Allah'dan af dilemek By: Hadice Date: 27 Aralýk 2010, 11:27:24
Allah'dan af dilemek
Âlimlere göre insan, yaptýðý her günahdan dolayý tövbe etmelidir. Ýþlenen günah sadece Allah'a karþý olup kul hakkýný ilgilendirmiyorsa, bundan tövbe etmenin üç þartý vardýr:
1. O günahý terketmek.
2. Onu yaptýðýna piþman olmak.
3. Bir daha yapmamaya karar vermek.
Þayet bu üç þarttan biri eksikse, tövbe edilmiþ olmaz.
Ýþlenen günah kul hakkýný ilgilendiriyorsa, ondan tövbe etmenin dört þartý vardýr:
Üçü yukarýda sayýlan þartlardýr.
Dördüncüsü de kul hakkýndan arýnýp kurtulmaktýr. Bu da þöyle olur:
Þayet bu hak mal ve benzeri bir þeyse, onu sahibine geri verir.
Eðer "zina etti" diye iftira atmak gibi bir suçdan dolayý ceza görmeyi gerektiyorsa, hak sahibine kendisini cezalandýrma yetkisi verir veya ondan kendini baðýþlamasýný ister.
Eðer bu kul hakký birini çekiþtirme suçu ise, o kimseden af diler.
Ýnsanýn yaptýðý her günahdan dolayý tövbe etmesi gerekir. Günahlarýnýn bir kýsmýndan tövbe ederse, Ehl-i sünnet'e göre, sadece o günahlarý hakkýnda tövbe etmiþ sayýlýr; tövbe etmediði günahlarý devam eder.
Kur'ân-ý Kerîm âyetleri, hadîs-i þerîfler ve Ýslâm âlimleri tövbe etmenin gerekli olduðunu göstermektedir.
`
Âyetler
1. "Hepiniz Allah'a tövbe edin, ey mü'minler! Belki böylece korktuðunuzdan kurtulur, umduðunuzu elde edebilirsiniz." Nur sûresi (24), 31
Âyet-i kerîme, bütün mü'minlerin tövbe etmesini emretmekte, günahlardan kurtulma yolunun tövbe olduðunu belirtmekte, tövbesi kabul edilen kimsenin kurtuluþa erdiðini haber vermekte, dolayýsýyla kusursuz kul olmayacaðýný bildirmektedir.
Demek oluyor ki, saðlýklý bir toplumun önemli þartlarýndan biri, günahlarýndan kurtulmayý arzu eden ve bu maksatla Allah'a yönelen fertlerden meydana gelmesidir. Çünkü tövbe eden kimse, yaptýðý hatayý Allah Teâlâ'ya itiraf etmekte, o günahý bir daha yapmayacaðýna dair söz vermekte, O'nun merhametine sýðýnarak affýný dilemekte ve böylece Cenâb-ý Hakk'ýn yegâne baðýþlayýcý olduðunu kabul etmektedir.
2. "Rabbinizden sizi baðýþlamasýný isteyiniz; sonra ona tövbe ediniz."
Hûd sûresi (11), 3
Günahlarý baðýþlayacak olan Allah Teâlâ'dýr. Kul bunu böyle bilerek Yüce Mevlâ'sýna el açýp affýný dileyecek ve yaptýðý günahlardan dolayý piþmanlýk duyduðunu O'na itiraf edecektir. Baðýþlanmanýn tek yolu budur.
3. "Ey iman edenler! Allah'a samimiyetle tövbe edin!''
Tahrîm sûresi (66), 8
Samimi tövbe, yapýlan günahýn çirkinliðini insanýn bilmesi, bunu vicdanýnýn kabul etmesi ve onu iþlediðine piþmanlýk duymasýdýr. Allah Teâlâ "Samimiyetle tövbe edin" derken, kulunun yaptýðý suçtan dolayý üzülüp vicdan azabý çekmesini istemekte ve onun kendi kendine "Ben artýk bu suçu bir daha yapmayacaðým" diye söz vermesini beklemektedir.
Ýnsaný kurtaracak olan samimi tövbe (tevbe-i nasûh) iþte budur. Ýþlediði günahdan piþmanlýk duyan kimse, tövbe ettiðini diliyle söylerken gönlü gerçekten piþmanlýk duymalý, bedeni günahtan uzak durmalý ve o konudaki kusur ve noksanlarýný gidermeye çalýþmalýdýr.
Hadisler
14. Ebû Hüreyre radýyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i þöyle buyururken iþittiðini söylemiþtir:
"Vallahi ben günde yetmiþ defadan fazla Allah'dan beni baðýþlamasýný diler, tövbe ederim."
Buhârî, Daavât 3. Ayrýca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (47) Ýbni Mâce, Edeb 57
Açýklamalar
Tövbenin sözlük anlamý dönmek demektir. Ýþlenen günahtan vazgeçmek mânasýna gelir. Daha açýk bir söyleyiþle, yapýlan bir günahý, suç olduðunu bilerek ve onu yaptýðýndan dolayý piþmanlýk duyarak terketmektir. Tövbede önemli olan, yapýlan fiilin çirkinliðini bilmek ve ondan iðrenerek vazgeçmektir.
Tövbe eden kimse çirkin davranýþlarý güzelleriyle deðiþtirdiði, Allah'tan uzaklaþtýrýp þeytana yaklaþtýran yollarý terkettiði için takdire þâyandýr. Ýnsan kötü yolu terketmekle kalmamalý, kusurlarýný telâfi etmek için ibadet ve tâatla Allah'ýn rýzasýný kazanmaya çalýþmalýdýr.
Tövbenin belli bir zamaný yoktur. Ýnsanýn ne zaman öleceði belli olmadýðý için ilk fýrsatta tövbe etmelidir. Bazý rivayetlerden anlaþýldýðýna göre, en güzel ibadet zamaný olan seher vakti kalkmalý, Allah rýzasý için iki rekât namaz kýlmalý, sonra da tövbe ve istiðfâr etmelidir.
Allah Teâlâ'nýn emirlerine herkesten çok uyan Peygamber Efendimiz, bahsimizin baþ tarafýnda gördüðümüz âyet-i kerîmelerdeki tövbe emrine uyarak, günde yetmiþ defadan fazla tövbe ederdi. Bir sonraki hadîs-i þerîfte görüleceði üzere, günde yüz defa tövbe ettiði de olurdu.
Hadîs-i þerîflerde çoðu zaman yetmiþ veya yüz rakamý çokluðu, fazlalýðý anlatmak için (kesretten kinâye olarak) kullanýlýr. Peygamber Efendimiz de günde yetmiþ veya yüz defa tövbe ettiðini söylemekle Cenâb-ý Hakk'ý çok andýðýný belirtmiþ olabilir.
Resûl-i Ekrem Efendimiz'in günah iþlemekten korunduðunu, dolayýsýyla onun hiçbir günahý bulunmadýðýný biliyoruz. Buna raðmen onun hergün birçok defa tövbe etmesinin sebebi, ümmetine tövbe ve istiðfârýn önemini göstermek ve hiçbir kimsenin Allah Teâlâ'ya, O'nun lâyýk olduðu þekilde ibadet edemeyeceðini belirtmektir.
Peygamberler, Cenâb-ý Hakk'ý en iyi bilen ve tanýyan kimseler olduklarý için, O'na herkesten çok ibadet ederler; herkesten çok þükrederler ve O'na gerektiði þekilde ibadet edemediklerini itiraf ederler. Peygamber Efendimiz de yeme, içme, yatma, uyuma, eþleriyle beraber olma gibi mübah iþlerlerle meþgul olurken veya ümmetinin çeþitli problemleriyle uðraþýrken Allah Teâlâ'yý gerektiði þekilde zikredip düþünemediði için tövbe ve istiðfâr ederek O'ndan af dilemektedir. Nitekim hadisimizin bir baþka rivayetinde Resûl- Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem þöyle buyurmuþtur:
"Benim de kalbime gaflet çöküyor. Ben de Allah'a günde yüz defa istiðfâr ediyorum" (Müslim, Zikir 41).
Bu durum karþýsýnda bizim þöyle düþünmemiz gerekmektedir:
Benim sevgili peygamberim, hiç günahý olmadýðý halde hergün bu kadar tövbe ederse, günahlara boðulmuþ olan ben binlerce defa tövbe ve istiðfâr etmeliyim. Hiç olmazsa Efendim'in bu sünnetine uyarak hergün yüz defa tövbe ve istiðfâr etmeye çalýþmalýyým.
Ýstiðfâr, Allah Teâlâ'ya "Rabbim, beni baðýþla!" diye dil ile yalvarýrken, bedeni günahlardan uzak tutmaktýr. Kulun yapacaðý budur. Allah Teâlâ'dan umulan ise istiðfâr eden kulunu maðfiret edip baðýþlamasý, daha açýk bir ifadeyle, onu cehennem azâbýndan korumasýdýr.
Hz. Ali'nin dediði gibi, dünyada Allah Teâlâ'nýn azâbýndan kurtulmanýn iki yolu bulunmaktadýr. Bu yollardan biri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in varlýðýdýr. Ne yazýkki onun vefâtýyla bu fýrsat elden kaçmýþtýr. Geriye sýký sýký tutunulmasý gereken tek yol kalmýþtýr. O da istiðfârdýr. Þu âyet-i kerîme bu gerçeði dile getirmektedir:
"Sen onlarýn içlerinde bulunduðun müddetçe Allah onlarý azaba uðratmayacaktýr. Onlar baðýþlanmalarýný dilerken, Allah kendilerine azab etmez" [Enfâl sûresi (8 ), 33].
Allah Teâlâ'nýn kullarýna olan merhametini bütün geniþliðiyle ortaya koyan bu âyet-i kerîme ne ümid verici, deðil mi?! Kullarýna karþý böylesine þefkatli bir Rabbi olan insan, nasýl ümitsizliðe kapýlabilir? Bu âyet-i kerîmede, Allah'dan bizi baðýþlamasýný dilediðimiz sürece azaba uðrama-yacaðýmýz va'dedilmektedir. Elimizde böylesine saðlam bir garanti varken niçin ümitsiz olalým ve niçin istiðfâr etmeyelim?
Ýstiðfâr konusu, Riyâzü's-sâlihîn'in 1873-1883. hadislerinde geniþ bir þekilde ele alýnmýþtýr. Bu hadis 1874 numarayla tekrar gelecektir.
radyobeyan