Mekarimi Ahlak By: Gulinur Date: 02 Ocak 2011, 14:33:40
MEKARÝM_Ý AHLAK
ALLAH Resûlü bir hadîs-i þeriflerinde: " Ya Rabbî! Beni adabýn en güzeliyle ve mekârim-i ahlâk ile süsle!" buyurmaktalar. Mekârim-i ahlâk nedir efendim? Açýklar mýsýnýz?
■ ■ ■ ALLAH Teâlâ Erhamürrahimin'dir, Resûlullah Efendimiz Rahmeten lil âlemîn'dir. O'nun "merhametlilerin en merhametlisi" oluþu ve Efendimiz'in de "âlemlere rahmet" oluþundan dolayý, ancak Lâtif sýrrý ile bulunabilecek bu edebi Hazreti ALLAH bizim zâhir âlemimize de göstermiþtir. Dolayýsýyla mekârim-i ahlâk insaný doðrudan ALLAH'a vasýl eden ahlâk demektir. Bu ahlâkýn zâhirî ölçülerini bizim âlemimizde Rahmetil ALLAH göstermiþtir. Fakat bundan ibaret deðildir. Bundan ibaret olmayýþýný idrak eder yürürsek ahlâk-ý mekârim-i ahlâkla edeb arasýnda fark yoktur. Ama bunlarý ayrý, bunu ayrý müþahede etmemiz ne zaman olacak? 'Bu ahlâktan ibarettir' dersek edebi ve farketmezsek, o zaman birbirinden zaten ayýrmýþ oluruz ki bizim için bahþedilen yolu anlamaz oluruz. Bu þuna benzer efendim, mesela Kur'ân-ý Kerîm mealleri yazýlýyor, bazen bunlara maeller veriliyor. Mesela deniyor ki "Senin Rabbin sýrat-ý müstakim üzeredir." Veya Resûlullah için "Muhakkak Sen sýrât-ý müstakîm üzere gidiyorsun." Yani mübarek! Tabi ki öyle. Þimdi burada sýrât-ý müstakîm'de olmak, yani doðru yola gitmek mânâsýnda. ALLAH için böyle birþey söyleyebilir misiniz? Resûlullah Efendimiz için böyle birþey söyleyebilir misiniz? "ALLAH Teâlâ sýrât-ý müstakîm'de" demek, "Sýrat-ý müstakimette olanlarý bizzat muhafaza etmek için ALLAH oradadýr" demektir. ALLAH Resûlü'nün sýrat-ý müstakim'de oluþuysa "Sýrat-ý müstakim'de bulunanlara rehberlik için o yoldadýr." demektir. Ýkisi ayný þey deðildir. Biz sýrat-ý müstakim'e iletilmeyi dileriz ve ALLAH'tan hidayet isteriz. Ama Onlar o hidayeti gösteren zâtlardýr. Þimdi böyle bakýldýðýnda, ALLAH Teâlâ'nýn ahlâký vardýr, Resûlullah Efendimiz'in ahlâký vardýr, mü'minlerin de ahlâký vardýr. ALLAH Teâlâ'nýn ahlâký hâþâ hilkatten gelen ahlâk mânâsýnda deðildir. Kendi Zât'ýný tanýtmak için giydiði zâhiren anlamamýz için, bizlerin idraki için tenezzülen bahþettiði, anlattýðý, beyan ettiði, izah ettiði ahlâkýdýr. Ve bu ahlâk ALLAH Resûlü'nün üzerine týpatýp, birebir oturmuþtur. Hazreti Hassan bin Sabit'in söylediði gibi. ALLAH Resûlü'nün þairi öyle diyor "Ke enneke kad hulikte kemâ teþâü" "Sanki ALLAH'la baþbaþa vermiþsin de, ALLAH sana ahlâkýný öyle giydirmiþ."diyor." Adeta danýþa danýþa sana giydirmiþ bu ahlâkî elbiseyi" diyor. Þimdi bir kiþi bu ahlâkýn bu bâtinî âlemden ve tamamen mânâ âleminden giydirilen ahlâk olduðunu idrak ederse ve kendisine tenezzülen bunun beyân edildiði ahlâk olarak kabul ederse, iþte edebe o ahlâkýn edebine kavuþmuþtur. Fakat "Ben bunu yapmakla taklîdle bu iþi yaparým" diye düþünüyorsa, o zaten tâ baþýndan edepsizlik yapmýþtýr. Çünkü taklîdle hakîkat birbirinden ayrý þeylerdir.
Edeb ve güzel ahlâk iliþkisini açýklar mýsýnýz? Ayný mýdýr?
■ ■ ■ Edeb ve güzel ahlâk zaten anlayan için ayný þeydir tabi ki. Yani bu biraz da bizim güzel ahlâktan ne anladýðýmýz ile alakalýdýr. Demin söylersek güzel ahlâk edeb karþýlýðýnda kullanýlmýþtýr. Fakat arada þöyle bir nüans var. Þimdi ahlâk deniliyor da niye ayrýca güzel ahlâk veya mekârim-i ahlâk deme ihtiyacý hissediliyor? Bunu iyi tespit etmek lazým. Ahlâk denilse olmuyor mu? Ýþte güzelliðini nereden alýyor? Daha evvel'de arzettiðimiz gibi Cibrili hadîs-i þerîfinde geçen imân, islam ve ihsan bahsi var. Ýhsan ALLAH Teâlâ'ya muhabbetle ibâdet etme ve ALLAH Teâlâ'nýn taksimine muhabbetle teslimiyet gösterme halidir. Tabi bu taksim derken ilk baþta bize mal,evlat, çoluk çocuk gibi taksimini kastetmiyorum. Ýlk önce bizi kendi kulu olarak taksim etmesini kastediyorum. ALLAH Teâlâ'nýn bizi kendi kulu olarak taksim etmesi ve hususi olarak ayýrmasýndan memnun olmasý lazým insanýn.Buna gerçekten özünden muhabbetle karþýlýkta bulunmasý lazým. Bir mecburiyet gibi görmemesi lazým. Ýþte bu insaný mekârim-i ahlâk'a götürüyor. Taklîden o hareketleri yapmaya deðil de, severek yapmaya muhabbetle yapmaya götürüyor. Mekârim-i ahlâk eþittir edeb diyebilir miyiz? Deriz. Þöyle bir farký var ama: Edeb denildiðinde ve mekârim-i ahlâk denildiðinde þöyle bir benzerliði veya þöyle bir ayýrýmý var.Ýnsan ahlâkî olarak güzellikleri yine taklîd ederek ve ilimle tatbîk ederek eriþebilir. Bunu biraz daha küçük lokma yaparsak, hem de Ýslam literatüründe, ýstýlâhâtýnda yani kullanýlan mânâsýyla karþýlarsak, ahlâk 'sâlih amel' demek. Mekârim-i ahlâk 'ebrâr'ýn sýnýfýna girmek' demek. Yani sâlihlerin bir üst mertebesi. Ebrâr nedir? Ruhsatla deðil sâdece, azimetle hareket edenlerdir. Fetva ile deðil, takvâ üzere hareket edenlerdir. ALLAH Teâlâ takvâ üzere hareket edenleri "Ebrâr" diye isimlendiriyor. Bir 'ebrâr' veya 'ber' kelimesi 'berî' kelimesi bunlar hep ayný kökten müþtaktýr. Dolayýsý ile bir insan ruhsatla deðil de, azimetle hareket ettiðinde içindeki îmânî iffeti ve ALLAH'a karþý olan muhabbeti ve imâný tam muhafaza etmiþ oluyor. Ve ALLAH'ýn muhafazasý ile muhafazalanýyor, Hýfz-ý Hümâyi görüyor. Ýþte bu yüzden de ebrâr oluyor, belið oluyor. Þirkten, küfürden, ahlâk-ý rezile'den belið olmuþ oluyor. Baþka, yaptýðý ameller zâhirî olmuyor. Þirk, riyâ gibi veya ucûb gibi onunla nazlanmak gibi belalardan ne oluyor kul? Azimetle hareket ettiði için hiç nefsine hisse vermeyip hep kendi tercihini ALLAH'tan yana kullandýðý için ebrâr seviyesine yükseliyor. Peki orada bitiyor mu iþ? Mukarrebîn var. Mukarrebîn, ALLAH Teâlâ'nýn hususî yakýnlýðýna Cenâb-ý Hakk'ýn bizzat eriþtirmesi hâlidir. Kul o yakýnlýða eriþebilecek son kerteye kadar gayret ettiðinde ancak ebrâr mertebesine yükseliyor. Mukarrebler muhakkak o ebrâr'dan yükseliyor. Yani her ebrâr makamýnda olan mukarreb deðildir. Fakat mukarreb olan kullar muhakkak ebrâr mertebesini görmüþ, müþahede etmiþtir. Ýþte mekârim-i ahlâk ile edebin alakasý bu. Mekârim-i ahlâktan kastýmýz, eðer bizim elimizden geldiði kadarýyla tüm azimet tarafýný, tüm ruhsatlarýmýzý ALLAH cihetinden, Hakk Teâlâ'nýn emr-i cihetinden tutarsak buna mekârimi ahlâk deniliyor. Bu ayný zamanda kulun kendi baþýna yapabildiði cüzzi iradesini ortaya koyduðu edeb mânâsýndadýr. Fakat "Eddebenî Rabbî feahsene te'dîbî " hadîs-i þerîfindeki zikredilense ALLAH Teâlâ'nýn o edebi kendisi'nin bizzat giydirmesi halidir ki bu bakýmdan düþündüðümüzde mekârim-i ahlâk bizler için cüzzi iradeyle olan, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve sellem) içinse ALLAH tarafýndan ikrâm edilen ahlâk demektir. Bu bakýmdan bakýldýðýnda, düþünüldüðünde ikisi de edebe çýkar. Kulun eriþebildiði edeble ALLAH Teâlâ'nýn ikram ettiði edebte birleþiverir ki bu mânâdan birlikteliði fakat diðer vecihten de küçük bir ayrýlýðý vardýr.
Fatih ÇITLAK
radyobeyan