Cem ul Fevaid
Pages: 1
Hudeybiye gazveleri By: sidretül münteha Date: 06 Ocak 2011, 16:45:50
HUDEYBÝYE GAZVESÝ

 

6608- el-Misver bin Mahrame ve Mervân radiyallahu anhumâ'dan:

(O iki râviden) Her biri arkadaþýnýn anlat­týklarýný doðrulayarak, bazen de münferid ola­rak rivayet ediyorlar:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (Hudeybiye senesinde Medine'den) çýktý; yo­lun bir kýsmýný katettikten sonra þöyle buyurdu;

'Hâli(l bin el-Velîd, Kureyþ ordum için, el-Gamlýn'de gözcülük yapmaktadýr. Bu yüzden yolun saðýndan gidin!' Vallahi Hâlid, (müslü-man) askerin kaldýrdýðý toz topraðý görünceye dek onlarýn farkýna varmadý.

Allarýný mahmuzlayarak doðru Kureyþ'e uyarýcý olarak gitti. Öte yandan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yoluna devam etti. Seniyye mevkiine varýnca, devesi çöktü. Ýn­sanlar deveye 'Kalk, kalk, yürü!' dedilerse de deve ýsrarla kalkmadý. Bu sefer halk 'Kusvâ çöktü kaldý' dediler.

Bunun üzerine Peygamber sallaUahu aley­hi ve sellem þöyle buyurdu: "Hayýr. Kusvâ çöküp kalmadý, çökmek de âdeti deðildir. Lâ­kin onu, Fil'i (Mekke'ye girmekten alýkoyan) Zat durdurmuþtur.'

Sonra þöyle buyurdu: 'Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, onlarýn (Mekke de), Al­lah'in hürmetlerinden tazim ettikleri her ne (kutsal) þey varsa kendilerine vereceðim.' Son­ra devesini sürdü, deve hemen ayaða sýçradý. Sonra onlardan ayrýlýp Hudeybiye'nin en ücra köþesinde Semed adlý kuyunun bulunduðu yer­de konakladý. Kuyunun suyu azdý. Ýnsanlar on­dan avuç avuç su alýrlarken bir yandan da su­suzluklarýný Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e karþý dile getirdiler. Çok geçmeden kuyunun suyu da bitti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sadaðýndan bir ok çýkardý. Onlarýn bunu o su deliðine sokmalarýný emret­ti. Bu emri yerine getirilir getirilmez oradan þarýl þarýl su kaynadý ve bundan kana kana içliler.

Tam o sýrada Budeyl bin Verkâ el-Huzaî, Huzâa'dan birkaç kiþiyle çýkageldi. Bunlar, Tîhâme kabileleri arasýnda Peygamber sallal-lahu aleyhi ve sellem'in sýrdaþý idiler (Büdeyl) Þöyle dedi:

'Kâ'b bin Luey ile Âmir bin Luey kabile­lerini Hudeybiye'nin su kuyularý baþýnda yan­larýnda sütlü ve yavrulu develeri olduðu halde gördüm. Bütün arzulan seninle çarpýþýp seni ashabýnla birlikte Beyt-i Þerîf'i tavaf etmek­ten alýkoymaktýr.' Allah Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem þu cevabý verdi:

'Biz buraya kimseye harp etmeðe gelme­dik. Biz umre yapmaða geldik. Savaþmak Kü­reydin içine iþlemiþ. Halbuki bu, onlara za­rar da verdi. Þayet dilerlerse (onlarla sulh ya­parak) kendilerine müddet tanýrým. Böylece benimle diðer insanlarýn arasýndan çekilirler. Eðer ben ötekilere galip gelirsem, Kureyþ'it­ler de dilerlerse onlarla yapacaðým sulha gi­rerler. Þayet ben, ötekilere galip gelemezsem (Kureyþ'liler) rahata kavuþurlar. Eðer Ku­reyþ' liler bu teklifime itiraz ederlerse nefsim kudret elinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, kanýmýn son damlasýna kadar ashabýmla bir­likte onlarla savaþýrým.' Böyle bir durumda Allah'ýn Kur'an'da ifade buyurduðu yardým va'dini yerine getireceði ise kesindir.

Budeyl'in cevabý: 'Gider onlara söyledik­lerini ulaþtýrýrým.' Sonra gitti Kureyþ'lilerin yanýna varýp þöyle dedi: 'Biz size o adamýn yanýndan geliyoruz; Ýsterseniz dediklerini size anlatalým.' Alçaklarýndan birisi: 'Bizim O'ndan bize bir þey haber vermenize ihtiyacý­mýz yoktur' derken, içlerinden aklý erenlerden biri de þöyle dedi: 'Söyle bakalým ne dedi?'

'O þöyle þöyle, söylüyor' diyerek söyle­diklerini anlattý. Bunun üzerine hemen Urve Ýbn Mes'ûd ayaða fýrladý ve þöyle dedi:

'Ey topluluk! Sizler baba deðil misiniz?'

'Evet.'

'Siz çocuk deðil misiniz?'

'Evet.'

'Siz beni herhangi bir suç ve ihanetle suç­luyor musunuz?'

'Hayýr.'

'Bilmiyor musunuz ben Ukaz ehlini, hay­di (Kureyþ'e yardýma) gidelim diye çaðýrdým, gelmediler, bana da baþkaldýnnca, hanýmýmý, çocuklarýmý ve sözümü dinleyenleri alýp size getirdim. Bunu da biliyorsunuz, deðil mi?1

'Evet' dediler. Ondan sonra þöyle devam etli:

'Bu adam size bir anlaþma teklif ediyor. Onu kabul edin! Býrakýn beni de (anlaþmak üzere) ona varayým!'

'Peki Öyleyse ona git ve konuþ!' dediler.

(Urve) Hemen varýp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'le konuþtu. Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem, ona da aynen Büdeyl'e söylediklerini söyleyip, ("bir anlaþma kabul et­mezlerse, Kureyþ ile ölünceye kadar savaþý­rým" buyurunca) Urve ibn Mes'ûd þöyle dedi:

'Ey Muhammed, sen kavminin kökünü kurutursan, bugüne kadar senden önce arabýn kökünü kurutan baþka birini duydun mu?' Eðer durum aksi olursa Kureyþ seninle harbe kalkýþtýðý zaman vallahi yanýndan kaçacak ve seni yalnýz baþýna býrakacak birtakým kimsele­ri de gömlekteyim.' Bunun üzerine Ebû Bekr: 'Sen git Lât'ýn tenasül uzvunu yala! Hiç biz kaçýp onu yalnýz býrakýr mýyýz?'

'Kim bu adam?' diye sorunca, Ebû Bekr olduðunu söylediler. Bunun üzerine ona þöyle dedi: 'Senin bana Ödenecek bir iyiliðin olma­saydý, bu sözüne cevap verirdim.'

Sonra tekrar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e dönüp konuþmaya baþladý. Ko­nuþtukça onun sakalýndan tutuyordu. Muðîre bin Þu'be de elinde kýlýç, baþýnda miðfer ol­duðu halde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in baþýnda dikiliyordu.

(Urve) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sakalýna elini her uzattýkça, o da ký­lýcýn ucu ile (Urve'nin) eline vurup 'Çek elini Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sakalýndan!" diye ikaz ediyordu. Urve baþýný kaldýrýp 'Kim bu adam?' diye sordu:

'el-Muðîre bin Þu'be'dÝr' dedjiler. Bunun üzerine ona þöyle dedi: 'Ey zalim! Ben halâ senin (geçmiþteki) ihanetini ödemekle meþgul deðil miyim?'

el-Muðîre, cahiliyette bir grup insanla yol arkadaþlýðý yapmýþ, sonra onlarý öldürüp mal­larýný almýþtý. Sonra da (Peygamber'e) gelip müslüman olmuþtu. Bunun üzerine Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem þöyle buyur­muþtu: 'islâm'ýna gelince ben onu kabul ede­rim, malýný Ýse (ihanet malý olduðu için) kabul etmiyorum.' Urve bk yandan da Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabýný göz ucuyla gözetliyor ve onlarýn ona karþý davra­nýþlarýný inceliyordu. Sonra kavmine dönüp geldi ve þunlarý anlattý:

'Arkadaþlar! Ben çok krallarý; Kayser'i, Kisra ve Necâþî'yi gördüm. Onlara halklarý, Muhammed ashabýnýn Muhammed'e yaptýk­larý saygýyý göstermiyorlar. Bir sümkürse ve sümkürüðü bir adamýn eline düþerse hemen onu yüzüne sürüyor. Bir emir verirse, herkes onun emrini yerine getirmek için âdeta yarýþ halinde. Abdest aldýðý zaman onun abdest su­yundan kapmak için nerdeyse birbirlerini öl­dürecek derecede kavga ediyorlar. Konuþtuðu zaman, baþlarýný eðip sükûnetle dinliyorlar. Ona saygýlarýndan ötürü kimse onun yüzüne dikkatle bakamýyor. O sîze makul bir teklif sunuyor, kabul edin!'

Kinâneoðullarýndan bir adam kalkýp 'Bir de ona ben gideyim' dedi.

'Bir de sen git onunla görüþ, bakalým' de­diler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabýnýn yanýna varýnca, Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem þöyle buyurdu: 'Bu, kurbanlýk develere saygý duyan bir jnilletten falan kimsedir. Onun için onun önüne devele­ri çýkarýn.'

insanlar da onu develerle, bk yandan tel-biyc getirerek karþýladýlar. Bunu gören adaný kendini þöyle demekten alamadý: 'Sübhanal-lalý! Bunlar, Beyt-i Þeriften menedilmemeli-dir,'

Arkadaþlarýna döndüðünde þöyle dedi: "(Kurbanlýk) Develerine takýlar takarak süsle­miþler, niyetleri kötü deðildir. Böyle bir ka­vim Beyt-i Þeriften menedilmemeli. Benim kanaatim budur.' Bunun üzerine Mikraz bin Hafs adýnda bir adam hemen ayaða kalkýp: 'Bir de ben gidip göreyim' dedi.

'Haydi git sen de gör ve konuþ!' dediler.

Gidip Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lern ve ashabýný gördüðünde, Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem þöyle dedi: "Jþte bu adam Mikraz bin Haf s dýr, facirin tekidir.' Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile ko­nuþmaya baþladý. O konuþurken Süheyl bin Amr çýkageldi,

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu görünce: 'Ýþte þimdi iþiniz kolaylaþtý' dedi.

Süheyl'in cevabý: "Gel aramýzda bir an­laþma yazalým.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir kâtip çaðýrdý ve þöyle dedi: 'Haydi önce BismillahirRahma-nirRahîm' yaz!' Süheyl: 'er-Rahman ne de­mek? Vallahi ben onun ne olduðunu bilmiyo­rum. Lâkin eskiden yazýldýðý gibi; 'BÝsmikel-lahumme' diye yaz!' dedi. Müslümanlar itiraz ettiler: 'Vallahi BismillahirRahmanirRa-hîm'den baþkasýný yazmayýz! dediler. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem: 'Haydi Bismikellahumme, yaz! Sonra devam et: 'Ýþte bu, Allah'ýn Resulü Muham-med'in anlaþmasýdýr.' buyurdu. Süheyl gene itiraz etli ve þöyle dedi: 'Biz senin Allah'ýn Resulü olduðunu kabul etseydik, seni ne Beyt'ten menederdik ve ne de seninle çarpý­þýrdýk, Lâkin: 'Abdullah'ýn oðlu Muhammed' diye yaz!' Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem buyurdu ki: 'Beni yalanlasamz da Valla­hi ben Allah' in Resulüyüm, zararý yok, Abdul­lah'ýn oðlu Muhammed' diye yaz!'

Zührî dedi ki; Onlara bu kolaylýðý göster­miþtir. Çünkü O þöyle buyurmuþtu: 'Allah'ýn emirlerine aykýrý olmayan herhangi bir teklifi benden isterlerse mutlaka onu kabul ederim.'

(Þartlan þunlardý): Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

'Bizi serbest býrakmanýz, böylece Beyt-i Þerifi tavaf etmemiz.'

Süheyl:

'Bu yýl sýkýntý içindeyiz; gelecek sene ol­sun bu. Çünkü bu yýl kabul edersek arablar bunu mecburiyetten kabul etliðimizi sanýrlar.'

Gene Süheyl (þu þartý öne sürdü):

'Senin dininde olan bir adam bizden size giderse, mullaka onu geri çevireceðinize.'

Müslümanlar:

'Sübhanallah! Müslüman olarak bize ge­len bir adam müþriklere nasýl geri çevrilir?' diye itiraz ettiler.

Tam o sýrada, Ebû Cendel bin Süheyl bin Amr zincirlerine vurulu halde Mekke'nin aþa­ðýlarýndan hapsedildiði yerden (kurtulmuþ olarak) geldi ve kendisini müslümanlarm ara­sýna altý (sýðýndý). Hemen Süheyl þöyle dedi:

'Ýþte ey Muhammed! Anlaþmamýza göre bunu bana geri vermelisin.'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem 'Daha anlaþmayý bitirmedik ki?' buyurunca (Süheyl'in) cevabý;

'Öyleyse vallahi ben seninle hiçbir þey üzerinde asla barýþ yapmam."

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de­di ki; "Onu benim için kabul et!'

'Hayýr kabul etmem.'

'Evet, kabul edeceksin.'

'Etmem' dedi. Bunun üzerine Mükriz bin Hafs dedi ki:

'Onu senin için kabul ettik.' Ebû Cendel de þöyle dedi; 'Ey Müslümanlar topluluðu, Müslüman olarak geldim, tekrar müþriklere geri teslim ediliyorum. Baþýma gelenleri görmüyor musunuz?' Hakikaten o (Ebû Cendel), Allah uðrunda çok çetin azab ve iþkencelere maruz kalmýþtý.'

(Hz.) Ömer diyor ki: (Bu manzara karþý­sýnda) Hemen Peygamber saJlallahu aleyhi ve sellem'e geldim ve: 'Sen Allah'ýn gerçek pey­gamberi deðil misin?' dedim.

'Evet' buyurdu.

'Peki biz hak üzere, düþmanlarýmýz da ba­týl üzere deðiller mi?'

'Evet.'

'Öyleyse dinimizde neden taviz veriyoruz?'

'Ben Allah'ýn Resulüyüm. (Bu anlaþmayý imzalamakta) O'na asla asi gelmem. O bana yardým edicidir' buyurdu.

'Beyt'e gelip tavaf edeceðiz, diye anlatan sen deðil miydin?'

'Evet, ama bu yýl onu tavaf edeceðimizi söyledim mi'

'Hayýr' dedim. 'Sen mutlaka ona varýp ta­vaf edeceksin' buyurdu. Daha sonra Ebû Bekr radiyallahu anh'a vardým ve dedim ki:

'Ey Ebû Bekr! Bu, Allah'ýn gerçek pey­gamberi deðil midir?'

'Evet.'

'Pekiyi, biz hak üzere, düþmanlarýmýz da batýl üzere deðiller mi?'

'Evet.'

'Öyleyse neden dinimizden Ödün veriyo­ruz?'

'Be hey adam! O, Allah'ýn gerçek pey­gamberidir. O, asla Rabbine âsi gelmez. Rab-bÝ mutlaka ona yardým eder. Sen onun dediði­ni yap! Vallahi o, hak üzeredir.'

'O, Beyt'e gelip tavaf edeceðimizi bize söylememiþ miydi?'

'Evet ama sana bu yýl geleceðini söylemiþ miydi?'

'Hayýr.'

'Þüphesiz sen oraya gidecek ve tavaf ede­ceksin' dedi.

Ömer: 'Bu itirazlarýmdan dolayý daha son­ra keffaret olmasý için bir çok iyi þeyler yap-mýþýmdýr.'

Antlaþma imzalandýktan sonra, Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem þöyle buyurdu:

'Haydi kalkýn kurbanlarýnýzý kesin, sonra da traþ olun!'

Bu emri üç kere tekrarladýðý halde hiç kimse kalkmadý. Kimse kalkmayýnca, hemen Ümmü Seleme'nin yanýna girdi, durumu ona anlattý. Ümmü Seleme: 'Sen onlann bunu (söylediklerini) yapmalarýný istiyor musun?' dedi ve þunu ilave etti: 'Öyleyse dýþarýya çýk, hiç kimseyle konuþmadan kurbanýný kes ve tý­raþýný ol!' Ondan soma dýþarýya çýktý kurbaný­ný kesti ve bir berber çaðýrtýp týraþ oldu. Onlar bunu görünce hemen kalktýlar. Kurban kesip birbirlerini týraþ etmeye baþladýlar hatta bu husustaki acele davranmalarý sebebiyle nere­deyse (yanlýþlýkla) birbirlerini öldüreceklerdi.

Ondan sonra (Mekke müþriklerinden ko­þarak mü'min kadýnlar geldi. Bunun üzerine Allah, (onlann iade edilmemesi meyanmda) þu âyeti inzal buyurdu:

'Ey inananlar! Ýnanmýþ kadýnlar hicret ederek size gelirlerse, onlarý deneyin. Hicret­lerinin sebebini inceleyin. Allah onlann imanlarýný çok iyi bilir. Onlarýn mü'min ka­dýnlar olduklarýný anlarsanýz, kâfirlere iade etmeyin! Bu kadýnlar, o kâfirlere helâl deðil-

dýr, onlar da bunlara helâl olmazlar. Kâfirle­rin bu kadýnlara verdikleri mehirleri iade edin. Bu kadýnlarýn /nehirlerini kendilerine verdiðiniz zaman, onlarla evlenmenize bir en­gel yoktur." (Mümtehine, 10)

Ömer, müþrik iken (Cahüiyede) evlenmiþ olduðu iki kadýnýný boþadý. Birisini Ebû Süf-yân'in oðlu Muâviye nikahladý. Diðeriyle ise Safvan bin Ümeyye evlendi.

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem Medine'ye döndü. Kureyþ'ten Ebû Basîr adlý bir adam müslüman olarak ona iltica etti. Ardýndan onu geri çevirmek için (müþrikler) iki kiþi gönderdiler.

'Yaptýðýmýz anlaþmaya göre bu adamý bi­ze geri vereceksin' dediler. O da onlara onu (Ebû Basîr'i) teslim elti. Beraberce geri dön­düler. Zû'1-Huleyfe'ye vardýklarýnda yemek yemek için oturdular. Hurma yemeðe baþladý­lar. Ebû Basîr o iki adamdan birine dedi ki: 'Senin bu kýlýcýn çok hoþuma gitti.' Öbürü ise kýlýcýný çýkardý. Adam dedi ki: 'Hakikaten bu çok güzeldir, defalarca denedim.' Ebû Basîr: 'Göster de bakayým' dedi. Adam gösterince hemen kýlýcý elinden alýp ona bir darbe indir­di, adam cansýz yere düþlü. Ötekisi kaçtý ve Medine'ye geldi. Koþarak mescide girdi Hz. Peygamber onun telaþla koþup geldiðini gö­rünce: "Bu adam bir korku atlatmýþ7' buyurdu. Adam Hz. Peygamber'e yaklaþýnca þöyle de­di: 'Vallahi arkadaþým öldürüldü ben de öldü­rülecektim.' Çok geçmeden Ebû Basîr de gel­di ve þöyle dedi: 'Ey Allah'ýn Nebisi! Sen verdiðin sözü yerine getirdin. Allah'a karþý olan sorumluluðun da yerine getirilmiþ oldu. Sen beni onlara geri verdin, sonra Allah beni onlarýn elinden kurtardý.' Bunun üzerine Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem þöyle bu­yurdu:

'Yazýk anasýna! Bu adam harbi yeniden alevlendirecek. Biri onu yakalasa!'

Bu sözü duyunca, tekrar onlara geri gön­derileceðini anladý. Oradan çýkýp deniz kenarý­na gitti. O arada Ebû Cendel bin Amr da müþ­riklerin elinden kurtulmuþtu. O da hemen Ebû Basîr'e katýldý, müþriklerin elinden müslüman olup kurtulan kim varsa hepsi gelip Ebû Ba­sîr'e katýldýlar, böylece orada ufacýk bir top­lum meydana gelmiþti. Ondan sonra Þam'a çý­kan Kureyþ kervanýný duyduklarý ve gördükle-

ri zaman, hemen yollarýný kesip adamlarýný Öl­dürüp mallarýný da almaya baþladýlar.

Bunun üzerine Kureyþ, Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem'e yemin billah edip ara­larýndaki akrabalýðý da Öne sürerek 'Artýk biz­den size kim giderse ona iliþilmeyecek; o gü­ven içinde olacak' diye and verdiler. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de onlara bunu kabul ettiklerine dair haber saldý.

Bunun üzerine Allah þu âyeti inzal buyur­du: 'Onlarýn ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan alýkoyan O'dur...' 'Cahiliye taassu-bu'na kadar (Fetih, 24). Müþriklerin cahiliye taassubu, onun Allah'ýn Nebisi olduðunu ve 'BÝsmillahirrahmanirrahim'i kabul etmemele­ri ve müslümanlarý Beyt'in arasýna girip (um­re yapmalarýna) mâni olmalarý idi.

6609- Onun rivayetlerinden birisi de þu­dur:

"Ukbe bin Ebî Muayl'ýn kýzý Ümmü Gül­süm, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e

çýkýp (kaçýp) gelenlerdendi. O, evlilik çaðýný çoktan geçmiþ ve henüz evlenmemiþ bir kýz­dý. Ailesi gelip onu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den geri Ýslediler. Ancak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onu (inen âyetin hükmünce) geri vermedi."

6610- Rivayetlerinden birisi de þöyledir: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bin kiþiye yakýn insanla (umre için yola) çýk­tý. Zû'1-Huleyfe'ye varýnca kurbanýný süsledi, ona takýlar taktý. Kurbanlýk niþanesi olarak hörgücüne çizik atlý. Ve oradan umreye niyet edip ihrama büründü. Huzâa'dan bir gözcüyü de keþif için gönderdi. Gözcünün peþinden kendisi de maîyetiyle yürüdü. Gadir el-Eþtât denilen yere varýnca gözcü geri geldi ve duru­mu ona þöyle bildirdi:

'Kureyþ seninle savaþmak için epey asker toplamýþ, Ahâbîþ denilen topluluðu da yanlarý­na kalmýþ. Seninle savaþacaklar, seni Mek­ke'ye sokmayacaklar. Beyti Þerifi tavaf etme-

ni engelleyecekler.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (Ýstiþare amacýyla sahabilerini toplayýp onlara) þöyle buyurdu:

'Ne dersiniz, bizi Ka'beyi ziyaretten me­netmek isteyen §u müþriklerin çoluk çocuklarý üzerine hücum edip periþan edelim mi? Eðer bu sýrada müþrikler bize karþý gelirlerse, (on­larla savaþýrýz). Allah, müþriklerin bir gözünü kesmiþtir (yani casusumuzu onlarýn gözünden korumuþtur). Aksi durumda onlarý öyle baský­na uðramýþ olduklarý halde býrakýrýz.'

EbûBekr þöyle dedi: 'Ey Allah'ýn Resulü! Sen kimse Ýle savaþmak Ýçin deðil Allah'ýn Evini kasdederek, yola çýktýn. Doðruca, Beyt-Ý Þerife yonel! Kim bizi ondan alýkoymaya kalkýþýrsa onunla savaþýrýz.' Bunun üzerine 'Allah'ýn adýyla haydi yürüyün!' buyurdu."

6611- Onun rivayetlerdendir:

"Onlar (HudeybÝye'de) on senelik barýþ imzaladýlar. Bu müddet zarfýnda herkes güven içinde olacak, kimse kimseye karýþmayacak. Bu müddet zarfýnda ne kýlýç çekme olacak ve ne de hýyanet." [Buhârî ve Ebû Davud]

6612- Rezîn þu lafzý ekledi:

"Bunu nasýl yazalým?" Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem þöyle buyurdu: "Evet, kim bizden onlara giderse, Allah onu uzaklaþtýrsm. Onlardan kim kaçarak bize ge­lirse onu geri çeviririz. Sonra da Allah, ona bir kurtuluþ yolu ihsan eder."

6613- Bîr baþka rivayette (Rezîn) Þunu da ekledi:

Ömer dedi ki: "Babasýna darbe indirmesi için eline kýlýç verdim. Fakat ona kýyamadý. Bunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem anladý ve þöyle buyurdu: "Ömer! Kim bilir belki o, Allah yolunda senin de memnun ola­caðýn bir makama, sahip olacaktýr'."

6614- Tirmizî, Ali radiyallahu anh'dan: "Süheyl bin Amr ile müþriklerden bir ký­sým insanlar þöyle dediler: 'Ey Allah'ýn Resu­lü! Çocuklarýmýzdan, kardeþlerimizden ve kö­lelerimizden birtakým insanlar çýkýp (kaçýp) sana geldiler. Onlarýn din hususunda en ufak bir bilgileri dahi yoktur. Sýrf mallarýmýzdan

ve topraklarýmýzdan (iþlen) firar elmek için sana geldiler, bu nedenle onlarý haydi bize ge­ri ver! Eðer onlarýn dinde bilgileri yoksa on­lara biz birþeyler öðretiriz.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem þöyle buyurdu: 'Ey Kureys topluluðu! Ya bundan (kötü davranýþlardan) vazgeçersiniz, ya da din hususunda Allah boyunlarýnýza kýlýç vura­cak birini gönderir. Allah, onlarýn (bilgisiz ol­duklarý iddia edilenlerin) kalplerini iman üze­rinde imtihan etmiþtir'

'Kimdir o ey Allah'ýn Resulü?' diye sor­dular. Ebû Bekr- ile Ömer:

'Ey Allah'ýn Resulü! O kimdir?'

'Pabuç tamir eden kiþidir" buyurdu. O an­da Ali'ye tamir etmesi için pabucunu vermiþti. Sonra Ali bize dönüp þöyle dedi: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem þöyle buyurmuþtur:

'Kim benim hakkýmda kasýtlý olarak yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazýrlansýn.'

6615-  Ma'kil bin Yesâr radiyallahu anh'-dan:

"Þecere günü Ýnsanlarýn Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e biat ettiklerini gör­düm. Ben o aðacýn dallarýndan bir dalý onun baþýndan kaldýrýyordum. Biz bindörlyüz kiþi, ona ölüm üzerine deðil, lâkin kaçmamak üze­re biat ellik." [Müslim)

6616- Târik bin Abdirrahman'dan: "Hac yapmak üzere yola çýktým. Namaz kýlan bir topluluða uðradým, dedim ki:

'Bu mescid nedir?' Þöyle dediler: 'Bu, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e Rýd­van bey'atmýn yapýlmýþ olduðu aðac(ýn bu­lunduðu yerdir) mesciddir.' Gelip bu durumu Ýbnü'l-Müseyyeb'e bildirdim; þöyle dedi: 'Babam da o aðacýn altýnda biat edenlerden­di.' Gelecek yýl gene hac yolculuðuna çýktýðý­mýzda onu (aðacýn yerini) unuttuk, göreme­dik, bulamadýk.' Saîd dedi ki:

"Muhammed  sallallahu aleyhi ve sel­lem'in ashabý onu (aðacý) bilemediler de, siz mi bildiniz'? Siz daha bilgili misiniz?'" IBuhârî ve Müslim.]

6617- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Aðacýn altýnda biat edenlerden hiç kimse cehenneme girmeyecektir.''

[Müslim, Ebû Dâvud veTirmizî.]

6618- Onun (Tirmizî'nin) diðer rivayeti: "Kýrmýzý erkek devenin sahibi hariç, aða­cýn altýnda biat edenlerin tümü cennete gire­cektir."

6619-   Seleme bin el-Ekva' radiyallahu anh'dan:

"O, Hudeybiye'ye gelip herkesten evvel Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e biat etti. Nihayet Ýnsanlarýn ortasýnda kalýnca, Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem þöyle dedi: 'Ey Seleme, biat et!'

'Ey Allah'ýn Resulü! Sana ilk önce ben bi­at ettim.'

Devamla anlatýyor: Ayrýlýrken beni silah­sýz olarak görmüþtü. Bu nedenle bana sýðýr derisinden yapýlmýþ bir kalkan verdi. Ýnsanla­rýn sonuncusu da gelince bana dedi ki:

'Ey Seleme, bana biat etmiyecek misin?'

Dedim ki:

'Ey Allah'm Resulü! Ýnsanlarýn baþýnda ve ortasýnda sana biat ettim.'

Dedi ki: Üçüncü kez de ona biat ettim. Sonra bana hitaben:

'Ey Seleme! Sana verdiðim sýðýr derisin­den yapýlmýþ kalkan nerede?' buyurdu.

'Ey Allah'ýn Resulü! Bana amcam uðradý, silahsýzdý ben de onu ona verdim' dedim.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem güldü ve þöyle buyurdu: 'Sen vaktin birinde Söyle söyleyen gibisin:

"Alladým! Bana kendi nefsimden daha se­vimli olan bîr'sevgHî ihsan et.'"'

Sonra müþrikler barýþ yapmak üzere bize haberciler gönderdiler. Ve barýþ yaptýk. Ben, Talha bin Ubeydillah'm hizmetçisi idim; alýný sular, bakar ve ona hizmet ederdim. Onun ye­meðinden yerdim. Müþriklerle barýþ yapýldýk­tan sonra bir aðacýn altýna gidip yattým, müþ­riklerden dört kiþi geldi ve Peygamber sallal-

lahu aleyhi ve sellem hakkýnda ileri geri ko­nuþtular. Onlara kýzdým, baþka bir aðacýn altý­na gittim. Daha sonra onlar silahlarýný asýp yattýlar. O esnada biri þöyle seslendi: 'Ey Mu­hacirler nerdesiniz? Ýbn Züneym Öldürüldü.' Hemen silahýmý kuþandým ve onlarýn (aðacýn altýndakilerin) yanma vardým. Kýlýçlarým al­dým; sonra onlara þöyle dedim: 'Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünü þerefli kýlan Allah'a yemin ederim ki baþým kaldýra­nýn boynunu vururum! Sonra onlarý önüme katýp doðru Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e getirdim. Sonra amcam alýna binmiþ bir halde Kureyþ'li Abelâl oðullarýndan Mük-riz adýnda birini yetmiþ müþrikle birlikte önü­ne katmýþ getirdi.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onlarý gördü ve þöyle buyurdu: 'Onlarý býra­kýn! Fücurun baþlangýcý onlarýn olsun, sonu da!' Sonra onlarý baðýþladý. Bunun üzerine 'Ellerinizi onlardan alýkoyan O'dur' mealin­deki âyel (Fetih, 24) nazil oldu.

Sonra Medine'ye dönmek üzere yola ko­yulduk. Nihayet Benû Lihyân ile aramýzda bir dað bulunan bir yerde konakladýk. Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem gözcü olarak o daða týrmanacak kimsenin günahlarýnýn ba­ðýþlanmasýný (Allah'tan) diledi. Ben bunun üzerine o gece iki ya da üç kere o daða gözcü olarak týrmandým.

Sonra Medine'ye geldik, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem yük devesini köle­si Rabah'la gönderdi. Ben de onun maiyetin­de Talha bin Ubeydillah'm atý ile çýkmýþtým.

Sabah olunca, Abdurrahman el-Fezârî Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in de­velerine hücum etmiþ hepsini alýp götürmüþ. Üstelik çobanýný da öldürmüþ. Dedim ki:

'Ey Rabah! Bu atý al, Talha'ya ulaþtýr! Peygamber sallallahu aleyhi ve selfem'e de durumu bildir!'

Sonra bir tepeye çýkýp Medine'ye dönerek üç kere 'Ne kötü bir sabah!' diye seslendim

Sonra düþmanýn izini takip ederek, yola çýktým. Onlara ok atýyor bir yandan da þunla­rý terennüm ediyordum:

'Ben el-Ekva'nin oðluyum! Bugün alçak­larýn (ceza) günüdür.

Sonra onlardan bir adama yetiþtim ve bir ok allým semerine isabet elti, okun yüzü omu-zuna eriþti. Ve þöyle dedim: 'Al sana! Ben el-Ekva'ýn oðluyum. Bugün, alçaklarýn (ceza) günüdür.'

Vallahi onlarý devamlý olarak ok yaðmuru­na tutuyor ve yaralýyordum.

Bana bir süvari yöneldiði zaman, hemen bir aðacýn dibine oturup siper alýyor, hayvaný­ný vuruyordum. Hatta dað onlara dar gelip de kuytulara sýðýndýklarý zaman daða týrmanýp oradan üzerlerine taþ yaðdýrýyordum. Onlarý böyle devamlý olarak takip ettim. Artýk Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'in devesi dahil ne kadar deve elime geçirdimse arkama almaya baþlamýþtým. Gene okumu almaya de­vam eltim. Yüklerini hafifletmek için belki otuzdan fazla elbise ve otuz da mýzrak býrak­týlar. Ne attýlarsa onlara bir iþaret koyuyor­dum ki Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem ile ashabýna bir iþaret olsun.

Bir tepede sýkýþýnca, onlarýn yanýna Bedr el-Fezârî'nin falanca oðlu geldi. Kuþluk kah­valtýsý yapmak için oturdular, konuþuyorlardý. Ben de bir höyüðün tepesine oturmuþtum.

el-Fezârî dedi ki: 'Nedir þu benim gördük­lerim? '

'Bununla baþýmýz belada. Sabahýn erken saatinden beri durmadan bize ok atýyor. Neyi­miz varsa hepsini elimizden aldý' dediler. O da þöyle dedi: 'Haydi Ýçinizden dört kiþi yu­karýya çýkýp (onunlakonuþsun).' Hemen çýkýp yanýma geldiler ve bana konuþma fýrsatý ver­diklerinde þöyle dedim:

'Beni tanýyor musunuz?'

'Hayýr; sen kimsin?'

'Ben Seleme bin el-Ekva'ým. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünü þerefli

kýlan Allah'a yemin ederim ki, sizden kimi is­tersem ve kimin ardýndan düþersem onu mut­laka yakalarým. Sizden beni kimse yakalaya­maz' dedim. Onlardan biri þöyle dedi: 'Ben bunu biliyorum.'

Sonra dönüp gittiler. Daha henüz yerim­den ayrýlmadan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in süvarilerinin aðaç aralarýndan geldiklerini gördüm. Onlardan ilk gelen el-Ahram el-Esedî idi. Sonra onu Ebû Katâde ile el-Mikdâd bin el-Esved takip ettiler. Sonra el-Ahram'm dizgininden tuttum; bu sýrada (kâ­firler) arkalarýný dönüp kaçtýlar. Dedim ki:

'Ey Ahram! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile ashabý buraya yeüþinceye dek onlardan (kâfirlerden) uzak dur, yolunu kes­mesinler.' Þu cevabý verdi:

'Ey Seleme! Allah'a ve âhiret gününe ina­nýyorsan ne olur beni þehitlikten alýkoyma!' Bunun üzerine onu býraktým. Abdurrahman (el-Fezârî) ile karþý karþýya geldiler. Abdur-rahman'ýn atýný öldürdü. Fakat Abdurrahman

ona bir darbe indirip, öldürdü. Ve tekrar (Ah-ram'ýn) atma bindi. Kaçarken, Ebû Katâde ona yetiþip onu yaraladý ve öldürdü.

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünü mükcrrem kýlan Allah'a yemin ederim ki, yaya olarak koþarak onlarýn peþine düþtüm. O kadar hýzlý gidiyordum ki arkamda ne Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabý­ný, ne de kaldýrdýklarý tozu görebiliyordum.

Nihayet güneþ batmadan su içmek için içinde su bulunan 'Zû Karad' adýndaki bir va­diye indiler. Çok susamýþlardý. Peþlerinden koþtuðumu görünce, bir damla bile içmeden gittiler ve sarp bir tepeye çýkmaya çalýþtýlar. Bu arada onlardan birine yetiþtim omuzunu hedefleyerek bir ok attým ve þöyle dedim: 'Al sana! 'Ben Ýbnü'l-Ekva'ým. Bugün, alçaklarýn (cezalandýrýlma) günüdür.' Dedi ki:

'Hay anasýz kalasýca! Þu sabahki Ekvâ mý?'

'Evet ey kendi nefsinin düþmaný, sabahki Ekvâ' dedim.

Dað yoluna iki at býraktýlar, onlan alýp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gö­türdüm. (Amcam) Âmir bana yetiþti, içinde sulandýrýlmýþ süt bulunan bir tulum ile içinde su bulunan bir tulum getirdi. Abdest aldým, iç­tim. Sonra onlarý (müþrikleri) kovmuþ oldu­ðum suyun baþýnda oturan Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'e geldim. Baktým ki o, de­veyi, (müþriklerin) ellerinden kurtardýðým her þeyi. her mýzrak ve elbiseyi almýþ toplamýþ.

Baktým, Bilâl o develerden bir tanesini kesmiþ, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'e onun ciðer ve hörgücünü kýzartýyordu.

Dedim ki: 'Ey Allah'ýn Resulü, býrak beni kavimden yüz kiþi seçeyim, düþmanýn ardýna düþüp, onlardan öldürmedik hiçbir haberci bý­rakmayalým.'

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem güldü ve þöyle buyurdu: 'Ne der­sin, sen bunu yapabilir misin?'

'Evet. Seni mükerrem kýlan Allah'a yemin olsun ki yaparým' dedim.

'Þüphesiz þimdi onlara Gatafân toprakla­rýnda ziyafet verilmektedir.' buyurdu.

Daha sonra Gatfân'dan bir adam geldi. 'Onlara (müþriklere) falan kiþi bir deve kes­miþti, derisini yüzer yüzmez bir toz bulutu gördüler ve hemen 'düþman size gelmiþ' diye­rek, býrakýp kaçlýlar' dedi. Sabah olunca Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem þöyle bu­yurdu: 'Bugün süvarilerimizin en iyisi Ebû Katâde'dir. Piyadelerimizin en iyisi ise Sele­me'dir.' Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana biri piyade, öbürü süvari hissesi olarak iki hisse verdi. Sonra devesi el-Adbâ'mn üstünde beni terkine alýp Medine'ye dönmek üzere yola revan olduk.

Biz Medine'ye doðru yürürken, En-sâr'dan bir adam: 'Var mýdýr koþu yapacak? Var mýdýr Medine'ye kadar koþu yapacak? diyordu. Bunu bir kaç kez tekrarlayýnca, de­dim ki: 'Sen hiç bir Ýyiye ikram etmez, hiçbir þerefliyi saymaz mýsýn?' Þu cevabý verdi: Al­lah Resulü hariç, ne bir iyiye kýymet veririm, ne de þerefliyi sayarým.'

Dedim ki: 'Ey Allah'ýn Resulü! Bana mü­saade et de þu adamla bir yarýþ yapayým.'

Ýstersen yap!' buyurdu.

Adama: 'Geliyorum' dedim. Ayaðýmý ayarlayarak bir sýçradým, bir koþtum. Nefesim tükenmesin diye bir ya da iki bayýrda kendimi tuttum (dinlendim). Sonra yine onun peþinden koþtum. Yine bir iki bayýrda dinlendim. Niha­yet ona yetiþmek ve omuzlarý arasýna dokun­mak için (tabanlarý) kaldýrdým ve:

'Seni geçtim, vallahi' dedim.

'Biliyorum' dedi. Hülasa Medine'ye on­dan önce vardým.

Vallahi, orada ancak üç gün kaldýk, ondan sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile Hayber'e gittik. Amcam askerler içinde þunu terennüm etti:

'Allah olmasaydý, ne hidayete ererdik, ne zekat verirdik ve ne de namaz kýlabilirdik. Biz senin fazlýndan müstaðni deðiliz. Düþmanla karþýlaþtýðýmýz zaman ayaklarýmýzý kaydýrma (sabýr ver) Üzerimize sekinel indir!"

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: 'Bu kimdir?' diye sordu.

'Âmir" dedim.

'Rabbin seni baðýþlasýn!' dedi.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, kimin için özellikle maðfiret dilediyse o mut­laka þehit düþmüþtür.

Ömer seslendi: 'Ey Allah'ýn Resulü! Âmir'le bizi faydalandýrsan.'

Hayber'e varýnca, krallarý Merhab çýkýp kýlýcýný çekti ve þöyle terennüm etti:

'Hayber benim kim olduðumu biliyor; harp baþladýðýnda, ben silahý tamam, dene­yimli bir kahraman oluveririm.'

Ona karþý hemen amcam Âmir çýktý ve þöyle nara attý:

'Hayber beni de tanýyor; ben Âmir'im. Si­lahý tamam, yiðit kahramaným.'

Derken karþýlýklý birer darbe indirdiler. Merhab'm kýlýcý Âmir'in kalkanýnýn içine isa­bet elti. Âmir kýlýcýyla ona alttan vurmaya ça­lýþýrken kýlýcý kayýp kendi can damarýna isabet etti ve cansýz olarak yere düþüp þehit oldu.

Bir ara çýkýp baktým, (ashâbtan) bir takým insanlarýn þöyle dediðini duydum: 'Âmir'in ameli boþa gitti, çünkü kendisini öldürdü.'

Bunu duyunca aðlayarak Allah Resulü sallal-lahu aleyhi ve sellem'e koþtum; 'Ýnsanlar Âmir'in ameli batýl oldu, çünkü o kendisini öldürdü' diyorlar.

'Kim dedi bunu?' diye sordu.

'Ashabýndan birtakým insanlar.

'Bunu söyleyen yalan söylemiþtir. Tam ak­sine, onun için iki ecir vardýr' buyurdu.

Sonra beni gözleri aðrýyan Ali'ye gön­derdi. Ve þöyle buyurdu: 'Ben, bugün san­caðý öyle bir adama vereceðim ki, o, Allah'ý ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu severler.' Hemen Ali'ye geldim, onu alýp Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e ge­tirdim. Onun gözüne mübarek tükürüðünü sürerek okudu, hemen iyileþti, hiç bir aðrýsý kalmadý.

Merhab, yine mübareze maksadýyla çýkýp þöyle bir nara attý:

'Ben Merhab'im.' (Daha sonra söyledik­lerini tekrarladý.)

Ali de karþýsýna çýkýp þöyle nara attý: 'Ben o kimseyim ki annem bana 'Haydar' (arslan) ismini koymuþtur. Ormandaki korku saçan arslan gibiyim.

Düþmanlara küçük ölçekle Sendera kilesi ölçerim.' (Yani sanýldýðýndan çok daha kolay bir þekilde düþmaný tepelerim.)

Bunu der demez hemen Merhab'm baþýna bir darbe vurdu ve onu cansýz yere serdi. Böy­lece Hayber'in fethi onun sayesinde olmuþtu."

[Müslim ve bir bölümünü Ebû Dâvud.|

 

6608-Bu lafzý Buhârî (þur‍t 15, III, 178-184), Abdullah b. Muh. an Abdirrezzâk an Ma'mer ani'z-Zührî an Urve ani'l-Misver senedi ile tahrîc etti.

6609-Bu lafzý Buhârî (maðâzî 35, V, 68), Ýshâk an Ya'k‍b an Ýbn ahî Þihâb an ammihî'z-Zührî an Urve ani'l-Misver senedi ile;

6610-Bu lafzý Buhârî (maðâzî 35, V, 67), Abdullah b. Muh. an Süfyân ani'z-Zührî an Urve ani'l-Misver senedi ile;

6611-Bu lafzý Ebû Dâvud (no. 2766), Muh. b. el-Alâ an Ýbn idrîs an Ýbn Ýshâk ani'z-Zührî... senedi ile tahrîc etti.

6614-Bu hadisi Tirmizî (no. 3715), Süfyân b. Vekî an ebîhî an Þüreyk an Mansûr an Rib'î b. Hirâþ an Ali senedi ile tahrîc etti ve isnâdý hakkýnda "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

6615-Bu hadisi Müslim (imâret no. 76, s. 1485), el-Hakem b. Abdillah an Ma'kil asl-ý senedi ile tahrîc etti.

6616-Lafýz Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (maðâzî 35/14-6, V, 64-5) ve Müslim (imâret no. 77-9, s. 1485-6), Târik b. Abdirrahman an Saîd asl-ý senedi ile tahrîc ettiler.

6617-Bu hadisi Müslim (fadâlu's-sahâbe no. 162, s. 1942), Ebû Dâvud (4653) ve Tirmizî (3860), Leys b. Sa'd an Ebî'z-Zübeyr an Câbir asl-ý senedi ile tahrîc ettiler.

6618-Bu hadisi Tirmizî (no. 3863), Mahmûd b. Gaylân an Ezheri's-Semmân an Süleymân et-Teymî an Hidâþ an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdý hakkýnda "hasen garîb" hükmü verdi.

Kýrmýzý devenin sahibinin Ced bin Kays isminde bir münâfýðýn olduðu söylenmiþtir. Anlatýldýðýna göre biat sýrasýnda kaybolan devesini aramayý bey'ata tercih etmiþtir.


Ynt: Hudeybiye gazveleri By: Bilal2009 Date: 01 Temmuz 2019, 15:39:43
Esselamu aleyküm Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Hudeybiye gazveleri By: ceren Date: 01 Temmuz 2019, 16:46:05
Esselamu aleykum. Rabbim razý olsun paylasimdan kardeþim. ..

radyobeyan