Malik Bin Dinar By: armaðan Date: 06 Mayýs 2009, 22:33:55
Evliyânýn büyüklerinden. Künyesi Ebû Yahyâ, lakabý Zeynüddîn'dir. Benî Süleym kabîlesindendir. Basra'da doðdu. Doðum târihi kesin olarak bilinmemektedir. 748 (H.131) târihinde Basra'da vefât etti.
Mâlik bin Dînâr, gençliðinde mal mülk sâhibi bir zengin yiðitti. Hasan-ý Basrî hazretlerine talebe olunca, bütün mallarýný ve parasýný, fakir talebelere harcadý. Kalbinden Allahü teâlânýn aþkýndan baþka her þeyin sevgisini çýkardý. Uzun zaman Basra'da Hasan-ý Basrî hazretlerinin sohbetlerini dinledi. Bir ara hocasýyla birlikte Þam'a gittiler. Þam'da bütün vakit namazlarýný Câmi-i Kebîrde cemâatle birlikte kýldý. Bu vesîle ile o beldenin hikmet sâhibi kiþileri ile tanýþýp sohbet etti. Sonra câmi odalarýndan birine çekilip, ibâdetle meþgûl oldu. Þam halký onun izzet ve kemâlini, olgunluðunu her geçen gün görmekteydi. Gündüzlerini oruçla, gecelerini namaz ve niyazla geçirdi. Aralýksýz bu hâli bir yýl kadar devâm etti. Halkýn kendisine hürmet ve saygýsý daha da arttý.
Bütün bunlara raðmen Mâlik bin Dînâr'ýn yaþamasý için gerekli olan rýzka gönlünde az bir meyil kalmýþtý. Bir gece rüyâsýnda kendisine gizli bir ses; "Ey Mâlik! Sen bir mahlûksun. Allahü teâlâdan kork. Mâsivâyý, Allahü teâlâdan baþkasýnýn sevgisini terk edip bize dön. Yoksa helâk olursun." buyruldu. O, sabahleyin erkenden hocasý Hasan-ý Basrî hazretlerine giderek rüyâsýný anlattý. Hocasý da bunun doðru olduðunu bildirdi. Mâlik hazretleri bundan sonra ömrünün sonuna kadar kalbi, Allahü teâlânýn sevgisi ile dolu yaþadý. Kimseden bir þey kabûl etmedi. Hattatlýk yaptý ve kazandýðý ile ihtiyaçlarýný karþýladý.
Bir gün Þam vâlisi ve kâdýsý câmiye geldiler ve etrafý kusur arar gözlerle teftiþ ederek, câmi, vakýf ve mahsullerin gelirlerini kontrol ettiler. Hatâ ve ihmâl bularak mütevellîsini, görevlisini azlettiler. Sonra Mâlik bin Dînâr'a adam gönderip hediyeler vererek bu vakfýn mütevellîsi olmasýný, vakýf iþlerini üstlenmesini ricâ ettiler. Mâlik bin Dînâr onlara; "O yerde bir yýl kadar halk beni görüp düzelsin diye uzlet edip yalnýz olarak ibâdetle meþgûl olmuþtum. Kimse benimle ilgilenmedi ve hatýrýmý sormadý. Bu gece sâhibime söz verdim. Kurtuluþ yolumun ne olduðunu öðrenip anladým. Onu býrakýp baþka þeylerle uðraþmak mümkün deðildir." diye cevap verdi. Vakfýn idâresini kabûl etmedi. Bunun üzerine onu çok sýkýþtýrdýlar. Bunun üzerine Mâlik bin Dînâr hazretleri her þeyini kaldýðý hücresinde býrakýp bir azýk torbasýyla gece karanlýðýnda oradan ayrýldý. Mýsýra doðru yola çýktý ve bir deniz kenarýna ulaþtý. Gemiye bindi. Gemi sâhibi taþýma ücreti ve eþyalar için kiþi baþýna bir altýn alýyordu. Mâlik hazretleri bir köþede ibâdet ve tefekkürle meþgûlken, gemici ücret istedi. Mâlik bin Dînâr hazretleri; "Henüz param hazýr deðildir. Ýskeleye vardýðýmýzda hazýr olur inþâallah." dedi. Gemi sâhibi ve adamlarý terbiyesizce sözler söyleyip Mâlik hazretlerini yere yýktýlar ve iyice döðüp hýrpaladýlar. Sonra elini ayaðýný baðlayýp denize atmak istediler. Gemidekilerden hiç kimse buna mâni olmaya cesâret edemedi. Gemi sâhibi; "Böyle kiþileri cezâlandýrmak gerektir ki, baþkalarýna ibret olsun." deyince, gemidekiler de ondan yana çýktýlar. Gemi sâhibi ve adamlarý Mâlik bin Dînâr hazretlerini tam denize atmak üzere iken binlerce balýk su yüzüne çýktý. Balýklarýn her birinin aðzýnda birer altýn vardý. Mâlik bin Dînâr hazretleri birinin aðzýndan parayý alýp gemi sâhibine verdi. Sonra da hoþçakalýn deyip gemiden deryâ üzerine indi ve yürüyerek deniz kýyýsýna çýktý. Bu hâdise ona Mâlik-i Dînâr (Dînâr Sâhibi) denilmesine sebeb oldu.
Mâlik bin Dînâr hazretleri kalan ömrünü Basra'da geçirdi. Güzel halleri ve çok kerâmetleri görüldü. Nefsini hesâba çeker, bir an onu boþ býrakmazdý. Basra'nýn kuru veya yaþ hurmasýndan yemezdi. Hurma mevsimi geçince; "Ey Basralýlar! Benim hâlimi görüyorsunuz. Hurma yememekle bir þeyim eksilmedi. Sizin de hurma yemekle bir þeyiniz artmýþ deðil." buyurarak nefsini, ibâdeti özler ve yapar hâle getirdi.
Bir gün Basra vâlisi, Mâlik bin Dînâr'a; "Ey Mâlik, bize bu kadar aðýr konuþabilmen için sana cesâret veren ve bizi karþý koymaktan âciz býrakan þey nedir biliyor musun? Çünkü sen, dünyâya hiç kýymet, deðer vermiyor ve bizden bir þey beklemiyorsun." demiþtir.
Yanýna bir köpek gelip oturduðu zaman ona bir þey yapmaz ve kovalamazdý. "Neden kovalamazsýn?" denildikte, o; "Bu köpek, kötü arkadaþtan daha iyidir; kiþinin iyi insanlarý yanýnda bulup da doðru yola gitmemesi, kötülük olarak kendisine yetiþir." buyurdu.
Bir gün kendisine; "Dünyâda en güzel kazanç nedir?" dediler. Cevap olarak; "Þu üç þey dünyâda en güzel kazançtýr. 1) Allahü teâlânýn sevgili kullarýnýn sohbetinde bulunmak ve din kardeþleri ile sohbet etmek, 2) Geceleri teheccüd namazý kýlmak ve doya doya Kur'ân-ý kerîm okumak, 3) Allahü teâlâyý hiç unutmayýp, O'nu zikretmek, anmak." buyurdu.
"Bedbahtlýðýn alâmeti nedir?" dediklerinde, o; "Þu beþ þey bedbahtlýðýn alâmetidir: 1) Gözün yaþarmamasý, 2) Kalbin katý olmasý, 3) Hayâsýzlýk, 4) Dünyâya düþkün olmak, 5) Dünyâ için canýndan endiþe etmek. Mümin kimse, Allahü teâlâdan korkar. Baþka sözlerden dilini korur." buyurdu.
Mâlik bin Dînâr hazretleri, Kur'ân-ý kerîmde meâlen; "Þehirde dokuz kiþi vardý. Ýyilik etmez, durmadan fesat çýkarýrlardý." (Neml sûresi: 48) buyrulan Semûd kavmi ile ilgili âyet-i kerîmeyi okur, sonra da; "Þimdi her þehirde durmadan fesat çýkaran nice dokuzlar var ki, hiçbir iyi iþ gördükleri de yoktur." derdi.
Yine bir gün; "Kimin gözü ve gönlü, þu fânî hayattan ebedî hayat için iyi bir ders almamýþ ise, onun kalbi perdeli ve ameli azdýr." buyurdu.
Mâlik bin Dînâr hazretlerine; "Yaðmur duâsýna siz de bizimle çýksanýz." dediler. Bunun üzerine o; "Korkarým ki benim yüzümden baþýnýza taþ yaðar." buyurdu.
Çok ibâdet eder ve aðlardý. Mugîre bin Habîb anlatýr: "Bir gece Mâlik bin Dînâr hazretleri ile berâberdik. Hemen ibâdete baþladý. Daha sonra eliyle sakalýný tutup içli iniltilerle sabaha kadar aðladý ve; "Yâ Rabbî! Mâlik'in bu hâline acý." diye yalvardý."
Evinde hasýr, Mushaf-ý þerîf ve ibrikten baþka bir þey bulunmazdý. Bir gün bir tanýdýðý ona yeni bir ibrik hediye etmiþti. Sabah olunca Mâlik hazretleri ibriði arkadaþlarýndan birine vererek; "Kardeþim al þu ibriði. Çünkü o, akþamdan beri; "Acabâ birisi çalmasýn." diye kalbimi meþgûl etti." buyurdu.
Mâlik bin Dînâr hazretleri evinin içinde bir kabir kazdýrmýþtý. Her gece kabre iner, sabaha kadar orada ibâdet eder ve; "Halîfelik görevi, müminlerin emîri hazret-i Ömer'e verildiðinde o, ne gece ne de gündüzleri uyurdu. Biraz uyuyup istirahat etseniz, denildikte o; "Eðer geceleri uyumuþ olsam, kendimi kaybetmiþ olurum. Gündüzleri uyusam mesul olduðum þu insanlarý kaybederim." buyurmuþtur." dedi.
Bir gün Mâlik bin Dînâr hazretlerine; "Nasýl sabahladýnýz?" diye soruldu. O; "Âkýbetin Cennet'e mi, yoksa Cehennem'e mi olduðunu bilmediðim halde sabahladým." diye cevap verdi.
Lüzumsuz konuþmanýn zararý hakkýnda; "Kulun lüzumsuz ve boþ sözlerle vakit geçirmesi, kalbi karartýr, bedeni zayýflatýr, geçim sebeplerini de zorlaþtýrýr." buyurdu.
Yine buyurdu ki:
"Din bakýmýndan faydalanmadýðýn kimse ile dostluðu terket. Amellerin en güzeli ihlâsla yapýlan ameldir."
"Âlim, bildiði ile amel etmediði zaman, yaðmur damlasýnýn yalçýn kayadan kaymasý gibi, vâz ve nasîhatý gönüllerden silinir gider."
"Bahar yaðmurlarý yeryüzünü yeþillendirdiði gibi, Kur'ân-ý kerîm de kalbin yaðmurudur ve onu canlandýrýr."
"Üç þey gönlü öldürür: Çok yemek, çok uyumak, çok konuþmak."
: Malik Bin Dinar By: armaðan Date: 06 Mayýs 2009, 22:35:05
Mâlik bin Dînâr zamânýnda iki mecûsî kardeþ vardý. Ateþe taparlardý. Bir gün küçüðü büyüðüne; "Ey aðabey! Sen yetmiþ üç sene ben ise otuz beþ senedir bu ateþe taparýz. Gel bakalým kendisinden baþkasýna tapmadýðýmýz bu ilâhýmýz bizi yakacak mý? Eðer bizi yakmazsa devamlý ona tapar gideriz. Eðer yakarsa ona tapmayý terk ederiz." dedi. Büyükçe bir ateþ yaktýlar. Küçüðü büyüðüne; "Ýster sen önce elini ateþe koy, ister ben koyayým." dedi. Büyük de; "Sen önce elini koy." diye karþýlýk verdi. Küçük elini ateþe uzatýnca; parmaðý yandý ve elini geri çekti. Sonra; "Ah! Sana bu kadar sene ibâdet ederim. Sen ise bana eziyet ediyorsun." dedi. Sonra aðabeyine; "Þimdi bizi doðru yola ulaþtýracak bir delile gidelim." dedi. Ýstiþâre ile yola çýkýp, Mâlik bin Dînâr'a gitmeye karar verdiler. Onu Basra'da bir yerde insanlara vâz ederken buldular. Onu görünce büyüðü küçüðüne; "Ben müslüman olmayacaðým. Zîrâ ömrümün çoðu ateþe ibâdetle geçti gitti. Þâyet müslüman olursam, ev halkýmýn ve akrabâlarýmýn beni ayýplamalarýndan korkarým. Ateþe tapmak, ayýplanmadan bana daha sevgilidir." dedi. Küçük olan da ona; "Böyle yapma, onlarýn ayýplamalarý bir zaman sonra unutulur gider, yok olur. Ateþe tapman ise kalýr." dedi. Fakat büyük olaný bunu dinlemedi. Geri döndü. Küçük kardeþ, Mâlik bin Dînâr hazretlerinin yanýna gitti. Sonra da çoluðunu çocuðunu getirdi. Onun huzûrunda oturdular. Küçük kardeþ baþýndan geçenleri anlattý ve kendilerine Ýslâmýn anlatýlmasýný istedi. Mâlik bin Dînâr hazretleri onlara, îmâný ve Ýslâmý anlattý. Tesirli sözleriyle hep birlikte müslümanlýðý kabul ettiler. Küçük kardeþ ehliyle birlikte huzûrundan ayrýlmak istedi. Mâlik bin Dînâr onlara; "Size yardým olarak müslümanlardan bir þeyler toplayýp vereyim." dedi. Onlar da istemediklerini bildirdiler ve harâbe evlerine yöneldiler. Döndüklerinde evlerini güzel, bakýmlý buldular. Ýçeriye girdiler. Sabah olduðunda hanýmý; "Çarþýya git çalýþ. Akþam da kazandýðýnla süt al getir." dedi. Adamcaðýz gitti. Lâkin ona kimse iþ vermedi. O zaman kendi kendine; "Ben de Allah için çalýþýrým." dedi. Orada harâbe bir yerde ibâdet etti. Akþam namazýný kýlýnca eli boþ olarak evine döndü.Hanýmý; "Niye bir þey getirmedin?" deyince; bugün bir Melik için çalýþtým. Lâkin bir ücret vermedi. Yarýn veririm dedi, diye söyledi. O gece aç yattýlar. Sabahleyin yine çarþýya gitti. Ýþ aradý. Lâkin yine bulamadý. Dünkü yaptýðý gibi yaptý. Akþam da yine eli boþ döndü. Hanýmýnýn sorusuna yine ayný þeyleri söyledi ve kendisi için çalýþtýðým Melik, Cumâ günü ödeyecek dedi. Nihâyet Cumâ günü oldu. Çarþýya gitti. Yine iþ aradý. Yine bulamadý. Ýbâdet yerinde iki rekat namaz kýldý. Ellerini semâya kaldýrýp; "Yâ Rabbî! Bize Ýslâmý ikrâm ettin. Hidâyete yönelttin. Bu din hürmetine, bu mübârek gün hürmetine kalbimden çoluk çocuðumun nafaka düþüncesini çýkar. Ben ehlimden hayâ eder oldum. Onlarýn hâlinin deðiþmesinden korkarým." dedi. Daha sonra öðle namazý için câmiye gitti. Hakîkaten evlâdý açlýk çekiyordu. Bu sýrada yoksul adamcaðýzýn evine bir zât geldi ve kapýlarýný çaldý. Kadýn çýktý. Bir de gördü ki yüzü güzel, genç birisi elinde altýndan bir tabak ve üzeri bir mendil ile örtülü bir þekilde duruyor. Kadýna; "Buyurun bu sizindir. Zevcine söyle, zevcinin iki günlük çalýþmasýnýn karþýlýðýdýr. Eðer çalýþmayý arttýrýrsa, biz de arttýrýrýz." dedi. Kadýn tabaðý aldý. Ýçinde bin dinar vardý. Birini alýp sarrafa gitti. Sarraf hýristiyan idi. Altýný tarttý. Oldukça aðýr geldi. Sonra üzerindeki süslemelere baktý. Onun dünyâ dînarlarýndan olmayýp, âhiret dînarlarýndan olduðunu anladý. Kadýna dönüp; "Bunu nereden buldun veya kimden aldýn?" deyince, kadýn, olup bitenleri anlattý. O zaman hýristiyan; "Bana Ýslâmý anlatýp öðretin." dedi. Kadýn da îmân esaslarýný öðretti.Sarraf müslüman oldu. Sonra kadýna bin dirhem verdi. Bunlarý nafaka yap. Bittiðinde bana haber ver." dedi. Kadýn onlarý aldý. Eve giderken alýnacak gerekli þeyleri aldý. Yemek piþirdi.Kocasýný beklemeye baþladý. O sýrada mescidde ibâdetini bitirmiþti. Evine dönmek istedi. Mendilini yayýp iki rekat daha namaz kýldý. Sonra mendile birkaç avuç toprak doldurdu. Sonra da kendi kendine; "Eðer haným benden bir þey sorarsa iþte un. Al bununla bir þeyler piþir derim." düþüncesiyle evine geldi. Ýçeri girdiðinde her tarafý dayalý döþeli buldu. Yemekler buram buram kokuyordu. Mendilini kapý eþiðine koydu. Hanýmýnýn onu görmesini istemedi. Sonra gördüðü þeylerden sordu. Kadýn her þeyi olduðu gibi bir bir anlattý. Adam o zaman þükür secdesine vardý. Kadýn da ona mendille getirdiði þeyden sordu. Adam ona; "Getirdiðim þeyden bana sorma?" dedi. Sonra mendili koyduðu yere gitti. Getirdiði topraðý dökmek istedi. Ýçini açtýðýnda,toprak, Allahü teâlânýn izniyle un hâline dönmüþtü. Allahü teâlânýn ikrâmýndan dolayý ikinci defâ secdeye vardý. Vefâtýna kadar Rabbine ibâdetle sâdýk bir kul olarak yaþadý.
Mâlik bin Dînâr hazretleri anlatýr: Hacca gitmek üzere yola çýktým. Çölde giderken aðzýnda bir parça ekmek olan bir karga gördüm. Bunda bir iþ var, deyip takip ettim. Bir maðara önünde durdu. Ýçeri girdi. Ben de öyle yaptým. Ýçeride elleri ayaklarý baðlý sýrt üzerine yatmýþ birisi vardý. Karga getirdiði ekmekten parça parça gagasýyla onun aðzýna veriyordu. Daha sonra uçup gitti. Bir daha da dönmedi. Adama bu ne hal, dedim. O da; "Hacca gidiyordum. Hýrsýzlar yolumuzu kesti ve bütün malýmýzý aldýlar sonra gördüðünüz gibi baðladýlar ve bu maðaraya attýlar. Beþ gün aç susuz bu halde kaldým. Sonra Rabbime duâ ettim. Bana bu kargayý gönderdi.Her gün yedirip içiriyordu." dedi. Sonra adamcaðýzýn baðlarýný çözdüm. Yola koyulduk. Yolda çok susadýk. Yanýmýzda su yoktu. Çölde bir kuyu gördük. Orada ceylanlar vardý. Allahü teâlâya hamd ettik ve iþte bir kuyu bulduk diye sevindik. Yaklaþýnca, bu sýrada kuyunun suyu dibe çöktü. Ceylanlar da uzaklaþtýlar. Yanýmýzda ip ve kova yoktu. Biz; "Yâ Rabbî! Ceylanlara ihsan ettin. Biz yüz zira' uzunluðunda ipe ve kovaya muhtacýz." dedik. O zaman bir ses duyuldu; "Ey Mâlik! Ceylanlar bize tevekkül etmiþtir. Biz onlarý sularýz. Siz ise ipe ve kovaya tevekkül etmiþsiniz. Siz de onunla su içersiniz" buyruldu.
Câfer bin Süleymân anlatýr: "Bir zaman Mâlik bin Dînâr hazretleri ile Basra'da dolaþýrken, yeni yapýlan bir köþk gördük. Köþkün mîmârý güler yüzlü bir gençti. Yanýna varýp selâm verdik. O da selâmýmýza cevap verdi. Mâlik bin Dînâr hazretleri ona; "Ey genç! Bu köþkü Allah için versen de Allahü teâlâ da sana Cennet'te bundan daha iyisini ihsân etse." dedi. Genç kabûl edip; "Kefil olur musun?" deyince, Mâlik hazretleri; "Evet." buyurdu ve bir kâðýda; "Yâ Rabbî! Bu gence senin için verdiði bu köþke karþýlýk Cennet'te bir köþk ihsân eyle. Mâlik bin Dînâr bu kuluna kefildir." þeklinde yazdý ve mektubu gence verdi. Ondan aldýðý malý da fakirlere daðýttý. Bir zaman sonra genç vefât etti. Mâlik bin Dînâr hazretleri gencin vefât ettiði gece mihrabýna konulmuþ mânevî bir mektup buldu. Ona baktýðýnda; "Bu Mâlik bin Dînâr'a bir berâttýr. Senin söylediðinden yetmiþ kat fazlasýyla gencin köþkünü kendisine teslim ettik." diye yazýlý olduðunu gördü.
Mâlik bin Dînâr hazretleri bir yýl hacca gitti. Haccýný tamamladýðý gece rüyâsýnda bir ses iþitti; "Yâ Mâlik! Hacca gidenlerden Muhammed oðlu Abdurrahmân affedilmedi." dedi. Sabahleyin çevresinde Muhammed oðlu Abdurrahmân'ý aramaya baþladý. Sorduklarý kimse ona: "Aradýðýn kimse Kur'ân ehlidir. Her yýl hacca gelir." dediler. Araya araya onu bir köþede Kur'ân okurken buldu. Abdurrahmân onu görünce bir âh çekip bayýldý. Daha sonra þöyle dedi: "Beni rüyânda gördün. Bana, Allahü teâlânýn beni affetmediðini söylemeðe geldin deðil mi?" Mâlik bin Dînâr hazretleri çok þaþýrdý. Ona hayret edip sordu: "Sâlihlerden birine benziyorsun. Çok merak ettim. Acaba, Allahü teâlâ seni niçin affetmiyor. Ne günâh iþledin?" "Bir Ramazan ayýnýn ilk gecesi idi. Ýçki içip sarhoþ olmuþtum. Bu sýrada babam beni aramýþ ve bir yerde yatar bulmuþ. Beni çekince ben de sarhoþluktan ona vurup bir gözünü çýkarmýþým. O da bana bedduâ etmiþ. Ertesi günü ayýlýnca neler yaptýðýmý büyük bir üzüntü ile öðrendim. Bütün içki küplerini yok ettim. Kölelerimi âzât ettim. Yaptýklarýma piþman olup, doðru yola girdim. Her yýl böyle hacca gelir duâ ederim. Fakat, her seferinde sizin gibi birisi rüyâmda: "Allah seni affetmedi." diye söyler."
Tekrar aðlamaya baþladý. Onun bu hâline Mâlik bin Dînâr acýdý, babasýný sorup yerini öðrenerek onun yanýna gitti. Babasý o büyük âlimi görünce þöyle karþýladý: "Hoþgeldin yâ Mâlik!" "Beni nasýl tanýdýn?" "Bugün Allahü teâlâya duâ edip, seni görmeði dilemiþtim." "Seni ziyâretimin bir sebebi var." "Buyurun bir isteðiniz varsa hemen yerine getiririm." "Farzet ki kýyâmet kopmuþ, oðlun Abdurrahmân'ý tutup Cehennem'e götürüyorlar. Onu bu hâlde görsen üzülmez misin?" Bunu duyunca babasý aðlamaya baþladý. Daha sonra kendine gelip dedi ki: "Sen þâhit ol ki, oðlumun kusurunu affettim ve ona hakkýmý helâl ettim."
Daha sonra Mâlik bin Dînâr, ondan izin alarak oðlunun yanýna gidip müjdeyi verdi: "Baban senin suçunu baðýþladý. Biraz sonra seni görmeye gelecek." Bunu duyunca Abdurrahmân aðlayarak tekrar bayýldý. Bu sýrada babasý geldi. Mâlik bin Dînâr'a ricâ etti. "Oðlumu affettim. Öbür âleme yakýn zamanda göçeceðini zannediyorum. Þehâdet getirip rûhunu teslim etsin." Mâlik hazretleri, þehâdeti telkin etmeðe baþladý. Fakat Abdurrahmân cevap vermiyordu. Nihâyet gözlerini açýp, karþýsýnda babasýný görünce ona yalvaran bir sesle dedi ki: "Babacýðým ne olur, gel sende benim gözümü çýkar ki, kýyâmete kalmasýn!" Babasý;"Ey gözümün nûru! Ben suçunu baðýþladým. Senden râzý oldum." dedi
Bu sýrada Abdurrahmân iki defâ þehâdet getirdi. Mâlik bin Dînâr ona sordu: "Hâlin nasýldýr?" "Baygýn halde iken baþucumda elinde topuz olan bir melek durup bana: "Baban senden râzý deðil! Bu topuzla senin baþýna vuracaðým" dedi. Az sonra, baþka bir melek gelip yeþil bir mendille gözlerimin yaþýný sildi ve dedi ki: "Þehâdet getir! Baban ve Allahü teâlâ senden râzý oldu." dedi.
Bunlarý söyler söylemez rûhunu teslim etti.
Mâlik bin Dînâr hazretleri sâlih kimseleri sevmeyi anlatýr ve onlara düþman olmaktan sakýndýrýrdý. Bu hususta; "Ýnsan, kendisi sâlih olmadýðý halde sâlihlerin þeref ve haysiyetine dil uzatacak olursa, baþka günahý olmasa bile bu ona yeter!" buyurdu.
Mâlik bin Dînâr hazretleri, ömrünü Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýna uyarak, insanlara nasîhat ederek geçirdi. Vefât ettiði gece rüyâda görüldü. Semâ kapýlarý açýlýp birinin; "Dikkat edin Mâlik bin Dînâr Cennet'te iskân edileceklerden oldu." dediði iþitildi.
Sevdikleri, Mâlik bin Dînâr hazretlerini rüyâda gördü ve ona; "Allahü teâlâ sana nasýl muâmele etti?" diye sordular. O; "Rabbimin huzûruna pek çok günâh ile çýktým. Hakkýnda beslediðim hüsn-i zan sebebiyle hepsini affetti." buyurdu
: Malik Bin Dinar By: armaðan Date: 06 Mayýs 2009, 22:39:19
Son Nefes
Bir gün hasta ziyâretine giderken Mâlik bin Dînâr hazretleri durumu þöyle anlatýr: "Hastanýn hâlinden, ölüm durumunun yakýn olduðu anlaþýlýyordu. Kendisine Kelime-i þehâdeti telkin etmek (söyletmek) için uðraþtým. Fakat ne kadar uðraþtýmsa söylettiremedim. O durmadan on, on bir diyordu. Sonra kendisine gelip bana; "Ey üstâdým! Önümde ateþten bir dað var! Ne zaman þehâdet kelimesini söylemeye çalýþsam, bu ateþ bana hücûm ediyor." dedi. Bunun üzerine mesleðini sorduðumda; malýný ribâya veren, fâiz yiyen, ölçü ve tartýda hîle yapan biri olduðunu anladým."
Küçük Odun Tutuþmadan Büyük Odun Tutuþmaz
Mâlik bin Dînâr hazretleri bir hâtýrasýný þöyle anlatýr: "Bir gün toprakla oynayýp bâzan gülen bâzan aðlayan bir çocuða rastladým. Önce çocuða selâm vermek istedim. Fakat kibirden selâm vermedim. Hemen nefsime; "Ey nefis! Peygamber efendimiz büyüklere de küçüklere de selâm verirdi." diyerek çocuða selâm verdim. Çocuk; "Ve aleyküm selâm, ey Mâlik bin Dînâr!" diye cevap verdi. Hayret içinde kalarak çocuða; "Sen beni hiç görmediðin halde nasýl tanýdýn?" diye sordum. Çocuk; "Ruhlar âleminde benim rûhumla senin rûhun karþýlaþtý. Orada bizi Allahü teâlâ karþýlaþtýrdý." dedi. Çocuða; "Akýl ile nefs arasýnda ne fark var?" diye sorunca, çocuk; "Nefsin seni selâmdan men etti. Aklýn ise seni selâm vermeye teþvik etti." diye cevap verdi. "Sen neden toprakla oynuyorsun?" diye sordum. Çocuk; "Topraktan yaratýldýk, yine topraða karýþacaðýz." dedi. Ben yine; "Seni bâzan aðlarken, bâzan gülerken görüyorum. Sebebi nedir?" diye sordum. "Rabbimin azâb edeceðini hatýrladýðým zaman aðlýyorum. Rahmetini hatýrladýðým zamansa tebessüm ediyorum." dedi. "Ey oðul! Senin hangi günâhýn var ki aðlýyorsun?" diye sorunca, çocuk; "Ey Mâlik! Böyle söyleme. Zîrâ ben, anam ateþ yakarken, küçük odun olmadan, büyüklerin tutuþmadýðýný gördüm." diye cevap verdi."
Komþuyu Üzmek Yok
Mâlik bin Dînâr hazretlerinin yahûdî bir komþusu vardý. Yahûdî evinin helâ çukurunu düþmanlýk olsun diye Mâlik hazretlerinin evinin yanýna yaptý. Zamanla sýzýntý ve pis koku Mâlik hazretlerinin evine sirâyet etti. O her gün sýzýntýyý temizler ve pis kokuyu gidermek için güzel kokulu þeyler yakardý. Yahûdî, Mâlik hazretlerinin rahatsýz olduðunu anladý. Fakat beklediði þikâyet gelmeyince, çok hayret etti. Bir gün Mâlik hazretlerinin evine gitti. Pis kokuyu duyunca; "Bu ne?" dedi. O; "Kokulu þeyler yakýyorum." dedi. Yahûdî; "Hayýr bu laðým kokusu. Bak duvardan sýzýyor. Niye bana söylemiyorsun?" dedi. Mâlik hazretleri; "Eðer söyleseydim, üzülebilirdin. Bizim dînimizde komþuyu üzmek ve eziyet yoktur. Kavga ve gürültü de olmaz." buyurdu. Yahûdî, bu sözler karþýsýnda sarsýldý ve; "Bugüne kadar size düþmandým. Þimdi Dîninize hayran oldum. Böyle hükümler ancak Ýslâm dîninde olur. Ey Mâlik! Îmân etmek istiyorum." dedi ve Kelime-i þehâdet getirip müslüman oldu.
1) Vefeyât-ül-A'yân; c.4, s.139
2) Hilyet-ül-Evliyâ; c.2, s.357
3) Meþâhir-u Eshâb-ý Güzîn; s.111
4) Risâle-i Kuþeyrî; s.287
5) Ravd-ül-Fâik; s.18, 74
6) Nevâdir-ul-Âlem; s.23, 33
7) Ravd-ur-Reyyâhîn; s.25, 29
8- Sýfat-üs-Safve; c.3, s.184
9) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.288
10) Tam Ýlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baský); s.1108
11) Rehber Ansiklopedisi; c.11, s.199
Ynt: Malik Bin Dinar By: Bilal2009 Date: 14 Kasým 2020, 15:01:10
Esselamu aleyküm Rabbim bizleri doðru kimselerin yolundan ayýrmasýn Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Malik Bin Dinar By: Sevgi. Date: 15 Kasým 2020, 07:11:59
Aleyküm Selâm. Rabb'im bizleri sevdiklerinin yolundan gidenlerden eylesin inþaAllah