Ýlahi Armaðan
Pages: 1
57. Meclis By: hafiza aise Date: 28 Ocak 2011, 18:30:47
57. MECLÝS

 

Bu konuþma Cuma sabahý medresede yapýldý.

Konuþma tarihi: Hicrî 17 Ramazan 545, Milâdî 1150.


 

Evlatlar! Zerre miktar dahi olsa, sözlerimi tasdik ediniz. Siz evi­nizde ve mülkünüzde istediðiniz gibi hareket etmekte serbestsiniz. Sizden yalnýz doðruluk ve ihlâs istiyorum. Bunun yararý sizedir. Sizi, sizin iyiliðiniz için istiyorum; benim için deðil.

Ýç ve dýþ konuþmalarýnýzý bir kayda baðlayýnýz. Çünkü sizi daima gözeten melekler var. O melekler daima dýþýnýzý murakabe eder. Hak ise içinizi...

Ey daireler ve köþkler yapan, ömrünü dünyayý tamirle geçiren adam! Ýyi niyete sahip olmadan hiçbir iþ görme. Dünya binasýný yapmanýn temeli, iyi niyettir. Nefsinle, kötü arzunla yaptýðýn binadan hayýr gelmez. Cahil kiþi, binasýný, kötü arzusu, tabiî isteði, nefsi, iyi olmayan alýþkanlýðý ile yapar; hikmete, ilâhi hükümlere, kazaya ve ilâhî fiil tecellisine uymaz. Bu yüzden iyi bir arkadaþa sahip ola­maz. Yaptýðý evde de rahat edemez. Kendisi yorulur, yapar, baþkalarý oturur. Sonra, kýyamet olunca onu: “Bunu niçin yaptýn, kime iyilik ettin, ettinse neye ettin?” diye iðneden ipliðe hesaba çekerler.

Razý olma yolunu ara. Hâl-i hazýr kýsmetinle yetin. Senin olma­yaný arama. Peygamber (s.a.v) Efendimiz þöyle buyurur: “Allah Teâlâ'nýn, kuluna dünyada en büyük cezasý; kulun kendine has olmayaný aramasýdýr.”

Yanýma geliyorsun; fakat hakkýmda iyi düþüncen yok. Bu yüz­den sözlerimle felaha ermen kabil olmuyor.

Yazýk sana, Müslüman olduðunu iddia edersin, hâlbuki Hakk'a karþý itirazlarýn var. Ve Allah'ýn iyi kullarýna karþý duruyorsun; dolayýsýyla davanda yalancýsýn.

Ýslâm demek, Allah'ýn kaza ve kaderine teslim olmak ve O'nun fiil tecellisi önünde sessiz durmaktýr. Ayrýca kitabýn hüküm hududu­nu aþmamak ve Peygamberin (s.a.v) âdetlerine uymaktýr. Peygambe­rimiz’e salât ve selâm olsun. Kitab’a ve Sünnet’e uyman sahih olduðu takdirde Ýslâm kelimesi sana yakýþýr.

Uzun emelli olmanýn þomluðu odur ki: Seni Allah'a isyana ve O'nun emrine muhalif hareket etmeye iter. Ümitlerini her ne zaman kýrarsan hayýr gelir; ona yapýþ. Kurtuluþ, felah istiyorsan, emelini kýsalt ve hayrý görünce de yapýþ, býrakma.

Kader hangi þeyi getirirse onu almak, azýna çoðuna bakmadan razý olmak iyidir. Ki, þeriatýn da buna uygun þekilde bir emir vermiþ olmasý elzemdir. Ýslâm dininin hoþnut olduðu bir iþte, nefse, hayvanî arzulara, hevese ve þeytana yer yoktur. Bu sözle nefsin tamamen yok olacaðýný kast etmiyorum. Nefis ve diðer hayvanî arzular baki kalýr. Ancak kula bu uðurda yardým gelir; nefsini ve diðer iyi olmayan duygularý yener. Çünkü içimizde peygamberlerden sonra masum olan kimse yoktur.

Hak Teâlâ'dan yardým gören kimsenin nefsi, hak isteklere uyar olur. Tabiat ateþi söner. Þeytaný hapse atýlýr, eline bir þey verilmez. Ve o kulu kandýrmak için çevresinde gezemez.

Tevekkülün asýl mânasý odur ki, sebeplere vukuf olmaya... Yâni iþlerde sebebin sözü geçmeye... Tevhidin de hakikî manasý odur ki, iyilik ve kötülükte Hakk'ýn kudretinden gayri kimsenin sözü geç­meye...

Sen ki, nefis, boþ arzu ve bir sürü yersiz âdetle dolusun; ne tevhidden haberin olur, ne de tevekkülden... Önce acýlýk, sonra tatlý... Kýrýlmak... Sonra cebir, sonra ölüm, daha sonra sonsuz hayat... Önce zillet, sonra izzet; önce fakirlik, sonra zenginlik... Tam bir yokluk, sonra icat... Þu hâlde sana bir þey yok. Ancak saydýklarýmýz bitince olagelen bu hâllere sabýrla karþý koyarsan Hak'tan istediðin her di­lek yerine gelir. Aksi hâlde senin için bir þey olmaz.

Hangi þey ki, seni Hak'tan ayrý kýlar, o senin için þomdur. Ýster­se namaz ve oruç nevinden olsun... Ancak farz ve sünnet bundan ha­riç... Farz olan orucu yerine getirdikten sonra, nafile olarak kalbin­de huzur olmadan, aç ve susuz kalarak oruç tutarsan, sana fayda saðlamaz. Hakk'ý daim kendine yakýn bilmeden ve O'nunla hoþ hâl bulmadan, O'nun sohbetinde kendini toparlamadan her iþin boþ olur: Perdelere, halka, nefsine ve harama köle olursun.

Ýrfan sahibi olmaya bak. Marifet âlemine geçen insan, Hakk'ýn yakýnlýk bayraðý altýnda bulunur; ilmi ve sýrrý, O'nun kaza ve kade­rinde deveran eyler. Güçsüz durumda kendi hareketi olmadan iþleri çevrilir, hareketi olmadan hareket ettirilir. Kendi isteði olmadan sü­kûna erdirilir. Hulâsa o kul, haklarýnda: “Biz onlarý saða ve sola çeviririz.” (el-Kehf, 18/18)

Buyrulan zümreye dâhil olur. O kullarda bir acizlik olunca, he­men hareket kudreti verilir. Hareket kudretle olur. Güçsüzlük anýn­da teslim olmak ve sessiz durmak icap eder; Hakk'ýn kudreti o za­man yetiþir.

Varlýðýn varsa hareket edersin; yoksa sükûna gömülür bekler­sin. Beklemen de olmaz. Hükümde hareket vardýr; bilgide ise sessiz­lik...

Nefsi, hevâyý, tabiatý, bütün halký býrakýrsan, özün sýhhat bulur.

Senin kârýna ve zararýna malik olmayan halka baðlanma. Rabb’inden baþkasý sana nasip veremez. Sonuna kadar O'nun hizmetinde kal. O'na itaat et. Yasaklarýný sakýn yapma, Hak'tan gayrisi kalmasýn; böylelikle halkýn en zengini hâline gelirsin. Ve herkesten aziz, Âdem Peygamber gibi olursun. Her þeye emir verilir, sana secde eder­ler. Bu, halkýn ötesinde bir iþtir. Avam halkýn buna aklý ermez; bu iþ onlarýn aklýnýn ötesindedir. Avamýn aklý ermediði gibi havastan da çoðunun aklý ermez. Bu hâl Âdem'deki varlýðýn bir zerresi olup onun tüm varlýðýndan bir parçadýr.

Ey aklý az, her þeyi derinliðine düþün, anla, sonra al. Allah yol­cularý halka karýþtý, öðrendi; sonra onlardan ayrýldý. Yanlýþ anlama; kalpleri ile ayrýldýlar. Halkýn ýslâhý için onlar halkla olur, dýþ yönle­rini halka verirler. Ýç âlemlerini ise Hakk'a hizmet için harcarlar. Onlar, hikmet icabý halkla yaþar, onlarla olur ve onlarla tevbe ederler; ama kalp âlemleri onlardan tamamen ayrýdýr. O zâtlarýn kalbi, halk­tan ve bütün eþyadan soyunmuþtur. Zahirdeki meþgaleleri, hikmet­lerin hükmüdür. Her ne zaman giydikleri kirli olsa yýkarlar, temizler ve koku sürerler. Ve her ne zaman bir yerleri yýrtýk olsa, diker ve iliþtirirler. Onlar halk arasýnda hoþtur. Sanki düz ovada yükselen bir dað... Kalpleri daima Yaratan ile... Kendilerini Hakk’ýn kudret eli önüne serer, O'nun ilim deryasýnda yüzerler.

Allah’ým, gýdamýz zikrin olsun. Zenginliðimiz ise yakýnlýðýn. Âmin!

 

* * *

 

Sen ölü kalplisin; keza sohbetin, kalbi ölmüþlerle. Sana diriler, necib insanlar ve varlýðýný bir baþka varlýða deðiþtirenler lazým.

Bir mezara benzersin; gittiðin kimseler de senin gibi... Ölüsün, senin gibi ölüye gidersin. Ayaklarýn kötürüm, ayný þekilde bir kötürüm kiþiye gidersin. Körsün, seni yola götüren de kör. Bu hâllerden kurtulmak için iman, ikan sahibi ve sâlih kimselerle ol. Onlardan ge­len acý söze dayan. Sözlerini tut, dediði ile amel et, iflah olursun. Bü­yüklerin sözünü dinle. Ýþlerini ona göre ayarla. Onlara saygý göster, saygý göstermekte kusurlu olma. Kurtuluþ istersen yol budur.

Benim bir büyüðüm var. Hangi iþ beni güç duruma soksa ve kal­bime bir þey gelse, onlarýn yolunu bana anlatýr, söz etmeme hacet bý­rakmaz. Bu hâl, ona karþý edepli ve saygýlý olmamdan ileri geliyor.

Tasavvuf ehli cimri olmaz. Çünkü cimrilik yapmasý için elinde bir þeyi yoktur. Çünkü o, her þeyi býraktýðý iddiasýndadýr. Birine bir þey verse Hakk'ýn rýzasý için verir; kendisi için deðil. Onun kalbi, varlýklardan ve suretlerden temizlenmiþtir. Tasavvuf ehlinin verdiði kendi malý olsa cimrilik eder. Hâlbuki o, bütün varýný bir baþkasýna adamýþtýr. Kendisine ait olmayan þeyde nice cimrilik eder? Onun dostu da, düþmaný da olmaz; bu yüzden ne övenin sözüne sevinir, ne ­de sövene üzülür. Vermek, almak onun için bir mâna taþýmaz; zarar ve kâr onun için önemli deðildir. Hepsini Allah'tan bilir. Yaþamakla ferahlýk duymadýðý gibi ölümle de üzüntü çekmez. Ona göre ölmek Hakk'ý darýltmaktýr, hayat ise onu hoþnut etmek manasýný taþýr. Halk arasýna girdiði zaman sýkýlýr, çekinir, yalnýz kaldýðý zaman ferahlar ve Hak ülfetine geçer. Onun gýdasý Hakk'ýn zikri olup içkisi ise ülfet þarabýdýr.

Þüphesiz o, dünya malý için cimrilik etmez. Çünkü onun yanýnda dünya malýndan çok üstün þeyler var; onlarla zengin olur.

“Rabb’imiz, bize dünyada iyilik ver; âhiret âleminde de ver. Ve bizi ateþ azabýndan koru.” (el-Bakara, 2/201)



radyobeyan