One-van-bir By: reyyan Date: 22 Aralýk 2010, 11:47:57
One-van-bir
Kahramanýna her daim hak verdiðim bir fýkradýr.
Rivayet o ki, vaktiyle, Þark vilayetlerinden birinde, bir rivayete göre Van’da medrese tahsili görmüþ, ama resmen ‘ilkokul mezunu’ gözüken bir imam, kademe atlayýp maaþýný bir nebze olsun iyileþtirebilmek için ortaokul bitirme sýnavlarýna katýlýr. Durumu cemaatine de bildirip dua istemiþ olacak ki, bir gün namaz çýkýþý cemaat imama vaziyeti sorar. Ýmam efendi birçok dersten geçmiþtir, ama Ýngilizce’den geçemediði için ortaokul diplomasý alamamýþtýr. “Nasýl geçilir ki Ýngilizce’den?” diye dert yanar imam efendi. “Adamýn dillerinde de hayýr yok. ‘One’ diye yazýyorsun, ‘van’ diye okuyorsun, üstelik de anlamý ‘bir’ demek.”
Dediðim gibi, kahramanýna hak verdiðim bir fýkradýr bu. ‘Bir’ yazýp ‘bir’ okuyan ve ‘bir’ anlayan bir insanýn, ‘one’ yazýp ‘van’ okumayý anlamasý da kolay deðildir; buradan ‘bir’ anlamýna geçmesi de.
Buna karþýlýk, Ýngilizce’ye yeterince aþinalýk kesbedenlerin gözünde, imam efendinin durumu komik bir durum olarak belirir. ‘One’ diye yazýlan þey, onlarýn algýsýyla, ‘o-ne’ deðildir zaten; ‘one’yi gördüklerinde dilleri kendiliðinden ‘van’ dediði gibi, akýllarý da ‘1’i tanýmlar hemen. Ýmam efendinin dünyasýnda üçe ayrýlmýþ bu yazýlýþ, okunuþ ve anlam, onlarýn gözünde birleþmiþ haldedir zira.
Buna karþýlýk, ‘one’yi anýnda ‘van’ okuyanlar dahil, çoðumuz, þu dünyada yaþayan çoðu insan, bir baþka durumda, belki imam efendinin hiç yaþamadýðý bir þaþkýnlýk yaþar. Kâinatýn, kâinat içindeki her bir þeyin Allah’ý tesbih ettiði, herþeyin Allah’ý bildirir bir ‘âyet’ olduðu söylendiðinde, nice zihinde bir “Nasýl yani?” belirir hemen. Þu karþýdaki aðaç, ‘aðaç’ yazýlýr, ‘aðaç’ okunur ve dalý-budaðýyla ‘aðaç’ anlamýna gelir çünkü. ‘Aðaç’a bakýp ‘âyet’ okumak; ‘aðaç’a yaklaþýp ‘tesbihat’ duymak bizim dünyamýza yabancýdýr.
Týpký imam efendinin ‘one’ yazýlan þeyin ‘van’ diye okunmasýný, üstelik de ‘bir’ anlamý taþýmasýný anlamayýþý gibi.
“Yedi kat gökler, yeryüzü ve içlerindekiler O’nu tesbih ederler. O’nu tesbih etmeyen hiçbir þey yoktur. Lâkin siz onlarýn tesbihatýný anlamýyorsunuz” buyuran o âyet-i kübra, Ýsrâ sûresinin 44. âyeti iþte bu problemimize iþaret ediyor deðil midir?
Niceleri için, kâinat bir ‘dil’ içinde sözümona kavranmýþ, açýklanmýþ haldedir zaten. Bu ‘dil’ içinde, aðaca aðaç denir, çiçeðe çiçek nazarýyla bakýlýr, kuþlardan kuþlar diye söz edilir. Altý üstü, varý yoðu ile, aðaç aðaç, çiçek çiçek, kuþlar kuþlardýr çünkü. Ötesi yoktur.
Oysa varoluþ, hakikat-ý halde, bundan çok daha fazlasýdýr. Âyet-i kübra olarak Ýsrâ: 44 âyetinin bildirdiði üzere, ‘þey’ ünvanýyla anýlmaya deðer bulunan herþey, kendi bütünlüðü, kendi yekpare ve yekvücut varlýðý içinde, ‘mânâ-yý ismî’ dediðimiz bu basit ve yüzeysel dilden çok daha öte bir anlam taþýr. Aðaç sadece aðaç deðildir gerçekte; gündelik dilde ‘aðaç olmak’ öylece kalakalmak anlamýna da gelse, aðaç olmak, uðruna bütün bir kâinatýn çalýþtýrýldýðý muazzam bir süreç gerektirir. Bir aðacýn varlýðý, tohumun içine koca bir aðacýn programýný yazan bir ilim, irade, hýfz ve himayeti gerektirdiði gibi, dünyanýn eðiminden güneþin hacmine ve dünyadan mesafesine, havadaki gazlarýn terkibinden topraktaki minerallerin bileþimine sayýsýz unsurun gözetilip hazýr edildiði bir ortamý gerektirir.
Sadece aðaç için deðil, ‘þey’ ünvanýna lâyýk herþey için geçerli bir durumdur bu. Ne ki ‘var’dýr, bir ‘var ediliþ’ hikâyesi vardýr. Varlýðý kendinden olan hiçbir ‘þey’ yoktur. Varlýðý kendinden olan, bizatihî var olan bir tek O vardýr; ve O Zât-ý Akdes dýþýnda herþey, O’nun dileyip var etmesiyle vardýr ve O öyle dilediði için varlýklarý devam etmektedir.
Bu bakýmdan, Ýngilizce’de takýlýp kalan imam efendiye gülüp geçmek akýl kârý deðildir. O’nun olsa olsa üç-beþ kuruþ dünyalýk için katkýsý olacak olan Ýngilizce’de yaþadýðý zorluðun bir benzerini, niceleri ‘mânâ-yý harfî’ dilinde yaþamaktadýr. ‘1’ anlamýný Türkçe’deki ‘bir’e kilitleyen bir nazar nasýl ‘one’yi görünce ‘van’ okunuþuyla ‘bir’ anlamýna hads ile, þimþek gibi bir sür’at-i intikal ile geçemiyorsa, eþyayý bildik tanýmlarý içine kilitleyen bir nazar da kâinatý ‘tesbihat,’ ‘mevcudat,’ ‘mahlukat’ ve ‘masnuat’ anlamýyla okuyamamaktadýr.
Halbuki, çoklarý anlamasa da, ‘þey’ ünvanýyla anýlmaya lâyýk herþey O’nu tesbih eder. Herþey O’nu söyler, O’ndan haber verir ve O’nu bildirir.
Bunu kavramak için ise, imam efendinin Ýngilizce’ye çalýþtýðýndan çok daha yoðun biçimde, ‘mânâ-yý harfî’ diline çalýþmak gerekmektedir.
Tâ ki, mezuniyet belgemizi alarak bu meydan-ý imtihandan geçebilelim.
Metin KARABAÞOÐLU
radyobeyan