Hüccetullahil Baliða
Pages: 1
Galebe By: sumeyye Date: 24 Ocak 2011, 13:54:47
6. Galebe:




Kalbin hallerinden biri de "galebe" Air. Galebe iki türlüdür:


i. Mü'minin kalbinden doðan dürtünün (dâ'iye) galebesi. Ýman nurunun kulun kalbinde yer etmesi halinde, bu nurdan ve kalbin cibilliyetinden tevellüd eden bir köpük yüze vurur ve bu, dürtü ve hatýr haline dönüþür, kiþi artýk onlarýn gereðini yerine getirmeden kendisini alamaz; onlarýn þeriata uygun düþüp düþme­diðine bakamaz. Çünkü þeriatýn maksatlarý o kadar geniþ ve çok­tur ki, bu mü'minin kalbi onlarýn tümünü ihata edemez. Onun kal­bi meselâ rahmet dürtüsüne boyun eðer; oysa ki bazý yerlerde þeri­at rahmeti yasaklamýþ olabilir. Nitekim Allah Teâlâ þöyle buyurmaktadýr: "Allah'ýn dini konusunda onlara acýyacaðýnýz tutma­sýn![1090] Bazen kalbi, buðz dürtüsüne boyun eðer; oysa ki þeriat meselâ ehl-i zimmete olduðu gibi þefkatle yaklaþýlmasýný emretmiþ olabilir.

Bu tür galebe haline Örnek olarak þunu verebiliriz: Kureyza oðullarý yahudileri, Rasûlullah'ýn (s.a.), Sa'd b. Muâz'm hükmüne razý olarak kaleden inmeleri ve teslim olmalarý çaðrýsýný yaptýðýn­da, danýþmak üzere Ebû Lübâbe b. el-Münzir'i istemiþlerdi. Ebû Lübâbe, eliyle boðazýna iþaret ederek hükmün boðazlama olacaðý­ný bildirmiþti. O anda Allah'a ve Rasûlüne hiyanet ettiðini anladý ve piþman oldu. Doðru mescide gitti ve kendisini bir direðe baðladý ve: "Allah Teâlâ, yaptýðýma karþý tevbemi kabul edinceye kadar bu yerimden ayrýlmayacaðým." dedi.

Bir Örnek de Hz. Ömer'den (r.a.). Hudeybiye'de Rasûlullah'ýn (s.a.) müþriklerle, aleyhte þartlara raðmen musâlaha yapmak iste­mesi üzerine Ýslâmlýk hamiyetinin galebesiyle sýçrayan Hz. Ömer, doðruca Hz. Ebû Bekir'e gelmiþ ve aralarýnda þöyle bir konuþma geçmiþ: Hz. Ömer:

"O, Allah'ýn rasûlü deðil mi?" Hz. Ebû Bekir:

"Evet!"

"Biz, müslümanlar deðil miyiz?"

"Evet!"                                                     

"Onlar, müþrikler deðil mi?"         

"Peki, o zaman niye dinimiz konusunda bu zillete katla­nýyoruz?"                                               

Ebû Bekir ona þöyle dedi:

'Ta Ömer! Onun emrine yapýþ. Þüphesiz ben þehâdet ede­rim ki o, Allah'ýn rasûlüdür."

Duygularý ona yine galebe çalmýþ ve o bu kez doðruca Rasû-lullah'a (s.a.) gelmiþ ve Hz. Ebû Bekir'e dediklerini ona da söyle­miþ. Rasûlullah (s.a.) da ona, Hz. Ebû Bekir'inki gibi cevap vermiþ ve sonunda þöyle buyurmuþ:

"Ben Allah'ýn kulu ve rasûlüyüm, O'nun emrine muhalefet et­meyeceðim ve O da beni zayi etmeyecek,"

Hz. Ömer þöyle derdi: "Hâlâ o günkü yaptýðýmdan dolayý, ha­yýr olur umuduyla söylediðim sözlerden korkumdan oruç tutar, ta-saddukta bulunur, köle âzâd eder ve namaz kýlarým.[1091]

Cerrah olan Ebû Taybe, Rasûlullah'ý (s.a.) hacamat ettiðinde onun kanýný içmiþti. Bu þeriatta yasaktý; ancak o bunu gaybet ha­linde iken yapmýþtý. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) onu mazur görmüþ ve þöyle buyurmuþtu:

"Muhakkak, cehennemden güçlü bir mania ile korundun. [1092]

ii. Galebenin ikinci þekli, birinciden daha yüce ve kâmildir. Bu, kiþinin kalbine inen ilâhî bir saikin galebe çalmasý halidir. Ar­týk kiþi, onun gereðini yapmadan edemez. Bu galebenin hakikati, bazý kudsî kaynaklardan ilâhî bir bilginin, aklî kuvve üzerine deðil de, amelî kuvve üzerine feyiz yoluyla inmesidir.

Bunun açýklamasý þöyledir: Peygamberlerin nefislerine benze­yen nefis, ilâhî bir bilginin feyiz yoluyla inmesine hazýr hale geldi­ðinde, eðer aklî kuvve, amelî kuvvenin önüne geçer ve onu ilk ka­bul eden o olursa, feyiz yoluyla inen o bilgi "fîrâset" ve "ilham" olur. Amelî kuvve önce davranýr ve aklî kuvvenin önüne geçerse, inen ilâhî bilgi "azim" ve "ikbâl" ya da "nefret" ve "inhicâm= el çekme" olur. [1093]

 
Bu Tür Galebe Haline Örnek:
 

Rivayet edildiði üzere Bedir savaþý sýrasýnda Rasûlullah (s.a.) duada o kadar ýsrar etmiþ ki, hatta þöyle demiþti: "Allahým! Ahdin ve vaadin hakký için sana yalvarýyorum. Allahým! Eðer dilersen, bugünden sonra sana yeryüzünde asla kulluk edilmez." Hz. Ebû Bekir, onun elini tutmuþ ve: "Yeter, yâ Rasûlallah! Rabbine çok ýs­rarda bulundun." demiþti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.), zýrhý içinde sýçrayarak ve, "O topluluk yakýnda yenilgiye uðrayacak ve onlar arkalarýný dönüp kaçacaklardýr[1094] âyetini okuyarak çadý­rýndan çýkmýþtý.

Bunun manasý þudur: Burada Hz. Sýddîk (r.a.), Rasûlullah'ýn (s.a.) kalbine, duada ýsrara varacak ölçüde aþýrýlýða gitmeden ken­disini alýkoyacak ilâhî bir saik atmýþtýr. Rasûlullah (s.a.), firasetiy-le bunun Hakk'tan gelen bir saik olduðunu hemen anlamýþ ve bu âyeti okuyarak, Allah'ýn nusretini kendisiyle bilerek dýþarý çýkmýþ­týr.

Bir baþka örnek münafýklarýn baþý Abdullah b. Übey'in ölümü hadisesinde olmuþtur. Rasûlullah (s.a.), onun cenazesi üzerine na­maz kýlmak istediði zaman Hz. Ömer itiraz etmiþtir. Bizzat kendi­si olayý þöyle anlatýr: Hemen önüne geçtim, göðsü hizasýna dikil­dim ve ona: "Ya Rasûlallah! Bunun üzerine mi namaz kýlýyorsun? Falan, falan, falan günde þöyle þöyle dememiþ miydi?" dedim ve onun münafýklýk yaptýðý günleri saydým.   Rasûlullah (s.a.) bana:

"Geri dur ya Ömer! Þüphesiz ben bu konuda muhayyer býrakýldým[1095] ve tercihimi bu doðrultuda yaptým," dedi ve üzerine namaz kýldý. Sonra þu âyet indi: "Onlardan ölen hiçbirinin üzerine asla namaz kýlma! [1096]

Hz. Ömer þöyle demiþtir: "Kendime ve Rasûlullah'a (s.a.) kar­þý olan cüretime hayret ettim. Oysa ki Allah ve Rasûlü (s.a.) daha iyi bilir. [1097]

Hz. Ömer, iki tür galebe arasýndaki farký çok güzel bir þekilde ortaya koymuþ, birinci galebe hakkýnda, "Hâlâ o günkü yaptýðým­dan dolayý, hayýr olur umuduyla söylediðim sözlerden korkumdan oruç tutar, tasaddukta bulunur, köle âzâd eder ve namaz kýlarým." derken, ikincisi hakkýnda "Kendime ve Rasûlullah'a (s.a.) karþý olan cüretime hayret ettim." ifadesini kullanmýþtýr- Bu iki ifade arasýndaki farký göreceksiniz. [1098]



[1091] Ahmed, 4/325, 330.

[1092] bkz. Buhârî, et-Târîhul-kebîr, 7/174.

[1093] Þah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliða Ýslâm Düþüncesinin Ýlkeleri, Ýz Yayýnlarý: 2/301-303.

[1094] Kalem 54/45.

[1095] Tevbe 9/80 âyetinde, "Onlara istiðfar etsen de etmesen de birdir. Onla­ra yetmiþ defa istiðfar etsen de Allak onlarý affetmeyecektir" buyurulur. Rasûlullah (s.a.), seçimini ona namaz kýlma doðrultusunda yapmýþ ve yetmiþten fazla istiðfar ederse affedilebileceðini düþünmüþtür.{Ç)

[1096] Tevbe 9/84.

[1097] Olay ve rivayetler için bkz. Ýbn Kesîr, 2/378.

[1098] Þah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliða Ýslâm Düþüncesinin Ýlkeleri, Ýz Yayýnlarý: 2/303-304.




radyobeyan