Peygamberimizin Hayatý
Pages: 1
Mekke'nin fethi By: hafiza aise Date: 04 Ocak 2011, 18:09:41
Mekke'nin Fethi
 
(Hicret'in 8. senesi Ramazan ayý Cuma/Milâdî 630 Ocak)

Mekke: Yeryüzünde tevhidin timsâli ilk mâbed olan Kabe'nin bulunduðu þehir... O Kabe ki, "çok mübarek ve âlemlere hidâyet olan Bayt'tir."754 Mübârekiyeti ve hidâyete vesile oluþu Tevhidi Ýlâhî'nin mücessem bir delili olmasýndan ileri gelmekte. Ýlk banisi, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem (a.s.), onu bu gaye için inþa etmiþti. Zamanla bina gözden kaybolacak vaziyete gelmiþ, fakat temelleri sabit kalmýþtý. Ebû'lEnbiya [Peygamberlerin Babasý] lakabýyla anýlan Hz. Ýbrahim, Allah'ýn emir buyurmasýyla, oðlu Hz. Ýsmail'le birlikte, bu temel üzerine Kabe'yi yeniden inþa etmiþler ve Kabe "tevhid" inancýnýn yeniden mücessem bir sembolü olmuþtu.

Ancak, yeryüzünün bu en þerefli ve en faziletli binasý, hâlâ, tevhid inancýndan uzak yaþayan, hattâ bu inancý var güçleriyle ortadan kaldýrmaya, müntesiplerini yok etmeye çalýþan Kureyþ müþriklerinin elinde bulunuyordu. Bina ediliþ gayesinin tam aksine, içi putlarla dolu duruyordu.

Tevhid inancýnýn ve bu inancýn mümessili Müslümanlarýn can düþmanlarý olan müþrikler, burada her türlü rezaleti irtikap ediyorlardý.

Gayretullah'a dokunan, Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Ýbrahim'in ruhanîyetlerini rencide eden ve bütün Müslümanlarýn kalb ve vicdanlarýný derinden sýzlatan bu durumun bir an evvel ortadan kaldýrýlmasý lâzýmdý. Bu mübarek mabedin ve bu mabedin içinde bulunduðu Mekke'nin bir an evvel müþriklerin kirli ellerinden kurtarýlmasý gerekiyordu. Hz. Fahri Âlem Efendimiz, bunu düþünüyor, bu maksadýnýn tahakkuku için bir yol arýyordu. Uzun zaman imkânlar ve þartlar buna elvermemiþti; çünkü, Müslümanlar henüz az ve zaîf bir durumda bulunuyorlardý. Müslümanlarýn mevcut gücüyle bunu elde etmek de oldukça zordu. Üstelik, Medine'nin her an düþman taarruzuna uðramasý da muhtemeldi.

Bu gayenin bilfiil gerçekleþmesi için Ýslâm'ýn inkiþaf etmesi, Müslümanlarýn çoðalmasý, güç ve kuvvet kazanmasý gerekiyordu; aksi takdirde, bu yoldaki bir teþebbüs akim kalabilirdi.

Bir iþe teþebbüste zamaný ve zemini deðerlendirmeyi çok iyi bilen Peygamber Efendimiz, bu gayesinin tahakkuku için Cenâbý Hakk'ýn müsait þartlar ihsan etmesini sabýrla bekliyordu.

Nihayet, Hicret'in 8. yýlýnda Ýslâm olanca haþmetiyle etrafa yayýlmýþtý. Bir taraftan Ýslâm'ýn en amansýz düþmanlarýndan biri olan Hayber ve civar Yahudileri tabiiyet altýna alýnmýþ, bir taraftan en büyük bir fetih ve zafer olan Hudeybiye Anlaþmasý yapýlmýþ ve yine bir baþka taraftan o zamanýn koskocaman Bizans Ýmparatorluðuna Müte Harbiyle gözdaðý verilmiþti.

Bütün bunlar, Ýslâm'ýn ve Müslümanlarýn, önüne geçilmesi imkânsýz, büyük bir kuvvet hâlini almýþ olduðunu ortaya koyuyordu.

Artýk bu ulvî ve mukaddes gayenin bilfiil tahakkuk zamaný gelmiþ ve gerekli imkânlarý Cenâbý Hakk ihsan etmiþti.

Ancak, ortada bir mâni vardý. O da, müþriklerle yapýlmýþ olan Hudeybiye Anlaþmasý idi. Bu anlaþmaya göre, Müslümanlarla müþrikler 10 sene birbirleriyle harb etmeyecek ve anlaþmayý bozmayacaklardý.Ahde vefada zirve noktada bulunan Resûli Kibriya Efendimiz, bu kutsî gayesi için de olsa ahdini bozup müþrikler üzerine yürümeyi düþünmüyordu.

Zahirî Sebep

Kalblerimizin en ince noktasýna nüfuz eden, gönlümüzden geçen her arzuyu bilip cevap veren Cenâbý Hakk, Sevgili Resulünün de kalbinden geçen bu ulvî arzuyu biliyordu. Zâten ona bu gayesini tahakkuk ettireceðini daha iki sene evvelinden de haber vermiþ, müjdelemiþti.

Cenâbý Hakk, bir sebep halketti: Hudeybiye Sulh Anlaþmasýnýn bir maddesi, Kureyþ'in dýþýnda kalan kabilelere istediði tarafýn himayesine girebilme hakkýný tanýyordu.755 Bu haktan istifadeyle, muahede yapýldýðý sýrada, Huzaa Kabîlesi, Hz. Resûlullah'ýn ahd ve emanýna girerek Müslümanlar tarafýnda yer almýþ, Benî Bekir Kabîlesi ise müþriklerin himayesini kabul ederek onlarýn tarafýný tutmuþtu.756

Bu iki kabile arasýnda uzun zaman devam edip gelen bir düþmanlýk, bir husumet vardý. Ýhtimal bu düþmanlýk neticesidir ki, eskiden beri Peygamberimizin dedesi Abdûlmuttâlib'le anlaþmalý ve müttefik bulunan Huzaalýlar, Hz. Resûli Ekrem'in safýnda yer alýnca, Benî Bekirler de müþriklerin himayesine girmiþlerdi.

Nübüvvet nurunun Mekke'de parlamasýna kadar birbirleriyle kanlý býçaklý olan bu iki kabîle, bu nur sayesinde az da olsa birbirlerinden kanlý ellerini çekiyor ve bu çekiliþ Hudeybiye Sulhüne kadar devam ediyordu. Ancak, bu sulh devresinde tekrar birbirlerini rahatsýz etmeye baþlýyorlardý. Bahaneler arayarak hâdise çýkarma yoluna gidiyorlardý.

BENÝ BEKÝRLERÝN, HUZAALILARA SALDIRMASI

Bir gün, Benî Bekir Kabilesinden biri, bir þiirle Hz. Resûlullah'ý hicv ve tahkire yeltenir. Huzaalýlardan bir genç buna tahammül edemez ve adamýn baþýný yaralar. Durumu öðrenen Bekir Oðullarý, bunu, Huzaalýlara saldýrmak için bir sebep sayarlar.757 Kureyþ müþriklerinden de bir yardým alan Benî Bekirler, her þeyden habersiz, Vetir denilen suyun baþýnda ikamet eden ve böyle bir saldýrýdan Hudeybiye Sulh Anlaþmasý gereðince emin bulunan Huzaalýlarýn üzerine ansýzýn saldýrýrlar; hazýrlýklý bulunmayan Huzaalýlarý, tâ Mekke'nin içine kadar kovalarlar, Harem'de bile adamlarýný öldürmekten çekinmezler. Neticede, çarpýþma, Huzaalýlardan 23 kiþinin öldürülmesiyle son bulur.758

Çarpýþmada müþrikler, Benî Bekirlere at, silâh gibi yardýmlarla kalmamýþ, ileri gelenlerinden birçoðu da bilfiil çarpýþmaya katýlmýþtý. Fakat, bunu Peygamber Efendimizden korkarak, gizli yapmýþlardý.759 Ancak, Huzaahlar, bunlarý tanýmýþlardý.

Kureyþ müþrikleri, bu hareketleriyle Hudeybiye Anlaþmasýný resmen ihlâl etmiþ oluyorlardý; fakat, bunun Peygamberimiz tarafýndan bilinmesinden son derece endiþe duyuyor, hattâ korkuyorlardý.

Peygamberimizin, Durumu Haber Almasý

Aradan sâdece üç gün geçmiþti.

Huzaalý Amr b. Salim, beraberinde kabilesinden 40 kiþiyle Medine'ye gelerek, durumu olduðu gibi Peygamber Efendimize arzetti ve yardým talebinde bulundu.

Peygamber Efendimiz, hâdiseden fazlasýyla rahatsýz oldu ve Huzaalýlardan gelen heyeti, kendilerine mutlaka yardým edecekleri vaadiyle yurtlarýna geri gönderdi.761

Kureyþ müþrikleri, Benî Bekirlere yardým etmekle kendileri için son derece tehlikeli bir pozisyon meydana getirmiþlerdi. Giriþtikleri hareketin vahim neticeler doðuracaðýný sonradan fark ettiler, ama artýk iþ iþten geçmiþti!

...Ve Allah, bu hâdiseyi, Mekke kapýlarýnýn Müslümanlara açýlmasýna, Kâbei Muazzama'da tekrar tevhid bayraðýnýn dalgalanmasýna zahirî sebep kýldý.

Müþriklere Verilen Ültimatom

Resûli Ekrem, durumun biraz daha açýklýða kavuþmasýný istiyordu. Bunun için, müþriklere ültimatom mahiyetinde bir yazý göndererek þöyle dedi:

"Yâ Huzaalýlardan öldürülenlerin kan bedellerini ödeyiniz yahut Benî Bekir Kabilesiyle olan ittifakýnýzdan vazgeçiniz! Bunlardan birini yapmazsanýz, Hudeybiye Anlaþmasýný bozduðunuzu ve bunun neticesi olarak da sizinle harbetmek mecburiyetinde kalacaðýmý biliniz!"

Kureyþ 'in, Teklifleri Reddetmesi

Kibirden birer heykel kesilmiþ müþrik ileri gelenleri, akýbeti düþünmeyen kör hislerine kapýlarak önce Peygamberimizin ilk iki teklifini kabul etmediler ve harbe hazýrlanacaklarýný bildirdiler. Böylece, muahedeyi fiilen ihlâl etmiþ olduklarýný sözleriyle de te'yid etmiþ oldular. Ancak, hislerinden uzak kalýp meseleyi akýl plânýna getirdiklerinde içlerini bir telâþ, bir korku kaplamaya baþladý. Yaptýklarý hareketin doðuracaðý vahim neticeyi düþündükçe îmandan mahrum kalblerini bir korku sardý. Hz. Resûlullah'ýn elçisine bu tarz cevap verdiklerine piþman oldular. Meselenin tashihi için Ebû Süfyân'ý Medine'ye gönderdiler. "Git, muahedeyi yenile, mütâreke müddetini de uzat." dediler.762

EBÛ SÜFYAN, MEDÝNE'DE

Müþrik ileri gelenlerinin verdiði direktife göre Ebû Süfyan, Peygamberimizle görüþüp, eski fikirlerinden vazgeçtiklerini bildirecek ve Hudeybiye Anlaþmasýnýn yenilenmesini, hattâ müddetin uzatýlmasýný temine çalýþacaktý. Ancak, son piþmanlýk fayda vermeyecek ve müþrikler bu isteklerinde muvaffak olamayacaklardý. Çünkü, Resûli Ekrem, daha henüz Ebû Süfyan, Medine'ye gelmeden, ashabýna iþin neticesini haber verip þöyle buyuruyordu:

"Ebû Süfyan, Hudeybiye Anlaþmasýný takviye etmek ve mütâreke müddetini uzatmak için yanýnýza gelmek üzeredir! Fakat bu arzusuna nail olmadan öfkeyle geri dönecektir."763

Ebû Süfyan ve Kýzý

Ebû Süfyan, Medine'ye gelince, Peygamber Efendimizin huzuruna çýkmadan önce, Ezvacý Tâhirat'tan olan kýzý Hz. Ümmü Habibe'nin evine gitti.

Baba henüz îman etmemiþ ve müþriklerin lideri, kýzý ise Hz. Resûli Ekrem'in pâk zevcesi... Ebû Süfyan, Hz. Resûlullah'ýn minderine oturmak istedi. Hz. Ümmü Habibe buna müsaade etmedi. Ebû Süfyan, "Kýzým," dedi, "anlayamadým! Sen minderi mi benden, beni mi minderden esirgiyorsun?" diye sordu. Hz. Ümmü Habibe, "Bu, Resûlullah'ýn (s.a.v.) minderidir. Sen ise þirk içindesin! Senin gibi birisinin Resûlullah'ýn minderine oturmasýna gönlüm asla razý olamaz!"764 diye cevap verdi.

Evet, Allah ve Resulünün hatýr ve muhabbeti, her hatýr ve muhabbetin üstündedir. Onlarýn hatýrlarý anne babanýn, hele hele müþrik bir babanýn hatýnyla deðiþtirilemez; onlara muhabbet, þâir muhabbetler için terk edilemez. Çünkü, insana ebedî saadeti kazandýran, Allah ve Resulüne olan samimî muhabbettir, emir ve nehiylerine ciddî hürmettir.

Ebû Süfyan, kerîmesinin bu hareketi üzerine, "Vallahi, kýzým, sen yanýmdan ayrýldýktan sonra deðiþmiþsin; sana kötülük gelmiþ!" diyerek kýzgýnlýðýný ifade etti.

Hz. Ümmü Habibe, "Hayýr!.. Allah, bana kötülüðü deðil, Ýslâmiyeti nasîb etti. Sen ise, iþitmez, görmez, taþtan yontulmuþ puta tapmakta devam ediyorsun!" dedikten sonra ilâve etti: "Babacýðým!.. Senin gibi, Kureyþlilerin büyüðü bir kimse, nasýl olur da Ýslâmiyete uzak kalýr?"

Ebû Süfyan'm kýzgýnlýðý daha da arttý. "Yazýklar olsun sana!.." dedi, "Senden bu sözleri de mi iþitecektim? Ben, atalarýmýn tapageldiklerini býrakýp Muhammed'in dinine gireceðim, öyle mi?" dedi; sonra da, Hz. Ümmü Habibe'nin yanýndan öfkeyle ayrýldý.765

Ebû Süfyan 'in, Peygamberimize Müracaatý

Kerîmesi Hz. Ümmü Habibe'nin yanýndan öfkeyle ayrýlan Ebû Süfyan, doðruca Hz. Resûlullah'ýn yanýna vardý.

"Ey Muhammed!.." dedi, "Hudeybiye Muahedesini yenile ve mütâreke müddetini de uzat!"

Peygamber Efendimiz, "Ey Ebû Süfyan!.. Sen bunun için mi geldin?" diye sordu.

Ebû Süfyan, "Evet, bunun için geldim!"

Resûli Ekrem, "Biz, aramýzdaki o ahid üzerinde duruyoruz! Yoksa siz, bir hâdise çýkarýp onu bozdunuz mu?" diye sordu. Ebû Siifyan, bir an durakladý. Ne diyeceðini o anda kestiremedi. Sonunda cesaretini topladý ve, "Allah korusun! Öyle bir þey yapmadýk! Ama biz, her þeye raðmen muahedenin yenilenmesini istiyoruz." diye, "hiçbir þey olmamýþ gibi" konuþtu.

Resûli Ekrem Efendimiz, bu teklifine herhangi bir cevap vermeden sustu.766

Ebû Siifyan, çýkmaz bir sokaða girdiðini anlamýþtý. Bundan nasýl kurtulabileceðini de bir türlü kestiremiyordu.

Hz. Resûlullah'tan herhangi bir cevap alamayýnca, gidip Hz. Ebû Bekir'e baþvurdu. Ayný arzusunu ona da tekrarladý ve bu hususta Hz. Resûlullah ile kendisi arasýnda tavassut etmesini istedi.

Hz. Ebû Bekir, "Bu benim deðil, Resûlullah'in bileceði, ona âit bir iþtir. Ben, buna asla karýþamam!" diye cevap verdi.

Ebû Süfyan, "Öyle ise, beni himayene al ve bunu halka bildir." dedi.

Hz. Ebû Bekir, Hz. Resûlullah'a sadâkatini bir kere daha belgeledi. "Benim himayemde bulunanlar," dedi, "Resûlullah'ýn himayesinde bulunanlardýr!"767

Ebû Süfyan, ümitsiz bir vaziyette bu sefer Hz. Ömer'e baþvurdu; "Muahedeyi yenilemeye çalýþ, halkýn arasýný bul!" dedi.

Kâfirlere karþý hiddet ve þiddetiyle mevsuf Hz. Ömer, öfkeyle, "Demek, siz muahedeyi bozdunuz, öyle mi?" dedikten sonra ilâve etti: "Eðer, ondan geride bir þey kalmýþsa, Allah onu da bir an evvel yok etsin! Ben, bu hususta, asla gidip Resûlullah'tan þefaat dilemeyeceðim! Vallahi, ben küçük bir karýncadan baþka bir þey bulamazsam bile, o karýncadan faydalanýr, yine sizinle savaþýrým!"7''8

Ebû Süfyan 'in, Hz. Osman ile Hz. Ali 'ye Baþvurmasý

Kendi kendine "Vallahi, ben bugünden daha zor, daha çetin bir gün görmedim!" diye mýrýldanýp Hz. Ömer'in yanýndan ayrýlan Ebû Süfyan, doðruca Hz. Osman'ýn yanýna gitti. "Ey Osman!.." dedi, "Bu topluluk içinde akrabalýkta bana en yakýn sensin. Ne olur, þu mütârekeyi yenile ve müddetini uzat! Çünkü, sahibin seni hiçbir zaman reddetmez."

Hz. Osman, "Benim himayemde bulunanlar, Resûlullah'ýn (a.s.m.) himayesinde bulunanlardýr."769 diyerek, bu hususta kendisine hiçbir yardýmda bulunamayacaðýný ifade etti.

Ebû Süfyan'ýn içi, müracaatlarýnýn neticesiz kalmasýndan için için yanýyordu. Son þansýný denemek üzere Hz. Ali'ye baþvurdu. "Benim en yakým akrabamsýn! Bu akrabalýk hakký için, Resûlullah'a gidip, bu muahede iþinin yenilenmesi ve müddetinin uzatýlmasý için þefaatçi ol!" dedi.

Hz. Ali'nin de cevabý diðer Ashabý Kiram'ýnkinden farklý olmadý. "Allah senin iyiliðini versin, ey Ebû Süfyan!.." dedi, "Vallahi, Resûlullah Aleyhisselâm(a.s.m.) bir iþe karar verdi mi onu mutlaka yapar! Bu, Resûlullah'ý ilgilendiren bir iþtir. Ben, onun hakkýnda asla bir hüküm veremem!"770

Bunun üzerine Ebû Süfyan, yalvarýr bir eda ile, "Peki, ey Ali, bana bu hususta bir öðüt ver!" dedi.

Hz. Ali, "Vallahi, ben, senin için bu hususta faydalý olacak bir þey bilmiyorum! Ama sen, Benî Kinanelerin büyüðüsün. Kalk, iki taraf halkýný uzlaþtýrmak için, himayene aldýðýný ilân et! Sonra da yurduna çýk git!" dedi.

Çaresiz ve bitkin Ebû Süfyan, bu tavsiyeye can simidi gibi yapýþtý. "Evet, sen doðru söyledin! Ben, bunu yapmalýyým!" diyerek Hz. Ali'nin yanýndan ayrýlýp Mescidi Nebevî'ye vardý.771

Ebû Süfyan, manen yorgun ve bitkin idi. Üzerine aldýðý meseleyi halledememenin üzüntüsünü yaþýyordu. Mescidi Nebevî'de ayakta dikildi ve, "Ey insanlar!.. Ben, iki tarafý uzlaþtýrmak için onlarý himayeme aldým; haberiniz olsun!" dedikten sonra ürkek ürkek ilâve etti: "Muhammed'in, bu taahhüdümde bana vefasýzlýk edeceðini hiç sanmýyorum." Sonra, tereddütler içinde bocalar bir bitkinlikle Efendimizin yanýna vardý. "Yâ Muhammedi.." dedi, "Zannetmem ki, bu himaye sözümü reddedesin!"

Peygamber Efendimiz, "Ey Ebû Süfyan!.. Bunu sen söylüyorsun, ben deðil!" buyurdu.

Ebû Süfyan meseleyi anlamýþtý. Görüþmelerinden hiçbir netice alamamanýn eziklik ve ümitsizliði içinde devesine zar zor atlayarak Mekke'nin yolunu tuttu.

Ebû Süfyan, Mekke 'de

Mekke'ye varan Ebû Süfyan'a Kureyþliler, "Neler yaptýn, anlat bakalým!" dediler. Ebû Süfyan, kötü bir elçilik yapmýþ olmanýn mahcubiyet ve ezikliði içinde, olup bitenleri olduðu gibi anlattý.Kureyþ müþriklerinin korkularý bir kat daha arttý!

FETHE HAZIRLIK

Resûli Ekrem Efendimiz, artýk kat'î kararýný vermiþti: Sefere çýkýlacak. Ancak bu kararýný, daha doðrusu, Kureyþ müþriklerinin üzerine yürüme fikrini, son derece gizli tutmak istiyordu. Bu, onun baþvurduðu bir tedbirdi. Bu taktiðe, düþmana hazýrlanma fýrsatý vermemek ve bunun neticesi olarak da fazla kan dökülmeden onu teslime mecbur etmek maksadýna mebni olarak baþvuruyordu. Çünkü o, her þeyden evvel insanlara ebedî saadeti kazandýracak olan hak ve hakikati tebliðe memurdu, insanlarý imhaya deðil!.. Teslime mecbur býrakýldýklarý takdirde içlerinden birçoðunun gönlü Ýslâm'a kayabilirdi. Böylece de îman nîmetini elde etmiþ olabilirlerdi! O hâlde, düþmaný tamamen imha etmek yerine ona galebe etmek, onun ulvî gayesine daha uygundu.

Bu sebepledir ki, Mekke Seferinde de maksadýný son derece gizli tutuyordu. Hattâ, Hz. Âiþe Vâlidimize sâdece, "Yol hazýrlýðýmý yap." demekle yetiniyordu. Ayrýca, bu seferde Efendimiz, gizliliðe daha çok ihtiyaç duyuyordu. Çünkü, Mekkei Mükerreme gibi mübarek bir beldeye kan akýtmadan girmek, Kâbei Muazzama gibi yeryüzünün en þerefli ve faziletli binasýný, kimseyi öldürmeksizin putlardan temizlemek istiyordu. Þu duasý da bu niyetinin açýk ifadesiydi:

"Allah'ým!.. Yurtlarýna ansýzýn varýp kavuþuncaya kadar, Kureyþlilerin casus ve habercilerini tut, görmez ve iþitmez hâle getir! Beni, birdenbire görüp iþitsinler!"774

Hattâ, Kureyþ müþriklerinin üzerine deðil de Necid tarafýyla meþgul olmak istiyormuþ intibaýný vermek için de, Ebû Katade Hazretlerini askerî bir birlikle Ýzam Vadisi tarafýna gönderdi.775 Böylece, Mekke tarafýna deðil de, Necid tarafýna gidecekmiþ tarzýnda haberler yayýlacak ve müþrikler herhangi bir endiþe duymayacaklarý gibi herhangi bir hazýrlýða da kalkýþmayacaklardý.

Ýþte, bütün bu tedbirlere baþvurduktan sonra, Resûli Ekrem Efendimiz, bir kýsým ashabýna Mekke üzerine sefere çýkýlacaðýný haber verdi ve hazýrlanmalarýný emir buyurdu.776

O zamana kadar Medine etrafýnda Ýslâmiyetle müþerref olmuþ birçok kabile vardý. Peygamber Efendimiz bu arada onlara da, "Allah'a ve âhiret gününe inanan, Ramazan baþýnda Medine'de hazýr bulunsun!" diye haber gönderdi.777

Nebîyyi Ekrem Efendimizin bu davetini duyan birçok kabîle, Ramazan ayý baþýnda Medinei Münevvere'ye gelmeye baþladý.

Medine 'den Hareket (Ramazan ayýnýn ilk günleri idi.)

Gönülleri Allah ve Resulünün muhabbetiyle coþup taþan 10 bin mücâhid, Medine'de hazýr bekliyordu.778 Bunlarýn 700'ü Muhacirlerdendi. Beraberlerinde 300 at vardý. Ensâr'ýn mevcudu ise dört bin idi. Onlarýn da yanýnda 500 at vardý. Geri kalan asker sayýsýný, etraftaki kabilelerden gelen Müslümanlar teþkil ediyordu.

Resûli Kibriya Efendimiz, Medine'de yerine Ebû Rühm Külsüm b. Husayn'ý vekil býraktý.779

Bu haliyle Ýslâm Ordusu, hareket için Hz. Resûlullah'ýn emrini bekliyordu.

Müþriklere Gönderilen Haber Ýslâm Ordusu harekete hazýr bekliyordu.Bu sýrada Peygamber Efendimiz, Hz. Ali, Hz. Zübeyr b. Avvam ve Hz. Mikdad b. Esved'e þu emri verdi:

"Sür'atle gidiniz! Hah Bahçesine vardýðýnýzda, hayvan üzerinde, yanýnda mektup bulunan bir kadýn bulacaksýnýz. Mektubu ondan alýp bana getiriniz!"780

Bu emrin sebebini sormaya gerek duymadan, üç sahabî, son sür'at yol alýp Hah Bahçesine vararak orada kadýný buldular.

Kadýna, "Yanýndaki mektup nerede?" diye sordular.

Kadýn, "Benim yanýmda mektup filân yok!" diye cevap verdi.

Bunun üzerine kadýnýn devesini ýhdýrdýlar. Onu üzerinden indirip eþyasýný aradýlar, fakat mektup nâmýna bir þey bulamadýlar.

Bunun üzerine Hz. Ali, kýlýcýný sýyýrdý ve kadýna hiddetle, "Allah'a yemin ederim ki," dedi, "Resûlullah (a.s.m.), hiçbir zaman hilâfý hakikat konuþmaz. Ya sen bu yazýyý çýkarýrsýn ya da biz yapacaðýmýzý biliriz; gerekirse üstünü baþýný arar, elbiseni çýkartýrýz!"

Kadýn, "Siz Müslüman deðil misiniz?" dedi.

Mücâhidler, "Evet, Müslümanýz; ama Resûlullah (a.s.m.), bize, beraberinde mektup bulunduðunu söyledi." diye konuþtular.

Kadýn, kurtuluþ çâresinin kalmadýðýný anlamýþtý. Mücâhidlere, "Yüzünüzü baþka tarafa çeviriniz." dedi.

Sahabîler yüzlerini çevirince de, baþýnýn örgülü saçlarýný çözdü. Mektubu oradan çýkarýp Hz. Ali'ye uzattý.781

Vazifeli sahabîler, mektubu alýp Hz. Resûlullah'a getirdiler.

Herkeste bir hayret ve þaþkýnlýk baþlamýþtý. Çünkü mektup, "Bedir ashabý"ndan olan Hatýb b. Ebî Beltaa tarafýndan, müþriklere hitaben, Peygamber Efendimizin hazýrlýðýný haber vermek üzere yazýlmýþtý!782

Peygamber Efendimiz, derhâl Hz. Hatýb'ý huzuruna çaðýrdý. Hz. Hatýb gelince, mektup kendisine okundu.Resûli Ekrem, "Bu mektubu tanýdýn mý?" diye sordu. "Evet, tanýdým!" dedi."Bunu sen mi yazdýn?" Hz. Hatýb inkâr etmedi: "Evet, ben yazdým!" Peygamber Efendimiz, "Bunu niçin yaptýn?" diye sordu.

Hz. Hatýb izah etti: "Yâ Resûlallah!.. Bu hususta hakkýmda hüküm vermekte acele etme! Ben, Kureyþlilerden olmayan bir kimseyim. Muhacir Müslümanlar gibi, Mekke'de ailem ve mallarýmý koruyacak kimsem de yok. Ben, bunu, Kureyþ ileri gelenlerini bir minnet altýnda býrakayým da ailemi korusunlar diye yaptým! Yoksa, bunu küfre saptýðým veya dinimden döndüðüm için yapmýþ deðilim! Vallahi, ben Allah'a ve Resulüne olan îmanýmda sabitim!"783

Peygamber Efendimiz, "Doðru söyledin!" buyurdu; sonra ashabýna dönerek, "O, size doðru söyledi! Bunun hakkýnda hayýrdan baþka bir þey söylemeyiniz." dedi.784

Kendisini zabtedemeyen Hz. Ömer, "Býrak yâ Resûlallah, þu münâfýkýn boynunu vurayým!" dedi.

Resûli Ekrem müsaade etmedi ve, "O, Bedir Muharebesinde bulunmuþtur! Ne bilirsin; belki Allah, Bedir Harbine katýlmýþ bulunanlara, savaþ günü bakýp, 'Siz istediðinizi yapýnýz; Ben sizi affetmiþimdir. Cennet size vâcib olmuþ, siz de Cennet'e girmeye hak kazanmýþsýnýz.' buyurmuþtur." diye konuþtu. Manzara karþýsýnda Hz. Ömer'in gözleri doldu ve, "Allah ve Resulü her þeyi daha iyi bilir!" dedi.785

Bu hâdise üzerine Cenâbý Hakk, þu âyeti kerîmeyi inzal buyurarak mü'minleri ikaz etti:

"Ey îman edenler!.. Benim de, sizin de düþmanýnýz (olanlarý) dostlar edinmeyin! (Kendileriyle aranýzdaki) sevgi yüzünden onlara (Peygamber'in maksadýný) ulaþtýrýrsýnýz (deðil mi)? Hâlbuki onlar, Hakk'tan size gelene küfretmiþlerdir. Peygamber'i de, sizi de Allah'a îman ediyorsunuz diye (yurtlarýnýzdan) çýkarýyorlardý onlar... Eðer siz, Benim yolumda savaþmak, Benim rýzamý aramak için çýkmýþsanýz (bunu yapmazsýnýz). Onlara hâlâ muhabbet mi gizleyeceksiniz? Hâlbuki, Ben, sizin gizlediðinizi de, açýkladýðýnýzý da çok iyi bilenim. Ýçinizden kim bunu yaparsa, muhakkak ki hak yolun tâ ortasýndan sapmýþ olur!"786

 
 


radyobeyan