Peygamberimizin Hayatý
Pages: 1
Hazin netice By: hafiza aise Date: 06 Ocak 2011, 19:41:51
Hazin Netice
 
Müþrikler, daha fazlasýný yapamayacaklarý kanaatine varýnca, derlenip toparlanan nýücâh idler karþýsýnda tekrar bir hezimetle karþý karþýya gelmemek için, en uygun yolun geri çekilmek olacaðýný hesapladýlar ve maðrur bir eda ile geri çekildiler.

Netice, gerçekten hazin, ibretli ve düþündürücü idi.

Harbte, mücâhidlerden 70 þehid düþmüþtü. Bunlar arasýnda Hz. Hamza, Hz. Mus'ab b. Umeyr gibi çok güzide sahabîler de bulunuyordu. Ebû Dücâne, Nesibe Hâtûn gibiler, Resûli Kibriya'yý muhafaza etmeye çalýþýrlarken vücudlarý delik deþik olmuþtu.

Harbin ilk safhasýnda mücâhidlere gülen parlak muzafferiyet, Hz. Resûlullah'ýn emir ve talimatýna riâyet etmeyen okçulardan bir kýsmýnýn yerlerini terk etmeleriyle bir anda hazin ve acý bir maðlûbiyete inkýlâb etmiþ, Uhud, Müslümanlarýn kanýyla boyanmýþtý. Peygamber Efendimizin, "O bizi sever, biz de onu severiz." buyurduðu Uhud'u bir hüzün bulutu kaplamýþtý.

Peygamberimizin Kayalýða Doðru Çýkmasý

Peygamber Efendimiz yaralýydý, yorgundu. Kendi baþýna yürüyecek kuvveti kalmamýþtý. Sa'd b. Muaz ve Sa'd b. Ubade'ye dayanarak, Müslümanlarýn sýðýndýðý Þi'b'deki kayalýða doðru çýktý. Burada dinlenmek, yorgunluðunu gidermek istiyordu. Bir müddet yürüdükten sonra, bu takatten de mahrum kaldý. Üzerindeki iki zýrh ise, oldukça aðýrlýk yapýyordu. Bu sýrada Talha b. Ubeydullah yere çöktü. "Buyur yâ Resûlallah... Ben kuvvetliyim." diyerek Peygamber Efendimizi sýrtýna aldý ve kayalýða kadar taþýdý.

Resûli Ekrem, kanlar içinde kalan yüzünü gözünü burada suyla yýkadý ve baþýna su döktürdü.

Peygamberimizin, Übeyy b. Halefi Öldürmesi

Bedir Harbinden önceydi.

Resûli Kibriya Efendimiz harb sahasýnda dolaþýrken, "Burasý Ebû Cehil'in, burasý Utbe'nin, burasý Ümeyye'nin, buralar da filân ve filânýn öldürülecekleri yerlerdir. Übeyy b. Halefi de, ben kendi elimle öldüreceðim!" buyurmuþtu.


Peygamberimizin sýðýndýðý Uhud maðarasý

Bedir'de haber verdiði gibi, Ebû Cehil, Utbe ve Ümeyye b. Halef, mücâhidler tarafýndan gösterilen ayný yerlerde öldürülmüþlerdi. Geriye Übeyy b. Halef kalmýþtý. Bu adam Kureyþ'in ileri gelenlerinden biri idi. Peygamberimize her karþýlaþmasýnda, "Ey Muhammedi.. Bir atým var. Her gün ona 16 ölçek darý yedirip besliyorum. Bir gün gelir, onun sýrtýnda olduðum hâlde seni öldürürüm!" derdi.

Peygamber Efendimizin ise, bu azgýn ve þaþkýn adama cevabý sâdece þu oluyordu:

"Belki, inþallah, ben seni öldürürüm!"169

Ýþte, Übeyy b. Halef, Bedir'de mücâhidler tarafýndan caný Cehennem'e yollanan kardeþi Ümeyye'nin intikamýný almak ve Peygamber Efendimizin vücudunu ortadan kaldýrmak üzere yemin ederek Uhud'a çýkýp gelmiþti.

Hz. Resûlullah'ýn Þib'e doðru çýktýðý sýrada idi.

Übeyy'in gelmekte olduðu görüldü. Mekke'de günde 16 okka darýyla beslediði atýnýn üzerindeydi. Ýntikam dolu bakýþlarla Peygamberimize yaklaþýyordu. Bunu fark eden sahabîler, önüne çýkýp hesabýný görmek istediler. Ancak, Hz. Resûlullah, "Býrakýn, gelsin." diyerek, mücâhidlerin karþý çýkmasýna mâni oldu. Resûli Ekrem'e oldukça yaklaþan bu azgýn müþrikin aðzýndan, "Ey Muhammedi.. Sen kurtulursan, ben kurtulmayayým!" lâflarý dökülüyordu.

Bu sözleri duyan Resûli Kibriya Efendimiz, bir anda celallendi. Elindeki mýzraðýyla, heybet ve haþyet verici adýmlarla hasmýnýn üzerine yürüdü. Übeyy, bir anda þaþkýna döndü. Hz. Resûlullah'ýn heybet ve haþyet verici tavrý karþýsýnda duramayýp geri kaçmaya baþladý. Peygamber Efendimiz peþini býrakmýyor ve arkasýndan, "Nereye kaçýyorsun ey yalancý?.." diye sesleniyordu.Bu kaçýþla Übeyy kendini kurtaramadý. Peygamber Efendimizin fýrlattýðý mýzrak, miðferle zýrhý arasýndaki kýsma saplandý ve Übeyy, sýðýr böðürmesi gibi böðürerek atýndan yere yuvarlandý.

Müþrikler, yaralý hâlde onu alýp götürdüler, Yarasýndan kan akmýyordu. Aðrýsýna sýzýsýna zor dayanýyordu. Zaman zaman arkadaþlarýna, "Vallahi, Muhammed beni öldürdü!" diyordu.

Arkadaþlarý bu sözünü ciddîye almýyorlar ve yarasýnýn önemsiz olduðunu ifade ederek tesellî etmeye çalýþýyorlardý. Ne var ki, Übeyy, kurtulamayacaðýný anlamýþtý. Arkadaþlarýna, "O bana (Mekke'de) 'Seni öldüreceðim.' demiþti. Vallahi, o benim üzerime tükürse, yine beni öldürür!"170 dedi.

Übeyy b. Halef, bir gün bile yaþamadan "Susadým, susadým!" çýðlýklarý arasýnda ölüp gitti. Resûli Kibriya'nýn, Allah'ýn izniyle, istikbâlden haber verdiði bir mucizesi de böylece tahakkuk etmiþ oldu.

Peygamberimizin Vücudunu Ortadan Kaldýrmak Ýçin And Ýçenlerin Belâlarýný Bulmalarý

Müslümanlarný bozulup daðýlmaya yüz tuttuklarý bir sýradaydý.

Azýlý müþriklerden Abdullah b. Þihabý Zührî, Utbe b. Ebî Vakkas, Abdullah b. Kamia ve Übeyy b. Halef, bir araya gelerek, Peygamber Efendimizin hayatýna son vermek için sözleþip and içmiþlerdi.171

Resûli Kibriya Efendimiz, bu dört azýlý müþrik hakkýnda, "Allah'ým, onlarýn hiçbirisi senesine ulaþmasýn!" diye dua etti. "Vallahi, Resûlullah'ý vuran veya yaralayanlardan hiçbirinin üzerinden yýl geçmedi."

Bunlardan biri olan Ýbni Þihab'ý, Mekke yolunda ak benekli, diþi bir yýlan ýsýrýp öldürdü.

Übeyy b. Halefi, Peygamber Efendimiz bizzat kendi eliyle öldürdü.

Utbe b. Ebî Vakkas'ý, Hatýb b. Ebî Beltea öldürdü.

Resûli Kibriya Efendimizin yüzünü yaralayan Ýbni Kamia ise, Uhud'dan Mekke'ye döndükten sonra davarlarýnýn yanýna gitti. Daðýn en yüksek tepesinde davarýný buldu. Önünü kesip tutmak isteyince, bir koç üzerine yürüyerek onu boynuzlarýyla toslaya toslaya didik didik edip parçaladý.172

EBÛ SÜFYAN'IN SESLENÝÞÝ

Müþrik ordusu, harb sahasýndan yavaþ yavaþ çekiliyordu. Kumandan Ebû Süfyan, muharebe meydanýnda bir tur attýktan sonra, kayalýklara çýkmýþ bulunan mücâhidlerin yanýna geldi ve, "Müslümanlar arasýnda Muhammed var mý?" diye seslendi. Bu sorusunu üç kere tekrarladýðý hâlde Peygamber Efendimiz, "Cevap vermeyiniz." buyurdu. Bu sefer Ebû Süfyan, "Aranýzda Ebû Bekir var mý?" diye sordu. Hz. Resûlullah yine cevap verilmesine müsaade etmedi. Kureyþ reisi bu sefer, "Aranýzda Ömer yok mu?" diye sordu. Peygamber Efendimiz yine cevap verilmesini istemedi. Bunun üzerine Ebû Süfyan adamlarýna dönerek, "Herhalde bunlarýn hepsi öldürülmüþ. Sað olsalardý elbette cevap verirlerdi." diye baðýrdý.

Son konuþmasý karþýsýnda Hz. Ömer dayanamadý ve ayaða kalkarak yüksek sesle, "Yalan söylüyorsun, ey Allah'ýn düþmaný, vallahi yalan! Söylediklerinin hepsi saðdýrlar ve iþte buradadýrlar." dedi.

Bundan sonra Ebû Süfyan ile Hz. Ömer arasýnda þu konuþma geçti:

Ebû Süfyan: "HübeFin sâný yüce olsun!"

Hz. Ömer (Peygamberimizin emriyle): "En büyük ve en yüce olan, Allah'týr!"

"Bizim Uzza'mýz var, sizin yok!"

"Bizim Mevlâmýz Allah'týr. Sizin Mevlânýz yok!"

"Bir gün yenildik, bir gün yendik! Bir gün üzüldük, bir gün güldük! Hanzala'yý Hanzala'ya karþý, filâný filâna karþý öldürdük!"

"Biz sizinle bir deðiliz. Bizim öldürülenlerimiz Cennet'te, sizinkiler ise Cehennem'dedir."

Bu sefer Ebû Süfyan tekrar asýl maksadýna geldi ve Hz. Ömer'e, "Ey Ömer!.. Allah aþkýna doðru söyle! Muhammed'i öldürdük mü?" diye sordu.

Hz. Ömer, "Hayýr... Vallahi, onu öldürmediniz. O þimdi söylediklerinizi dinliyor!" diye cevap verdi.

Hz. Ömer'e itimadý olan Ebû Süfyan, Peygamberimizin hayatta olduðuna inanmýþtý artýk... Ayrýlýp gidecekleri sýrada ise þöyle baðýrdý:

"Gelecek yýl, sizinle Bedir'de buluþup çarpýþmaya söz veriyoruz!"

Hz. Ömer, Allah Resulüne baktý. Kanaatini beyan etmesini bekledi. Kendisinden, "Olur! Ýnþallah, orasý bizimle sizin buluþma yerimiz olsun." emri gelince, Hz. Ömer,

"Olur!" diye cevap verdi.173

PEYGAMBERÝMÝZÝN, ÞEHÝDLER ARASINDA DOLAÞMASI


Uhud Daðý, Uhud þehiclleri ve Hz. Hamza'nýn kabri

Düþman kuvvetler, harb meydanýný terk edip Mekke'ye doðru hareket edince, Peygamber Efendimiz mücâhidlerle birlikte çýktýðý kayalýktan indi. Cesetleriyle yerde yatan, fakat ruhlarýyla yüksek âlemlerde pervaz eden þehidler arasýnda dolaþtý. Gönlü hüzünle doluydu. Kadere teslimiyetin verdiði inþirah olmasaydý manzara seyredilecek gibi deðildi. En güzide sahabîlerini kaybetmiþti. Kureyþ müþrikleri þehidler hakkýnda vahþîce muamelelerde bulunmuþlardý. Çoðunu parça parça ederek tanýnmaz hâle getirmiþlerdi. Onlarýn arasýnda durdu. Ýçler parçalayýcý manzarayý bir müddet hüzünle seyrettikten sonra, "Ben, Kýyamet Gününde, þu þehidlerin Allah yolunda canlarýný feda ettiklerine þâhidlik edeceðim." buyurdu. Daha sonra ashabýna dönerek, "Bunlarý, kanlarýyla sarýp gömünüz! Allah yolunda çarpýþarak yara alanlar, Kýyamet Gününde Mahþer'e yaralan kanayarak geleceklerdir. Kanlarýnýn rengi kan rengi, ama kokularý mis kokusu gibi olacaktýr." diye ferman etti.174

Peygamberimiz, Hz. Hamza 'nýtý Cesedi Baþýnda

þehidler arasýnda Efendimizin amcasý kahraman sahabî Hz. Hamza da vardý. Kamý yarýlmýþ, ciðeri çýkarýlmýþ, burnu ve kulaklarý kesilmiþ, cesedi parça parça edilmiþti. Zor tanýnýyordu. Onun mübarek cismini gören Resûli Kibriya Efendimiz, öylesine üzüldü, öylesine elem duydu ki, bir anda gözlerinden yaþlar boþandý. O âna kadar öylesine mahzun olduðu görülmemiþti. "Seyyidü'þþüheda [þehidlerin Efendisi]" olan bu cesaret âbidesi þahabýnýn cesedi baþýnda durdu. Gözyaþlarý arasýnda ona þöyle seslendi:

"Ey Hamza!.. Hiçbir zaman, hiçbir kimse senin gibi böyle bir musibete uðramamýþ ve uðramayacaktýr! Benim için bundan daha büyük bir musibet olamaz!

"Ey Resûlullah'ýn amcasý Hamza!.. Ey Allah'ýn ve Resulünün arslaný Hamza!.. Ey hayýrlar iþleyen Hamza!.. Ey Resûlullah'a koruyucu olan Hamza!.. Allah, sana rahmet etsin! Eðer senden sonra yas tutmak gerekseydi, sevinmeyi býrakýp sana yas tutardým!"175

O esnada, Medine tarafýndan, tozu dumana kata kata birinin gelmekte olduðu görüldü. Yaklaþan, bir kadýn idi. Hz. Hamza'nýn anne baba bir kardeþi olan Hz. Safiyye idi bu... Kardeþinin durumunu öðrenmek istiyordu. Önüne gelene Hz. Hamza'nýn nerede olduðunu, kendisine nelerin yapýldýðýný soruyordu.

Hz. Resûlullah, yaklaþmakta olduðunu görünce, oðlu Hz. Zübeyr b. Avvam'a, "Annene söyle: Geri dönsün, kardeþinin cesedini görmesin." diye emretti.

Hz. Zübeyr, annesini karþýladý. "Anneciðim!.. Resûlullah, 'Geri dönsün.' diye emretti!" dedi.

Hz. Safýyye, "Eðer ona yapýlaný görmemek için döneceksem, ben zâten kardeþimin cesedinin kesilip biçildiðini öðrenmiþim. O, bu musibete Allah yolunda uðramýþtýr. Biz, Allah yolunda bundan daha beterine de razýyýz. Sevabýný Allah'tan bekleyeceðiz. Ýnþallah sabredip katlanacaðýz."176 diye kahramanca cevap verdi.

Hz. Zübeyr, gelip durumu haber verince, Efendimiz, Hz. Safýyye'nin, kardeþi Hz. Hamza'yý görmesine müsaade buyurdu.

Hz. Safýyye, Þehidlerin Efendisi olan kardeþinin yanýna vardý, baþucunda oturdu, sessizce aðlamaya baþladý. Yanýnda duran Resûli Ekrem Efendimiz de bu manzara karþýsýnda gözyaþlarýný tutamadý. Bu hazin ve ibretli manzaraya Hz. Fâtýma da gelip gözyaþlarýyla katýlýnca, ortalýðý bir baþka duygulu, içli ve acýklý hava kapladý. Allah'ýn kaderine gönülden tereddütsüz teslim olmuþ Hz. Safýyye, musibete karþý sabrýn ifadesi olan "Ýnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn." âyeti kerimesini okudu, azîz kardeþine de Allah'tan rahmet ve maðrifet dileðinde bulundu.177

O esnada Hz. Cebrail geldi; Peygamber Efendimize, Hz. Hamza'nýn göklerde, "Allah'ýn ve Resûlullah'ýn Arslaný" diye yazýlmýþ olduðunu haber verdi. Resûli Ekrem, bu müjdeyi Hz. Safýyye'ye iletti.178

Abdullah b. Cahþ 'in Baþýna Gelenler

Muharebenin þiddetli gününde Abdullah b. Cahþ ile Sa'd b. Ebî Vakkas Hazretleri, bir kenara çekilip Cenâbý Hakk'a dua etmiþlerdi. Sa'd, "Yâ RabbiL Bir büyük düþmana rastgelip cenk ederek ona galib ve muzaffer olayým!" diye dua etmiþti. Abdullah b. Cahþ (r.a.) ise, onun duasýna "Âmin." dedikten sonra, "Ben de bir büyük düþmanla karþýlaþayým, onunla çarpýþayým ve sonunda þehid olayým. Burnum ve kulaklarým kesilsin. Yarýn Mahþer Gününde Cenâbý Hakk bana, 'Burnun ve kulaklarýn nerede kesildi?' diye sorunca, 'Yâ Rabbi!.. Senin ve Resulünün yolunda kesildi.' diye cevap vereyim." þeklinde dua etmiþti.

Þehidler arasýnda Abdullah b. Cahþ da vardý ve aynen, dua ettiði gibi burnu ve kulaklarý kesilmiþti. Bunu gören Sa'd b. Ebî Vakkas hayretini gizleyemedi.

Peygamberimiz, Mus 'ab b. Umeyr 'in Cesedi Baþýnda

þehidler arasýnda Ýslâm Ordusunun sancaktan Hz. Mus'ab b. Umeyr de vardý. Resûli Ekrem Efendimiz, onun yanýna vardý, "Mü'minlerden öyle yiðitler vardýr ki, onlar Allah'a verdikleri sözde sadâkat gösterdiler. Onlardan bazýlarý þehid oluncaya kadar çarpýþacaðýna dair yaptýðý adaðýný yerine getirdi. Kimisi de þehid olmayý bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla deðiþtirmediler." mealindeki âyeti kerîmeyi okudu.179

Hz. Mus'ab'a kefen olacak bir þey bulamamýþlardý. Üzerinde kaftaný vardý. Sahabîler, bu kaftanýný baþ tarafýna örttüklerinde ayak tarafý açýlýyor, ayak tarafýna çektiklerinde ise baþ tarafý açýlýyordu. Resûli Kibriya Efendimiz, bu durumu görünce, "Baþ tarafýný kaftaný, ayaklarýný ise ýzhýr otu (bir çeþit kokulu ot) ile örtünüz." diye emretti.Allah yolunda, Resûlullah ve Ýslâm uðrunda her fedakârlýðý göstermek, her meþakkati göze almak ve sonunda þehid olmak, þehid olduktan sonra ise örtülecek kefenden bile mahrum kalýp ottan kefene sarýlmak!.. Ýbret ve þeref dolu bir sahne!

Bütün bunlardan sonra Resûli Ekrem Efendimiz, þehidlerin namazlarýný kýldý. O zaman, Uhud þehidlerinin namazlarýnýn kýlýnmadýðý, defnedildikten sekiz sene sonra kýlýndýðý da rivayet edilmiþtir.180

Daha sonra Peygamber Efendimiz, üzerlerindeki silâh ve zýrhlarý çýkarýldýktan sonra þehidlerin kanlarý ve kanlý elbiseleri ile gömülmelerini emretti. Sahabîler, "Yâ Resûlallah, önce hangilerini defnedelim?" diye sordular. Resûli Ekrem, "En çok Kur'ân bileni önce defnediniz." buyurdu.181

HZ. ALÝ'NÝN KEÞFE GÖNDERÝLMESÝ

Resûli Ekrem, müþriklerin Medine üzerine yürüyüp, kadýnlarla çocuklarý yok etmelerinden endiþe duyuyordu. Bunun için düþmanýn gerçekten Mekke'ye gidip gitmediðini öðrenmek istiyordu. Hz. Ali'yi huzuruna çaðýrdý ve, "Git, müþrikleri takib et! Gör bakalým, ne yapýyorlar, ne yapmak istiyorlar? Eðer onlar develerine biniyor, atlarýný ise yedeklerine alýyorlarsa, Mekke'ye dönmek istiyorlar demekti; þayet, atlara biniyor, develeri sürüyorlarsa, niyetleri Medine'ye yürümektir." diyerek kendisini keþfe memur kýldý.

Müþrikleri takibe çýkan Hz. Ali, develere bindiklerini, atlarýný ise yedekte götürdüklerini gördü. Gelip durumu Resûli Ekrem'e haber verdi.

PEYGAMBERÝMÝZÝN HARB SONRASI DUASI

Þehid sahabîler defnedildikten sonra, Resûli Ekrem Efendimiz, mücâhidlerle birlikte Medine'ye dönmek üzere harekete geçti. Harre mevkiine geldiðinde, ordusunu durdurarak Rabbi Rahîmine þu içli niyazý yaptý:

"Allah'ým!.. Hamd ve sena ancak Sanadýr.

"Allah'ým!.. Senin açýp yaydýðýný dürecek, Senin durduðunu de açýp yayacak, hiçbir kuvvet yoktur. Senin dalâlette býraktýðýný hidâyete erdirecek yok, Senin hidâyete erdirdiðini de saptýracak yoktur. Senin vermediðini kimse veremez ve Senin verdiðini de kimse engelleyemez.

"Allah'ým!.. Rahmet ve bereketini, fazl ve keremini bize aç, yay üzerimize!..

"Allah'ým!.. Ben, yoksul olduðum günde senden nîmet, korkulu olan günde de emniyet dilerim!

"Allah'ým!.. îmaný sevdir bize!.. Kalblerimizi îmanla süsle! Küfür, isyan ve tuðyandan nefret ettir bizi!.. Din ve dünyamýza zararlý olan þeyleri bilenlerden, doðru yola erenlerden eyle bizi!..

"Allah'ým!.. Bizleri, Müslüman olarak yaþat, Müslüman olarak öldür! Bizi, sâlihler ve iyiler zümresine kat; ki onlar, ne þeref ve haysiyetlerini kaybedenler ve ne de dinlerinden dönenlerdir.

"Allah'ým!.. Senin Peygamberini yalanlayan, Senin yolundan yüz çeviren, Peygamberinle savaþan kâfirlerin cezalarýný ver, onlara hak ve gerçek olan azabý indir!"182

Fahri Kâinat'in bu içli, hazin ve düþündürücü duasýna mücâhidler de "âmin"lerle katýlýyorlardý.

Cenâbý Hakk, Sevgili Resulünün bu duasýný kabul buyuracak, Ýslâm dininin düþmanlarýný kýsa zamanda mahvü periþan edecektir!

MEDÝNE'YE DÖNÜÞ VE KARÞILANIÞ

Ensâr kadýnlarý Medine sokaklarýna dökülmüþlerdi; gelen orduyu seyrediyorlar, Hz. Resûlullah'ýn sað salim gelip gelmediðini öðrenmek ve görmek istiyorlardý. Ýslâm Ordusu 7 Þevval Cumartesi günü akþamüzeri Medine'ye giriyordu. Kadýnlar, þehid olan erkekleri için aðlýyorlardý. Bunu duyan Resûli Ekrem'in de gözlerinden yaþlar aktý.

Sadâkatin Böylesi

Atý üzerinde bulunan Peygamber Efendimize bir kadýn yaklaþtý. Bu kadýn, Efendimizin atýnýn dizginini elinde tutan Sa'd b. Muaz'ýn annesi Ubeyd kýzý Kebþe idi. Uhud'da oðlu Amr b. Muaz'ý þehid vermiþti. Ýçi acýyla buruk buruktu. Resûli Ekrem'e iyice yaklaþtý, onun nurânî sýmasýna baþýný kaldýrýp baktý ve, "Babam anam sana feda olsun yâ Resûlallah!.. Seni sað salim gördüm. Sen sað salim olunca hangi felâkete uðrarsam uðrayayým bana hiç gelir!" diye konuþtu.

Bu cümleler, gerçek îmanýn ve Resûli Ekrem Efendimize sonsuz sadâkatin ifadesiydi. Þehid düþen oðlunu sormuyor, Hz. Resûlullah'ýn sað salim dönmesinden dolayý hadsiz sevinç duyuyordu.

Resûli Ekrem de, bu kahraman Ýslâm kadýnýna þehid olan oðlundan dolayý taziye diledi ve, "Ey Sa'd'ýn annesi (Sa'd b. Muaz)!.. Sana ve onun ev halkýna müjdeler olsun ki, onlardan þehid düþenlerin hepsi Cennet'te toplandýlar ve birbirlerine arkadaþ oldular. Onlar, ev halklarýna da þefaat edeceklerdir." buyurdu; sonra da, Kebþe Hâtun'un arzusu üzerine, ev halkýna þu duada bulundu:

"Allah'ým!.. Onlarýn kalblerinde bulunan üzüntüleri yok et; geri kalanlarýný da, geride kalmýþlarýn en hayýrlýsý kýl!"

Kalbi Nübüvvet iksiriyle temas hâlinde olan sahabînin, Allah ve Resulü için göze alamayacaðý fedakârlýk, zahmet ve meþakkat yoktu. Öz evlâdýný da kaybetse, bu yolda yine sabýrlý, yine mütehammil olurdu. Zîra, Ýslâm dâvasýnýn ancak fedakârlýklar, feragat ve meþakkatlerle yücelebileceðini gayet iyi biliyordu. Ýslâm uðrunda, Resûlullah uðrunda gösterilecek fedakârlýklarýn, Allah katýnda en makbul fedakârlýk olduðunun derin þuurunda idiler. Onun içindir ki Kâinatýn Efendisi, onlar hakkýnda þöyle buyurmuþtur:

"Cenâbý Hakk, ashabýmý—nebî ve resuller hâriç—bütün âlemin üzerine üstün ve seçkin kýldý!"183

Peygamberimiz Hânei Saadetinde

Uhud'dan dönen sahabîler, maðlûbiyetin kalblerinde meydana getirdiði acý ve buruk bir hava içinde evlerine daðýlýrken, Peygamber Efendimiz de Hânei Saadetine gitti. Kýzý Hz. Fâtýma'ya kýlýcý Zûlfýkâr'ý uzatarak, "Yavrucuðum, al bunun kýnýný yýka. Vallahi, o, bugün yapacaðý vazifeyi bîhakkýn yaptý!" buyurdu.184

Kâinatýn Efendisi, ümitli idi. Tattýðý bu acý maðlûbiyetten dolayý asla me'yus deðildi. Hak ve hakikatin er geç þerre ve bâtýla galib geleceðini çok iyi biliyordu. Kýzý Hz. Fâtýma'ya söylediði, "Allah, fethi bize nasîb edinceye kadar, müþrikler bizi bir daha böyle bir musibete uðratamayacaklardýr."185 ümit dolu sözleri bu gerçeði aksettiriyordu.

Medine'ye gelen Peygamberimiz, hâlâ müþrik tehlikesinden emin deðildi. Yarý yoldan dönüp þehre ânî baskýn yapma tehlikeþi her an muhtemeldi. Bu sebeple bütün gece Müslümanlar, Hânei Saadet'in kapýsýnda nöbet tuttular.

Peygamberimizin Bir Yetimi Evlâd Edinmesi!

Uhud maðlûbiyeti neticesinde birçok Müslüman kadýn dul kalmýþ, birçok anne ciðerparelerini kaybetmiþ ve birçok çocuk da yetîm kalmýþtý. Hepsi de, acýlarýný dindirmek, üzüntülerini giderip ruhlarýný teselliye kavuþturmak için Peygamber Efendimize koþuyorlardý. O da, onlarýn dertlerine derman olmaya çalýþýyordu.

Büceyr isminde melek yüzlü bir çocuk da, yarasýnýn sarýlmasý için Efendimize koþanlar arasýndaydý. Uhud'da babasý Akrabe þehid olmuþtu. Hz. Resûlullah'ýn huzuruna babasýz kalmanýn verdiði ýzdýraptan aðlayarak girmiþ, onun þefkat ve merhamet duygularýný coþturmuþtu.

Resûli Ekrem, Büceyr'in derdine derman oldu. "Ey sevimli çocuk!.. Ne diye aðlayýp duruyorsun? Sus, aðlama! Baban ben, annen de Âiþe olursa razý olmaz mýsýn?" dedi.

Bu teklif karþýsýnda henüz þefkate muhtaç yaþta bulunan Büceyr'in gözlerinin içi güldü. Üzüntüsünü, kederini unuttu ve babasýz kalmanýn verdiði eziklik duygusundan kurtularak, "Babam anam sana feda olsun yâ Resûlallah!.. Razý olurum elbet!.."186 diyerek sevincini izhar etti.

Resûli Ekrem, þefkatli elleriyle sevimli çocuðun baþýný okþadý ve, "Adýn ne?" diye sordu.

Çocuk, "Büceyr..." dedi.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Hayýr!.. Sen, Beþir'sin!" buyurarak ismini deðiþtirdi.

Peygamberimizin kendisine verdiði yeni ismiyle Beþir, sonradan þöyle diyecektir:

"Baþýmda Resûlullah'ýn elinin deðdiði yerlerdeki saçlarým siyah kaldý, diðer taraftaki saçlarým aðardý. Dilimde pelteklik vardý; peltekliðim de o andan itibaren geçti gitti!"187



167 Taberî, A.g.e., c. 3, s. 26.

168 Ýbni Seyyid, Uyûnû'lEser, c. 2, s. 24.

169 ibni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 89.

170 Sa'd b. Ebî Vakkas der ki:

170 ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 89.

171 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 4, s. 125.

172 Ýbni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 89; Belâzurî, Ensab, c. 1, s. 324; Ýbni Seyyid, A.g.e., c. 2, s. 13.

173 ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 99100; Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 48; Taberî, Tarih, c. 3, s. 24.

174 Ýbni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 103104; Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 3, s. 1314.

175 Ýbni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 101102; ibni Sa'd, A.g.e., c. 3, s. 1314; Halebî. Ýnsanû'lUvûn. c. 2. s. 360.

176 ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 103.

177 ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 101102.

178 Ýbni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 103104; Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 3, s.1314.

179 Ahzab, 23.

180 Buharî, Sahih, c. 2, s. 26.

181 Ebû Davud, Sünen, c. 2, s. 174; Nesaî, Sünen, c. 4, s. 83.

182 Ahmed Ýbni Hanbel, Müsned, c. 3, s. 424.

183 Kaadý Ýyaz, Þifa, c. 2, s. 119.

184 Ýbn-i Hiþam, Sîre, c. 3, s. 106.

185 Ýbn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 106.

186 Ibni Abdi'lBerr, elistiab, c. 1, s. 176.

187 Ýbni Hacer, elÝsabe, c. 1, s. 154.

 
 


radyobeyan