Ýslam Peygamberi
Pages: 1
Kuran By: Hadice Date: 13 Ocak 2011, 08:04:47
Kur’an


1126. Kur’an, Müslümanlarýn Kutsal Kitabýdýr. Müslümanlar onun, Allah’ýn yaratýlmamýþ sözü olduðuna, Allah’ýn Elçisi olarak görevlendirilen ve 23 yýl boyunca ilâhî tebliði insanlara bildirmeye çalýþan Muhammed (AS)’e kýsým kýsým vahy edildiðine inanýrlar. Müslümanlara göre bu kitap, asla Muhammed’in ortaya koyduðu bir eser olmayýp, aksine Allah’ýn, insanlýða hitaben ve onlarýn yararlanmalarý için kendisine vahy etmiþ olduðu, ayet ve surelerden meydana gelen bir eserdir. Muhammed (AS) bu ilâhî tebliðin yazarý deðil, sadece onu insanlara iletmek üzere seçilmiþ bir aracýdýr.

1127. Tarihsel verilere göre, Resulullah (AS) ne zaman kendisine bir vahiy, yani Kur’an’dan bir parça gelse, bunu önce erkeklerden oluþan bir topluluða, daha sonra da kadýnlardan oluþan bir topluluða okuyup teblið ederdi (Bu, onun kadýnlarýn eðitimine verdiði önemi açýkça göstermektedir) (bk. Ýbn Ýshâk, Megâzî, Fes bs., § 192). Daha sonra da yazýcýlarýndan birini çaðýrýp, kendisine vahiy yoluyla gelen ayetleri yazý ile kaydettirirdi. Yazým iþi tamamlanýnca, Resulullah (AS) ona, kaydettiði ayeti yüksek sesle okumasýný emreder ve böylece vahiy kâtibinin muhtemel yanlýþ ya da eksikliklerini düzeltme imkâný bulurdu (bkz. Heysemî, Mecma’uz-Zevâ’id, I, 152; VIII, 257, Taberânî’den naklen). Ayrýca Muhammed (AS), yeni vahyin, daha önce gelen parçalar arasýnda nereye ve hangi sýraya göre konulmasý gerektiðine de iþaret ederdi. Muhammed (AS) inen bu parçalarý, burada açýklamaya gerek duymadýðýmýz bazý önemli nedenler doðrultusunda, vahy ediliþ sýrasýna göre bir araya getirmemiþtir. O, Kur’an’ýn bu parçalarýnýn yazý ile tespiti ve topluluðun diðer üyeleri için çoðaltýlmasýnýn yaný sýra, ayný zamanda bunlarýn namazlarda okunmak üzere ezberlenmesini de Müslümanlardan istiyordu. Alýnan bu iki yönlü önlem sayesinde kutsal metinler insaný oldukça tatmin edici bir biçimde muhafaza edilmiþ oluyordu. Vahiy süreci Resulullah (AS)’ýn vefatýna kadar devam ettiði için, kendisi henüz hayatta iken Kur’an’ýn tam ve kesin bir biçimde yazýmý söz konusu olamazdý. Bununla birlikte aralarýnda Buhârî vb. nin de bulunduðu birçok güvenilir kaynak, Muhammed (AS) vefat ettiði sýrada –az çok uzun Kur’an metinlerini ezbere bilen binlerce Müslümaný saymazsak-, Ensâr’dan en az dört kiþinin, -6.000 i aþkýn ayet ve 114 sureden meydana gelen ve bu haliyle Tevrat’ýn Pentatök’ü ve dört Ýncil metninden daha kapsamlý bir kitap olan- Kur’an’ýn tamamýný ezbere bildiklerini belirtmektedirler. Resulullah Kur’an ayetlerini, her gün cemaatle olduðu kadar tek baþýna kýldýðý namazlarda da okurdu. Ancak, tarihçilerin verdiði bilgilere göre o, her yýl bir defa, vefat edeceði yýlda ise iki kez olmak üzere, Kur’an’ýn tamamýný, kendisinin belirlediði ayet ve sure sýrasýna göre baþtan aþaðý tekrarlayarak okumuþtur.45 Teblið konusunda gösterdiði yumuþaklýk ve hoþgörü nedeniyle, Resulullah (AS)’ýn çeþitli kabilelere mensup sahabeleri arasýnda Kur’an’ýn, Arap dilinin deðiþik lehçe ve aðýzlarýyla okunuþunu hoþ görüyle karþýladýðýný düþünmek makul bir yaklaþým sayýlmalýdýr. Resulullah’ýn vefatýndan sonra ise bütün Müslümanlar, kuþkusuz bilinçaltýnda yatan bazý özlemler nedeniyle -Resulullah (AS)’ýn kullandýðý lehçe olan- Mekke aðzý üzerinde birleþmeyi tercih edeceklerdir. Öte yandan, kimi durumlarda, ellerinde Kur’an’la ilgili bazý yazýlý ayet metinleri olan kimseler, orada geçen bazý kelimelerin açýklamasý niteliðinde bizzat Resulullah’tan duyduðu bilgileri, unutmamak için, metnin kenarýna haþiye þeklinde eklemiþler ve bu ilave metinler, daha sonraki kuþaklarca, çok nadir de olsa, ayet metni sanýlarak esas metne ilave edilmeye kalkýþýlmýþtýr. Yukarýda iþaret ettiðimiz Arapça’daki lehçe farklýlýklarý ya da metin kenarý açýklamalarý ile açýklanamayacak çok ender rastlanan durumlar da olmuþtur. Örneðin, en güvenilir kaynaklardan biri olan Buhârî’nin Tefsir adlý eserinde de belirtildiði gibi, Kur’an’ýn Leyl suresinin 3. ayetini önceleri Resûlullah, þeklinde okurken, daha sonra ayný metni  þeklinde okumaya baþlamýþtýr. Bu farklý okuyuþun, üslûbun gözden geçirilmesi sýrasýnda ortaya çýkan bir durum olduðu söylenebilir. Tabii burada, kesinlikle Allah’ýn bir üslup deðiþikliðine gittiði ya da ayný þekilde Rûhu’l-Kudüs olan Cebrail’in, ayetleri Resulullah’a ulaþtýrýrken bir hata iþlediði ve daha sonra bunu düzeltme yoluna gittiði gibi bir þey akla getirilmemelidir. Resulullah (AS)’ýn unutma ya da dalgýnlýk gibi insan doðasý ile ilgili bir özelliðinin söz konusu olduðu da akla getirilmemelidir. Bu görüþlerimizle ilgili olarak diðer sahîh hadis kaynaklarýnýn yaný sýra Buhârî (52/11 ve 80/19/5), Muslim (6/22, No. 788) ve Ahmed ibn Hanbel’de (6/138) yer alan Resulullah (AS)’ýn þu hadisini ele alalým:

           “Kur’an’ý (geceleri okuduðum için) Allah bu kuluna merhamet etti de unuttuðum (yahut metin dýþý kalmýþ) filân surede geçen falanca ayeti bana hatýrlattý.”

           Acaba bu hadisteki bazý bilgilere bakarak, kendisine vahyedilen bu ilâhî tebliðlerin, -Musa (AS)’nýn tabletlerinde olduðu gibi yazýlý olarak deðil de- þifahî olarak kendisine bildirilmesi nedeniyle, bazen küçük nüanslarýn atlandýðýný mý düþüneceðiz? Ayrýca daha sonra her yýl Ramazan ayýnda Cebrâil’in huzurunda icra edilen ve Kur’an ayetlerinin karþýlýklý okunma iþlemi (arza) sýrasýnda, ve yine Resulullah’ýn arada sýrada içine düþtüðü ilâhî istiðrak hallerinde acaba Kur’an’ý daha net ve doðru bir biçimde alýyor ve kendi kendisini düzeltip doðrultma imkâný mý buluyordu? Resulullah’ýn yukarýda bahsi geçen ve yýlda bir kez gerçekleþtirilen arza olayý, Ramazan orucunun ancak Medine’ye hicretten sonra farz kýlýnýp yerleþmesinden sonra baþlamýþ gibi görünmektedir. Bütün bunlarý göz önünde bulundurarak, yukarýda verdiðimiz Buhârî’nin bu hadisiyle ilgili olarak, Kur’an’daki bütün ayetlerin yazýyla tespiti için bizzat Resulullah tarafýndan tayin edilmiþ kâtipler olan, meselâ aralarýnda bir yandan Ebu’d-Derdâ ve Ýbn Mes’ûd’un, öte yandan Zeyd ibn Sabit’in bulunduðu kýdemli sahâbelerin, genç vahiy kâtiplerine tâbi olarak onlara teslimiyet göstermek istememelerinden kaynaklanan bir takým önemsiz kayýt ve tespit farklarýnýn (varyantlar) ortaya çýkabileceði düþünülebilir. Ancak, iþin aslýna bakýlýrsa, bu varyantlar (tespit farklýlýklarý) çoðunlukla hayatî önem taþýmayan farklýlýklardan ibarettir.

1128. Anlaþýldýðý kadarýyla “resmî” vahiy kâtiplerince kaydedilip çoðaltýlan nüshalar, Resulullah tarafýndan saklanmýþ olmayýp, bunlarý yazan kâtipler tarafýndan ayrý ayrý muhafaza edilmiþler ve bunlarý çoðaltmak isteyenlere de izin verilmiþtir. Böylece yeni nüshalar da, günden güne artan müminlerin sayýsýyla doðru orantýlý olarak çoðalmýþtýr. Çok sayýda Müslüman, parþömen, deri, kürek kemiði, hurma yapraklarýnýn orta damarý, düz satýhlý taþ parçalarý ve çanak çömlek kýrýklarý vb. çeþitli malzeme üzerine kaydettikleri ve ayný zamanda da ezberlemiþ olduklarý bu Kur’an parçalarýný tilâvet etmek veya yeni baþtan yazýp çoðaltmak amacýyla ya bizzat Resulullah’ýn huzuruna çýkar, ya da kendisinden daha bilgili ve daha iyi yetiþtirilmiþ dindaþý diðer sahâbelerle birlikte ders çalýþýrlardý; ve böylece yapýlan yanlýþlarý düzeltme fýrsatýndan yararlanýrlardý. Tabii olarak bunlardan her biri, kendi yetenek ve imkânlarý oranýnda bu iþlerle ilgilenirlerdi. Resulullah (AS), bütün bunlarý anadili Arapça olan kimseler için yapmýþtý. Ancak Kur’an, Muhammed (AS)’in bütün insanlýk için gönderildiðini açýklamaktadýr (Sebe’: 34/28). Gerçekten de bütün peygamberlere örnek olarak gönderilmiþ olan Muhammed (AS), Arap dilini bilmeyen toplumlarýn gereksinimlerini de göz ardý etmemiþtir. Aþaðýdaki kýsa fakat özlü anlatým bize bunu kanýtlamaktadýr: es-Sarahsî’nin Mebsût adlý eserinde (bkz. I, 37) þöyle bir kayýt vardýr:

           “Ýmâm Ebû Hanîfe’nin görüþüne göre, namaz esnasýnda Kur’an ayetlerinin, örneðin Farsça’dan yapýlmýþ çevirilerinin okunmasý caizdir. Zira nakledildiðine göre, Ýranlýlar Selmân el-Fârisî’ye bir mektup yazarak kendilerine Fâtiha Suresini (Fars alfabesiyle deðil de herhalde Arap alfabesiyle) Farsça olarak yazýp göndermelerini istemiþler, o da gerekli cevabý yazmýþtýr. Böylece Ýranlýlar, dilleri Arapça telâffuza alýþýncaya dek namazlarýnda bu Farsça tercümeleri okumuþlardýr.”

           Sarahsî’nin metnini aynen alan Tâcu’þ-Þerî’a da (bk. Nihayetu Hâþiyeti’l-Hidâye, Delhi 1915 bs., s. 86, not 1) þu ek bilgiyi vermektedir:

           “Selmân el-Fârisî. bu (tercüme) çalýþmasýný bitirir bitirmez Resulullah’a sundu. O, böyle yapmasýna ses çýkarmayýnca, tercümeyi tamamlayýp Ýranlýlara gönderdi. Onlar da Arapça metnin telâffuzu dillerine kolay gelinceye kadar bu tercümeyi namazlarýnda tilâvet ettiler...”

           Tâcu’þ-Þerî’a’nýn verdiði bir baþka bilgiye göre, bu tercümede geçen besmele’nin Farsçasý þöyle idi:

           “Benâm-ý Hudâvend-i Bahþâyende-i Mihrebân.”

1129. Resulullah’ýn vefatý üzerine Ýslâm camiasýnda birkaç ay süren ridde ya da irtidat adý verilen “dinden dönme savaþlarý” baþ gösterdi. Sözde Peygamber Yemâmeli (Necd) Museylime’ye karþý verilen bu savaþlardan biri özellikle kanlý olmuþ ve savaþta, Kutsal Kitabýmýz Kur’an’ý ezberlemiþ olan ve onunla ilgili geniþ bir bilgiye sahip ilk dönem Müslümanlarýndan çok sayýda kiþi þehit düþmüþtü. Bu durum, merkezî hükümeti harekete geçirmiþ ve Halîfe Ebû Bekir, o sýrada çeþitli sahâbelerin elinde daðýnýk vaziyette bulunan Kur’an’a ait bütün parçalarý bir araya getirerek, tam ve mükemmel bir Kur’an nüshasý hazýrlamaya karar verdi. Bu amaçla Muhammed (AS)’in vahiy kâtiplerinden biri olan ve onun saðlýðýnda esasen özel olarak bu iþle uðraþmýþ olan Zeyd ibn Sabit bu iþle görevlendirildi. Bu vahiy kâtibinin ayný zamanda Kur’an metnini baþtan sona ezberlemek gibi seçkin bir özelliði de vardý. Kendisi yukarýda deðindiðimiz nitelikleri taþýyan dört sahabeden biriydi. Hazýrlanacak olan Kur’an metninin mümkün olan en büyük itimat ve güvene sahip olabilmesi için Halife Ebû Bekir, Zeyd’e, her bir ayetin yazýlý bir halde metne katýlabilmesi için en az iki yazýlý delil ile kanýtlanmasý ve kesinlikle sadece hafýzaya itimat edilmemesi emrini verdi. Haklarýnda sadece birer yazýlý kanýt bulunan ikisi dýþýnda bütün ayetler için bu emir yerine getirildi. Ancak bu ayetlerin doðruluðu da bir çok kimsenin hafýzasýndan olmak üzere tasdik edilmiþti. Böylece bütün metin tek bir kitap halinde derlenip toparlanarak, buna Mushaf (sahifelerin toplanýp bir araya getirildiði yer) adý verildi.46

1130. Yýllar geçtikçe Kur’an nüshalarýnýn sayýsýyla birlikte Kur’an’ý ezberleyenlerin sayýsý da giderek çoðalýyordu. Resulullah’ýn vefatý üzerinden henüz bir yýl geçmeden hazýrlanmýþ olan bu resmî nüsha önceleri Halife Ebû Bekir’in yanýnda kaldý. Sonra onun vefatý üzerine Halife Ömer’e geçti. Halifeliðinin son dönemlerinde Ömer, esasen Kur’an’ýn özel kiþilerdeki nüshalarýný kontrolden geçirmeyi tasarlýyordu. Ancak kendisi bu konuda bir karar alamadan vefat etmiþ, böylece onun muhafazasý altýnda tuttuðu resmî nüsha, Resulullah’ýn dul eþi olan ve ilimce oldukça yüksek seviyedeki kendi kýzý, “Müminlerin annesi” Hafsa’nýn eline geçmiþtir. Bundan sonra Devlet yönetiminde kýsa süreli bir boþluk yaþanmýþtýr.

1131. Bilindiði gibi, Muhammed (AS)’in vefatýndan sonra geçen onbeþ yýl, O’nun yolundan giden Müminler ordusunun bir yandan Endülüs’e (Ýspanya), diðer yandan Mâverâünnehir’e kadar ulaþmasýna ve bu iki uç arasýndaki bütün topraklarý ele geçirmesine yetmiþti. Bunlar ayrýca Ermenistan’dan Batý Hindistan’ýn kýyý þehirlerine kadar uzanan ülkeleri tamamen fethetmiþlerdi. Kuþkusuz, Araplarýn dýþýndaki yüz binlerce insanýn dinlerini deðiþtirip Müslüman olmasý, hiç beklenmedik sorunlarý da beraberinde getiriyor ve bu nüshalarýn o sýrada henüz pek geliþmemiþ bir yazý biçimi ile çeþitli topluluklar arasýnda yayýlmasý, Kur’an metninin saf ve doðru bir biçimde öðrenilebilmesinde kötü ve tehlikeli sonuçlara yol açýyordu. Üçüncü Halife Osman, bu durumu göz önünde bulundurarak, sorunu çözmek için etkili bir yöntem önerdi: Yukarda adý geçen Hafsa’nýn yanýnda muhafaza edilen resmî Mushaf’ý getirtti ve ayný Zeyd ibn Sâbit’i, yanýna birkaç yardýmcý daha alarak bu resmî metinden yedi ayrý nüsha çýkartmakla görevlendirdi. Bu heyet, Mekke lehçesi esas alýnmak suretiyle ayetlerin daha tam ve daha doðru telâffuz edilebilmesi için yazýlýþ tarzý ve imlâsýný da gözden geçirerek kýsa zaman içinde çalýþmasýný tamamladý. Halife bunlardan birini kendi yanýnda alýkoydu, diðer altý nüshayý ise üç kýtaya yayýlmýþ olan bu muazzam Ýslâm ülkesinin altý büyük merkezine gönderdi. Kur’an bilimleri ile uðraþanlar arasýnda çýkan ihtilâf ve fikir ayrýlýklarý durumu iyice karýþtýrýp bozduðundan, ortaya çýkan ciddi sorunlarý halletmek üzere Halife Osman, hadis bilgini Ýmam Buhârî’nin bize naklettiðine göre, o sýrada elden ele dolaþmakta olan Kur’an parçalarýnýn toplatýlýp yakýlmak suretiyle ortadan kaldýrýlmalarýný emretti. Muhtemelen burada, düþünce ve kanaatlerini açýkça beyan etmekten çekinmeyen bazý inatçý ve dik kafalý kimselerin elinde bulunan bir kýsým yazýlý metinler söz konusu idi. Aksi takdirde, bu resmî nüshalar dýþýnda bütün yazýlý Kur’an metinlerinin imha edildiðini söylemek pek abartýlý bir ifade olurdu. Bizi böyle söylemeye iten neden, çok daha sonraki devirlerde, Osman (RA) tarafýndan yapýldýðý iddia edilen bu imha hareketinden iki, üç, hattâ dört asýr sonra bile, resmî nüshalar ile aralarýnda sadece bazý kelimelerin yazýlýþý bakýmýndan farklýlýklar bulunan Ýbn Mes’ûd, Ubeyy, ‘Ukbe ibn ‘Amir el-Cuhenî gibi sahabelerin yazýyla tespit ettiði Kur’an parçalarýnýn hala var olmasýdýr. O dönemde kâðýt denilen yazý malzemesi henüz keþfedilmemiþti. Üzerine yazý yazýlan parþömenleri yakmak yahut yýrtmak yerine, üzerinde yazýlar bulunan bu deðerli malzemeyi yýkayýp yeniden kullanmak daha kolay olurdu. Bazý hadis mecmualarýndaki anlatýmlarda, Kûfe þehrinde bulunan Ýbn Mes’ûd’un resmî nüshalardaki metne karþý çýktýðýndan bahsedilmekte ve kendisinin baþþehir Medine’ye çaðrýlarak Halife Osman tarafýndan cezalandýrýldýðý bildirilmektedir. Emevî karþýtý bu efsânenin ciddi bir inceleme karþýsýnda tutarlý hiçbir yaný yoktur: Bu anlatýmda, o sýrada Ýbn Mes’ûd’un oturmakta olduðu Kûfe’de, þehrin valisi olduðu söylenen bir kiþinin, Ýbn Mes’ûd’u yakalayýp onu iþkenceye tâbi tutmakla görevlendirildiði belirtilmektedir. Ayný kaynaklar, bu valinin daha sonra uzunca bir süre bir baþka eyaletin valiliðini yaptýðýndan söz ederler. Anlaþýldýðý kadarýyla, gerçek gayet açýktýr ve aþaðýdaki gibidir: Halife Osman zamanýnda, bir takým münafýklar tarafýndan uydurularak, henüz doðmakta olan bu dini bozmak amacýyla elden ele dolaþtýrýlan bazý Kur’an parçalarý bulunuyordu. Ýþte Halife Osman, bu sahtekâr münafýklarý büyük bir üzüntü ve kedere boðacak þekilde bu parçalarý yaktýrmýþtýr; bu tür insanlarýn döktüðü timsah göz yaþlarýnýn nedenini anlamak gayet kolaydýr. Bu arada, Ýbn Mes’ûd’a ait olduðu iddia edilen bu sözde Kur’an parçalarýnda Ali’yi yüceltip öven ayetlerin bulunduðunu ve bu Kur’an nüshasýnýn, aradan asýrlar geçtikten sonra Ali taraftarý bir mezhep mensubunun yanýnda bulunduðunu da hatýrlatalým.47 Her halde o sýrada bazý namuslu ve dinine samimiyetle baðlý kimselerin elinde eski metinler olup, bunlar özellikle eyâletlerde oturduklarý için bazý ayetlerin sonradan nesih edildiðinden (hükümlerinin kaldýrýldýðýndan) ve bizzat Resulullah tarafýndan metin dýþý býrakýlmýþ olduðundan habersiz idiler. Yakûbî’nin naklettiðine göre parþömenler sýcak ve sirkeli suda yýkanýyorlardý.48 Bu yöntem, Kur’an’ýn resmî nüshasýna uygun olmasý gerektiðini kendiliklerinden kabul edenlerin ellerinde bulundurduklarý parçalara uygulanmýþ olabilir. Bu olayýn geçtiði söylenen devirde (H. 32 yýlýna doðru), Halifenin baþýnda bulunduðu Devletin sýnýrlarý Endülüs’ten Mâverâünnehir’e, Ermenistan’dan Hindistan’daki Gucerât kýyýlarýna kadar yayýlmýþ bulunuyordu. Bu uçsuz bucaksýz topraklarda hiç þüphesiz binlerce, hattâ yüz binlerce Kur’an nüshasý bulunuyordu. Bu arada, resmî nüshaya uygun nüshalarý imha etmek gerekmiyordu; uygun olmayan diðerlerinin ise her bir kelimesini bu sayýsýz nüshalarla karþýlaþtýrmak gerekiyordu. Bu ise maddî bakýmdan çok zor hattâ imkânsýz bir husus olduðu gibi, tarihsel olarak da böyle bir olay cereyan etmemiþtir. Bilindiði gibi Halife Osman’ýn yaptýðý tek þey, Ebû Bekir zamanýnda bizzat Resulullah’ýn baþ vahiy kâtibi Zeyd tarafýndan toparlanarak bir araya getirilen Kur’an’ý çoðaltýp yaymak olmuþtur. Halife Osman bu konuda o kadar titizdi ki, sýkça geçen bir anlatýma göre, resmî nüshadaki bazý kelimelerin imlâsýný (yazýlýþ biçimini) kiþisel olarak beðenmediði halde, bu tür önemsiz ayrýntýlarda bile iþe müdahale etmek istememiþti. O þöyle söylemekle yetiniyordu: Nasýl olursa olsun yazýnýz, Arap okurlar bunlarýn nasýl dosdoðru okunacaðýný bileceklerdir.49 El-Aynî’nin söylediðine bakýlýrsa, 50 Halife Osman, Zeyd’in hazýrlamýþ olduðu nüshadaki imlâ tarzýnýn muhafaza edilmesini emretmiþti. Ýslâm dünyasýnda halen bu yazýlýþ tarzý devam ettirilmektedir ve hatýrlanacaðý gibi, Resulullah’ýn göndermiþ olduðu mektuplarýn orijinallerinin gerçek ve doðru nüshalar olup olmadýðý ile ilgili bölümlerde bu husus, bilimsel bir araþtýrma ortaya koyabilmemiz için çok iþimize yaramýþtý.

1132. Kýsaca söylemek gerekirse, þimdi elimizde bulunan Kur’an metni, Ebû Bekir zamanýnda toplatýlýp bir araya getirilen ve Halife Osman tarafýndan resmen çoðaltýlýp Ýslâm Dünyasýnýn yedi tarafýna yayýlan metindir. Þimdi bütün dünyada yaygýn olan metin budur. Tarihçiler, bu eski metinlerle ilgili bazý hatýralarý eserlerinde muhafaza etmiþler ve sayýca az ve pek önemli olmasalar da, bugün elimizdeki metinden farklý olduðu anlaþýlan bazý bölümleri aktarmýþlardýr. Bu farklý metinler daha yakýndan incelendiðinde, bunlardan çoðunun, vaktiyle Kur’an nüshalarýný elinde bulunduranlar tarafýndan yapýlmýþ, açýklama ve yorum niteliðinde bilgiler olduðu kolayca görülür. Bu eklemeleri yapanlar, muhtemelen bizzat Resulullah’tan duyduklarý bu bilgileri baþlangýçta açýklama amacýyla satýr aralarýna yerleþtirmiþken, daha sonralarý bilgisiz birtakým yazýcýlar (müstensihler) bu nüshalarý esas alarak yazdýklarý Kur’an’larda bu açýklayýcý bilgileri esas metne dahil etmiþlerdir. Özellikle Ýbn Mes’ûd’a ait olduðu belirtilen farklý ayet metinlerinde durum böyledir. Diðer farklýlýklar ise Resulullah’ýn emri ile yürürlükten kaldýrýldýklarý için Kur’an metninden çýkarýlanlar dýþýnda, yazýcý (müstensih) hatalarýndan, yanlýþ okuma hatalarýndan vb. kaynaklanmaktadýr. Her halde, þurasý kesindir ki bugün elimizde bulunan Kur’an metni, ta iþin baþýndan beri, onu ezberlemiþ olan kimselerin hafýzalarýnýn yaný sýra, ayný zamanda yazýlý metinlere de dayandýrýlmaktadýr. Burada þunu belirtmek yerinde olacaktýr ki, Kur’an öðretimiyle ilgilenen Müslüman öðretmenler, öðrencilerine diploma (icazet) verirken, bu talebelerine kendi üstatlarýnýn aðýzlarýndan çýkan ayný telâffuz ve ses ölçüleri içinde öðretim yaptýklarýný, onlarýn da ayný þeyi kendi hocalarýndan gördüklerini ve zincirleme olarak bu tarz Kur’an okuyuþ ve tilâvetinin Osman, Ali, Zeyd ibn Sabit, Ubeyy gibi sahabelerin aðýzlarýndan çýktýðý þekilde olduðunu tasdik ve ifade ederler ki, bu dört sahabe de bu okuyuþ tarzýný Resulullah’ýn aðzýndan duyduklarý þekliyle kendi talebelerine naklettiklerini tasdik etmektedirler. (Benim de Medineli Þeyh Hasan ibn Ýbrahim eþ-Þair’den aldýðým bu tür bir icazetnamem vardýr). Bu da, Resulullah’ýn çeþitli sahabelerine atfedilen bazý varyantlarýn gerçekte bu ayetlerin açýklama ve yorumlarýndan baþka bir þey olmadýðý varsayýmýný doðrulamaktadýr.

1133. Halife Osman devrinde çoðaltýlýp daðýtýlan yedi asýl nüsha ile Ebû Bekir zamanýnda bir araya getirilen nüshalardan hiç biri günümüze kadar ulaþamamýþtýr. Ancak, bugün Taþkent, Londra ve Ýstanbul’da sergilenen nüshalarýn Halife Osman dönemine ait olduðu düþünülmektedir. Eski yazarlar bu ilk nüshalarýn yanýp kül olduðu muhtelif devirlerde çýkmýþ bir takým yangýnlardan söz etseler de bugün elimizde, bu ilk nüshalarýn henüz mevcut olduðu bir sýrada bunlara bakýlarak çoðaltýlmýþ, sonraki dönemlere ait bir çok el yazmasý Kur’an nüshasý bulunmaktadýr. Yine belirtelim ki, bu en eski el yazmasý Kur’anlarla bugün elimizde bulunan Kur’an metinleri en küçük bir fark olmaksýzýn týpatýp aynýdýr. Kur’an’ýn yazýyla tespiti konusunda manzara böyledir. Öte yandan, Kur’an’ý ezberlemiþ bulunan hafýzlar her devirde var olmuþ ve hattâ günümüzde de mevcut bulunmaktadýr. 1956 yýlýnda bana söylendiðine göre, sadece Türkiye’de çoðunluðu genç olan bu hafýzlarýn sayýsý 150.000’e varmaktaydý. Bu hafýzlarýn ezberlerindeki Kur’an ile yazýlý metin halindeki Kur’an mükemmel bir uyum göstermektedir. Hafýza ve yazýlý metin, her ikisi birden, Kur’an metninin doðruluk ve sahihliðinin dayandýðý ana temelleri oluþtururlar. Daha ayrýntýlý bilgi için, benim Fransýzca Kur’an çevirime* bakýlabilir.


45 Ýbn Hiþâm, s. 97.

46 Belâzurî, Ensâb, I, § 126.

47 A.g.e., I, § 127.

48 A.g.e., I, § 127.

49 Ýbn Hiþâm, s. 34.

50 Fil Suresi.

Ynt: Kuran By: Haktan7/b Date: 13 Nisan 2015, 15:15:35
Selaymun Aleyküm .
Yüce Allah Bizleri Kur'an-ý Kerim Okuyanlardan Eylesin Ýnþallah . Bizimle Böyle Bir Bilgi Paylaþtýðýnýz Ýçin Çok Teþekkürler . Paylaþým Ýçin Allah Razý Olsun .
Ynt: Kuran By: bahriþan 8/b Date: 13 Nisan 2015, 15:24:11
rabbimiz bize kuraný kerimmi okuyalým diye bize vermiþtir


radyobeyan