Firavun ve ailesi By: sidretül münteha Date: 17 Ocak 2011, 17:20:21
FÝRAVUN ve AÝLESÝ
Þimdi de Nemrud ve kavmi hakkýnda uydurulandan daha hatalý ve uydurma hikayelere teþkil eden,Firavun ve ailesi hakkýndaki kýssalara bakalým: Yaygýn görüþe göre Firavun, Allah’ýn varlýðýný inkar etmekle kalmýyor, kendi ilahlýðýný iddia ediyor. Bunun manasý þudur: Firavun’un bozuk inancý o dereceye ulaþmýþtý ki insanlarýn tepesine binip açýkça göklerin ve yerin yaratýcýsý olduðunu iddia ediyor, kavmi de ahmaklýkta o derece ilerimiþ gitmiþti ki, O’nun bu iddiasýna hemen inanýveriyordu
Kur’an ve tarihin Þehadeti ile hakikat ,Firavun un ilahlýk ve rablik mevzuunda sapýklýðý, Nemrud’un ayný konudaki sapýklýðýndan, Firavun’un kavminin durumu da Nemrud’un kavminin durumundan farklý olmadýðý merkezindedir.Aralarýnda þu fark var:Firavun un kavmi arasýnda,bazý siyasi sebeplerle Ýsraillilere karþý þiddetli bir milliyetçilik taassubu belirmiþti.
Sýrf bu inat ile Allah’ýn Rab ve ilah olduðuna, asrýmýzdaki maddeci inkarcýlardan pek çoklarý gibi, kalpleri þehadet ettiði halde, açýkça iman etmekten kaçýnýyorlardý.
Daha önce Yusuf(a.s) mýsýr’da hükmü geçen bir insan olunca, Mýsýrlýlar arasýnda Hak dini yayýp geniþletmeðe bütün gücü ile çalýþtý.Mýsýr topraklarý üzerinde,asýrlarca hiç kimsenin güç yetiremeyeceði çok saðlam eserler býraktý. Mýsýrlýlar her ne kadar babalarýnýn inançlarýna uyarak Allah’ýn dinine tabii olmamýþlarsa da aralarýn da Allah’ýn varlýðýný, O’nun göklerle yerin yaratýcýsý olduðunu bilenler vardý. Ýþ bununla da kalmamýþtýr. Hakikatte Ýslâmi öðreti, nüfuz ve tesirini o derece kuvvetlendirmiþti ki her Mýsýrlý en az, Allah'ýn tabiat âlemi ötesinde ilâhlarýn ilâhý, rablerin rabbi olduðuna inanmýþtý. Küfürde inat edenler ise, ulûhiyet ve rububiyyette, Allah'la beraber ortaklar kabul ediyorlardý. Mýsýrlýlar üzerinde çeþitli tesirleri bulunan Ýslam inancý, Musa (a.s)'nýn peygamber olarak gönderildiði güne kadar devam etti (Tevrat'taki tarihi malûmata güvenecek olursak, o gün Mýsýrlýlardan iman edenlerin, Mýsýr nüfusunun beþte birini teþkil ettiðini tahmin edebiliriz. Ýsrailli'lerin sayýsý hakkýnda Tevrat'taki haberler, Musa (a.s) ile Mýsýr'dan çýkanlarýn iki milyon olduðunu gösterir. Mýsýr halkýnýn da, o gün on milyondan daha çok olduðu zannedilmektedir. Tevrat, Musa (a.s) ile birlikte Mýsýr'dan çýkan muhacirlerin, Ýsrailli olduklarýný belirtir. Lâkin zann ve tahminimiz istediði kadar mübalaðalý olsun, Yâkub (a.s)'un oniki oðlundan olan zürriyetinin, beþ yüz sene içinde iki milyona ulaþmasý mümkün gözükmemektedir. Bunun için yapýlan kýyaslama neticesinde, Mýsýrlý'lardan azýmsanmayacak bir miktarýn Müslüman olup, Ben-i Ýsrail'e katýldýklarý ve Mýsýr'dan hicret ederken, onlara yoldaþlýk ettikleri neticesine ulaþýrýz. Bütün bunlardan da Yûsuf (a.s) ile yardýmcýlarýnýn, Mýsýr'da ifa ettikleri Ýslâm davetinin hududunun geniþlediðini takdir edebiliriz.) Bunun delili ise Kýpti prenslerden birinin Firavun'un meclisinde yaptýðý konuþmasýdýr. Firavun, Musa (as)'nýn öldürülmesi ile ilgili iradesini bildirdiði zaman, meclisindeki ileri gelenlerden olup daha önce Müslümanlýða giren bu prens, kalkýp þu konuþmayý yapmýþtýr:
"Firavun ailesinden olup, imanýný gizlemekte olan bir mümin de þöyle dedi: "Siz bir adamý, Rabbým Allah’týr dedi diye öldürür müsünüz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçýk mucizeler de getirmiþtir. Bununla beraber eðer o, bir yalancý ise yalaný kendine. Eðer doðrucu ise, sizi tehdit ede geldiði azabýndan bir kýsmý olsun gelir sizi çarpar. Þüphesiz Allah, haddi aþan, iddiasýnda yalancý olan kimseyi muvaffak etmez. Ey kavmim! Bu gün bu yerde siz galip olduðunuz için mülk sizindir. Fakat Allah'ýn hýþmý bize gelip çatarsa, kim bize yardým eder?"
"Ey kavmim! Hakikat ben, o sürü sürü fýrkalarýn gününe misal vermenizden, Nuh kavminin, Ad'ýn Semûd'un ve daha sonrakilerin hali gibi bir maceraya sapýp, felakete uðramanýzdan korkuyorum. Yoksa Allah kullarýna bir zulüm dileyecek deðildir.
["Ey kavmim! Hakikat ben size karþý o baðýrýþýp çaðýrýþma gününden endiþe ediyorum." "O gün, hesap yerini arkanýzda býrakarak Cehenneme döneceðiniz gündür. O gün sizin için, Allah'ýn azabýndan hiç bir kurtarýcý yoktur. Allah kimi þaþýrtýrsa, onun yolunu bir doðrultacak da yoktur"]* "And olsun Musa'dan evvel Yusuf da, size apaçýk burhanlar getirmiþti. O vakit de O'nun size getirmiþ olduðu þeyler kakýnda þüphe edip durmuþtunuz. Hattâ O vefat edince dediniz ki: Bundan sonra Allah asla bir peygamber göndermez [Ýþte Allah, o haddi aþan þüphecileri böyle þaþýrtýr. "Onlar kendilerine gelmiþ hiç bir delil olmaksýzýn Allah'ýn âyetleri hakkýnda mücâdele edenlerdir. Bu, gerek Allah katýnda, gerek iman edenler katýnda büyük buðzu gerektirir. Allah, her büyüklük taslayan zorbanýn kalbini iþte böyle mühürler." "Ey kavmim! Siz bana uyun, size doðru yolu göstereceðim."
"Ey kavmim! Bu dünya hayatý ancak fâni bir eðlencedir. Ahiret ise asýl durulacak yurdun ta kendisidir."
"Kim bir kötülük iþlerse,ona bunu benzerinden baþkasý ile karþýlýk yapýlmaz.Kim de erkek olsun kadýn olsun, mümin olarak iyi amelde bulunursa iþte onlar, içinde hesapsýz rýzýklara kavuþturulmak üzere cennete girerler."}
"Ey kavmim! Benim karþýlaþtýðým bu hal nedir? Ben sizi kurtuluþa davet ediyorum. Siz beni ateþe çaðýrýyorsunuz." "Siz beni Allah'a küfredeyim, rûbûbiyetini, hiç bir suretle tanýmadýðým nesneleri O'na ortak tutayým diye çaðýyorsunuz. Ben ise sizi o mutlak Kâdir'e,o çok affediciye davet ediyorum.
["Sizin beni mutlaka tapmaya davet ettiðiniz, dünyada da ahirette de hakka ki, hiç bir davete selahiyeti yoktur.Hakikatte hepimizin dönüp gidiþi Allah'adýr.Haddi aþanlar ateþ yaranýnýn ta kendileridir." "Size söylemekte olduklarýmý, yakýnda hatýrlayacaksýnýz. Ben iþimi Allah'a ýsmarlýyorum. Çünkü Allah kullarýný en iyi görendir"]* (Müminun. 28-44).
*Parantez [ ] içine aldýðýmýz mealler Arapça tercümede yoktur.Ayetlerin nazmý kesilmesin diye tarafýmýzdan eklenmiþtir.(Çevirenler.)
Bu hitabe baþýndan sonuna kadar Yusuf (as)'un, kendi zamanýndan Musa zamanýna kadar asýrlar geçmesine raðmen, Mýsýrlýlar üzerindeki etkisinin devam etmiþ olduðuna þahadet eder. Mýsýrlýlarýn, bu yüce peygamberin kendilerine öðrettikleri sayesinde Allah'ýn varlýðý ile ilgili hiç bir þey bilmeyecek, rûbûbiyet ve ulûhiyetinin tanýmayacak, egemenlik ve otoritesinin bu evrendeki tüm tabiat güçlerine baskýn olduðunu, gazabýndan korkmak ve çekinmek gerektiðini anlamayacak kadar câhil kalmalarýna imkan yoktur. Yine bu konuþmanýn sonlarýndan, þu husus açýkça ortaya çýkmaktadýr: Firavun toplumu, Allah'ýn ulûhiyet ve rûbûbiyet sýfatlarýnda Allah'a þirk koþuyor ve bunlarý da ona eþ tutuyorlardý.
Firavun üzerine þüpheyi çeken noktaya gelince, bu þüpheyi doðuran sebepler þunlardýr.
Hz. Musa'dan, "Ben alemlerin Rabbinin elçisiyim" sözünü iþitince. "Âlemlerin Rabbi nedir?" diye sormasý...
Veziri Hâmân'a, "Benim için yüksek bir kule yap. Olur ki ben o yollara, göklerin yollarýna ulaþýrým da Musa'nýn ilâhýna yükselip çýkarým" demesi..
Hz. Musa'yý korkutmak için, "Benden baþkasýný ilâh edinirsen seni hapsederim" diye tehtid etmesi...
Kavmine ve yakýnlarýna, "Ben sizin en yüce Rabbinizim. Sizin için kendimden baþka bir ilâh tanýmýyorum" diye ilan etmesi...
Firavun'un söylediði bu sözler, bazý inþalarda onun Allah'ýn varlýðýný inkâr ettiði, zihnini alemlerin Rabbi düþüncesinden tamamen boþ, kendini tek ilâh zannettiði fikrini doðurmuþtur. Ýþin doðrusu, O'nun bütün bunlarýn hepsini koyu bir milliyetçilik taassubu ile yapmýþ olmasýdýr.
Ýslami öðreti, Yusuf (as)'un güçlü ve yüce þahsiyetinin tesiri ile, kendi zamanýnda Mýsýr'ýn dört bir yanýnda yayýlmýþtý. Bu durum, Yusuf (as)'un Mýsýr hükümeti nezdinde elde ettiði nüfuz ve otoriteye tâbi olarak, Ýsrail oðullarý’nýn Mýsýr'da kuvvetli bir güç kazanmalarýný saðlamýþtýr. Ýsrâlioðullarýnýn Mýsýr'daki nüfuzlarý 300 veya 400 sene kadar sürmüþtür. Sonra Mýsýrlýlarýn kalbinde milliyetçilik ve ýrkçýlýk ateþi tutuþmuþ ve Ýsrail oðullarýna karþý bunun gereðini düþmanca tatbik etmiþledir. Ýþ adamakýllý kýzýþýnca Ýsraillilerin gücünü tamamen yok etmiþlerdir. Ýdare milliyetçi Mýsýr hanedanlarýnýn eline geçmiþ ve hükümetleri peþ peþe devam etmiþtir. Bu yeni hükümdarlar idare mekanizmasýný ellerine geçirince Ýsrâil oðullarýnýn esaret altýna alýp güçlerine bir son vermekle kalmamýþlar, Mýsýr'da Yusuf (as)'tan beri sürüp gelen eserleri mahvederek, cahiliyet devrine ait dini yaþayýþlarý da diriltmeye baþlamýþlardýr. Bu devrelerde Musa (as) peygamber olarak gönderilince, üstünlük ve hükümranlýklarýnýn ellerinden çýkarak ikinci bir defa Ýsrâil oðullarý’nýn eline geçmesinden korkmuþlardý. Firavun'un Musa (as)'ya cam sýkýlarak ve kýzarak "Âlemlerin Rabbi nedir; benden baþka bir ilâhýn olmasý mümkün müdür?" diye sormakta ýsrar ve inat etmesi, âlemlerin Rabb’ýnýn varlýðýný bilmediðinden deðildir. Bu hakikat Kur'an-ý Kerim'de Firavunun yakýnlarýnýn konuþmalarýndan ve Musa (as)'nýn hitabelerinden açýkça anlaþýlýyor. Mesela Firavun, Musa (as)'nýn Allah'ýn elçisi olmadýðý iddiasýný pekiþtirmek için þöyle diyor:
"Öyle ya, onun üstüne gökten altýn bilezikler atýlmalý, yahut beraberinde birbiri ardýnca kendisini tasdik edici melekler gelmeli deðil miydi?"(Zuhruf, 53)
Bu söz, zihni Allah'ýn ve meleklerin varlýðý fikrinden tamamen habersiz bir kimsenin sözü olabilir mi? Kur'an-ý Kerim Hz. Musa ile Firavun arasýnda geçen aþaðýdaki konuþmayý da naklediyor:
"...Firavun O'na: "Musa! Ben seni gerçekten büyüklenmiþ sanýyorum" demiþti. O da: "Andolsun dedi, bunlarý birer ibret olmak üzere, göklerin ve yerin Rabb’ýndan baþkasýnýn indirmediðini bilmiþsinizdir. Firavun! Ben de seni her halde helak edilmiþ sanýyorum demiþti." (Ýsra, 101-102)
Baþka bir yerde Allah-u Teâlâ Firavun kavminin kalplerinde taþýdýklarý þeyi açýklýyor:
"Âyetlerimiz apaçýk delil olarak onlara geldiði zaman: "Bu apaçýk bir büyüdür" dediler. Vicdanlarý da bu âyetlere tam bir kanaat hasýl ettiði halde, zulüm ve kibir ile yine bunlarý inkâr ettiler" (Neml, 13-14). Kur'an-ý Kerim, þu âyette de bize Musa (as) ile Firavun ailesinin bir toplantýsýný tasvir ediyor:
"Musa onlara dedi: "Yazýklar olsun size. Allah'a karþý yalan düzmeyin. Sonra azap ile sizin kökünüzü kurutur. Allah'a karþý yalan uyduran, muhakkak hüsrana uðramýþtýr." Derken sihirbazlar aralarýnda iþlerini çekiþe çekiþe görüþtüler; gizlice müþavere ettiler. Dediler ki: "Bunlar her halde iki sihirbazdýr ki, sizi büyüleri ile yerinizden çýkarmak, en þerefli ve üstün olan dininizi gidermek istiyorlar." (Taha, 61-63)
Açýkçasý Mýsýrlýlarla peygamberleri Hz. Musa arasýnda, Hz. Musa'nýn, onlarý Allah'ýn azabý ile korkuttuðu, iftiralarýnýn kötü sonuçlarýný hatýrlattýðý zaman tepkileri anlaþmazlýk ve reddediþ þeklinde ortaya çýkmadý. Çünkü hiç þüphesiz yüce Allah'ýn azamet, büyüklük ve heybetinin gönüllerindeki izi henüz tamamen silinmemiþti. Ancak milliyetçi önderlerini büyük siyâsi devrimin tehlikeleri ile korkuttuklarý zaman -ki bu tehlike Ýsrailli'lerin Mýsýrlýlara tekrar galip gelmeleri endiþesi idi- onlarýn da kalpleri katýlaþtý ve Peygamberlerine karþý direnmek üzere ittifak ettiler.
Bu hakikat bizce açýkça anlaþýldýktan sonra, þunlarý araþtýrmamýz kolaylaþýr: Firavunla Musa (a.s) arasýndaki anlaþmazlýk konusu ne idi? Kendinin ve kavminin gerçek sapma noktalarý nedir? Rab kelimesinin hangi mânâlarý ile kendisi için rablýk ve ilâhlýk iddiasýnda bulunuyordu? Þimdi bu konuyla ilgili olarak, aþaðýdaki âyetleri sýra ile inceleyelim:
1) Firavun ailesinden olup, Musa (a.s)'nýn dâvetine karþý O'nu kýþkýrtan ve Musa'nýn Mýsýr'dan çýkarýlmasýný isteyenler, bazý münasebetlerle Firavun'a soruyorlardý:
"Musa'yý ve kavmini, fesatçýlýk etmeleri, seni de ilâhlarýný da terk etmesi için mi bu toprakta býrakacaksýn?" (Araf, 127).
Musa (a.s)'ya iman eden kiþi, onlara bundan farklý bir þekilde karþýlýk veriyor:
"Siz beni Allah'a küfredeyim, rubûbiyyetini hiçbir suretle tanýmadýðým nesneleri O'na ortak tutayým diye çaðýrýyorsunuz" (Mümin, 42).
Bu iki ayete baktýðýmýz ve Firavun dönemi toplumuna iliþkin bilgileri ve geçmiþ kavimlerin eserleri üzerine yapýlmýþ tarih incelemelerini de göz önüne aldýðýmýz zaman, Firavun ve ailesinin, rab kelimesinin birinci ve ikinci manâsýyla Allah-u Teâlâ'ya ortak koþtuklarýný, putlardan bazýlarýný Allah'la beraber ortaklar kabul ederek onlara taptýklarýný açýkça anlarýz. Demek ki Firavun, kendisi için tabiat âlemi üstünde bir rablýk iddiasýnda bulunsaydý, yâni göklerde ve yerde kendinden baþka rab olmadýðýný düþünerek, bu alemlerde var olan düzene iliþkin sözü geçen üstün bir varlýk olduðunu iddia etseydi, (onun döneminde) kesinlikle diðer ilâhlara tapýlmazdý(Bazý müfessirler bu ayetteki Âlihe kelimesinin kýraatinde, ibadet mânâsýna olarak Ýlahe þeklini tercih ettiler. Buna da, Firavun'un davasýnýn göklerin ve yerin rabbý olmak iddiasýnda bulunduðu kanaati ile vardýlar. Onlarýn kýraatine göre âyetin mânâsý: "Musa ve kavmini, Seni ve Senin ibadetini terk etmeye býrakýr mýsýn?" olur. Yalnýz burada düþünülmesi gereken noktalar var:
a)Bu kýraat þazdýr ve bilinen okunuþ þekline muhaliftir.
b)Müfessirlerin tercih ettikleri bu þaz kýraat, bir esasa dayanmamaktadýr.
c)Âlihe kelimesinin ibadet mânâsýna ilâve olarak mabude veya diþi put mânâlarý da vardýr.
Bilindiði gibi Mýsýrlý'larýn en büyük ilâhlarý, Mýsýr lisanýna göre, Râ denilen güneþtir. Firavun'un mânâsý ise "Râ'nýn halefi" veya "Râ'nýn görüntüsü" demektir. Buna göre Firavun'un bütün iddiasý, büyük güneþ ilâhýnýn maddî görüntüsü olmaktan öteye geçmez.)
Arapça’ya çevirenin notu:
Hemzenin kesri ile kýraati hakkýnda Taberî Tefsirinde (l, 41-42; IX, 17) onun Ýbnu Abbas ve Mücâhid'ten rivayet edildiðini söyler ve zayýf gördüðünü þöyle belirtir: "Kendinden baþka þekilde okunduðu görülmeyen kýraat, Kur'an okuyuþ otoritelerinin üzerinde ittifak ettikleri kýraattir. Çünkü kurranýn onun üzerinde icma ettiklerine dair hüccet vardýr." Taberi bu kýraatin tefsirini bizzat Ýbnu Abbas'tan muhtelif vecihlerle þöyle rivayet ediyor (IX, 18) Ýbn-i Abbas Tefsirinde dedi ki: "Seni ve senin ibadeti'ni" ve yine dedi ki: "Firavun'a ibadet edilirdi; kendisi ibadet etmezdi" Yine ondan, "Senin ibadetini terk eder" þeklinde baþka bir rivayet vardýr. Bu vechin, Musa (a.s)'nýn Firavun'a ibadeti terk etmesi, ona itaat etmemesi ve emrine boyun eðmemesi mânâsýna yorumlanmasý mümkündür.
Üstad Mevdûdî'nin, bu kýraatin ilâhýn müennesi olan Âlihe (tanrýçalar) mânâsýnda olmasýna hamledilebileceði görüþü, Taberi'nin -her ne kadar zayýf görse- de rivayet ettiði bir husustur. Þöyle demektedir: "Bazýlarý zannediyorlar ki, Ýlahe olarak okuyan kimseler, Âlihe kýraatinin mânâsýna yaklaþan bir mânâ kastederler. Yalnýz bununla, tek ve diþi bir ilâh kasteder."
Taberi'nin zayýf görmesine raðmen, bunu takviye eden bir vecih Üstad Mevdûdî'nin de dediði gibi, eski Mýsýrlýlar güneþe tapýyorlardý. Ýlahe kelimesi, Arapça'da güneþ mânâsýna da gelmektedir. Buna Utaybe b. el-Haris'l-Yerbûî'nin kýzýna ait þu þiiri, delil olarak getirmektedir:
"Bir ikindi vaktinde, güneþin batmasýndan önce, biz iþret meclisinde idik. Burada ilahe kelimesinden kasd edilen mânâ güneþtir.
Lügat kitaplarý da ilahe kelimesinin mânâlarý arasýnda, put, ay ve güneþi de zikrederler. Bk. Kâmus'ul Muhit ve Lisânu'l-Arab maddesi, el-Muhassas, IX, 19.Taberi, Mecmeu'l-Beyan da (IV, 46) Ýbnu'l-Cinni'den þunu rivayet ediyor: "Güneþe ilahe denirdi. Zira ona tapýyorlardý."Ýþte bu, Üstad Mevdûdî'nin görüþünü destekleyen ve tezine güç katan bir sözdür.)
2) Firavun'un Kuran’da varid olan þu sözlerine gelince; "Firavun: Ey ileri gelenler! Ben sizin benden baþka bir ilâhýnýz olduðunu bilmiyorum" dedi. (Kasas, 38 ).
Firavun: "And olsun dedi, eðer benden baþka bir ilâh edinirsen seni muhakkak ve muhakkak zindana girenlerden ederim." (Þuara, 29)
Firavun'un bu sözlerle kastý, kendinden gayri bütün ilâhlarý inkar etmek deðil, gerçek maksadý Musâ(a.s)'nýn dâvasýný red ve iptal etmektir. Mûsâ(a.s), Rubûbiyyetini sadece tabiat üstüne inhisar ettirmekle kalmayýp, emretme ve nehyetme gücüne sahip medenî ve siyâsî mânâlarý ile üstün hüküm ve kuvvet sahibi bir ilâha davet edince, Firavun kavmine: "Ey kavmim! Sizin için bu türden bir ilâh olarak benden baþkasýný bilmiyorum" dedi ve Hz. Musa'yý kendisinden baþkasýný ilâh edinirse hapse atmakla tehdit etti.
Bu ayetlerden anlaþýlan -tarihin ve geçmiþ kavimlerden kalan eserlerin þahadeti ile teyit edildiði gibi -Mýsýr Firavunlarý, kendileri için sadece mutlak hakimiyet iddiasýnda bulunmuyorlardý. Güçlerinin idare ettikleri tabakaya tesir etmesi ve üstünlüklerinin onlarýn ruhunda hüküm sürmesini ýsrarla istedikleri için, ilâhlara ve putlara intisap etmekle bir nevi mukaddeslik ve noksanlýklardan uzaklýk iddiasýnda bulunuyorlardý. Bu iddialarýnda Firavunlar yalnýz deðillerdi. Yeryüzünün her yerinde krallýk aileleri, siyasi hakimiyetten elde ettikleri üstünlüðe ilâveten az veya çok, ortaklýk fikrine saplanmýþlardýr. Bunu için devamlý þekilde idare ettikleri topluluklarýn, kendi huzurlarýnda kulluðun gereklerinden bir þeyi yapmalarýný þart koþuyorlardý. Bununla birlikte bu dâvâlarý, semavi ulûhiyet dâvasý deðildir. Bununla siyasi hakimiyetlerini kökleþtirmek istiyorlardý. Bunun için Mýsýr'da ve diðer cahiliyet devrini yaþamýþ ülkelerde idare eden zümrenin ulûhiyeti, idare makamýna baðlý olarak bir elden diðerine deðiþir durur.
3) Firavun'un asýl dâvasý, tabiatýn baðlý olduðu nizamda istediðini yapabilen, üstün bir ilâhlýk dâvasý deðildi. Aksine siyâsî ilâhlýk dâvasý idi. O kendisini,rab kelimesinin üçüncü, dördüncü ve beþinci mânâsý ile Mýsýr ülkesinde yaþayanlarýn üstün rabbi zannediyordu. Diyor ki: "Ben Mýsýr ülkesinin, ondaki zenginlik ve servetin mâlikiyim. Ben orada mutlak hakimiyete layýðým. Benim merkezi þahsiyetim, Mýsýr medeniyet ve toplumunun temelidir. Þu halde bu topraklarda benim kanun ve þeriatýmdan baþkasý iþlemez."
Firavun'un davasýnýn Kur'an diliyle temeli þudur:
"Firavun kavmi içinde haykýrdý:"Ey kavmim!dedi:Mýsýr mülkü (egemenlik, mülkiyet ve tasarrufu) ve altýmdan akan þu ýrmaklar benim deðil mi? Hâlâ gözünüzü açmayacak mýsýnýz?" (Zuhruf, 51).
Ýþte bu Nemrûd'un rablik davasýnýn dayandýðý temelin aynýsýdýr:
"Allah kendisine mülk ve saltanat verdiði için þýmararak, Ýbrahim ile Rabbi hakkýnda çekiþti." (Bakara, 258)
Yine bu, Yusuf (a.s)'un çaðdaþý olan Firavun'un halkýna karþý rabliðinin da esasýdýr.
4) Musa (a.s)'nýn kendisi ile Firavun ve ailesi arasýnda bulunan anlaþmazlýðýn sebebine gelince: Rab kelimesinin bütün mânâsý ile, alemlerin rabbi olan Allah'tan baþkasý rab ve ilâh deðildir. O, tabiat alemlerinin de ötesinde tek olan rab ve ilâhtýr. Nitekim O siyâsî ve içtimâi manâsýyla da rab ve ilâhtýr. Bunun için de, ibâdetin yalnýzca ona tahsis edilmesi, hayatýn muhtelif yönlerinde, O'nun kanunlarýndan baþkasýna tabi olunmamasý gerekir. Allah-u Teâlâ, Hz. Musa vasýtasýyla kullarýna olan emir ve yasaklarýný vahiy yoluyla bildirecektir. Bu sebeple kullarýnýn iþlerinin takdiri Firavun'un deðil, O'nun kudret elindedir.
Bu durumda Firavun ve hükümetinin ileri gelenleri tekrar tekrar Musa ve Harun'un Mýsýr'ý ele geçireceklerini iddia ediyorlardý. Diyorlardý ki: "Musa ve Harun bizim dînî ve medenî nizâmýmýzý, istedikleri nizâm ve kaidelerle deðiþtirmek için elimizden almak istiyorlar."
"And olsun ki, biz Musa'yý da, Firavun'a ve O'nun ileri gelenlerine mucizelerimizle ve apaçýk bir hüccetle gönderdik. Yine onlar, Firavun'un emrine tâbi oldular. Halbuki Firavun'un emri hiç de yetkili ve dürüst deðildi" (Hûd, 96,97)
"And olsun biz, bunlardan evvel Firavun kavmini de imtihan ettik. Onlara da çok þerefli bir peygamber gelmiþti: Bana Allah'ýn kullarýný teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiþ emin bir peygamberim. Allah'a karþý yücelik taslamayýn. Zira ben size apaçýk bir burhan getiriyorum diye" (Duhan, 17-19). "Hakikat, biz Firavun'a bir peygamber yolladýðýmýz gibi, size de kýyamet günü üzerinize þahit olarak bir peygamber gönderdik. Firavun o peygambere isyan etti; Biz de onu aðýr ve çetin bir tutuþla yakalayýverdik" (Müzzemmil, 15-16).
"Firavun dedi ki: O halde yâ Musa! Sizin Rabbiniz kim? O da, Bizim Rabbimiz her þeye hilkatini veren, sonra da yolunu gösterendir dedi" (Tâhâ, 49-50).
"Firavun dedi ki: Alemlerin Rabbi dediðin nedir1? Musa: Göklerin, yerin ve bunlarýn arasýnda bulunan her þeyin Rabbidir. Eðer hakikati bilmeyen ehil kimseler iseniz, O'nun birliðine inanýn" dedi. Firavun etrafýnda bulunanlara: iþitmiyor musunuz? dedi. Musa: O sizin de, evvelki atalarýnýzýn da Rabbidir" dedi. Firavun: Her halde dedi, size gönderilen bu peygamberiniz mutlak delidir. Musa dedi ki: O doðu ile batýnýn ve ikisi arasýnda bulunan her þeyin Rabbidir; eðer aklýnýzý kullanýrsanýz. Firavun: And olsun dedi; eðer benden baþka bir ilâh edinirsen muhakkak ve muhakkak zindana girenlerden ederim" (Þuarâ, 23-29)
"Firavun: Býrakýn beni dedi; Musa'yý öldüreyim. Varsýn Rabbine yalvarsýn. Çünkü ben onun dininizi deðiþtireceðinden yahut yeryüzünde fesat çýkaracaðýndan korkuyorum." (Mümin, 26).
"Dedi ki: Ey Musa! Sen bizi sihrinle topraðýmýzdan çýkarmak için mi bize geldin?"(Tâhâ, 57)
"Dediler ki: Bunlar her halde iki sihirbazdýr ki, sizi büyüleri ile yerinizden çýkarmak en þerefli ve en üstün olan dininizi gidermek istiyorlar" (Tâhâ, 63).
Þu âyetlerden yaptýðýmýz sýraya göre, dikkatle bakýldýðýnda açýkça görülür ki, en eski devirlerden itibaren muhtelif toplumlarda devam ede gelen sapmalar aynýdýr.
Ayný zulmetler Nil vadisini de kaplamýþtýr.
Ýlk insandan itibaren bütün peygamberlerin yerine getirdikleri hak davet de, bizzat Musa ve Harun'un davetinin aynýsýdýr.
Ynt: Firavun ve ailesi By: ceren Date: 31 Mayýs 2018, 16:40:36
Esselamu aleyküm. Rabbim razý olsun bilgilerden kardeþim. ..
Ynt: Firavun ve ailesi By: Sevgi. Date: 01 Haziran 2018, 02:46:16
Aleykümüsselam firavun kendini ilah zannetmiþ ve sonunda helak olmuþtur