Mute muharebesi By: hafiza aise Date: 04 Ocak 2011, 18:18:19
Mute Muharebesi
(Hicret 'in 8. yýlý Cemaziyelevvel ayý / Milâdî 629)
Peygamber Efendimiz, sâdece büyük devletlerin hükümdarlarýný mektuplar ve elçiler göndererek Ýslâm'a davet etmekle kalmamýþ, ayný zamanda onlara peyk ve tâbi durumunda bulunanlara da elçi ve mektuplar vasýtasýyla Ýslâm'ý teblið etmiþti. Busra (þimdiki Havran) Valisine de, ashabtan Haris b. Umeyr elEzdî Hazretlerini nâmei hümâyunla göndermiþti. Busra, o sýrada bir beylik idi. Valisi ve ahalisi ýrkan Arap olduklarý hâlde, dinen Hýristiyan ve siyaseten de Bizans'a tâbi bulunuyorlardý.
Elçi Haris Hazretleri, Dimaþk nahiyelerinden Belka'a baðlý Müte köyüne varýnca, Bizans Kayserinin Þam valilerinden olan Þürahbil b. Amrû'lGassanî'nin yanýna çýkartýlmýþtý. Þürahbil, Hz. Haris'in Peygamberimizin elçisi olduðunu öðrendiði hâlde, onu hunharca öldürmüþtü.705
Elçisinin þehid edildiðini haber alan Resûli Zîþan, pek ziyade müteessir oldu. Sahabei Güzin de fazlasýyla üzüldü. Zîra, o âna kadar Resûli Kibriya Efendimizin hiçbir elçisi öldürülmemiþti.706 Haris, Hz. Resûlullah'ýn þehid edilen ilk ve son elçisidir. Bu bakýmdan, bu vahþîce cinayet çok büyük bir mânâ taþýyordu. Doðrudan doðruya Hz. Resûlullah'ý ve Müslümanlarý gönülden rencide eden çirkin bir hâdiseydi. Þürahbil, bu alçakça davranýþýyla, Ýslâm'a karþý olan derin kin ve düþmanlýðýný ortaya koyduðu gibi, devletler arasýnda carî "Elçiye zeval olmaz." temel prensibini de ihlâl etmiþti.
Hâdiseyi deðerlendiren Resûli Ekrem Efendimiz, derhâl bir ordu teþkil etti; üç bin mücâhidden meydana gelen bu ordunun baþýna da, kendi âzadlýsý olan Zeyd b. Harise'yi tâyin etti.
Resûli Ekrem, Zeyd b. Harise'yi kumandan tâyin ettiðini belirttikten sonra da, "Zeyd þehid olursa, yerine Cafer b. Ebû Tâlib geçsin! Cafer þehid olursa, Müslümanlar aralarýnda münasip birini kendilerine kumandan seçsin!"707 diye buyurdu.
Feraset sahibi Müslümanlar, bu ifadelerdeki ince mânâyý kavramýþlardý. Gözyaþlarý arasýnda, "Yâ Resûlallah, keski sað kalsalar da kendilerinden faydalansak!" derken, Hz. Resûlullah hiçbir cevap vermeyip sustu.
Ya, sýrasýyla kumandanlýða geçecek olanlar?.. Onlar da akýbetlerinin Hz. Resûlullah'ýn bu yüce sözlerinde gizli olduðunu bildikleri hâlde, yola çýkmada zerre kadar tereddüt göstermediler, emri Peygamberî'ye ruhu canla itaat ettiler. Evet, onlar, bile bile ölüme koþuyorlardý! Ama bu ölüm, normal ölümlerden farklý olacaktý ve bu ölüm, onlarý hayat mertebelerinin en yükseðine ulaþtýracaktý: þehidlik... Gönüllerinde yatak tek gaye, Ý'lâyý Kelimetullalý; ruhlarýný saran tek arzu ise, þehâdet idi. Ýþte, onlarý coþkun bir hava içinde sefere çýkaran gaye ve arzu bu idi!
ÝSLÂM ORDUSUNUN MEDÝNE'DEN UÐURLANIÞI
Üç bin kiþilik Ýslâm Ordusu, bir vücut hâline gelmiþ, harekete hazýr bekliyordu. O sýrada Peygamber Efendimiz, beyaz bir sancak baðlayýp Komutan Hz. Zeyd'e verdi ve, "Haris b. Umeyr'in öldürüldüðü yere kadar gidiniz. Orada bulunanlara Ýslâm'ý teklif ediniz. Kabul ederlerse ne âlâ; etmezlerse, Allah'ýn yardýmýna güvenerek onlarla çarpýþýnýz!"708 diye emretti.
Bu tavsiyeden bile, Ýslâm Ordusunun intikam duygusundan uzak, Ýslâm'ý teklif etmek gibi ulvî bir gayeyle yola çýkarýldýðýný pekâlâ anlamak mümkündür!
Mücâhidleri uðurlamaya Resûli Ekrem'le birlikte birçok Müslüman da Seniyyetû'lVeda'ya [Veda Yokuþuna] kadar gelmiþti. Resûli Ekrem burada durdu ve mücâhidlere, "Ben, size, Allah'ýn emirlerini yerine getirmenizi, yasaklarýndan uzak kalmanýzý, Müslümanlardan yanýnýzda bulunanlara karþý hayýrlý olmanýzý ve iyi davranmanýzý tavsiye ederim. Allah yolunda Allah'ýn ismiyle savaþýnýz! Ganimet mallara hýyanet etmeyiniz! Ahde vefasýzlýk göstermeyiniz! Küçük çocuklarý öldürmeyiniz! Kadýnlarý, yaþlanmýþ pîri fânileri katletmeyiniz! Aðaçlarý kesip yakmayýnýz! Evleri yýkmayýnýz! Orada, Nasranîlerin kiliselerinde, halktan uzaklaþmýþ, kendilerini tamamen ibâdete vermiþ birtakým kimseler bulacaksýnýz. Sakýn onlara dokunmayýnýz!"709 diye emir ve tavsiyede bulunduktan sonra, ordunun komutaný Hz. Zeyd b. Harise'ye þunlarý emretti:
"Müþriklerden düþmanýnla karþýlaþtýðýn zaman, onlarý üç husustan birine davet et! Hangisini kabul ederlerse, onlara dokunma!
"Sonra, onlarý Muhacirler yurdu olan Medine'ye hicrete davet et! Dâvetine icabet ederlerse, Muhacirlerin sahip olduklarý haklara kendilerinin de sahip olacaklarýný ve onlarýn mükellef bulunduklarý vazifelerle kendilerinin de mükellef olacaklarýný bildir!
"Eðer, Müslüman olup yurtlarýnda oturmayý isterlerse, Müslümanlardan göçebe Araplar gibi olacaklarýný ve onlar hakkýnda uygulanan Ýlâhî hükmün kendileri hakkýnda da uygulanacaðýný, harb ganimetlerinden kendilerine bir þey verilmeyeceðini ve ganimetten ancak Müslümanlarýn yanýnda muharebe etmiþ olanlarýn faydalanacaklarýný haber ver!
"Eðer Müslüman olmaya yanaþmazlarsa, onlarý cizye vermeye davet et! Onlardan, bunu kabul edenlere dokunma! Cizye vermeye de yanaþmazlarsa, Allah'ýn yardýmýna sýðýnarak onlarla çarpýþ!
"Eðer muhasara ettiðin kale veya þehir halký, kendilerini Allah'ýn hükmüne göre teslim almaný senden isterlerse, onlarý Allah'ýn hükmüne göýre teslim alma; fakat, kendi hükmüne göre teslim al! Çünkü sen, Allah'ýn, onlar hakkýndaki hükmüne isabet edip etmeyeceðini bilemezsin!
"Eðer muhasara altýna aldýðýn kale veya þehir halký, senden, kendileri için Allah'ýn ve Resulünün emanýný isterlerse, sen, onlara Allah ve Resulü adýna eman verme! Fakat, kendi emanýný, babanýn emanýný ve arkadaþlarýnýn emanýný ver! Çünkü, siz, kendinizin ve babalarýnýzýn vermiþ olduðu eman sözünü bozacak olursanýz, bu, Allah ve Resulü adýna vermiþ olduðunuz eman sözünü bozmanýzdan, sizin için günahça daha hafiftir."710
Bu emir ve tavsiyelerinden sonra Resûli Kibriya Efendimiz, mücâhidlerle vedalaþtý. Orduyu uðurlamak için gelen Müslümanlar da, "Allah, sizleri her türlü tehlikeden korusun, yine sað salim geri çevirsin!" diye dua ettiler.
Medine'ye dönen Resûli Kibriya Efendimizi ise, Abdullah b. Ravaha (r.a.), "Geride kalan, hurmalýkta kendisine veda ettiðim zâta; o en hayýrlý uðurlayýcýya, en hayýrlý dosta selâm olsun!"711 diyerek selâmladý.
Artýk, Ýslâm Ordusu göz ve gönül yaþlarý arasýnda Medine'den uðurlanmýþtý. Hz. Fahri Âlem'in bizzat kendi eliyle verdiði beyaz sancak, baþlar üzerinde ihtiþamla dalgalanýyordu. Sinedeki yürekler, Hz. Resûlullah'ýn sunduðu sözler, verdiði öz ve ruh ile atýyordu. Çölün saf, uçsuz bucaksýz sînesine süzülen bu mücâhidler, kimlere ve hangi diyara gidiyordu? Görünüþe bakýlýrsa, Suriye hududunda bulunan, reisliðini Þürahbil b. Amr'ýn yaptýðý beylikle hesaplaþmaya gidiyordu. Fakat, hayýr!.. Bu, iþin sâdece dýþ görünüþü idi. Hakikatte ise, koca bir Bizans Ýmparatorluðunun gururlu, kibirli ordusuyla hesaplaþmaya gidiyordu!
ÞÜRAHBÝL'ÝN HAZIRLANMASI
Göðüsleri heyecan ve cihada karþý aþkla dolu mücâhidler, uçsuz bucaksýz kum denizini at ve deve sýrtýnda aþmaya çalýþarak yollarýna devam edij/orlardý.
Bu sýrada Þürahbil'in kulaðýna, "Ýslâm Ordusunun Medine'den hareket ettiði" haberi ulaþtý.
Þürahbil, hazýrlanmakta gecikmedi. Kayser Heraklius'a haber uçurarak, kendisinden yardým dileðinde bulundu. Bu arada, Vadi'lKura'ya gelip konmuþ bulunan Ýslâm Ordusuna karþý da, kardeþi kumandasýnda bir askerî kuvveti öncü olarak gönderdi. Mücâhidler, vuku bulan çatýþmada Komutan Sedus'u öldürdüler, birliðini de bozguna uðrattýlar. Bu bozgun, Þürahbil'in gözünü korkuttu.
Ýlk saldýrýyý baþarýyla önleyen Ýslâm Ordusu, Vadi'1Kura'dan ayrýlarak Þam topraklarýndan Maan'a gelip konakladýlar. Mücâhidler, burada korkunç bir haberle irkildiler: "Bizans Ýmparatoru Heraklius, Rumlardan 100 bin askerin baþýna geçmiþ, güneye doðru yürüyormuþ. Harb âlet ve malzemeleri bakýmýndan ordusu son derece mükemmelmiþ!"
Kulaklarý çýnlatan bu haber yalan deðildi. Yalan olmadýðý için de, Hz. Zeyd, mücâhidlerin görüþlerini öðrenmek istedi. Konuþanlarýn ekserisi þu görüþteydi:
"Resûlullah'a (a.s.m.) yazý yazýp düþmanýmýzýn sayýsýný bildirelim; bize savaþacak er göndersin ya da bu yolda yapmak istediði þeyi bize emretmesini isteyelim!"712
O zamana kadar konuþmayan, hep susup dinleyen biri vardý ki, konuþma sýrasý ona gelmiþti. Bu, hem büyük bir þâir, hem de emsalsiz bir kahraman olan Abdullah b. Ravaha idi. Komutan Zeyd Hazretlerinin bu husustaki sorusuna, "Vallahi, sizin þimdi istemediðiniz þey, arzulayýp o arzuyla yola çýktýðýnýz þehidliktir! Biz, insanlsýrla, ne sayýca, ne de at ve süvarice çokluk olduðumuz için deðil, Allah'ýn bizi þereflendirdiði þu din kuvvetiyle savaþýyoruz.! Gidiniz, çarpýþýnýz! Bunda muhakkak iki iyilikten biri vardýr: Ya þehidlik ya zafer!.."713 diye kahramanca cevap verdi.
Mücâhidler, bu samimî ve yürekten sözleri, sanki Abdullah b. Ravaha'dan deðil de, bir baþka âlemden kendilerine bir sesleniþmiþ gibi dinliyorlardý. îman ve cihad aþkýyla yanan içler, bu sözlerle birden nurânî birer alev hâlini aldý ve "Vallahi, Ravaha'nýn oðlu doðru söylüyor!" diyerek, cesaretle düþmana doðru yol almaya baþladýlar.
HESAPLAÞMANIN BAÞLAMASI
Tarih, Hicret'in 8. yýlý, Cemaziyelevvel ayýný gösteriyordu. Yer, Müte Meydaný idi.
Bir tarafta 100 bini aþan gururlu ve intizamlý Hýristiyan Bizans Ordusu; diðer tarafta, üç bin kiþilik, görünüþte hasmýna kýyasla gayet az ve harb malzemelerinden mahrum Hz. Zeyd kumandasýndaki Ýslâm Ordusu... Birincisinde her þey var, bir tek þey yok; ikincisinde ise düþmana nisbetle hiçbir þey yok, sâdece bir tek þey var: îman... Uðrunda her þeylerini feda etmek duygusuyla harekete geçen, dinlerinin sahibi Allah'a îman ve O'nun yardýmýna olan itimat!
Zahire bakýlýp hüküm vermeye kalkýldýðý takdirde görünen manzara garib bir durum arzediyordu. Kýyas kabul etmeyecek bir çokluk ve azlýk karþý karþýyaydý. Nitekim, Bizans Ýmparatoru Heraklius, karþýsýnda bir avuç insaný görünce, hâdiseye bu kadar ehemmiyet veriþinin mânâsýz düþtüðünü ve onlarý bir anda yok edeceðini düþünmüþ olacak ki, kendisini tutamayarak kahkahalar savurdu. Sonra da bu kadar zahmet ve külfete mânâsýzca sebebiyet verdiði için Þürahbil'i de tekdir etti.
Ne var ki, Kayser, iki þeyi birbirine karýþtýrýyordu: Görünüþ ile hakikati... Evet, görünüþte gerçekten Bizans Ordusu gözleri kamaþtýrýcý bir haþmete sahipti; ama hakikatte bu haþmetli görünüþ altýnda cýlýz ve sönük bir ruh vardý. Ýslâm Ordusu ise, görünüþte gerçekten sayýca azdý, silâhça güçsüzdü; ama hakikatte bu azlýðýn içinde azametli bir ruh, bir mânâ, bir heyecan ve aþk vardý. Galibiyetler, muzafferiyetler ise, tarihte ihtiþamlý görünüþlerin deðil, hep azametli îmanýn, büyük ruhun ve haþmetli mânânýn olagelmiþtir.
Ýki taraf, artýk birbirlerini iyice görmüþ ve süzmüþlerdi; bundan sonra bekleyip durmak manasýzdý.
Ýslâm Ordusunun kumandaný Hz. Zeyd b. Harise, Resûli Kibriya'nýn teslim ettiði ak sancaðý omuzlayarak ortaya atýldý. Çarpýþma, þimþek çakýþlarý sür'atinde baþladý. Bir anda yerler kana bulandý. Tekbir sesleri, kýlýç þakýrtýlarý, at kiþnemeleri, yaralý feryadlarý ve harb naralarý birbirine karýþtý.
Hz. Zeyd'in Þehâdeti
Bir elinde beyaz sancak, düþmanla göðüs göðüse, kahramanca çarpýþan büyük kumandan Hz. Zeyd, Bizanslýlarýn mýzrak darbelerine mâruz kaldý ve vücudu delik deþik oldu. Kanlan etrafa sýçrýyordu. Ayakta duracak gücü kaybeden bu büyük insan, mukaddes gayesine kendisini seve seve feda etmenin manevî haz ve huzuru içinde yere düþüp þehâdet mertebesine ulaþtý.714
Sancak, sahibini bekliyordu. Hz. Zeyd'in þehid olduðunu gören, Hz. Resûlullah'ýn talimatý gereði sancaðýn yeni sahibi, yeni kumandan Hz. Cafer, bir ok sür'atinde sýçrayarak o mübarek ak sancaðý kaptýðý gibi omuzladý.715 Düþman kalabalýðýný ve kudurgan saldýrýþýný hiçe sayarak, saflarý arasýna elde ak sancak, cesur ve yiðitçe daldý. Zeyd'in þanlý, þerefli akýbetine uðrayacaðýný bile bile kýlýç sallamaya devam etti. Düþman kalabalýkmýþ; olsun! Kuvvetliymiþ; ne çýkar? Yiðit, her þeye raðmen kendi vazifesini yapacaktýr. Zâten yiðitlik, verilen vazifeyi hakkýyle yerine getirmek deðil de nedir? Hem þehid olsa neyi kaybedecektir? Dünya hayatýný mý?.. Olsun; ebedî bir hayat var ya!.. Dünya hayatýný verip, ebedî hayatta imrenilecek mertebeler kazanmak az þey mi?
Hz. Cafer de Þehid Düþtü
Kumandan Hz. Cafer gibi, her mücâhid ayný duygu, ayný heyecan ve ayný kutsî gaye ile düþman ordusuna saldýrýyordu. Ýslâm Ordusunda kartal cesareti, düþman askerinde karga ürkekliði vardý. Durum ne olursa olsun, Ýslâm Ordusu kârlý çýkacaktý. Galib olursa, hem maddî hem manevî zaferi elde etmiþ olacaklar; maðlûb olup þehid olurlarsa, manevî zaferi þanlý, þerefli bir destan hâlinde elde edeceklerdi. Bunun için korkularý, telâþlarý, endiþe ve tereddütleri yoktu.
Dost gözler yanýnda düþman gözler de, yeni kahraman kumandanýn üzerinden ayrýlmýyordu. Bu ürkek ve mütereddit gözler, bu kahramanýn cesaretli saldýrýþýna, önüne geleni biçmesine, karþýsýna çýkaný kýrýp geçirmesine hayret ve þaþkýnlýkla bakýyordu.
Ne var ki, Hz. Cafer'in de mukadder akýbeti yaklaþýyordu. Ýnen hain bir kýlýç darbesi, sað kolunu bileðinden kesti. Bu sefer þanlý sancaðý, sol eline aldý. Ama fazla sürmeden bu kolu da kesildi. Eðer alabilirse, manzarayý hayâlinizde canlandýrýnýz ve bu büyük kahramanýn Ý'lâyý Kelimetullah uðrunda gösterdiði gayreti, hamiyeti hayranlýkla seyrediniz. Bu eþsiz kahraman, Resuller Resulünün teslim ettiði Ýslâm'ýn izzetini, ordunun þerefini temsil eden mübarek sancaðý yere düþürmemek için, bileklerinden aþaðýsý yere düþmüþ kollarýyla sarýldý.716 Artýk düþman saldýrýsýna karþý koyacak durumu yoktu. O anda tek gayesi, o þanlý ve þerefli bayraðý yere düþürmeden üçüncü ele teslim etmekti. Ýlâhî Yarabbi!.. Bu ne haþmetli îman, bu ne büyük ideal, bu ne kutsî gaye, bu ne ulvî gayret ve hamiyyet! Bizim þu anda havsalamýza sýðdýramadýðýmýz hâdiseyi Hz. Cafer (r.a.) bizzat yaþýyordu; evet, bizzat yaþýyordu.
Bu haþmetli manzara, haliyle fazla devam etmedi ve düþmandan gelen kýlýç darbeleri Hz. Cafer'i de Hz. Zeyd'in kavuþtuðu þehidlik mertebesine çýkardý.717 Henüz o sýra 41 yaþýnda bulunan bu Ýslâm kahramanýnýn vücuduna baktýklarýnda, 90'dan ziyade mýzrak, ok ve kýlýç yarasý görüyorlardý.718
Sancak, Abdullah b. Ravaha 'nýn Omuzunda
Kumandanlýk sýrasý Abdullah b. Ravaha Hazretlerine gelmiþti.
Atýnýn üzerinde, ak sancak omuzunda, düþmana karþý ilerledi. Kötülüðü emreden nefis, bu vaziyette iken bile onu vesvese ve tereddütler tuzaðýna düþürmek istiyordu. Hz. Abdullah, iki düþman arasýnda kalmýþtý. Biri Bizans askerleri, diðeri hiçbir zaman yanýndan ayrýlmayan nefsi... Ama o, bu iki düþmana karþý da gereði gibi mücadele veriyordu. Bir taraftan düþmana saldýrýrken, diðer taraftan en büyük düþmaný olan nefsine þöyle diyordu:
"Ey nefsim!.. Ben, seni kendime boyun eðdireceðim diye yemin ettim. Sen buna ya kendiliðinden razý olursun ya da bunu sana zorla kabul ettiririm! Müslümanlar, toplanmýþlar, baðýrýyorlar. Ýçlerinden 'Ýnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn.' diyen aðlamaklý sesler yükseliyor. Anladýðým kadarýyla, sen pek Cennet'ten hoþlanmamýþ görünüyorsun! Yýllardýr, hâlâ itminana ermemiþsin! Ey nefsim, sen þimdi öldürülmezsen, daha hiç ölmeyecek misin ki?.. Ýþte, ölüm gelip çattý; arzu etmediðin hâlde!.. Eðer o iki kiþinin yaptýðýný yapar, þehidliði tercih edersen, en isabetli iþi yapmýþ olursun! Eðer gecikirsen, bedbaht olursun!"719
Nefsini maðlûb eden Hz. Abdullah, kahramanca bir çarpýþma gösteriyordu. Bir ara bir kýlýç darbesiyle kesilen parmaðý sallanmaya baþladý. Yüreði Allah ve Resûlullah muhabbetiyle çarpan bu büyük insan, atýndan yere indi; parmaðýnýn üstüne ayaðýyla bastý ve sallanan kýsmý koparttýktan sonra tekrar atýna atlayarak düþman saflarýna bir arslan gibi daldý. Kalbini kaplayan îman feyz ve cesareti, âdeta vücudunda aðrý, sýzý ve acýma nâmýna ne varsa hepsini alýp götürmüþtü.
Hz. Abdullah, kahramanca çarpýþtýktan sonra, bir ara geri dönüp atýndan indi. Üç günden beri aðzýna tek lokma almamýþtý. O sýrada biri kendisine üzeri etli bir kemik sundu. Üç günden beri aðzýna aldýðý ilk lokma olacaktý bu... Ama nerde? Henüz etli kemiði azýcýk ýsýrmýþtý ki, Müslümanlarýn bulunduðu tarafta bir gürültü ve kargaþa koptu. Hz. Abdullah, elindeki kemiði bir tarafa fýrlattý ve kendi kendine, "Sen hâlâ dünyada boðazla meþgulsün!" diyerek kýlýcýný sýyýrdýðý gibi çarpýþmaya katýldý.720
Bu çarpýþma neticesinde Hz. Abdullah da arzuladýðý yüce makama eriþti.721
ÝSLÂM ORDUSUNUN DAÐILMASI
Üst üste üç kahraman kumandanýný þehid veren ve baþsýz kalan Ýslâm Ordusu, düþman karþýsýnda daðýldý. Mücâhidler bir an için geri çekilmek veya muharebeye devam etmek arasýnda tereddüt gösterdiler. Bu arada birkaç mücâhid þehid oldu.
Bütün bunlara raðmen, Hz. Resûlullah'ýn azýz sancaðý yere düþmüþ deðildi. Onu, Abdullah b. Ravaha þehid olunca, Ebû'lYeser Ka'b b. Umeyr eline alarak mücâhidlerden Sabit b. Akrem'e vermiþti. Bu sahabî de onu alýr almaz ordunun önüne koþmuþ ve bayraðý yere dikerek Müslümanlarý bir araya toplanmaya çaðýrmýþtý. Mücâhidlerin her biri bir taraftan gelerek bu merkez tarafýnda toplanýyorlardý. Sancaðý elinde tutan sahabî Sabit b. Akrem, toplananlara, "Ey mücâhidler topluluðu!.. Aranýzdan birini kendinize kumandan seçiniz ve onun etrafýnda toplanýnýz!" diye seslendi.
Mücâhidler, "Biz, seni kumandan seçtik, biz sana razýyýz!"722 dediler.
Ne var ki, Sabit Hazretlerinin, gözü bir baþkasýndaydý: Orduya, Ýslâm'daki sadâkat ve samimiyetini ispatlamak babýnda gönüllü olarak katýlmýþ olan yeni Müslümanlardan Hâlid b. Velid'di bu!.. "Ben bu iþi yapamam!" diyen Sabit b. Akrem, gözünü diktiði Hz. Hâlid'e, "Ey Ebû Süleyman!.. Gelip, alsana þu sancaðý!.." diye seslendi.
Ne var ki, saygýlý ve duygulu bir kahraman olan Hz. Hâlid, bayraðýn bu yaþlý muhterem zâtta kalmasýný istiyordu:
"Ben, bu sancaðý senden alamam. Sen buna benden daha lâyýksýn! Çünkü, benden daha yaþlý ve Bedir Savaþýnda da bulunmuþsun!"723
Evet, Hz. Hâlid'in söylediklerinin hepsi doðru idi. Ama o an, o saat, çok yaþlanmýþ olaný veya herhangi bir þeye katýlmadan dolayý kazanýlmýþ çok þerefi istemiyordu. O an ve o durum, Ýslâm Ordusunu bu en tehlikeli durum karþýsýnda kurtaracak liyakat arýyor ve ancak onu istiyordu. Bunun gayet iyi idrakinde olan Sabit b. Akrem (r.a.), teklifini Hz. Hâlid'e tekrarladý: "Al, Resûlullah'ýn þu bayraðýný!.. Ben onu sana vermek üzere aldým. Sen çarpýþma hususunda, savaþ konusunda benden daha bilgili ve maharetlisin!"
Sonra da Hz. Hâlid'in cevap vermesine fýrsat vermeden Müslümanlara dönerek, "Hâlid'i kumandan seçmek hususunda görüþ ve söz birliði ediyor musunuz?" diye seslendi.724
Gözlerini bu kahraman sahabînin üzerinden ayýrmayan mücâhidler, hep bir aðýzdan "Evet!.." dediler. Bunun üzerine de Hz. Hâlid, Hz. Resûlullah'ýn sancaðýný eline alýp büyük bir hürmetle öptü ve atýna atlýyarak yüzünü düþmana doðru çevirdi. Artýk kumandan, Hz. Hâlid'di!
Peygamber Efendimizin, Muharebe Safhalarýný Haber Vermesi
Bütün bunlar olup biterken, Resûli Kibriya Efendimiz, harbe iþtirak etmeyen ashabýyla birlikte Medine'de bulunuyordu. Medine neresi, Müte neresi?.. Aradaki mesafe bin kilometreden fazla. Ama bu uzun mesafe, hakikatbin göze sahip Resûli Kibriya için kýsaldý ve âdeta harb, gözlerinin önünde cereyan ediyormuþçasýna çarpýþmanýn safahatýný ashabýna teessür içinde teker teker anlattý: "Zeyd b. Harise sancaðý eline aldý ve þehid oldu. Onun için Allah'tan af dileyiniz! Sonra sancaðý Cafer aldý. O da þehid oldu. Onun için de Allah'tan af dileyiniz! Sonra sancaðý Abdullah b. Ravaha aldý. O da þehid oldu! Bu kardeþiniz için de Allah'tan af dileyiniz!"725 Sonra da, mübarek gözyaþlarý arasýnda sözlerine þöyle devam etti:
"Abdullah b. Ravaha'dan sonra, sancaðý Allah'ýn kýlýçlarýndan bir kýlýç aldý. Ýþte, þimdi tandýr tutuþtu, harb kýzýþtý! Allah'ým, sen ona yardým et!"726
Bu durum, Cenâbý Hakk'ýn müsaadesiyle mucize olarak gaybten bir haber veriþti. Gaybýn tek bilicisi Yüce Allah, hikmeti gerektirdiðinde sevgili kuluna da bazý þeyleri bildirir, gösterir ve aradaki uzun mesafeleri kaldýrýverir!
KUMANDAN HÂLÝD B. VELÝD
Müslümanlarýn baþlarýna lâyýk gördükleri yeni kumandan Hz. Hâlid, cesaretle atýný mahmuzlayýp düþman üzerine yürüdü. Kendisini, yayýndan kopmuþ oklar hâlinde mücâhidler takib ettiler. Müslümanlarýn saldýrýþý öylesine cesurca ve kahramanca idi ki, düþman bir anda þaþýrdý. Neye uðradýðýnýn farkýna varýncaya kadar da birçok askerini yerde serili gördü. Akþama yakýn cereyan eden bu çarpýþmada düþman topluluklarýndan bazýlarý bozguna bile uðradý. Ne var ki, kendini toparlayan düþman, hava kararmaya baþladýðý sýrada toptan hücuma geçince, bu sefer Müslümanlar geri çekilmek zorunda kaldýlar.
Hz. Hâlid'in Taktiði
Bilindiði gibi, o zamanki muharebeler, þimdiki savaþlar gibi geceli gündüzlü devam etmezdi: Sabahleyin, herkes iþine gücüne gider gibi, asker silâhýný kuþanýr, harb meydanýna girer, gerektiði kadar çarpýþýrdý; akþam olunca da, yine herkesin iþinden evine dönmesi gibi, ordugâhýna dönerdi.
Hz. Hâlid, kumandanlýðý akþama yakýn almýþtý. Bir iki taarruzdan sonra da hava kararmýþ ve iki taraf ordugâhýna çekilmiþti. Hz. Hâlid, büyük bir kahraman olduðu kadar, harb sanatýnda, düþmaný þaþýrtýcý taktikler uygulamakta da son derece mahirdi. Bu sanat ve maharetini kullanmasý gerekiyordu. Geceyi hep düþünerek, birtakým plânlarýn ve düþmaný þaþýrtacak taktiklerin tasavvuruyla geçirdi.
Gün doðusuyla birlikte Ýslâm Ordusu da yeni bir tertip ve düzenle düþman karþýsýna dikildi. Bunu gören düþman hem hayrete kapýldý, hem de ürkek bir tavra girdi. Ve o zaman, gece Ýslâm Ordusu safýnda duyduklarý gürültülerin, türlü hareket seslerinin mânâsýný anlýyorlardý: "Demek ki, Müslümanlara bu gece çok sayýda yardýmcý kuvvetler gelmiþ. Baksanýza, þu sað kanatta görünenler þimdiye kadar görülmemiþ askerlerdir."
Bir gün evvel bir avuç Müslümandan yedikleri kuvvetli bir aðýr yumruðun sersemliðini üzerinden atamamýþ olan düþman, bu deðiþiklik karþýsýnda bütün bütün korkuya ve endiþeye kapýlýyor, birbirlerine "Ne yapacaðýz!" der gibi manâlý bakýþlarla bakmaya baþlýyorlardý.
Hz. Hâlid, akýllýca bir taktik uygulamýþtý: O gece Müslüman bölüklerin yerini deðiþtirmiþ, saðdakileri sola, soldakileri saða, öndekileri arkaya, arkadakileri de öne almýþtý.Düþman birlikleri ise, karþýlarýnda yeni sýmalar, yeni kýyafetler görünce, Müslümanlara taze kuvvet gelmiþ olduðu zanýna kapýlmýþlar ve bunun neticesinde de korku ve telâþ havasýna girmiþlerdi.
Kahraman ve maharetli Hz. Hâlid, bu taktiðiyle düþmanýn manen sarsýldýðýný farkedince, vakit kaybetmeden mücâh idlere hücum emri verdi. Yeniden harbe girmiþçesine þiddetli hücuma geçen mücâhidler, düþman ordusunu bir anda darmadaðýn ettiler. Ý'lâyý Kelimetullah uðruna sýyrýlan kýlýçlar olanca kuvvetle küffar ordusunun üzerine iniyordu. O, görünüþte azametli, haþmetli düþman ordusu, çâreyi kaçmakta buldu! Sanki çil yavrularýnýn üzerine kartal çullanmýþtý.
Allah'ýn, Müslümanlarý nusretiyle sevindirdiði bu parlak günde, kahraman kumandan Hz. Hâlid'in elinde tam yedi kýlýç parçalandý. Yedi kýlýç parçalanýrken, kim bilir kaç kâfiri kýrýp geçirmiþti!
Mücâhidlerin cesaret ve kahramanlýðýnýn, uyguladýðý taktikle birleþmesi sonucu elde edilen parlak zaferden dolayý Hz. Hâlid, Yüce Allah'a hamdetti. Onun hamdine mücâhidler de, kendilerine umulmadýk bir anda bu fýrsatý ihsan eden Rablerine þükranlarýný takdim ederek katýldýlar.
Hz. Hâlid'in düþündüðü ve uyguladýðý taktik baþarýyla neticelenmiþ ve mücâhidler, kendilerinin aþaðý yukarý 4050 misli kadar olan düþman ordusunu sindirmiþti. Ancak, henüz tehlike atlatýlmýþ deðildi. Bu bir avuç Müslümanýn, bir daha bu sayýca kalabalýk ordunun toplanmasýna fýrsat verilmeden baþarýlý bir þekilde geri alýnmasý gerekiyordu. Bunu yapmak için de Hz. Hâlid plânýnýn ikinci kýsmýný uygulamaya koydu. O günün gecesi Ýslâm'ýn izzetini, þerefini, sânýný koruyarak ordusunu kaldýrýp güneye doðru süzüldü. Zâten, düþman üst üste yediði darbelerden sersemleþmiþti. Bu gidiþe sâdece seyirci kaldý, belki de sevindi.
Böylece, Hz. Hâlid'in taktiðinin ikinci kýsmý da müsbet netice vermiþ ve bir avuç Ýslâm mücâhidi, düþman diyardan, tereyaðýndan kýl çekercesine geri çektirilerek yok olmaktan kurtarýlmýþtý.
Bu, Yüce Allah'ýn gerçekten büyük bir lûtfu ve inayetinin eseri idi. Yedi gün devam eden çarpýþmalarda Ýslâm Ordusu sâdece 15 kadar þehid vermiþti.730
MEDÝNE'YE DÖNÜÞ
Hz. Hâlid, Allah'ýn yardýmýyla mahvolmaktan kurtardýðý ordusuyla Medine'ye doðru yola koyuldu. Düþman ise, þaþkýn þaþkýn seyretmekle yetiniyordu. Sanki olduklarý yerde çivilenmiþlerdi. Ýslâm Ordusunu takib etme cesaretini bulamamalarý, elbette kendileri hesabýna büyük bir hezimetti.
Mücâhidler, Medine'ye, parlak bir zaferi kazanmanýn vekar ve haþmetiyle yaklaþýyorlardý. Bu arada, mücâhidlerden Ya'la b. Ümeyye, önden giderek, henüz ordu Medine'ye varmadan Hz. Resûlullah'ýn huzuruna çýktý. Olup bitenleri anlatmak isteyince Resûli Kibriya, "Ýstersen, olup bitenleri, ben sana anlatayým!" buyurdu ve harb safahatýný olduðu gibi anlattý. Bu mucize karþýsýnda Hz. Ya'la, "Seni hak din ve kitapla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen mücâhidlerin hâdiselerinden anlatmadýk bir harf bile býrakmadýn!"731 dedi.
Resûli Kibriya Efendimiz ise, "Allah, yeryüzünü (aradaki mesafeyi) ortadan kaldýrdý; ben de savaþ meydanýný gözlerimle gördüm!"732 buyurdu.
Peygamberimizin, Hz. Cafer'in Þehid Olduðunu, Ailesine Haber Vermesi
Hz. Cafer'in Müte'de þehid olduðu gündü.
Resûli Kibriya Efendimiz, harbin safahatýný anlatýp üç kumandanýn þehid olduðunu Ashabý Kiram'a haber verdikten sonra, Hz. Cafer'in evine gitti.
Hz. Cafer'in hanýmý Esma binti Ümeys, her þeyden habersiz, iþleriyle meþguldü. Çocuklarýnýn yüzlerini tertemiz yýkamýþ, baþlarýný taramýþtý.
Resûli Ekrem Efendimiz, "Ey Esma!.. Cafer'in oðullarý nerede?" diye sordu.
Hz. Esmâ'nýn hâlâ bir þeyden haberi yoktu. Çocuklarý çok seven Hz. Resûlullah'ýn bu isteði altýnda herhangi bir mânâ aramadý. Oðullarýný tutup yanýna getirdi. Resûli Kibriya Efendimiz, onlarý baðrýna bastý, öptü, kokladý. Bu esnada kendisini zaptedemeyerek gözlerinden yaþlar akmaya baþladý.
Ýþte o anda, Hz. Esmâ'nýn yüreði daðlanýr gibi oldu. "Yâ Resûlallah," dedi, "anam babam sana feda olsun! Sen niçin aðlýyorsun? Yoksa Cafer ve arkadaþlarýndan sana acý bir haber mi eriþti?"733
Hz. Resûlullah acý gerçeði teessür içinde haber verdi: "Evet, onlar bugün þehid oldular!"734
Hz. Esmâ'nýn gözlerinden bir anda yaþlar seller gibi boþanmaya baþladý. Kadýnlar, baþýna toplandýlar. Hz. Resûlullah'ýn ona emri þu oldu:Daha sonra Efendimiz, Hânei Saadetine geldi; zevcelerine, "Cafer Ailesi için yemek yapmayý ihmâl etmeyiniz." buyurdu. Bunun üzerine, Hz. Cafer'in ev halkýna üç gün yemek yapýlýp yedirildi. Ýslâm'da ölünün ev halký için yapýlan ilk yemek budur.
Peygamber Efendimiz, Hz. Cafer için üç günden sonra aðlamayý da yasakladý.736
Resûli Kibriya Efendimiz, Hz. Cafer'in kesilen iki eline karþýlýk, Cenâbý Hakk'ýn ona iki kanat verdiðini ve Cennet'te, onunla istediði gibi uçup durduðunu haber vermiþtir. Bu sebeple ona "Caferi Tayyar" denilmiþtir.737
Peygamber Efendimizin, Zeyd b. Harise 'nin Kýzýnýn Bakýþýna Dayanamayýp Aðlamasý
Henüz, Ýslâm Ordusu Müte'den Medine'ye dönmemiþti.
Hz. Resûlullah, bir ara, harbte þehid olan Zeyd b. Harise Hazretlerinin kýzýný gördü. Masum kýz, Resûli Kibriya'nýn mübarek yüzüne hüzünlü ve aðlamaklý bakýyordu. Bu manzarayý seyre dayanamayan Efendimiz, þefkat ve merhametinden aðlamaya baþladý.
Sa'd b. Ubade Hazretleri, "Yâ Resûlallah, nedir bu?.." diye sordu.
Efendimiz izah etti: "Bu, sevgilinin, sevgilisine hasretidir."738
Ýslâm Ordusunun Karþýlanýþý
Oldukça sýcak bir gündü.
Hz. Resûlullah'ýn ak sancaðýnýn Medine ufuklarýnda parlamaya baþladýðý görüldü. Gelen, artýk Zeyd Ordusu deðil, "Seyfullahi'sSarim [Allah'ýn Keskin Kýlýcý]" unvanýnýn sahibi Hz. Hâlid b. Velid Ordusu idi. Tecessüm etmiþ ruh ve cesaret âbidesini andýran mücâhidler, üç kumandan dâhil 15 kadar mücâhidi kaybetmiþ olmanýn derin hüznü, ama Ýslâm'a parlak bir zafer kazandýrmanýn vekar ve sevinci içinde, Medine'ye, semâda süzülen parlak yýldýzlar misâli akýyorlardý.
Bu sýrada Resûli Ekrem, Ashabý Kiram'a, "Toplanýnýz da kardeþlerinizi karþýlayalým!" buyurdu.
Müslümanlar, kýzgýn sýcaða raðmen derhâl bu emre itaat edip mücâhidleri karþýlamak üzere âdeta Medine'yi tamamen boþalttýlar.
Kâinatýn Efendisi de, bu mücâhidleri karþýlamaya çýkýyordu; onlara "Hoþ geldiniz." demeye gidiyordu. Çocuk çocuk herkes onun etrafýný yýldýz misâli sarmýþtý. Çocuklarýn bineklere bindirilmesini emredip, ktýtsî þehâdet mertebesine eriþen Hz. Cafer'in biricik oðlunun da kendisine verilmesini istedi. Getirilen yavruyu, þefkat kahramaný Kâinatýn Efendisi önüne bindirdi; yoluna öylece devam etti.
Medine'nin Cüruf mevkiinde, mücâhidlerle karþýlayýcýlar birbirlerine kavuþtular ve ulvî bir manzara teþkil ettiler.
Bu arada, mücâhidlerin kulaðýna bazý nahoþ sözler geldi: "Allah yolunda savaþmaktan kaçan kaçaklar!.."739 Mücâhidler, iþittikleri bu sözlerden üzüntü duydular; durumu Hz. Resûli Ekrem'e þikâyet ettiler. Kâinatýn Efendisi, "Sizler, Allah yolunda savaþmaktan kaçanlar deðil, dönüp dönüp vuruþanlarsýnýz!"740 buyurarak onlarý teselli etti.
Hz. Resûlullah'ýn bu sözleri üzerine, Müslümanlar da, mücâhidleri o tür sözleri söyleyerek kýnamaktan ve üzmekten vazgeçtiler.
radyobeyan