at, yâ Musa!”
Onu yere attý; aniden korkunç bir yýlan oluverdi. Ondan kaçmaya baþladý. Bu kez, Hak Teâlâ þöyle buyurdu:
“Onu al, korkma; yine eski hâline çevireceðim.” (Tâhâ, 20/17-21)
Hak Teâlâ'nýn böyle yapmasýndan kastý, kudretini peygamberine göstermek. Firavun'un fâni mülkünü, peygamberinin gözünde küçültmek idi. Firavun ve kavmine karþý nasýl harp edileceðini öðretmekti.
Hak onlarýn katli için Musa'yý hazýrladý ve harika olan birçok âdetleri ona öðretti. Musa Peygamber’in kalbi, ilk devrede dardý ve gönlü sýkýntýlý idi. Ona peygamberlik verdi, bilgi öðretti, kalbini açtý.
Ey cahil, kudreti böyle olan, isyan edilir ve unutulur, öyle mi?
Seni unutmayaný unutma. Bir an bile senden uzak olmayan için gaflete düþme. Ölümü düþün, ölüm meleði, bütün canlýlarýn ruhunu almak için Hakk'a vekâlet eder. Gençliðin, malýn ve bugün içinde bulunduðun bolluk seni aldatmasýn. Yakýnda bütün bunlar elinden çýkacak.
Tembelliðini düþün; þu güzel günleri boþa harcadýðýný hatýrla; piþman olacaksýn, ama faydasý olmayacak. Yakýnda ölürsün ve sözlerimi kabirde hatýrlarsýn. O kabirde benim için dersin: “Yanýnda olsaydým onun ve sözlerini dinleseydim... Ah!..”
Dünyada ve âhirette benimle olmak dilersen, sözlerimi dinlemeye ve amel etmeye çabala. Sözlerimin faydasýný almak dilersen hakkýmda iyi düþün. Nefsinden baþka herkes için iyi zanda bulun. Nefsin kötülüðünü düþün. Böyle yaparsan fayda bulur, yararlý hâle gelirsin. Baþkalarý da senden faydalanýr.
Hakk'ýn zâtýndan gayri þeylerle olduðun süre, dertten ve kederden salim olamazsýn. Þirkten ve aðýr yükten kurtulman kabil olmaz. Halký kalbinden at, Hak'la bir ol. Göreceksin ki, hiç kimsenin hatýrlamadýðý, hiçbir gözün görmediði ve hiçbir kulaðýn ismini duymadýðý þeyler sana verilmiþtir.
Mademki bu kötü hâldesin, iþlerin hiç tamam olmaz. Ne yazýk ki, temel saðlam deðil. O temel bir mezbele hâline gelmiþ; iþlerin onun üzerinde yükselmekte.
Allah'a dön. Bulunduðun uygunsuz hâlin deðiþmesini O'ndan iste... Ýçinde bulunduðun dünyalýk talebinin ve âhirete dair þeylerin gitmesini Hak'tan dile...
Yazýk, Hak Teâlâ senin için fakri daha iyi buluyor. Hâlbuki sen, zengin olmak için çýrpýnýrsýn. Bilmiyorsun, Hakk'ýn seçtiði þeyi kötü görmektesin. Bu ne hâldir? Hak Teâlâ'nýn seçtiði þeyleri kötü görenler, nefis, þeytan, kötü arzu, iyi olmayan arkadaþlardýr. Bunlarý býrak. Çünkü bunlar, Allah'ýn arzusuna uymaz. Onlara sakýn uyma. Onlara ne dönüp bak, ne itirazlarýna aldýrýþ et. Onlarýn Hakk'a darýlmasýna bakýp onlar gibi olma. Kalbine ve iç âlemine dön, O ne derse öyle yap. Kalp ve sýr, iyiliði söyler, kötülüðü yasak eder. Bugün içinde bulunduðun fakirlik hâline dayan; ona sabýrla dayanman zenginliðin tâ kendisidir. Bu hâl masumluk hâlidir. Sen onu takdir edemezsin. Arzu ettiðin þey karþýna çýkarsa, belki hatalarla dolar ve helak olursun. Hak seni fakir ederse, hatalara karþý âciz olur, bir þey yapamazsýn. Haberin olmadan Hak seni esirgemiþ olur.
Hakk’ýn arzusu üzerine sabra devam edersen, O'nun katýnda sana öyle iyilik olur ki, onu saymaya ve anlamaya gücün yetmez. Hatta Hakk’ýn arzusuna uyman sonunda alacaðýn kazancý, bütün yer ehli toplansa yine hesaplayamaz.
Acelecisin. Acele eden kimse, eline ne gibi þeylerin gireceðini bilemez, ne istediðini anlayamaz. Aceleyi þeytan verir. Dikkatli hareket, Hak tarafýndan ilham olunur. Aceleci olursan þeytanýn askeri olursun, onun birliðine girersin. Olanlara uyar, bulunduðun hâle sebatla bakar, sabra devam edersen, Rahman'ýn askeri olur, Hak topluluðuna katýlýrsýn.
Takvanýn iç yüzü, Hakk'ýn fiil tecellisine uyarak emrini yapmak, O'nun “yapma!” dediði þeyleri yapmamak... O'nun bütün iþlerine, kaderine ve sair belalarýna, afetlerine sabretmektir.
Siz yalnýz halksýnýz, her yanýnýz nefis olmuþ. Tabiatla dolmuþsunuz. Ne Allah Teâlâ'dan, ne de O'nun irfan sahibi kullarýndan haberiniz var. Ýrfan sahiplerine nispetle siz deliler gibisiniz. Onlar akýl sahibidirler. Onlarýn Hak uðrunda cinnete tutulduklarý olur. Hak uðrunda cinnete düþenin hâli had safhaya varýnca o hâlden kurtulur. O bir harekettir. Hareketin sonunda sükûn gelir. Hastalýk gider, yerini sýhhat ve hikmet alýr.
Sen âhiretten ayrý ve dünya ile dolusun. Hâlin beni üzüyor. Hele sâlih kullarla arandaki fark beni düþündürüyor. Hele onlarýn meclisini býrakýp indî görüþünle yetinmen, beni ne hâle getiriyor, bir bilsen... Bilmiyor musun ki, görüþü ile giden mutlak batar. Hiçbir âlim yoktur ki, bir baþka âlime muhtaç olmasýn, ilminin artmasýný istemesin. Hangi ilim sahibi olursa olsun, mutlaka ondan daha âlim vardýr. Hak þöyle buyurur: “Size, ancak ilimden azý verildi.” (el-Ýsrâ, 17/85)
Sana o büyüklerin topluluðu lâzýmdýr. Ve onlarýn erdiði Sevad-ý A’zam makamý gerektir, onu ara... Hakikî yola gir. Yolun hakkýný ödemek için uyar ol, ayrýlýðý býrak.
Uyunuz; Hakk’ýn emri dýþýnda yeni icatlar çýkarmaya kalkmayýnýz. Yeterlik hâlini böyle bulursunuz. Bu yola, nefisle ve kötü arzu ile gidilmez. Ýlim ve hikmet bu yolun malzemesidir. Gücü, kuvveti terk etmek bu yolun icabýdýr. Bu yolda cehalet göstermek olmaz. Teslim olmak, O'nun önünde serilip kalmak, acele etmemek, teenni sahibi olmak, bu yola girenler için elzem olur. Bu hâl öyle bir þeydir ki, acele ile olmaz. Yola giren bir tutanaða ve er kiþiye muhtaç olur. Sabýr, güçlüðe dayanma ve mücahede, bu yolun gerçeðidir.
Üzerinde taþýdýðýn aðýr yükü vermen ve marifet âlemine geçmek için irfan sahipleri ile olman gerekir.
Bir zaman, o zâtýn dizinde yoluna devam edersin. Rahatsýz olursan sýrtýna alýr, arkasýna alýr, yola devam ettirir. Sevgi ehli isen arkada gidersin. Sevilmiþ biri isen önde ve köþkte yürürsün; öbürleri senden sonra gelir. Bu hâli ancak tadan bilir.
Ehliyet sahibi kimselerle oturmak bir nimettir. Aðyar ile oturmak, beladýr ve sýkýntýlýdýr. Hele nifak ehli arasýnda oturmak...
Sana her an için vazife olan, Hak yakýnlýðýný düþünmek ve daima onu murakabe etmek... Hakk’ýn ve halkýn hakký olaný nefisten istemek... Nefsin yapmasý vacip olan þeyi yaptýrmak...
Dünya ve âhiretin hayrýný bilmek dilersen, bunun yolu, Hak Teâlâ'nýn seni iyi bildiðini düþünmek ve nefsi amele koþmaktýr, derim. Nefisten, Allah'ýn emirlerini yapmasýný iste. Yasaklarýndan kaçmasýný talep et.
Âfetler geldiði zaman, onu sabra alýþtýr. Kaza ve kaderin hükmü gelince razý olmayý ona öðret. Nimet geldiðinde ise þükrü bellet. Bunlarý yaparsan, Hak yolda önüne çýkan mâniler zail olur, Hak yoldaki sohbetin iyi bir istikamete girer. Yolunda iyi arkadaþ bulur, yardýmcýya rastlarsýn. Ve öyle bir hazineye kavuþursun ki, hangi yöne dönsen o seni takip eder. Artýk o hazineye erdikten sonra aldýrma, nerede olursan ol. Çünkü sen, yitirdiðini ayný yerde bulursun. Ýlim, hikmet, kader, ins, cin, melek, sana hizmetçi olur. Allah'tan korktuðun için her þey senden çekinir. Allah'a itaat ettiðin için her þey sana itaat eder.
Allah'tan korkan kimseden her þey korkar. Allah'tan korkmayan, her þeyden ürker. Allah'a hizmet edene herkes hizmet eder. Allah, hiç bir kulun yaptýðýný karþýlýksýz býrakmaz.
Ne edersen onu bulursun. Nasýl olursanýz idarecileriniz de öyle olur.
Allah'ým, bize keremle, ihsanla, hatalarýmýzdan geçmekle muamele eyle... Dünya ve âhirette bize lütuf ver. “Dünyada iyilik ihsan eyle, âhirette yine iyilik ver. Ve bizi ateþ azabýndan koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!