Bedir muhaberesi By: hafiza aise Date: 07 Ocak 2011, 15:37:30
Bedir Muhaberesi
(Hicret 'in 2. senesi 17 Ramazan / Milâdî 13 Mart 624 Cuma)
KUREYÞ'ÝN TÝCARET KERVANI
Hicret'in 2. senesinde Kureyþ müþrikleri, bir ticaret kervaný hazýrlamýþlardý. Þam pazarýna gönderilen kervana, Mekke'den kadýn erkek hemen hemen herkes hisselerine göre ortak idiler. Bin deveden meydana gelen ve sermayesi 50 bin dinar olan bu büyük ticaret kervanýnýn satýlan mallarý karþýlýðýnda harbe hazýrlýk için silâh alýnacaktý. Kervanýn yola çýkarýlmasýndaki asýl maksat buydu. Kureyþliler ayrýca kervanla birlikte Ebû Süfyan baþkanlýðýnda 3040 kiþi kadar muhafýz da göndermiþlerdi.1
Peygamberimizin Durumu Haber Almasý
Resûli Ekrem Efendimiz, bu durumu haber aldý. Ebû Süfyan baþkanlýðýndaki bu büyük ticaret kervanýnýn Mekke'ye dönmesine mâni olmaya karar verdi. Teþkil ettiði 300 kiþiyi aþkýn (305315) sahabîyle yola çýkmaya hazýrlandý.
Sa 'd ve Babasý
Sahabîler, Bedir Seferine katýlmayý þiddetle arzu ediyorlardý. Hattâ, bu hususta kur'a çekenler bile vardý. Ensâr'dan Sa'd, babasý Hayseme'ye, "Eðer bu seferin mükâfatý Cennet'ten baþka bir þey olsaydý, senden geri kalýrdým! Ben, bu seferde bana þehidlik nasîb olmasýný umuyorum." diyerek sefere katýlma arzusunu izhar etmiþti. Babasý ise ona, "Sen, rahatsýz olan hanýmýnýn yanýnda kal da ben gideyim." diye cevap vermiþti. Ama Sa'd bunu kabul etmemiþ ve aralarýnda kur'a çekilmesine karar vermiþlerdi. Çekilen kur'a Sa'd'a çýkmýþ ve sefere o iþtirak etmiþti. Bedir'de þehid düþerek bu yüksek arzusuna da nail oldu.2
Ümmü Varaka
Sefere çýkmak için yalnýz erkeklerde deðil, kadýnlarda da büyük bir istek ve arzu vardý. Sefer hazýrlýklarý yapýlýrken Ümmü Varaka binti Abdullah, Resûlullah'ýn huzuruna vararak, "Yâ Resûlallah!.. Bana müsaade et de sizinle birlikte ben de çýkayým. Yaralarýnýzý tedavi eder, hastalananlarýnýza bakarým. Olur ki Allah, bana þehidlik nasîb eder." dedi. Resûli Ekrem Efendimiz, bu fedakâr kadýnr, "Sen evinde otur, Kur'ân oku! Muhakkak ki Allah, sana þehidlik nasîb eder." diye cevap verdi.
Bu hâdiseden sonra Resûli Kibriya Efendimiz, onu hep "þehide" diye anardý.
Nitekim, hafýz olan Ümmü Varaka, Hz. Ömer devrinde biri erkek diðeri kadýn iki uþaðý tarafýndan geceleyin üzerine kadife örtü basýlarak þehid edildi. Katiller, yakalanarak, asýlmak suretiyle cezalandýrýldýlar. Medine'de, asýlmak suretiyle cezalandýrmanýn ilkini bu hâdise teþkil eder.3
Medine 'den Hareket
Peygamber Efendimiz, yerine Mescid'de namaz kýldýrmakla Abdullah Ýbni Ümmî Mektum'u vazifelendirdi. Ensâr'dan Ebû Lübabe Hazretlerini ise, þehre nâib [vekil] tâyin etti. Ramazan ayýndan 12 geceyi geride býraktýklarý, oldukça sýcak bir Cumartesi gününde mücâhidlerle Medine'den hareket etti.4
Resûli Ekrem Efendimizin beyaz sancaðýný Mus'ab b. Umeyr (r.a.) taþýyordu. Ýki siyah bayraktan Ukab adýndaki Hz. Ali'nin, diðeri ise Ensâr'dan Sa'd b. Muaz Hazretlerinin elindeydi.5
Kervan, Bedir* mevkiinde karþýlanacaktý. Çünkü, burasý, Mekke, Medine ve Suriye'ye giden yollarýn birleþtiði stratejik önemi olan bir noktaydý.
Mücâhidler, yazýn en sýcak günlerinin birinde Medine'den yola çýkmýþlardý; üstelik, Ramazan ayý olduðu için oruçlu bulunuyorlardý. Kavurucu sýcaklar altýnda, alev saçan çöl üstünde, oruçlu hâlde yol almak oldukça güçtü. Bu sebeple, Resûli Ekrem Efendimiz, orucunu açtý, mücâhidlere de açmalarýný emir buyurdu.6
Yaþlarý Küçük Olanlarýn Geri Çevrilmesi
Henüz Medine'den fazla uzaklaþýlmamýþtý. Resûli Ekrem, küçük yaþta olanlarý ordudan ayýrarak geri çevirdi. Sayýlarý sekiz olan bu küçük mücâhidler, ordudan geri kalmaktan fazlasýyla üzüldüler. Bunun üzerine Peygamberimiz, bir ikisine tekrar orduya katýlma izni verdi. Hz. Sa'd b. Ebî Vakkas der ki:
"Resûlullah'ýn küçüklerimizi geri çevirmesinden biraz önce, kardeþim Umeyr'in göze görünmemeye çalýþtýðýný gördüm.
'"Kardeþim, sana ne oldu?' diye sordum.
Bedir, Medine'den 120 fersah (takriben 145 km) uzaklýkta, Medine'nin güneybatý yönüne düþen bir ovanýn adýdýr. Etrafý yüksek daðlarla çevrilir. Câhiliyye devrinde burasý bir panayýr yeri olarak kullanýlýyordu. Akar suyu ve muz, üzüm gibi meyveleri bol olan bir yerdi."'Resûlullah'ýn, beni küçük görüp geri çevirmesinden korkuyorum! Hâlbuki, ben sefere çýkmak istiyor, Allah'ýn bana þehidlik nasîb etmesini umuyorum.' diye cevap verdi.
"Kendisi Resûlullah'a arzedilince küçük görüp, ona, 'Sen geri dön.' dedi.
"Umeyr aðlamaya baþladý. Bunun üzerine Resûlullah da müsaade etti. Umeyr'in boyu kýsa olduðu için kýlýcýný baðlayamamýþ, ben yardým ederek baðlamýþtým."7
Allah yolunda savaþýp þehidlik mertebesine ulaþmak isteyen Umeyr, harb esnasýnda müþriklerin oklarýna hedef olup bu yüksek gayesine ulaþtý.
Develere Nöbetleþe Binilmesi
Müslümanlarla beraber iki at, 70 deve vardý. Develere nöbetleþe biniliyordu. Peygamber Efendimiz de bu hususta, diðer Müslümanlardan kendisini farklý görmek istemiyordu. Hz. Ali ve Mersed b. Ebî Mersed ile bir deveye nöbetleþe biniyorlardý. Yürüme sýrasý Efendimize geldiðinde, diðer iki sahabî, "Yâ Resûlallah!.. Sen bin; biz, senin yerine yürürüz." diyorlardý. Ancak, Peygamber Efendimiz bunu kabul etmiyor, "Siz yürümekte benden daha kuvvetli olmadýðýnýz gibi, ecir ve mükâfat hususunda da ben sizden daha müstaðnî ve ihtiyaçsýz deðilim."8 diye cevap veriyordu.
Bu hareketiyle Resûli Kibriya, Ýslâm'ýn getirdiði adalet ve müsavat düsturunu, her þeyden önce bizzat þahsýnda tatbik etmiþ oluyordu.
Kureyþ Kervanýnýn Yol Deðiþtirmesi
Ýslâm Ordusu, kavurucu sýcaklar altýnda yoluna devam ediyordu. Henüz Bedir mevkiine varmadan, Ebû Süfyan, baþýndan beri endiþe duyduðu hususu haber aldý: "Müslümanlar, kervaný ele geçirmek için yola çýkmýþlar!"
Mekke'ye derhâl bir haberci gönderirken, kendisi de hiç konaklamadan kervanýn istikametine deðiþtirerek Kýzýl Deniz sahilinden Bedir'e uðramadan Mekke'ye doðru yol aldý.
Kureyþ 'in Harbe Hazýrlanmasý
Ebû Süfyan'dan önce Mekke'ye varan haberci Zamzam, acayip bir kýlýkla, devesinin üzerinde baðýra baðýra haberi duyurdu: "Ey Kureyþ topluluðu!.. Ticaret kervanýnýza, Ebû Süfyan'ýn yanýndaki mallarýmýza Muhammed ve ashabý saldýrdýlar! Ona ulaþabileceðinizi sanmýyorum. Ýmdat! Ýmdat!"
Haliyle, bu haber Kureyþ'in infialine sebep oldu. Zîra, kervanda hemen hemen her ailenin malý vardý. Kureyþliler derhâl toplandýlar. Sür'atle hazýrlýða baþladýlar. Alelacele hazýrlanan müþrik ordusunun mevcudu 950'yi buldu. Bunlarýn 100'ü atlý, 700'ü develi idi. Bu rakam, sayýca, kervaný takibe çýkan Müslümanlarýn üç katý demekti. Ayný zamanda, Kureyþ Ordusu, silâh bakýmýndan da Müslümanlardan çok daha üstündü.
Bu arada, müþrik ordusuna katýlmak istemeyenler de çýktý. Fakat, Ebû Cehil ve diðer ileri gelenlerin baskýsý karþýsýnda onlar da iþtirak etmek zorunda kaldýlar. Buna raðmen Ebû Leheb, hasta olduðunu bahane etti ve yerine bedelle birini göndererek Mekke'de kaldý.
Hazýrlanan müþrik ordusu, muganniyelerin söylediði þarkýlar, kadýnlarýn çaldýðý deflerin coþkun havasý içinde Mekke'den Bedir'e doðru hareket etti.
Yolda, kervanýný Bedir'den arýzasýz geçiren Ebû Süfyan'dan kendilerine þu haber geldi:
"Siz kervanýnýzý, kervan üzerindeki adamlarýnýzý ve mallarýnýzý muhafaza etmek için yola çýkmýþtýnýz. Allah onlarý kurtarýp selâmete erdirdi. Artýk dönünüz!"
Ancak, Ebû Cehil dönmek niyetinde deðildi. Baþkalarýnýn da geri dönmesine rýza göstermeyerek þöyle konuþtu:
"Vallahi, Bedir'e varmadýkça dönmeyiz. Orada üç gün kalýrýz. Develer boðazlayýp yemekler yeriz. Þaraplar içeriz. Cariyelere þarkýlar söyleterek eðleniriz! Baþýmýza toplanacak Araplar bizi dinler ve seyrederler. Bundan sonra hep bizden korkar dururlar. Haydi, ilerleyiniz!"9
Müþrik ordusu Bedir'e doðru ilerlemeye baþlarken, haberci de Ebû Süfyan'ýn yanýna dönüp durumu kendisine anlattý. Ebû Süfyan bu haberden memnun olmadý: "Yazýk oldu kavmime! Bu, Amr b. Hiþam'ýn, Ebû Cehil'in iþidir! Dönmek istemedi. O, bunu halka baþ olmak sevdasýyla yaptý. Azgýnlýk, eksiklik ve uðursuzluk getirir." dedi.
Endiþesini ise son cümlesiyle þöyle dile getirdi:
"Eðer Muhammed'irý ashabý onlara rastlarsa, iþleri tamamdýr!"10
Ebû Cehil'in bütün þirretliðine ve kýþkýrtýcýlýðýna raðmen, ordudan ayrýlanlar da oldu: Ahnes b. Þerik, müttefiki bulunan Zühre Oðullarýný ikna ederek beraberce Mekke'ye döndüler. Daha sonra bunlarý, Hz. Ömer'in kabilesi Adiyy b. Ka'b Oðullarý takib etti.
Müþrik ordusuna Haþîm Oðullan da katýlmýþtý. Kureyþ'ten bazýlarý, kendilerine, "Vallahi, ey Haþîm Oðullarý! Ýyi biliyoruz ki sizler, her ne kadar bizimle sefere çýkmýþsanýz da, kalbiniz Muhammed'ledir." deyince, Ebû Tâlib'in oðlu Tâlib de bir grupla birlikte geri döndü.
Ýslâm Ordusu, Zefýran Mevkiinde
Peygamber Efendimiz, mücâhidlerle Safra yakýnýndaki Zefýran mevkiine vardýðýnda, Kureyþ'in büyük bir orduyla gelmekte olduðunu haber aldý. Böyle bir hareketle karýþýlacaklarýný tahmin etmediklerinden bir anda ne yapmalarý gerektiði hususunda karar veremediler. Zîra, niyetleri harb etmek deðildi. Bunun için bir hazýrlýklarý da yoktu. Üstelik, alýnan istihbarata göre, müþrik ordusu hem sayýca çok, hem silâhça onlardan üstün idi.
MÜCÂHÝDLERLE ÝSTÝÞARE
Resûli Ekrem, ashabýný topladý. Kervanýn takib edilmesinin mi, yoksa müþrik ordusuna karþý çýkmanýn mý daha uygun olacaðý hususunda onlarla istiþarede bulundu. Bir kýsým mücâhid, kervanýn takib edilmesinin uygun olacaðýný ifade etti. Resûli Ekrem, bundan hoþlanmadý. O sýrada Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer söz alýp, müþriklerin üzerine yürümenin, onlarla harbe girmenin daha muvafýk olacaðý hususunda konuþunca, Peygamberimiz bundan memnun oldu.
Daha sonra, Ensâr'dan Mikdat b. Esved Hazretleri, "Yâ Resûlallah!.. Rabbin sana neyi emrettiyse onu yap! Vallahi, biz, Ýsrail Oðullarýnýn Hz. Musa'ya dediði gibi 'Git, Rabbinle beraber düþmanlara karþý çýk! Biz buradan kýmýldamayýz.' tarzýnda bir söz söyleyecek deðiliz. Biz sana tâbiyiz."" diye konuþtu.
Feragat ve cesaret timsâli bu sahabînin sözlerinden memnun olan Resûli Ekrem, kendisine hayýr duada bulundu.
Bu konuþmalardan sonra, kararýn ne mahiyette verileceði artýk anlaþýlmýþtý. Fakat Ensâr'ýn da bu hususta görüþünü almak gerekiyordu. Çünkü, onlar Medine dâhilinde Peygamberimizi ve Müslümanlarý koruyacaklarýna dair söz vermiþlerdi. Þimdi ise þehrin dýþýnda bulunuyorlardý. Resûli Ekrem, onlarýn bu konudaki görüþlerini sordu.
Ensâr nâmýna Sa'd b. Muaz Hazretleri söz aldý ve þöyle konuþtu:
"Yâ Resûlallah!.. Biz sana îman ve seni tasdik ettik. Bize getirdiðin þeyin de hak olduðuna þehâdet ettik. Bu hususta dinlemek ve itaat etmek üzere sana kesin sözler de verdik.
"Yâ Resûlallah!.. Nasýl bilirsen öyle yap; biz, seninle beraberiz. Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin olsun ki, sen bize þu denizi gösterip dalarsan biz de seninle birlikte dalarýz! Bizden bir kiþi dahi geri kalmaz. Biz düþmana karþý varmaktan çekinmeyiz. Muharebe ânýnda geri dönmeyiz. Allah'ýn bereketiyle yürüt bizi!."12
Karar artýk kesinlik kazanmýþtý: Bir avuç mücâhid, her þeye raðmen, kendilerinden gerek sayýca ve gerekse silâhça kat kat fazla olan müþrik ordusuna karþý koyacaklardý. Onlarýn sayýca çokluðu, silâhça üstünlüðü kahraman sahabîlerin gözünü korkutmadý. Kur'ân'ýn ifadesiyle, "ölümün aðzýna girmeyi"13 seve seve göze alýyorlardý. Onlar, Allah'ýn yardýmýna güveniyorlardý. Allah için mücadele vereceklerinin idrakinde olarak, Din Sahibinin, yardýmýný esirgemeyeceðine gönülden inanýyorlardý.
Mücâhidlerin sayýsý az, ama îmanlarý ve cesaretleri sýradaðlar gibiydi. Ýstinad noktalarý Kâinatýn Sahibi idi, reisleri Kâinatýn Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v.) idi. Böyle bir bir ordu, elbette her þeyi göze alarak, müþrik ordusuna karþý koymaktan çekinmeyecek ve korkmayacaktý!
Sa'd b. Muaz'in (r.a.) konuþmasýndan fevkalâde memnun olan Resûli Ekrem Efendimiz, sevinç içinde, ümit dolu bir seda ile, mücâhidlere, "Yürüyün ve Allah'ýn lûtfuyla þâd olun! Ýþte, Kureyþ'in tek tek düþüp uzanacaðý yerleri þimdiden görür gibiyim!"14 diye hitab etti.
Bu konuþma mücâhidler üzerinde derin bir tesir icra etti ve heyecanlarýný kat kat artýrdý. Bedir'e doðru þevkle yol almaya baþladýlar.
Düþman Ordusu Sayýsýnýn Tahmin Edilmesi
Ýslâm Ordusu, Cuma gecesi yatsý vakti Bedir yakýnýna geldi.
Resûli Ekrem Efendimiz, "Þu küçük tepe yanýndaki kuyu baþýnda birtakým bilgiler elde edeceðimizi umarým." buyurduktan sonra, Hz. Ali, Zübeyr b. Avvam ve Sa'd b. Ebî Vakkas gibi bazý sahabîleri o tarafa gönderdi.
O sýrada müþriklerin sucularý, su taþýyan develeriyle birlikte kuyunun baþýnda bulunuyorlardý. Mücâhidler onlardan bazýlarýný ele geçirdiler.
Huzura getirildiklerinde, Efendimiz, kendilerine, "Bana, Kureyþ hakkýnda malûmat veriniz!" dedi.
Onlar, "Vallahi, þu gördüðün kum tepesinin en yüksek, en uzak tarafýndadýrlar." dediler.
Resûli Kibriya Efendimiz, "O topluluk ne kadar vardýr?" diye sordu.
"Pek çok." diye cevap verdiler. Efendimiz tekrar, "Onlarýn sayýlarý ne olabilir?" dedi. "Bilmiyoruz." cevabýný verdiler.
Bu sefer Peygamber Efendimiz, "Onlar, her gün kaç deve kesiyorlar?" diye sordu.
"Bir gün dokuz, bir gün 10..." dediler.
Sonra, "Ýçlerinde Kureyþ eþrafýndan kimler var?" diye sordu.
Müþrik sucularý, Kureyþ ileri gelenlerinden birçoðunun ismini sýralayýnca, Resûli Ekrem Efendimiz, ashabýna dönerek þöyle buyurdu:
"Ýþte, Mekke, ciðerparelerini size feda etti!"
Sonra, yine adamlara, "Gelirken, Kureyþ'ten geri dönenler oldu mu?" diye sordu.
"Evet." dediler, "Benî Zühre'ler, Ahnes b. Serik'le geri döndüler."
O zaman Peygamber Efendimiz, "O, doðru yolda deðilken, Âhiret, Allah ve Kitab'ý bilmezken, Zühre Oðullarýna doðru yolu göstermiþtir." buyurdu.15
Müþrik Ýleri Gelenlerin Vurulacaklarý Yerler
Bedir'e vardýðý gece Peygamber Efendimiz, "Ýnþallah, yarýn sabah filânýn vurulup düþeceði yer þurasýdýr! Ýnþallah, yarýn sabah filânýn vurulup düþeceði yer þurasýdýr! Ýþte þurasýdýr, þurasýdýr!" buyurdu ve elini o yerlere koyarak müþrik Kureyþ reislerinden her birinin nerede katledileceðini birer birer gösterdi.
Hz. Ömer der ki:
"Onlardan hiçbirisi de, Nebîyyii Ekrem'in elini koyduðu yerlerin ne ilerisinde, ne de gerisinde vurulup düþmediler!"16
Ýslâm Ordusunun Bedir 'e Önce Geliþi
Resûli Ekrem Efendimiz, mücâhidlerle, müþriklerden önce Bedir'e vardý ve Bedir kuyusuna en yakýn bir yere indi. Karargâhýn nerede kurulmasýnýn daha uygun olacaðýný ashabýyla görüþtü.
O zaman, 33 yaþlarýnda bulunan Hubab b. Münzir ayaða kalktý ve, "Yâ Resûlallah!.. Biz harbci kimseleriz. Ben, bütün sularý kapatýp, bir tek su menbaý üzerine karargâh kurmayý uygun görürüm." diye konuþtu. Sonra da, "Yâ Resûlallah!.. Burasý, sana Allah'ýn inmesini emrettiði, bizim için ileri gidilmesi veya geri çekilmesi caiz olmayan bir yer midir? Yoksa,þahsî bir görüþ neticesi, bir harb tedbiri olarak mý seçildi?" diye sordu.
Resûli Kibriya Efendimiz, "Hayýr! Þahsî bir görüþ neticesi, bir harb tedbiri icabý olarak seçildi." buyurdu.
Bunun üzerine Hubab, "Yâ Resûlallah!.. Burada karargâh kurmak pek muvafýk deðildir. Siz, halký hemen buradan kaldýrýnýz! Kureyþ kavminin konacaðý yerin yakýnýndaki su baþýna gidip konalým. Ben orayý bilirim. Orada suyu bol ve tatlý bir kuyu vardýr. Onun gerisindeki bütün kuyularý kapatalým. Sonra bir havuz yapýp onu suyla dolduralým. Sonra da müþriklerle çarpýþalým. Biz, susadýkça havuzumuzdan içeriz. Onlar su bulup içemezler, zor duruma düþerler." diye konuþtu.
Resûli Ekrem Efendimiz, "Ey Hubab!.. Doðru olan görüþ, senin iþaret ettiðindir." buyurarak hemen ayaða kalktý. Mücâhidler de derhâl ayaða kalktýlar. Kureyþ müþriklerinin konacaklarý yerin yakýnýndaki suyun yanýna kadar gittiler.
Sonra, Peygamber Efendimizin emriyle kuyular kapatýldý. Bir havuz yapýlýp içerisi kuyu suyuyla dolduruldu ve içine de bir kab konuldu.17
Peygamberimiz Ýçin Gölgelik Yapýlmasý
Bu arada, Sa'd b. Muaz Hazretlerinin teklifiyle, Resûli Ekrem Efendimiz için, hurma dallarýndan bir gölgelik, yâni çadýr yapýldý. Peygamber Efendimiz, gölgeliðin altýna Hz. Ebû Bekir'le birlikte girdi.
Sa'd b. Muaz Hazretleri de, kýlýcýný takýnýp, Ashabý Kiram'dan birkaç zâtla birlikte, gölgeliðin kapýsý önünde nöbet beklemeye baþladý.18
ORDUNUN HARB NÝZAMINA SOKULMASI
Resûli Ekrem Efendimiz, Bedir'e gelir gelmez ordusunu harb nizamýna soktu. Ordu saf ve hatlarýný dikkatle kontrol etti. Müslüman kuvvetler; Muhacirler, Evsliler ve Hazreçliler olmak üzere üç kýsma ayrýlmýþlardý. Her biri açtýklarý kendi sancaklarý altýnda toplanmýþlardý. Muhacirlerin sancaðýný Mus'ab b. Umeyr, Evslilerinkini Sa'd b. Muaz, Hazreçlilerinkini ise Hubab b. Münzir Hazretleri tutuyordu."
Resûli Ekrem Efendimiz, bütün bunlardan sonra ordusuna þu talimatý verdi:
"Hatlarýnýzý býrakýp ayrýlmayýnýz! Bir yere kýmýldamadan yerlerinizde sebat ediniz. Ben emir vermedikçe savaþa baþlamayýnýz. Oklarýnýzý, düþman size yaklaþmadan kullanýp israf etmeyiniz. Düþman kalkanýný açtýðý zaman okunuzu atýnýz. Düþman iyice sokulunca elinizle taþ atýnýz. Daha da yaklaþýrsa mýzrak ve kargýlarýnýzý kullanýnýz. Kýlýç en sonunca düþmanla göðüs göðüse gelindiði vakit kullanýlacaktýr."20
Mücâhidlerin her biri, bulunduðu yere taþ yýðýnaklarý yapmýþtý. Müdafaa harbinde bulunacaklarý için, bu, çok iþe yarayacaktý. Düþman bundan mahrumdu; çünkü, taarruz taktiðini uyguluyordu. Dolayýsýyla, hücum esnasýnda çok çok birkaç taþ taþýyýp atabilirlerdi.
Dua ve Ýbâdet Ýle Geçirilen Gece
Harbten bir önceki gece idi.
Peygamber Efendimiz, kendisi için yapýlan gölgelikteydi. Bütün gecesini Kadîri ZülcelâPe ibâdetle geçirmiþti. Arkasýndan, Rabbi Rahîmine ellerini açarak, kâinatý aðlattýracak kadar hazin, arz ve semâya gözyaþý döktürecek kadar tesirli þu duasýný yaptý:
"Allah'ým!.. Bana yaptýðýn va'dini yerine getir!
"Allah'ým!.. Bu bir avuç Müslüman mücâhid helak olursa, artýk sana yeryüzünde ibâdet edecek kimse kalmaz."21
Resûli Kibriya Efendimiz, vakit namazlarýnda da ayný duayý tekrarlýyordu. Bu duayý duyan mücâhidler ise, heyecanlarýndan yerlerinde duramaz hâle gelmiþlerdi.
ÝKÝ ORDU KARÞI KARÞIYA
Resûli Ekrem, ordusuna âit hazýrlýklarý tamamlamýþtý. O sýrada, müþrik ordusu da Bedir mevkiine çýkýp geldi.
Manzara oldukça düþündürücü ve ibretli idi. Zîra, birbirleriyle amansýzca çarpýþacak olanlarýn çoðu akraba idi. Kardeþ kardeþle, baba oðulla, dayý yeðenle kýyasýya vuruþacaktý.
Düþman ordusu artýk saf baðlamýþtý.
Peygamber Efendimiz de, gölgeliðinden çýkarak, ordusunu son bir defa dikkatle teftiþten geçirdi. Her þey istediði gibi düzgün ve intizamlý idi. Ne var ki, düþman sayýca ve silâhça üstündü. Zahire bakýlýrsa, müsâvî bir mücadele verilemeyeceði kanaatini uyandýrýyordu. Ama mücâhidler, asla ümitlerini yitirmiyor, harbin her þeye raðmen lehlerinde neticeleneceðine gönülden inanýyorlardý.
MUHACÝRLERDEN ÝLK ÞEHÝD
Harb âdeti üzere, önce her iki taraftan teke tek çarpýþacaklar ortaya çýkacaktý. Fakat, müþrikleri heyecana getirmek için ortaya atýlan Amir b. Hadremî, harb usûlüne muhalefet ederek, mücâhidlere doðru bir ok attý. Ok, Muhacir Müslümanlardan Mihca Hazretlerine isabet etti ve orada Ýslâm Ordusu ilk þehidini verdi. Resûli Ekrem, "Mihca, þehidlerin efendisidir." buyurarak Ýslâm'ýn bu ilk þehidini tebcil etti.
Mihca Hazretlerinin þehâdeti havayý birdenbire elektriklendirdi. Bu sýrada müþrik ordusundan, Rabia Oðullarý Utbe ve Þeybe ile Utbe'nin oðlu Velid ortaya atýlarak er dilediler.
Benî Neccar'dan Afra isminde bahtiyar Ýslâm kadýnýnýn yedi oðlu vardý ve yedisi de Bedir'de hazýr bulunuyordu. Onlardan ikisi, Muaz ve Avf ile Resûlullah'ýn þâiri Abdullah b. Ravaha Hazretleri onlara karþý çýktýlar.
Resûli Kibriya Efendimiz, Müslümanlarla müþrikler arasýndaki bu ilk çarpýþmada, Ensâr'ýn müþriklerle karþýlaþmasýný arzu etmiyordu.
Müþrikler, "Siz kimlersiniz?" diye sordular.
Onlar, "Ensâr'dan filân ve filânýz." diye cevap verdiler.
Müþrikler, "Bizim sizinle iþimiz yok. Biz, Abdûlmuttâlib Oðullarýndan, amcalarýmýzýn oðullarýyla çarpýþacaðýz." dediler. Sonra da Peygamber Efendimize hitaben, "Yâ Muhammedi Sen, bizim karþýmýza, kavmimizden dengimiz olaný çýkar!" diye konuþtular.
Bunun üzerine Resûli Ekrem Efendimiz, Ensâr gençlerine saflarýna dönmelerini emir buyurdu ve kendilerine dua etti. Sonra da, "Kalk yâ Ubeyde! Kalk yâ Hamza! Kalk yâ Ali!" diye emretti.22
Müþriklerin Yere Serilmeleri
Resûli Kibriya Efendimizden emir alan adý geçen üç kahraman sahabî, derhâl kalkýp meydana çýktýlar. Miðferli olduklarý için, Utbe onlarý tanýyamadý.
"Kendinizi tanýtýnýz da, dengimiz olup olmadýðýnýzý bilelim! Dengimiz iseniz sizinle çarpýþalým." diye seslendi.
Üç kahraman sahabî de isim ve þöhretlerini söyleyince, müþrikler, "Evet, sizler bizim þerefli denklerimizsiniz. Buyurun!" deyip kýlýçlarýný sýyýrdýlar.
Ubeyde b. Haris, Utbe b. Rabia'yla; Hz. Hamza, dengi Þeybe b. Rabia'yla ve Hz. Ali ise, Velid b. Utbe'yle çarpýþacaktý.
Böyle Kureyþ ileri gelenlerinden bahadýrlýklarýyla meþhur olan altý büyüðün mübârezeleri, o vaktin hükmüne göre seyre deðer hâdiselerden sayýlýrdý. Buna binâen, iki taraf, cenge hazýr, kiminin ok yayý elinde ve kiminin eli kýlýcýnýn kabzasýnda olduðu hâlde, bu bahadýrlarýn vuruþmasýna göz dikip temaþaya durdular.
Teke tek vuruþma þimþek sür'atiyle baþladý. Hz. Hamza ile Hz. Ali, birer hamlede hasýmlarýný yere serip öldürdüler. Hasýmlarýný bir hamlede öldüren Hz. Hamza ile Hz. Ali, bu sefer dönüp Hz. Ubeyde'nin yardýmýna koþtular. Utbe'nin de iþini bitirerek, Ubeyde Hazretlerini alýp Resûli Kibriya Efendimizin huzuruna getirdiler.
Ayaðýndan yaralý, kanlar içinde olan Hz. Ubeyde, Peygamber Efendimizin huzuruna geldiðinde, "Yâ Resûlallah, ben þehid miyim?" diye sordu.
Resûli Ekrem Efendimiz, "Evet, þehidsin." buyurdu ve yerinin Cennetü'lFirdevs olduðunu müjdeledi.23
Bu müjdeyi alan Ubeyde Hazretleri, ayaðýnýn kesilmesini hiçe saydý ve memnun olup, dini Ýslâm uðrunda çektiði eza ve cefalardan dolayý asla üzülmediðine dair güzel beyitler söyledi. Yarasý fazlasýyla aðýr olduðundan, Bedir'den dönülürken yolda vefat etti. Oraya defnedildi.24
Adamlarýnýn bir bir yere serildiðini gören müþrikleri, büyük bir dehþet sardý. Birdenbire ne yapacaklarýný þaþýrýr hâle geldiler. Ebû Cehil ise, onlarý teselli etmeye, toparlamaya çalýþýyordu.
Allah yolunda çarpýþmayý "en büyük þeref telâkki eden Müslüman mücâhidler ise, âdeta heyecanlarýndan yerlerinde duramaz hâle gelmiþlerdi. Bir an evvet muharebeye baþlamak, müþriklere hadlerini bildirmek istiyorlardý.
Resûli Kibriya Efendimiz, âdeta mücessem îman hâlini almýþ bu bir avuç mücâhidin hâline bakarak, Cenâbý Hakk'a þöyle içli niyazda bulundu:
"Allah'ým! Onlar yaya ve yalýn ayaktýrlar; Sen, onlara binecek ver!
"Allah'ým! Onlar çýplaktýrlar; Sen, onlarý giyindir. "Allah'ým! Onlar açtýrlar; Sen, onlarý doyur!
"Allah'ým! Onlar fakirdirler; Sen, onlarý fazlýn ve keremin ile zengin eyle!"25
Sonra da, dilinden düþürmediði duasýný tekrarladý: "Allah'ým! Bana yaptýðýn va'dini yerine getir! Allah'ým! Bu bir avuç mücâhidi helak edersen, artýk Sana yeryüzünde ibâdet edecek kimse kalmaz!"
Hz. Ebû Bekir ile Oðlu
Manzara oldukça ibretli idi.
Mus'ab b. Umeyr Müslümanlar safýnda Muhacirlerin sancaktarý iken, kardeþi Ebû Azîz Ýbni Umeyr ise müþrik ordusunun birinci bayraktarýydý.
Daha garibi de vardý: Hz. Ebû Bekir, oðlu Abdullah'la Müslümanlar safýnda bulunurken; diðer oðlu Abdurrahmân ise, Kureyþ müþrikleri arasýndaydý. Cesareti ve keskin ok atýcýlýðý ile meþhur olan Abdurrahmân, bir ara ortaya atýlýp er dileyince, Hz. Ebû Bekir ayaða kalktý; Hz. Resûlullah'tan, oðluyla çarpýþmak üzere müsaade istedi.
Fakat, Resûli Kibriya Efendimiz, "Yâ Ebâ Bekir!.. Bilmez misin ki sen, benim görür gözüm ve iþitir kulaðým yerindesin!" buyurarak izin vermedi ve yanýndan ayýrmadý.
Hz. Resûlullah'tan, oðluyla kýlýç kýlýca dövüþmek için izin alamayan Ebû Bekiri Sýddýk (r.a.), hiddetli hiddetli oðluna, "Ey Abdurrahmân!.. Bana olan münâsebetin nerede kaldý?" diye seslendi.
Abdurrahmân ise, "Aramýzda silâhtan, uzun, yüðrük attan ve kýlýçtan baþka bir þey kalmadý."26 diye cevap verdi.
HARB BAÞLADI
Tarih, 17 Ramazan, Cuma günü sabah saatleri...
Artýk iki ordu, olanca güç ve kuvvetleriyle birbirine saldýrmaya geçmiþti.
Resûli Kibriya Efendimiz, mücâhidleri Allah yolunda cihada teþvik eden konuþmalar yapýyor, þehid düþenlerin makamlarýnýn Cennet olacaðýný müjdeliyordu. "Zafer bizimdir!" diyerek de, her zaman mücâhidlerin gayret ve ümitlerini hep ayný canlýlýkta tutmaya ihtimam gösteriyordu. Zaman zaman da ordunun önüne geçip bilfiil cesaretini göstererek, mücâhidlerin de cesaretini artýrýyordu.
Hz. Ali der ki:
"Bedir günü harb þiddetlendiði zaman, Resûlullah'a sýðýnmýþtýk! O gün, halkýn en cesaretlisi, en kahramaný o idi! Müþriklerin saflarýna ondan daha yakýn kimse yoktu!"27
Haris b. Süraka'nýn Þehid Düþmesi
Hazreç Kabilesinden Haris b. Süraka adýndaki genç, ordunun gerisinde su havuzunun baþýnda bulunuyor ve vuruþmayý temâþâ ediyordu. Düþman tarafýndan atýlan bir ok, ön saftaki mücâhidlerin üzerinden geçerek ona isabet etti ve orada þehid oldu. Ýþte, Ensâr'dan ilk þehid düþen, bu zâttýr.
Harb safýnda bulunan mücâhidleri aþýp giden bir okun, gerideki Haris'e isabet edip onu þehid etmesi, hepsi için bir ibret dersi oldu.
Peygamberimizin Mücâhidleri Harbe Teþviki
Harb bütün þiddetiyle devam ediyordu. Resûli Ekrem ise, durmadan mücâhidleri harbte sebat etmeye çaðýrýyordu: "Muhammed'in varlýðý kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bugün Allah'ýn rýzasýný umarak sabýr ve sebat göstererek çarpýþanlarý ve arkasýna dönmeden ilerlerken öldürülenleri, Allah muhakkak cennetine koyacaktýr!"
Umeyr 'in Þehid Düþmesi
Ensâr'dan Umeyr b. Humam Hazretleri, elinde hurmasýný yerken Resûlullah'ýn bu müjdesini iþitti ve, "Ne iyi, ne iyi! Cennet'e girmek için, þu heriflerin elinde ölmekten baþka bir þey lâzým deðilmiþ." dîye konuþarak elindeki hurmalarý yere attý ve hemen kýlýcýný sýyýrarak, þehâdetin faziletine ve âhiret hayatýnýn ehemmiyetine dair müessir beyitler söyleyip düþmanýn üzerine hücum etti. Gidiþ, o gidiþ oldu. Bir daha geri dönmeyen Umeyr, birçok müþriki öldürdükten sonra, kendisi de arzuladýðý þehâdet mertebesine ulaþtý.
Bir Mucize
Çarpýþma bütün þiddetiyle devam ederken, Resûli Kibriya Efendimiz, yerden bir avuç ince kum alýp küffar ordusunun üzerine attý ve, "Yüzleri kara olsun! Allah'ým, kalblerine korku sal, ayaklarýna titreme ver!" diye dua etti.28
"Yüzleri kara olsun!" sözü bir kelâm iken, onlardan her birinin kulaðýna gitmesi gibi, o bir avuç kum dahi her bir müþrikin gözüne gitti. Hücumu terk edip gözleriyle meþgul olmaya baþladýlar.
Kur'âný Azîmüþþan, bu mucizeyi þu âyetiyle ilân eder:
"Onlarý siz deðil, Allah öldürdü! Onlarý (kumlarý) attýðýn zaman da, sen atmadýn, Allah attý!"29Evet, Resûli Kibriya'nýn avucunda küçücük taþlar zikir ve teþbih ettiði gibi, ayný avucuna alýp attýðý kum ve küçücük taþlar da düþmana el bombasý hükmüne geçiyor ve onlarý dehþete düþürüyordu!
PEYGAMBERÝMÝZÝN MÜNÂCÂTI VE MELEKLERÝN YARDIMA GELMESÝ
Peygamber Efendimiz, bir taraftan mücâhidler arasýnda dolaþýp cihada olan aþk ve þevklerini artýrýcý konuþmalar yapýyor, bir taraftan da kýbleye yönelerek Yüce Mevlâsýna yalvarýyordu: "Allah'ým! Bana va'dettiðin yardýmý lütfet!"
Bu münâcâtý esnasýnda bir ara öylesine kendinden geçti ki, ridâsý mübarek omuzlarýndan kayýp düþtüðü hâlde farkýna varmadý. Yanýndan ayrýlmayan Hz. Ebû Bekir, ridâsýný yerden alýp mübarek omuzlarýna koydu ve, "Yâ Resûlallah!.. Rabbine ettiðin niyaz yetiþir. Þüphesiz, O, sana olan va'dini yerine getirecektir." diye konuþtu.30
Bir müddet sonra Resûli Kibriya Efendimiz, "Müjde ey Ebû Bekir! Sana Allah'ýn yardýmý geldi. Ýþte, þu, Cebrail'dir. Kum tepeleri üzerinde atýnýn dizginini tutmuþ, silâhlanmýþ, emir bekliyor!" diye buyurdu.
Kur'âný Azîmüþþan, bu vak'ayý da þöyle hatýrlatýr:
"Siz, (sayý, silâh ve binekçe düþmandan çok) az ve zaîf iken, Allah, size Bedir'de kat'î bir zafer verdi. Allah'tan sakýnýn; tâ ki þükretmiþ olasýnýz!
"O vakit sen, mü'minlere, 'Ýndirilen üç bin melekle Rabbinizin size imdat etmesi yetiþmez mi?' diyordun."31
Rivayet edilmiþtir ki, o esnada, benzeri görülmedik, gayet þiddetli bir rüzgâr çýktý. Göz gözü görmez oldu. Sonra geçip gitti. Arkasýndan ikinci bir rüzgâr daha çýktý ve o da geçip gitti.
Bu, Cebrail (a.s.) emrindeki (üç bin) meleðin gelip Resûli Kibriya Efendimizin yanýnda, saðýnda ve solunda yer alýþýnýn tezahürü idi.
Melekler, baþlarýna beyaz sarýklar sarmýþlar, sarýklarýn uçlarýný ise arkalarýna salývermiþlerdi. Yalnýz, Hz. Cebrail'in (a.s.) sarýðý sarý idi. Meleklerin hepsi alaca renkte atlara binmiþlerdi.
Mücâhidlerin Kahramanca Çarpýþmalarý
Parolalarý "Yâ Mansur! Emit" olan mücâhidler, düþmanla kahramanca çarpýþýyor, hücum ve hamleleriyle düþman saflarýný yarýyorlardý.
Hususan Hz. Hamza ile Hz. Ali (r.a.), son derece kahramanca ve cesurca müþriklere hücum ediyorlar ve düþmanýn hangi koluna hücum etseler yarýp geçiyorlardý. Hz. Hamza, iki elinde iki kýlýç önüne geleni bir hamlede yere seriyordu. Bu iki kahraman sahabî, müþrik ileri gelenlerinden birçok kimseyi kýlýçlarýyla öldürdüler.
EBÛ CEHÝL'ÝN ÖLDÜRÜLMESÝ
Müslümanlarýn büyük düþmaný olan Ebû Cehil'i öldürmek bir iftihar vesilesi olacaðýndan, mücâhidlerden her biri onu bulup öldürmek istiyordu. Hattâ, Ebû Cehil zannýyla, Hz. Hamza, müþriklerin reislerinden, Mahzum Oðullarýndan Hâlid b. Velid'in biraderi olan Ebû Kays Ýbni Velid'i ve Hz. Ali yine Benî Mahzum'dan Abdullah Ýbni Münzir'i öldürmüþlerdi.
Ebû Cehil, 70 yaþýnda, pek gözlü, korkunç yüzlü, inatçý ve mütemerrid bir Ýslâm düþmanýydý. "Anam beni bugün için doðurmuþ!" diyerek cesaretini izhar ediyor ve askerini harbe sürüyordu.
Mahzum Oðullan, müþriklerden birçok kimsenin öldürüldüðünü görünce, Ebû Cehil'in etrafýný deve sürüsü gibi sarmýþlardý. Ne pahasýna olursa olsun onu koruyacaklardý.
Harb bütün þiddetiyle devam ediyordu.
Hz. Abdurrahmân b. Avf, harb safýnda saðýna soluna bakýnca, Ensâr gençlerinden iki delikanlýyý gördü.
Onlardan biri kendisine yaklaþarak, "Ey amca!.. Sen Ebû Cehil'i tanýr mýsýn?" diye sordu.
Abdurrahmân b. Avf, "Evet, tanýrým. Ne yapacaksýn onu?" deyince, genç þu cevabý verdi:
"Allah'a söz verdim: Ebû Cehil'i gördüðüm gibi üzerine yürüyüp, ya onu öldüreceðim yahut bu uðurda þehid olacaðým!"
Abdurrahmân b. Avf Hazretleri, gencin bu azim ve kahramanlýðýný hayretle takdir ederken, diðer genç de yanýna yaklaþýp ayný þeyleri söyledi.
Abdurrahmân b. Avf, önceleri kendi kendine, "Harb safýnda iki çocuk arasýnda kaldým!" derken onlarýn bu cesurca sözlerine hayret etti.
Bu iki genç, Afra Harun'un harbe iþtirak etmiþ yedi oðlundan ikisi olan Muaz ve Muavviz idiler.
O sýrada Abdurrahmân b. Avf in (r.a.) gözü, müþrikler arasýnda dolaþýp duran ve Mahzun Oðullarý yiðitleri tarafýndan korunan Ebû Cehil'e iliþti. Soran gençlere göstererek, "Ýþte, aradýðýnýz Ebû Cehil!.." dedi.
Ýki kahraman fedaî, derhâl kýlýçlarýný sýyýrýp, Ebû Cehil'in bulunduðu tarafa doðru yürüdüler.
Bu iki genç gibi birçok mücâhid de Ebû Cehil'i öldürme fýrsatýný kolluyordu. Gençlerin Ebû Cehil'e yetiþmesinden önce, onu baþýndan beri gözetleyip duran, Ensâr'dan Muaz b. Amr b. Cemuh, o esnada bir fýrsatýný bulup Ebû Cehil'in ayaðýna bir kýlýç darbesi indirdi. Ebû Cehil'in oðlu Ýkrime de, kýlýcýyla, onun elini kolunu yaraladý. Bu kahraman sahabî der ki:
"Elim, derisinde sallandý kaldý. Çarpýþmanýn þiddeti bana onu unutturdu. O gün kesik elimi arkama atýp, hep çarpýþtým durdum. Bana fazla zahmet verince de, ayaðýmla üzerime bastým, sallanan kolumu koparýp attým!"32
Muaz b. Amr b. Cemuh'un yaralanmasýndan sonra iki genç kardeþ olan Muaz ile Muavviz de, Ebû Cehil'in yanýna vardýlar. Üzerine hücum ederek kýlýç darbeleriyle yere serdiler, öldü zannýyla da býrakýp gittiler.
"Ebû Cehil, Bu Ümmetin Firavunudur!"
O esnada Resûli Kibriya Efendimiz, "Acaba Ebû Cehil, ne yaptý, ne oldu? Kim gidip bir bakar?" buyurarak, ölüler arasýnda onun araþtýrýlmasýný emretti.
Mücâhidler aradýlar, fakat bulamadýlar.
Peygamber Efendimiz yine, "Arayýnýz! Benim, onun hakkýnda sözüm var. Eðer siz, onun ölüsünü teþhis edemezseniz, dizindeki yara izine bakýnýz." buyurduktan sonra sözlerine þöyle devam etti:
"Bir gün onunla Abdullah b. Cud'a'nýn ziyafetinde bulunuyorduk. Ben, ondan cüssece biraz büyükçe idim. Sýkýþýnca, onu ittim. Ýki dizi üzerine düþtü. Dizinden birisi yaralandý ve bu yaralanmanýn izi, uru dizinden kaybolmadý!""
Bunun üzerine Abdullah Ýbni Mes'ud Hazretleri, Ebû Cehil'i aramaya gitti. Onu son nefesinde, can çekiþirken gördü. Kendisine, "Ebû Cehil sen misin?" dedi. Sonra da boynuna ayaðýyla bastý ve, "Ey Allah'ýn düþmaný!.. Nihayet Allah, seni, hor ve hakir etti! Gördün mü?" dedi.
Can çekiþtiði hâlde Ebû Cehil, "Ey koyun çobaný!.. Pek sarp yere çýkmýþsýn. Büyük bir kiþinin, kavim ve kabilesi tarafýndan öldürülmesi, hemen þimdi olan bir þey deðildir! Sen, bana, bugün zafer ve galebenin hangi tarafta olduðunu haber ver." dedi.
Ýbni Mes'ud Hazretleri, "Nusret ve galebe, Allah ve Resulü tarafmdadýr!" diyerek, son nefesinde onu ye'se düþürdü. Böyle bir cihetten mey'us olan Ebû Cehil, bir kere daha küfrünü kustu:
"Muhammed'e söyle ki, þimdiye kadar onun düþmaný idim; þimdi düþmanlýðým bir kat daha arttý!"
Bunun üzerine, Ýbni Mes'ud Hazretleri, hemen baþýný kesti.
Böylece, Ebû Cehil, son nefeste bile îmana gelmedi, küfür ve dalâlette ýsrar edip Cehennem'i boyladý.
Ýbni Mes'ud (r.a.), baþýný alýp huzuru Nebevî'ye getirdi. "Ýþte, Allah'ýn düþmaný Ebû Cehil'in baþý!" dedi.
Bunun üzerine Resûli Ekrem Efendimiz, "Kuluna yardým eden, dinini üstün kýlan Allah'a hamdolsun!" dedikten sonra, "Bu ümmetin firavunu, iþte budur!" buyurdu.34
Ebû Cehil'in öldürülmesinden sonra, müþrik ordusunda Müslümanlara karþý koyacak pek kimse kalmadý. Bu arada, azýlý müþrik Ümeyye b. Halef de, Mekke'de merhametsizce iþkenceye uðrattýðý Bilâli Habeþî (r.a.) tarafýndan yere serilince, Kureyþ Ordusu fena hâlde bozuldu. Müþrik askerleri gerisin geri kaçmaya baþladýlar. Kaçanlar o anda kurtuldular, ele geçirilenler ise esir alýndýlar.
1 Ýbni Hiþam, Sîre, c. 2, s. 257; Ibni Sa'd, Tabakat, c. 11, s. 11.
2 ibni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 482.
3 ibni Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 457; Ahmed Ýbni Hanbel, Müsned, c. 6, s. 405
4 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 12; Ýbni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 263.
5 ibni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 264.
6 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 3, s. 149150.
7 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 21. 8ibnÝSa'd, A.g.e., c. 2, s. 21.
9 Ýbni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 270. 10Vakidî, Megazi, s. 30.
10 ibni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 266.
12 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 14. I
13 Enfâl, 56.
Ibni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 267;
15 Ýbni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 268; Vakidî, A.g.e., s. 3738.
16 Müslim, Sahih, c. 5. s. 170.
17 ibni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 272; ibni Sa'd, A.g.e., c. 3, s. 567568.
18 ibni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 15.
19 Ibni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 14.
20 Ibni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 15; Ibni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 272; Ibni Hacer, el isabe, c. 2, s. 235.
21 Taberî, Tarih, c. 2, s. 269.
22 ibni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 277; Ibni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 17.
23 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 2. s. 17.
24 Ibni Abdi'lBerr, elistiab, c. 3, s. 1021.
25 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 20.
26 Ibni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 291.
27 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 23.
28 ibni Hiþam, A.g.e., c. 2. s. 280.
29 Enfâl, 17.
30 ibni Sa'd, A.g.e., c. 3, s. 601602; Müslim, Sahih, c. 5. s. 156157.
31 Âli imrân, 123124.
32 Ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 287-288; Taberî, Tarih, c. 2, s. 284.
33 Ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 288; Taberî, A.g.e., c. 2, s. 284.
34 Zehebî, Âlâmünnübelâ, c. 1, s. 346.
radyobeyan