Peygamberimizin Hayatý
Pages: 1
Hayber'in fethi By: hafiza aise Date: 05 Ocak 2011, 18:55:08
Hayber'in Fethi
 
(Hicret 'in 7. senesi Muharrem ayý sonlan / Milâdî 628)

Hayber, volkanik bir arazi üzerine kurulmuþ, kuvvetli ve saðlam yedi kaleye sahip bir þehirdi. Þam yolu üzerinde bulunan bu þehir, Medine'nin kuzeybatýsýna düþüyor ve ona uzaklýðý ise 100 mili (169 km) buluyordu.

Resûli Ekrem Efendimizle olan anlaþmalarýný bozmalarý sebebiyle Medine'den sürgün edilen Yahudilerin çoðu buraya yerleþmiþ, burayý âdeta Yahudiliðin bir nevi merkezi hâline getirmiþlerdi.

Daha evvel bahsettiðimiz gibi, Mekke müþriklerini ayaklandýrýp, bütün Arap kabilelerini toplayarak Medine üzerine yürütüp Hendek Harbinin patlak vermesine, buradaki Yahudiler sebep olmuþlardý. Hendek Savaþýndan sonra da rahat durmamýþlar, Peygamberimiz ve Ýslâmiyet aleyhinde çeþitli iftira ve propagandalarýna devam etmiþlerdi.

Bunun yanýnda Mekkeli müþriklerle yeni bir anlaþma da yapmýþlardý. Bu anlaþmaya göre, Peygamberimiz þayet Mekke üzerine yürürse Hayberliler de Medine'ye baskýn yapacaklar, eðer Hayber üzerine yürürse Kureyþ müþrikleri Medine'ye baskýnda bulunacaklardý. Ne var ki, bu plânlarý Hudeybiye Anlaþmasýyla neticesiz kalmýþtý.

Yine, Resûli Ekrem Efendimiz, Mekkeli müþriklerle Hudeybiye Sulh Anlaþmasýný imzalamak suretiyle, Medine'yi onlardan gelebilecek tehlikelere karþý emniyet altýna almýþtý. Ancak, kuzey tarafý—ki Hayber Yahudilerinin bulunduðu taraftý—henüz emniyetten mahrumdu. Hâlbuki, bu emniyetin temini,Ýslâmî geliþmenin sür'at kazanmasý bakýmýndan gerekli görünüyordu.

Ayný þekilde, Arab'ýn en büyük ticareti Þam'la idi. Yahudiler ise, bu yol üzerinde bulunuyorlar ve burada bir güç, bir kuvvet olma istidadýný gösteriyorlardý. Bu ise, Ýslâmî geliþme için bir tehlikeden baþka bir þey deðildi!

Ýþte, bütün bu sebepler, Hayber meselesinin bir an evvel hallini gerektiriyordu.

Zaten, Cenâbý Hakk da, Hudeybiye Seferi dönüþü sýrasýnda gönderdiði Fetih Sûresinde, Müslümanlara buranýn fethini va'detmiþti.

Medine 'den Hareket

Hayber Gazasýna çýkmaya karar veren Resûli Kibriya Efendimiz, ashabýna, hazýrlanmalarýný emretti.

Bu arada, korkularýndan dolayý Hudeybiye Seferine katýlmaktan çekinmiþ bulunan birçok kimsenin, Hicaz'ýn bu en bereketli ve verimli þehri olan Hayber'de elde edilecek ganimeti düþünerek ve ona tamah ederek orduya iþtirak etmek istedikleri görülüyordu; "Hayber'e biz de sizinle gidelim!" diyorlardý.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Allah yolunda, Ý'lâyý Kelimetullah uðrunda bihakkýn cihad edecek olanlar hazýrlansýn! Bunlarýn dýþýnda hiç kimse bizimle birlikte gidemeyecektir! Onlara ganîmetten de bir þey verilmeyecektir!" buyurdu.567 Bunu, Medine'nin içinde halka ilân etti.

Hz. Resûlullah'ýn bu emri, bize, Allah yolunda cihadýn sýrf Hakk'in rýzasý gözetilerek, maddî hiçbir karþýlýk beklemeksizin, hattâ niyet dahi edilmeksizin yapýlmasý gerektiðini gayet açýk bir þekilde ders vermektedir.Zaten, Ýslâm'da harbin ulvî ve nurânî gayesi de, Ý'lâyý Kelimetullah'týr.

Resûli Kibriya Efendimizin emri üzerine Müslümanlar derhâl toplandýlar. Sayýlarý, 200'ü atlý olmak üzere bin 600 kiþiyi buldu.568 Bunlar sâdece o anda Peygamber Efendimizle birlikte Medine'den hareket edecek olanlardý. Daha sonra, Peygamber Efendimiz, Hayber'de bulunduðu sýrada, içlerinde meþhur Ebû Hüreyre'nin de bulunduðu Devs Kabilesinden 400 Müslüman ile Habeþistan'dan gelen Muhacir Müslümanlar da orada Ýslâm Ordusuna katýlacaklardýr.

Ayrýca, Medine'den hareket eden Ýslâm Ordusunda, Resûli Ekrem'in zevcesi Hz. Ümmü Seleme ile birlikte 20 kadar Müslüman kadýn da vardý. Harb esnasýnda yaralanan mücâhidleri tedavi etmek, onlara yemek piþirmek ve ihtiyaçlarýný karþýlamakla meþgul olacaklardý.569

Peygamber Efendimiz, Medine'de yerine Gýfarlý Siba b. Urfutat'ý vekil býrakarak, ordusuyla Muharrem ayý sonlarýna doðru Hayber yönüne hareket etti.

Nübüvvetin manevî boyasýyla boyanmýþ olan mücâhidler, pür þevk ve coþkunluk içinde yollarýna devam ediyorlardý. Þâir Amir b. Ekva, o andaki heyecan ve sadâkatini, "Allah'ým, Sen hidâyet etmeseydin biz doðru yolu bulamazdýk, zekât veremezdik, namaz kýlamazdýk. Üzerimize yürüyen bir kavim olunca, bizi dinimizden döndürmek için fitne çýkarmaya çalýþýnca, Sen kalblerimize sekînet indir; çarpýþtýðýmýzda da ayaklarýmýza sebat ver!"570 þiiriyle dile getiriyordu.Peygamber Efendimiz, þiiri okuyanýn kim olduðunu sordu. Âmir b. Ekva olduðunu öðrenince de, "Allah ona rahmet etsin!" buyurdu.571

Mücâhidler bir an durakladýlar; zîra, bu dua, Âmir'in þehâdet mertebesine eriþeceðinin iþaretini taþýyordu.

"O, ne saðýrdýr, negaib... "

Mücâhidler, tekbirle yol alýyorlardý. Yer gök sanki tekbir sadâlanyla titriyordu. Bir ara hep bir aðýzdan çok yüksek bir sesle, "Allahü Ekber! Allahü Ekber! Lâ ilahe Ýllallahu Allahu Ekber!" diyerek tekbir getirdiler.

Sahabîlerin bu hareketi üzerine Resûli Kibriya Efendimiz, "Canýnýza acýyýnýz, sesinizi yükseltmeyiniz! Zîra siz, ne saðýrý çaðýrýyor, ne de gaibe baðýrýyorsunuz! Her þeyi bilen ve iþiten ve her þeye her þeyden daha yakýn olan Allah'a dua ediyorsunuz!"572 diye buyurdu.

Evet, dua ettiðimiz Allah ne saðýrdýr, ne de gâib. Bize ilmiyle, iradesiyle, kudretiyle þah damarýmýzdan daha yakýndýr: "Andolsun ki, insaný Biz yarattýk ve nefsinin ona vesveseler verdiðini biliriz. Biz, ona þah damarýndan daha yakýnýz (Her hâlinden haberdarýz ve her an kudretimiz altýndadýr.)"573

Kalbimizin en gizli hâtýrasýný bilen, yalnýz O'dur; bildiði için de, arzu ve isteklerimize cevap veriyor, ihtiyaçlarýmýzý yerine getiriyor.

Resûli Ekrem Efendimiz, sefer esnasýnda her konakladýðý yerde Yüce Rabbine þöyle yalvarýyordu:

"Allah'ým!.. Ýstikbâl endiþesinden, geçmiþin tasasýndan, güçsüzlükten, gevþeklikten, pintilikten, korkaklýktan, bel büken borçtan, zalim ve haksýz kimselerin musallat olmasýndan Sana sýðýnýrým!"574

Ýslâm Ordusu Reci 'de

Peygamber Efendimiz, ordusuyla Reci denilen yere vardý ve orada konakladýlar. Burasý, Hayber'le Gatafanlarýn yurdu aracýnda bir yerdi. Buraya gelip konmalarýnýn bir sebebi vardý: þöyle ki: Hayber Yahudileri, Gatafanlardan yardým istemiþler; onlar da bunu kabul edip, gerektiðinde gelip kalelerinde Ýslâm Ordusuna karþý müþtereken savaþabileceklerini bildirmiþlerdi. Resûli Ekrem, bu durumu haber almýþtý. Bu yardýma mâni olmak için de, Gatafanlara, "Þayet Yahudilere yardým etmezlerse, fethedilecek Hayber'in bir yýllýk hurma mahsûlünün kendilerine verileceði" teklifinde bulunmuþtu. Ancak, onlar kabul etmemiþlerdi.

Ýþte, Resûli Ekrem Efendimiz, ordusuyla buraya gelip konmakla, Gatafanlardan Yahudilere gelebilecek herhangi bir yardýmýn önünü kesmiþ oluyordu. Nitekim, bu durum karþýsýnda Gatafanlar, Hayber Yahudîlerine hiçbir yardýmda bulunamayýp yurtlarýnda oturmak zorunda kaldýlar.

ÝSLÂM ORDUSU, HAYBER ÖNLERÝNDE

Peygamber Efendimiz, daha sonra ordusuyla Reci'den Hayber'e doðru ilerledi. Bir gece vakti Hayber önlerine vardý. Gece baskýnda bulunmak âdeti olmadýðýndan sabahý bekledi.

Peygamberimizin Duasý

Resûli Ekrem Efendimiz, Hayber önlerine varýnca, "Ey göklerin ve gölgelediklerinin Rabbi olan Allah!.. Ey yerlerin ve üstündekilerin Rabbi olan Allah!.. Ey þeytanlarýn ve saptýrdýklarýnýn Rabbi olan Allah!.. Ey rüzgârlarýn ve savurduklarýnn Rabbi olan Allah!.. Biz, Senden þu þehrin hayrýný ve iyiliðini, halkýn hayrýný ve iyiliðini, bu þehirde bulunan her þeyin hayrýný ve iyiliðini dileriz. Onun þerrinden, halkýnýn þerrinden, içinde bulunan her þeyin þerrinden Sana sýðýnýrýz!"575 diye dua etti.

Herhangi bir þehre girdiðinde, Efendimiz, hep böyle dua ederdi.

Sabah olunca, Hayberliler, ellerinde ziraat aletleriyle tarlalarýna gitmek üzere kalelerinden çýkýnca, karþýlarýnda Ýslâm Ordusunu buldular. Birden þaþýrýp kaldýlar ve, "Ýþte, Muhammed ve ordusu!.." diye baðrýþtýlar; sonra da, telâþ ve heyecan içinde gerisin geri kaçýp kalelerine sýðýndýlar.576

Beklenmedik bir durumla karþý karþýya kalmýþlardý. Peygamberimizin tâ Medine'den kalkýp gelerek kendileriyle harbe tutuþacaðýna birçoðu ihtimal bile vermemiþti. Çünkü, kaleleri kuvvetliydi, adamlarý da çoktu, harb âletleri de oldukça fazlaydý; öyle ise, Hz. Resûlullah, bütün bunlarý göze alarak, güya, gelemezdi! Kanaatleri buydu. Ne var ki, gerçek, düþündükleri gibi çýkmamýþ ve bu sebeple de þaþýrýp kalmýþlardý.

Onlarýn bu þaþkýnlýðýný ve gerisin geri pür telâþ kaçýp kalelerine sýðýndýðýný gören Resûli Ekrem Efendimiz, bu durumu hayra yorarak, "Allahu Ekber, Allahü Ekber! Haribet Hayber [Hayber harab oldu]! Biz düþman bir kavmin yurduna baskýn yapýp girdik mi, korkutulmuþ olan o kavmin hâli ne kötü olur!"577 diye buyurdu. Hayber'in fethine iþaret eden bu sözlerini üç kere tekrarladý.578

Düþman Cephesi

Hayber Yahudileri, aralarýnda görüþtüler, konuþtular ve sonunda kalelerinde kalýp müdafaa harbi yapmaya karar verdiler.

Savaþacak olan Yahudilerin hepsi, en kuvvetli kale olan Natat Kalesinde toplandýlar. Eþyalarýný, aile ve çocuklarýný da baþka kalelere yerleþtirdiler.

ÇARPIÞMANIN BAÞLAMASI

Çarpýþma, Yahudilerin toplandýklarý Natat Kalesinden mücâhidlerin üzerine ok atýlmasýyla baþladý. Ýslâm Ordusu da Natat önünde karargâhýný kurmuþtu.

Ýlk gün böyle geçti. Bu arada kalelerden atýlan oklarla 50 kadar mücâhid yaralandý.

Ýkinci gün, Resûli Ekrem Efendimizin emriyle, Ýslâm Ordusu, karargâhýný Reci mevkiine nakletti. Böylece, yakýnlarýndaki evlerden gelebilecek tehlikelerden mücâhidler korunduðu gibi, konmuþ olduklarý ilk yerdeki bataklýktan da uzak kalmýþ oluyorlardý.

Peygamber Efendimiz ve mücâhidler, her sabah silâhlanarak Natat Kalesinin üst taraflarýna geliyor, akþama kadar Yahudilerle çarpýþýyor, akþamleyin ise tekrar Reci'e dönüyorlardý.

Peygamberimizin Hastalanmasý

Bu arada, Peygamber Efendimiz, bir baþ aðrýsýna yakalandý; iki gün mücâhidlerin yanýna çýkamadý. Ordunun baþýna önce Hz. Ebû Bekir'i görevlendirip Yahudilerle çarpýþmaya gönderdi. Þiddetli çarpýþmalar olmasýna raðmen fetih gerçekleþmedi. Ýkinci sefere ak sancaðýný Hz. Ömer'e verdi ve mücâhidlerle birlikte çarpýþmaya gönderdi. Yine þiddetli çarpýþmalar cereyan etti, ama fetih ona da nasîb olmadý.579

Yedi gün böylece devam etti.

Bu sýrada, Ýslâm Ordusu bir þehid verdi: Mahmud b. Mesleme... Sýcaklýktan ve þiddetli çarpýþmadan gelen yorgunlukla bitkin bir hâlde Natat Kalesi dibinde gölgelenirken, yukarýdan Yahudiler tarafýndan atýlan bir taþla baþýndan aðýr yara aldý ve üç gün sonra da þehâdet mertebesine erdi.580

Amir b. Ekva 'nýn Þehid Olmasý


Yine, bu esnada, Amir b. Ekva ile Hayberlilerin meþhur kahramanlarýndan olan Merhab, karþý karþýya geldiler. Birbirlerine kýlýç sallamaya baþladýlar. Amir, Merhab'ýn bacaðýna þiddetli bir darbe indirdiði zaman, kýlýcýnýn aðzý, kendisine yönelip bacaðýnýn orta damarýný kesiverdi. Yaralý hâlde Ýslâm Ordugâhýna getirildi. Orada, yaranýn tesiriyle þehid olarak vefat etti.581 Zâten, Efendimiz de, henüz Hayber'e varmadan önce, onun þehâdet mertebesine ereceðine iþaret buyurmuþlardý.582

DEVSLÝLERÝN GELÝP ÝSLÂM ORDUSUNA KATILMASI

Devs Kabilesi Reisi Þâir Tufeyl b. Amr, Hicret'ten önce, Mekke'de Peygamber Efendimizle görüþüp Müslüman olmuþtu. O zamandan beri de kabilesini Ýslâmiyete davet edip durmuþtu.

Tufeyl b. Amr, bu sefer kabilesinden 400 kadar Müslümanla Hicret'in 7. senesinde Medine'ye geldi. Peygamber Efendimizin Hayber'e gittiðini haber alýnca da, Hayber'e gelip Ýslâm Ordusuna katýldýlar, Yahudilere karþý savaþ açtýlar.583

Gelen 400 kiþinin arasýnda, sonradan meþhur olacak Ebû Hüreyre de (r.a.) bulunuyordu.584 Orada Hz. Resûlullah'la buluþup görüþen Hz. Ebû Hüreyre, Ehli Suffa'ya dâhil oldu ve ondan sonra Efendimizin yanýndan ayrýlmadý. Cenâbý Hakk, kendisine kuvvetli bir hafýza da ihsan ettiðinden, birçok hadîsi þerif rivayet etmiþtir. "Benden fazla hadîs bilen, Abdullah Ýbni Ömer'dir. O, iþittiðini yazardý; ben yazmazdým." demiþtir.

SANCAK HZ. ALÝ'DE

Muhasara devam ediyordu.

Serveri Kâinat Efendimiz, bir gün, "Yarýn sancaðý öyle birisine vereceðim ki, Allah ve Resulü onu sever, o da Allah ve Resulünü sever. Allah, onun eliyle fethi gerçekleþtirecektir."585 buyurdu.

Mücâhidleri bir merak sardý: Acaba, bu büyük þerefe nail olacak zât kimdi? Her mücâhidin gönlünde uyanan samimî arzu ve duygu, Hz. Fahri Alem'in elinden mübarek ve þerefli sancaðý alabilmekti! Geceyi bu ümit ve arzu ile geçirdiler. Sabah olunca, merak ve heyecanlarý daha da arttý. Bu heyecan ve samimî arzusunu sâdece Hz. Ömer sonradan, "Kumandanlýðý o günkü kadar arzu ettiðim, hiçbir zaman olmamýþtýr!"586 diyerek dile getirmiþtir.

Her bir mücâhid, ayný arzu, ayný heyecan, ayný ulvî duygular içinde merakla bekleþirken, sabah namazýndan sonra Nebîyyi Ekrem Efendimiz sancaðýn getirilmesini emretti. Sancak derhâl getirildi. Artýk bütün dikkatli bakýþlar Efendimizin mübarek elinde bulunan sancaðýn üzerinde, kulaklar ise mübarek aðýzlarýndan çýkacak ve fâtihi belirleyecek söze pür dikkat kesilmiþti. Bu merak ve heyecan dolu manzara arasýndan Hz. Resûlullah, "Ali nerede?" diye sordu.

Artýk, Fâtih belli olmuþtu.

Garibtir ki o sýrada Hz. Ali gözlerinden rahatsýzdý.

"Yâ Resûlullah, onun gözleri aðrýyor." dediler.

Resûli Ekrem buna raðmen, "Olsun! Çaðýrýn, gelsin!" buyurdu.

Haberi alan Hz. Ali, derhâl huzura çýkýp geldi. Aðrýyan gözleri Fahri Kâinat'm mübarek duasýyla þifa buldu.587

Efendimiz, ayrýca, onun için, "Allah'ým!.. Sýcaðýn soðuðun sýkýntýsýný bundan gider!" diyerek de dua etti.

Hz. Ali derki:

"O günden sonra ne sýcaktan ne de soðuktan asla rahatsýz olmadým!"588

Gerçekten de, Hz. Ali, yazýn en sýcak günlerinde kalýn aba giydiði hâlde bundan rahatsýzlýk duymazdý; kýþýn ise en soðuk günlerde en ince elbiseyi giyer ve asla üþümezdi.589

Hz. Resûlullah'ýn ak sancaðý artýk Hz. Ali'nin elindeydi. Merak dolu bakýþlar, birden imrenmeye kaybolmuþtu. Demek, Allah ve Resulünün sevdiði ve onun da onlarý sevdiði zât buydu! Demek, Hayber, bu þerefli zâtýn eliyle fetholunacaktý! Her bir sahabî, ayný duygular içinde Ýslâm'ýn bu bahadýrýna gýpta ile bakýyordu.

Sancaðýný Hz. Ali'ye teslim eden Resûli Ekrem, bir de kendisine zýrhlý bir gömlek giydirdi ve Zûlfikâr'ý da beline kendi eliyle baðladý; sonra da, "Allah, sana fetih nasîb edinceye kadar çarpýþ, sakýn arkana dönme!"590 diye emretti.

Kahraman Hz. Ali, mübarek sancak elde, heyecanla ilerliyordu. Bir müddet gittikten sonra, "Yâ Resûlallah, ben onlarla neyi gerçekleþtirmek için çarpýþacaðým?" diye sordu.

Kâinatýn Efendisinden þu cevap geldi:

"Allah'tan baþka ilâh ve ibâdet edilecek bulunmadýðýna ve Muhammed'in Allah'ýn Resulü olduðuna þehâdette bulununcaya kadar onlarla çarpýþ. Onlar, bunu yaptýklarý takdirde, can ve mallarýný kurtarmýþ olurlar. Kalblerindekinin hesabý ise Yüce Allah'a aittir."591

Bu cevabý alan Hz. Ali, kararlýlýk ve sevinç dolu bir sesle, "Yâ Resûlallah, Müslüman oluncaya kadar onlarla savaþacaðým!" dedi.

Bunun üzerine Resûli Ekrem Efendimiz, "Onlarýn kalelerinin yanýna varýncaya kadar vekar içinde ilerle, sonra onlarý Ýslâm'a davet et; müslüman olduklarý takdirde mükellefiyetlerini bildir. Vallahi, senin vasýtanla Allah'ýn onlardan tek bir kiþiyi hidâyete erdirmesi, senin için birçok kýzýl deveye sahip olup onlarý Allah yolunda sadaka vermenden daha da hayýrlýdýr."592 buyurarak, ayný zamanda Ýslâmî fetihlerden maksadýn ne olduðunu da ortaya koydu.

Hz. Ali, Merhab 'la Karþý Karþýya

Hz. Ali, elinde Hz. Resûlullah'm beyaz sancaðýyla mücâhidlerin önünde ilerleyip sancaðý Natat Kalesinin dibine dikti. Onlarý, Ýslâm'ýn umdelerini anlatýp Müslüman olmaya davet etti. Fakat Yahudiler, Müslüman olmayý kabul etmediler. Çarpýþmak için kalelerinden çýktýlar. Yapýlan çarpýþmada birçok yiðidi, mücâhidler tarafýndan yere serildi.

Bu arada, Hayber Yahudilerinin en cesuru kabul edilen Merhab, kardeþinin de öldürülenler arasýnda olduðunu duyunca, askerleriyle birlikte kaleden çýktý. Üzerinde iki kat zýrh gömlek vardý. Ýki kýlýç kuþanmýþ, baþýna da iki sarýk sarmýþtý. Bu heybetli görünüþüyle, "Ben, kükreyip geldikleri zaman çoðu kere arslanlarý bile kýlýçla, mýzrakla yere seren adamýmdýr!" diye haykýrýp övünüyordu.

Cesaret kahramaný Hz. Ali, duyduklarýna aldýrýþ etmeden, "Ben de, annemin bana Haydar [Arslan] adýný taktýðý adamým. Cesarette, ormanlardaki en heybetli arslanlar gibiyimdir. Sizi yaþatmayacak, yere sereceðim!"593 diye cevap verdi.

Yapýlan teke tek vuruþmada, Yahudilerin en kuvvetli adamý Merhab, "Esedullah" unvanýnýn sahibi Hz. Ali karþýsýnda dayanamayýp, kafasý Zûlfîkâr'la ikiye bölünerek yere düþtü.594

Manzarayý gören Hz. Resûlullah, mücâhidleri müjdeledi: "Sevininiz! Hayber'in fethi artýk kolaylaþtý."595

Bundan sonra mücâhidler, cesaretle düþmanýn üzerine yürüdüler, bu arada birçoðunu yere serdiler. Sâdece Hz. Ali, o gün sekiz Yahudîyi öldürdü. Hattâ, bir ara kalkaný elinden düþtü. Hemen yanýndaki kalenin kapýsýný yerinden sökerek kendisine kalkan yaptý. Fetih gerçekleþinceye kadar da kale kapýsýný elinden düþürmedi. Fetih müyesser olduktan sonra Hz. Ali kapýyý yere býraktý. Sekiz kiþi hep beraber sarýldýklarý hâlde onu kaldýrmaya muvaffak olamadýlar!596

Adamlarýnýn teker teker yere serildðini gören diðer Yahudiler, gerisin geri kaçýþmaya baþladýlar. Artýk, düþman bozulmuþtu. Ve Resûli Kibriya Efendimizin beyan buyurduklarý gibi, Allah, fethi Hz. Ali eliyle Müslümanlara ihsan etmiþti. Kaçýþan düþman askerleri arkasýndan Hz. Ali ile birlikte mücâhidler Natat Kalesine daldýlar. Fakat orada çocuklardan baþka kimse göremediler. Onlara dokunmadýlar. Akýbetin kötü olacaðýný gören Yahudiler, Natat'ý terk etmek mecburiyetinde kalmýþlardý!

Mücâhidler, Naim Kalesine doðru yöneldiler. Burada da düþmanla þiddetli çarpýþmalar cereyan etti. Düþman birçok adamýný da bu kale önünde yapýlan çarpýþmada kaybetti ve kale teslim alýndý.

Naim Kalesinin düþüþünü, Sa'b b. Muaz Kalesinin teslimi takib etti.

MÜSLÜMAN OLUP ÞEHÂDET MERTEBESÝNE EREN ÇOBAN!

Peygamber Efendimiz, Hayber kalelerinden birkaçýný muhasara altýna almýþtý.

Bu sýrada, önüne davarlarýný katmýþ birinin Ýslâm Ordusuna doðru geldiði görüldü. Bu adam, Hayber Yahudîlerinden Amir'in, Yesar adýný taþýyan Habeþli bir kölesi idi. Davarlarýný güder, dururdu. Hayber kalelerinin kuþatýldýðý sýrada, Yahudilerin silâhlarýna sarýldýklarýný görünce, "Ne yapmak istiyorsunuz?" diye sormuþtu.

Yahudiler, "Þu, kendini 'resul' diye ilân eden adamý öldürmek istiyoruz!" cevabýný vermiþlerdi. "Resul" kelimesini duyan Habeþli Yesar, bir an duraklamýþ, bu kelimenin âdeta þefkatli bir el gibi kalbini kapladýðýný hisseder olmuþtu.

Yesar sâdece Yahudilerin beyanlarýyla iktifa etmek istemiyor, meseleyi kaynaðýndan öðrenmek istiyordu.

Ýþte, bunun için davarlarýný önüne katarak, Hz. Resûlullah'ýn huzuruna çýkageldi!

"Sen neler söylüyor ve nelere davet ediyorsun?" diye sordu.

Resûli Ekrem, "Ýslâmiyete davet ediyorum. Allah'tan baþka ilâh bulunmadýðýna ve benim de O'nun Resulü olduðuma þehâdete, Allah'tan baþkasýna ibâdet etmemeye çaðýrýyorum." buyurdu.

Yesar, bu sefer, "Peki, ben, dediðin gibi îman eder ve þehâdete bulunursam bana ne var?"

Resûli Ekrem, "Eðer bu îman ve bu þehâdet üzere ölürsen Cennet var!" dedi.597

Bunun üzerine Yesar, hemen orada Müslüman oldu.

Resûli Ekrem, ona bu îman ve þehâdet üzere ölürse Cennet'e gireceðini söylemiþti. Amma Yesar müteredditti. Yaþadýðý muhitte insanlar makam ve mevkilerine, zenginlik ve fakirliklerine, güzellik ve çirkinliklerine göre muamele görüyorlardý. Güzel olmayana, hele köleye kimse itibar etmezdi.

Bu sebeple, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Ben Habeþî (siyah tenli), çirkin yüzlü ve fakir bir adamým, bir köleyim! Bu hâlimle Yahudilerle çarpýþýr ve ölürsem yine Cennet'e girer miyim?"

Resûli Ekrem'den, Yesar'ý sevince garkeden cevap geldi: "Evet, Cennet'e girersin!"598

Yesar bu sefer, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Þu davarlar bana emanettir. Þimdi ben onlarý ne yapayým?" diye sordu.

Resûli Ekrem Efendimiz, "Onlarý karargâhtan çýkar. Onlara doðru ufak taþlar at ve baðýr! Onlar, sahiplerinin yanýna dönecektir." diyerek Yesar'a yol gösterdi.

Yesar hemen kalktý. Yerden bir avuç kum alýp davarlara doðru savurdu:

"Haydi, artýk sahibinize dönünüz."

Davarlar, sanki biri tarafýndan güdülüyormuþ gibi, topluca gidip sahiplerinin yanýna vardýlar.599

Yesar 'in Þehid Olmasý

Islâmiyetle þereflenen Yesar, artýk o andan itibaren Allah yolunda çarpýþan bir mücâhid olmuþtu. Mücâhidler safýnda, düþman arasýna cesurca dalýyordu. Çok geçmeden, kalelerden atýlan taþlarla þehid oldu. Böylece, "bir vakit namaz kýlma fýrsatýný bile bulamadan Cennet'e uçan Müslüman" unvanýný aldý.600

Þehid Yesar'ýn cenazesi karargâha getirildi. Üzeri örtülü idi. Yerde uzatýlmýþtý. Cenazeye bakan Hz. Resûlullah'ýn bir ara yüzünü çevirdiðini farkeden sahabîler, merakla, "Yâ Resûlallah!.. Ondan yüzünüzü niçin çevirdiniz?" diye sordular.

Resûli Ekrem Efendimiz sebebini izah etti: "Þehid, vurulup yere düþtüðü zaman Cennet hurilerinden iki zevcesi gelip yüzünden tozlarý siler ve, 'Allah, seni toza topraða bulayanýn da yüzünü toza topraða bulasýn, seni öldüreni öldürsün!' derler. Allah, bu kuluna ikram edip, onu hayra þevketti. Allah'a hiç secde etmediði hâlde, Cennet hurilerinden ikisini, onun baþucunda gördüm!"601

Ýþte, az ihlâslý amel ve iþte, ebedî saadet, sonsuz mükâfat ve ecir!

Bu hâdise, bize, hâl, hareket ve sözlerimizde en mühim unsurun ihlâs ve samimiyet olduðu dersini veriyor.

Ayrýca bu hâdisede görüyoruz ki, Peygamber Efendimiz, îman ve Ýslâm'a davette insanlar arasýnda asla—içtimaî mevkii ne olursa olsun—fark gözetmiyordu. Evet, Yesar kara kuru ve çirkin yüzlü bir köle idi; üstelik, içtimaî seviyenin o zaman insanlarý nazarýnda en düþük tabakasý sayýlabilecek bir mevki

de idi. Bütün bunlara raðmen Efendimiz, onu hakir görmüyor, küçümsemiyor, Müslüman olup olmamasýnda—hâþâ—herhangi bir küçümseme eseri göstermiyordu; aksine, gayet ciddî bir þekilde ona Ýslâmiyeti anlatýyor, böylece de ebedî saadeti elde etmesine vesile oluyordu.

Ýslâm ve îmana hizmette bulunanlarýn da ayný ölçü ve düþünceyle hareket etmeleri gerekir!



567 ibni Sa'd, Tabakat, c. 2, s. 106.
568 Ýbni Hiþam, Sîre, c. 3, s. 364.
569 Ahmed Ibni Hanbel, Müsned, c. 5, s. 271.
570 ibni Kesir, Sîre, c. 3, s. 344345; Deðiþik ifadelerle bkz.: Buharî, Sahih, c.3, s. 48; Müslim, Sahih, c. 3, s. 14271429.
571 Ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 343; Müslim, A.g.e., c. 3, s. 1428.
572 Buharî, A.g.e., c. 3, s. 50.
573Kaf,16.
574 Nesaî, Sünen, c. 8, s. 265.
575 Ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 343; Ibni Kayyim, Zâdû'lMaad, c. 2, s. 148
576 Ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 343; Ahmed Ibni Hanbel, Müsned, c. 3, s. 111.
577 Ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 344; Ibni  Sa'd, Tabakat, c. 2, s. 109; Ahmed Ibni Hanbel, A.g.e., c. 3, s. 111.
578 Ahmed Ibni Hanbel, A.g.e., c. 3, s. 111.
579 Ýbni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 349; Ahmed Ýbni Hanbel, A.g.e., c. 5, s. 353.
580 ibni Sa'd, A.g.e., c. 4, s. 303.
581 ibni Sa'd, A.g.e., c 4, s. 303.
582 Müslim, Sahih, c. 3, s. 1428.
583 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 4, s. 327.
584 ibni Sa'd, A.g.e., c. 4, s. 328.
585 ibni Hiþam, A.g.e., c. 2, s. 111; Buharî, Sahih, c. 3, s. 51; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, c. 3, s. 353.
586 Müslim, Sahih, c. 4, s. 1872.
587Ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 340; Buharî, A.g.e., c. 3, s. 51.
588 Ahmed Ýbni Hanbel, A.g.e., c. 1, s. 99.
589 Süheylî, Ravdû'lÜnf, c. 6, s. 560.
590 ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 349; Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 110; ibni Kesir,Sîre, c. 3, s. 352.
591 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 110; ibni Kesir, A.g.e., c. 3, s. 352.
592 Buharý, Sahih, c. 3, s. 51; Ýbni Kayyým, Zâdû'lMaad, c. 2, s. 149; ÝbniKesir, A.g.e,, c. 3, s. 351
593 Ýbni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 347; Ibni Sa'd, A.g.e., c. 2. s. 112; Taberî,Tarih, c. 3, s. 94; Ýbni Kesir, A.g.e., c. 3, s. 357.
594 Ýbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 112; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, c. 4, s. 52.
595 Vakidî, Megazi, c. 2, s. 657.
596 Ýbni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 349350; ibni Kesir, A.g.e., c. 3, s. 359.
597 ibni Kesir, A.g.e., c. 3, s. 361.
598 ibni Kesir, A.g.e., c. 3, s. 362.

599 Ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 359.
600 Ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 359.
601 Ibni Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 359.

 
 


radyobeyan