Kuran Ahlaký
Pages: 1
Bedeni Gayret By: meryem Date: 20 Aralýk 2010, 12:36:17
II. Bedeni Gayret

Herþeyden önce iþaret edelim ki, bizzat bedenimize çarptýrýlan cezayý bizatihi kendisi için elde edilmiþ olmaya lâyýk bir deðer veya ruhun kur­tuluþu ile ilgili bir disiplin gibi gören bir ahlâk mevcutsa, bu elbette Kur'ân ahlâký deðildir. Bu ahlâk bedenî cezayý emretmek þöyle dursun, kasden onun araþtýrýlmasýný dahi kabul etmez. O, daha önceden tesis edi­len veya tabî þekilde kendisiyle beraber bulunan bir ödevle tazammun edilmiþ bedenî bir gayret ile hayalimizin saf bir yaratýþý olan tahrik edil­miþ bir gayret arasýnda kesin bir ayrým yapmaktadýr.O, bu son tür gayreti reddeder ve yasaklar.Memduh ibadette bulunmaya inanarak muhtelif mahrumiyet ve ezi­yet çeþitlerini kendileri için bir kural olarak koyan ilk mü'minler topluluðunun vakýasý bilinmektedir. Kur'ân-ý Kerim, onlarýn kendilerinden aldýklarý kararý aþýrýlýkla ve kanuna aykýrý davranmakla[91] suçlayarak imâda bulunmakta ve onun ayrýntýlarý hadîslerde zikredilmiþ bulun­maktadýr. Hz. Peygamberin ashabýndan birkaç kiþi Peygamberin zevce­lerine onun gizlice yaptýðý ibadetini sormuþlar. Sonunda bunlardan bi­ri: "Ben kadýnlarla evlenmeyeceðim", diðeri: Ben et yemeyeceðim", üçüncüsü: "Ben yatakta uyumayacaðým" demiþ. Allah'ýn Resulü, Al­lah'a hamd ve sena ettikten sonra onlarýn taþanlarýna cevap olarak þöy­le buyurdu: "Bazý kimselere ne oluyor ki, þöyle þöyle demiþler. Fakat ben hem namaz kýlar, hem uyurum. Hem oruç tutar, hem tutmam. Ka­dýnlarla da evlenirim. Öyleyse kim benim sünnetime yüz çevirirse ben­den deðildir.[92]Aþaðýdaki vakýa, bize baþka bir misâl vermektedir. Bir gün Hz. Pey­gamber, uzakta bir adamýn güneþte, ayakta durduðunu farkettiði zaman þöyle bir hitabede bulunmuþtu: "O adamýn orada ne iþi var?" diye Resû-lüllah yanýndakilere sordu. Orada bulunan dinleyiciler de: "O, kendi kendine, hiç konuþmamaya, oturmamaya, güneþten kendini korumama­ya ve oruç tutmaya yemin etti" þeklinde cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber: "Gidin, ona konuþmasýný, oturmasýný, güneþten kendini ko­rumasýný, fakat orucuna devam etmesini söyleyin[93]buyurdu.Bundan açýkça Ýslâmda bedenî gayretin, muhtevasýndan ayrý olarak deðere sahip olamayacaðý sonucu çýkmaz mý?Ýþte bunun için, karþýlýk olarak ödevin yerine getirilmesinin, genellik­le cismânî herhangi bir meþakkati bulunmadýðý zaman, Kur'ân ve hadîs, çeþitli þekiller altýnda gayretimizi ýsrarla istemeye devam eder:Hayatýmýzý kazanmak için gayret[94]. Tasadduk edecek þeyi kazanmak için gayret[95].Mevsimlere ve hava deðiþikliklerine aldýrmadan farz kýlman zaman­da, ilâhî ibadeti yerine getirmek için gayret. Binaenaleyh þu veya bu tarz­da, namaz, harp boyunca[96] da olsa vaktinde edâ edilmelidir[97]; oruç en kýsa günlerde olduðu gibi, en uzun günlerde de tutulmalýdýr98; fari olan hac, belli bir mevsime raslar[98]. îslâmdan önce, bu ibadeti, yýlda bir olan panayýrdaki ticaret hayatý ile ayný zamana getirmek için, nesî (ilave) ismi verilen bir fark ameliyesi ile, onun ilkbaharda tesbit edildiði bilinmekte­dir. Oysa ki Kur'ân-ý Kerim, onun sýrayla bütün mevsimlerden geçmesi­ni saðlayan muayyen kamerî tarihini tesis ederken (veya daha çok yeni­den tesis ederken) bu adeti ortadan kaldýrmýþtýr[99].Nihayet kutsal hakikati müdafaa için gayret. Ve iþte burada davet, daha sýk sýk ve daha etkili duruma gelmektedir. "Ey iman edenler. Size ne oldu ki, "hay­di çýkýn, Allah yolunda muharebe var" denildikte (yýlgýnlýk göstererek olduðu­nuz) yere yapýþýp kalýyorsunuz. Siz, ahirete bedel dünya hayatýna mý kanaat et­tiniz? Dünya hayatýnýn zevki, faydasý, ahirete nisbetle pek cüz'îâir. Gazaya çýk-mazsanýz Allah sizi acýklý azaba uðratýr. Yerinize sizden baþka bir kavmi getirir. Siz ona asla zarar veremezsiniz. Hak Tealâ, her þeye hakkýyle kadirdir. Siz (Pey­gambere) yardým etmezseniz kâfirler onu (yurdundan) çýkardýklarý iki kiþinin bi­risi olarak maðarada bulunduðu ve arkadaþýna: "(Korkma), kederlenme. Allah bizimledir" dediði zaman Allah ona yardým etmiþ, onun (kalbine) huzur ve itmi­nan yaðdýrmýþ, onu sizin görmediðiniz askerlerle desteklemiþ, kâfir olanlarýn sö­zünü alçalttýkça alçaltmýþ; Allah'ýn sözünü yükselttikçe yükseltmiþti. Zaten Al­lah, (her maniayý söküp atmaya kadir olan) Azizdir ve her iþi tedbirle yapan Ha­kimdir. Haydi, Allah yoluna aðýrlýklý, aðýrlýksýz çýkýn. Allah yolunda mallarýnýz­la, canlarýnýzla savaþýn; bilseniz, bu sizin hakkýnýzda ne kadar hayýrlýdýr. Kazanç kolay, yol yakýn olsaydý, onlar hemen sana (Ey Peygamber), tabî olurlardý. Fa­kat zahmetle gidilecek yol onlara uzak geldi. Onlar Allah namýna yemin edecek­ler, "gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çýkardýk" diyecekler. Bunlar ken­di öz canlarýný helak ediyorlar. Allah onlarýn yalancý olduklarýný biliyor[100]"(Muharebeye çýkmayarak) geride kalanlar Resûlüllahýn gitmesinden sonra ev­lerinde oturduklarýndan sevindiler ve Allah yolunda mallarýyle, canlarýyla sa­vaþmak istemediler. "Sýcakta gazaya çýkmayýnýz" dediler. De ki; bilseler cehen­nem ateþinin sýcaðý daha çok þiddetlidir.[101] Medine halký ile civarýndaki bede­vilerin, Allah ile Peygamberinden geri kalmalarý kendi nefislerini onun nefsine üstün tutarak birþey istemeleri yaraþmaz. Çünkü onlara Allah yolunda eriþecek susuzluk, yorgunluk, açlýk, yahut onlarýn kâfirleri kýzdýracak surette bir yere ayak basmalarý veya bir düþmaný yenmeleri gibi hal ve hareketler yoktur ki, kar­þýlýðýnda onlara iyi bir amel yazýlmasýn.[102]Bu enerjik mücadele ruhu, bize sadece buyruðun tekrarlanmýþ icabâtý arasýnda bile görünmemektedir. O, yankýsýný, ilk müslümanlarm Peygam­berin huzurunda bîat ettikleri formül içinde bulmaktadýr: "Biz, Resûlüllah (S.A.V.)'a darlýkta, varlýkta, sevinçli ve üzüntülü zamanlarýmýzda, bize tercih yapýldýðýnda dinleyip itaat etmeye, emirlik hususunda ehil olanla niza' etmemeye ve nerede olursak hakký söyleyeceðimize, Allah hakkýnda hiç bir kmayýcmm kýnamasýndan korkmayacaðýmýza bey'at ettik.[103]Bu konuda Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Cihâdýn en üstünü, zâlim sultan katýnda bile olsa gerçeði söylemektir.[104]Fakat biz, bedenî gayretin, ödev tarafýndan hedeflenen hayýrla sahip olabildiði aþaðý yukarý sýký iliþkisine göre, bu gayretin deðeri ne kadar de­ðiþtirdiðini birkaç örnekle göstermenin faydalý olduðuna inanýyoruz. Gerçekte bu iliþkinin kimi kez ödevin esas veçhesiyle ayniyete kadar git­tiðini, kimi kez amelin aþaðý yukarý ikinci derecede önemli veçhesiyle ça­kýþtýðýný, kimi kez basit bir benzerlik iliþkisine indirgendiðini göreceðiz. Ýþte üç örnek:

 1- Yardým:
 
Denizde boðulan bir kimsenin hayatýný kurtarmak veya bir yetimin hayatýný korumak gerektiðini söylediðimiz zaman; netice itibariyle insa­nî hayatý kurtarmak söz konusu olduðu, orada Kur'ân-ý Kerim'in, tek bir insanýn kazanýlmýþ hayatmýn "bütün insanlarýn hayatý[105]ile bir tuttuðu zaman, bu durumlarda tam olarak ödevimiz nedir? Hiç þüphesiz yap­mak zorunda olduðumuz þey, bu hayatlarýn fiilî temdidini elde etmek deðildir; çünkü, bu hedef edinilen gerçek hayýr olmasýna raðmen, bu ni­haî neticenin üzerinde doðrudan hiç bir etkimiz yoktur. Bizim ödevi-miz, bizim tasarrufumuzda olan yolla kendimizi bu gayeye doðru götürmek­tir. Oysa ki sahip olduðumuz tek yol, melekelerimizi harekete getirmek­ten ve onlarý bu amaç istikâmetinde yöneltmekten baþka bir þey deðildir.Aslýnda bu belli amelleri uygulamak ve belli gayretleri yapmaktýr: Zihni gayret, ondaki vasýtayý keþfetmek içindir; iyi iradenin atyâkî gayreti bu vasýtayý kullanmaya karar vermek içindir; (meselâ kendimizi yüzmeye atarken) kaslarla ilgili gayret, kararýmýzý gerçekleþtirmek içindir. Birbiri üzerine yukarýya çýkan bütün bu basamaklardan, bizi tasarlanan hayýr seviyesine ulaþtýran sonuncusudur. O, büyük bir fedakarlýkla, en çok dikkat çeken hadise olduðu gibi, ayný zamanda onun en yakýn sebebidir. Burada bedenî gayret, görüldüðü üzere, onsuz görevimizin açýkça nok­san kalacaðý temel bir kýsýmdýr.

 2- Namaz:
 
Allah'a saf düþünce vasýtasýyle hitâb etmek, mü'minin ruhu için, bü­yük bir teselli olmaz mý? Fakat bu düþünceyi ifade eden dil, onun üzerin­de etkisiz deðildir. O, onu sabit kýlar, aydýnlatýr ve güçlendirir. Fikrin içinde dile geldiði bedenin mütevazý bir tutumu, onun için ayný zaman­da bir çerçeve ve bir gýdadýr. Ve eðer ancak, yüksek bir þahsiyete karþý zi­yarette bulunmadan önce alman hazýrlýklara benzer bazý hazýrlýklar almýþ olduktan sonra bu özel mülakatýn cereyan ettiði mahalle varýlýrsa, bu kabul töreninin saygý dolu anlamý özellikle bir kez daha fazla artýrýlýr. îslâmm her gün bize, birçok defa kýlmayý emrettiði þekliyle, bu farklý unsurlarýn organik bütünlüðü bizzat namazýn tarifidir. Bununla birlikte bütün bu ký­sýmlar, Ödev içinde eþit paylara sahip deðildirler. Filan durumda, filan ký­sým ihmal edilmiþ olabilir; filan durumda bir baþka kýsým v.s. Sonunda merkezde olan müstesna, onlarýn hepsi býrakýlabilir ve ondaki bütün di­ðerleri, tohumdaki saman veya incideki kabuk mesabesindedir. Kalbin amelini demek istiyorum. Hiç bir hareket yapamayan, hatta bir kelime dahi hsýldayamayan, ölmek üzere olan kimse, namazýný zihnen kýlmak­tan sorumludur; yeter ki halâ þuur ve hafýzasýna sahip olsun. Böylece az önce (yardým konusunda) birinci sýrayý iþgal eden bedenî amel, burada ancak ikinci derecede bir rol oynamaktadýr. Bununla birlikte yine o, nor­mal þartlarda ödevinin az çok tamamlayýcý parçasýdýr.

 3- Oruç:
 
Burada biz, ödevin yerine getirilmesi esnasýnda iþin içine giren, fa onun asla parçasý olmayan bir nevi bedenî cezaya þahit olacaðýz. Bizzat tabiatý itibariyle o, bir yükümlülüðün konusu olamaz; çünkü tarif itiba­riyle her sýkýntý amel deðil, infialdir.Fakat bize denilecek ki, eðer o, bir yükümlülüðün doðrudan doðruya konusu olamaz ise, belli bir amelin aracýlýðý ile onu meydana getirmeye elveriþli olabilir. Þu halde oruç farizesi þu ifadelerle açýklanabilir: "Belir­lenen filan saatler süresince, yemeden, içmeden kendinizi sakýnarak, aç­lýða ve susuzluða tahammül edin."Eðer o böyle ise, bu sýnýrlý mahrumiyete çok duyarlý olmayan kimse için itaat etmek mümkün deðildir; çünkü orucun saatlerinin ötesine uzatýlmasý, vaktinden önce bozulmasý gibi yasaktýr, diye cevap verece­ðiz. Organlarýnýn özel reaksiyonunu düþünmeden samimiyetle kurala riayet eden herkes eþitçe itaat eden olduðuna göre, hiç þüphesiz bundan þu sonuç çýkar ki, bedenî ýstýrap, burada ödevin bir parçasý olarak ne doðrudan doðruya, ne de dolaylý yoldan hiç bir önem taþýmaz. Gerçek­ten ödev baþka yerdedir; çünkü o, onunla rastlantý olarak temas halin­de bulunur. Burada söz konusu olan gayret, her þeyden önce ahlâkî dü­zenle ilgilidir. îlkin her þeyden önce ondan belli bir düzenlilik, ilâhî ira­deye teslim olmada belli bir metanet elde etmek için beþerî iradeye yükle­nilmiþ olan bir nevi çýraklýk söz konusudur. O bedenine emreden olarak, nezdinde hâkim; fakat yaratýcýsýna karþý, þu þekilde ifadeye müsaade edilirse, yardýmcý þeftir; irademizin birini diðerine tabî kýlarak bu iki ni­zamý düzenleme görevi vardýr. Onun iyiliði, haysiyetinin þuurunda ola­rak aracýlýk görevini sürdürmededir. Kötülüðü ise, hevâ ve heveslerin kölesi olarak, daha aþaðý inmek suretiyle bu normal düzenin alt üst ol­masýndadýr. Bu görevi kolaylaþtýrmak için teklif edilen tatbikat çok ba­sittir. Bu, her sene bir ay boyunca, gýdanýn ne kemmiyetine, ne de key­fiyetine dokunmaksýzýn, saatleri düzenleyen beslenme ile ilgili bir re­jimdir. Tan yerinin aðarmasýndan itibaren bütün gün boyunca hiç bir þey yememek ve içmemek; gün battýktan sonra hepsi tekrar mubah du­ruma gelir. Ayný düzenleme, cinsî münasebetlere de uygulanýr. Böylece bizim yardýmcý þefimiz ayný amel konusunda her gün iki defa birbirine zýt iki eðitim görecek: Biri bir þey yapmaktan vazgeçmek, diðeri bir þey yapmaktýr. Onun kendi sahasýnda bu iki düzenin icrasý ile uðraþmasý ve bir ay boyunca ayný uygulamaya yemden baþlama zahmetine giriþmesi, irade için ne büyük esnekliktir. Çünkü emr ede ede gerçek efendi duru­muna gelindiði gibi, itaat ede ede itaat eden durumuna gelinir. Bu uy­gulama, zaten içinde uygulandýðý maddî þeyle yetinmek için yapýlmýþ deðil; o, gidiþatýmýzýn hepsini hedef almaktadýr. Ramazan boyunca ken­dini yalan sözlere veya amellere býrakan kimse, bu dersten yararlanma­mýþtýr. O, buyruðun gayelerini hiç gerçekleþtirmediðinden, kendini ye­meden ve içmeden mahrum ederek faydasýz sýkýntýlara katlanmalarý kendisine bir kural olarak koymuþtur. Bu konuda Resûlüllah (a.s.) þöy­le buyurmuþtur: "Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi býrak­mazsa, Cenab-ý Hakk'm, o kimsenin yemesini, içmesini býrakmasýna hiç ihtiyacý yoktur.[106]Þimdi tarif ettiðimiz üzere, orucun ahlâkî anlamý, bize yalnýzca Kur'ânî öðretimin genel tutumu tarafýndan ilham edilmemiþ; o, bu oruç amelini farz kýlan ayný ayet içinde verilmiþtir: "Ey iman edenler! Oruç size farzolundu. Nasýl ki sizden evvelkilere de farz olunmuþtu, ta ki günahlardan ko-runasýnýz.[107] Hz. Peygamber de bize þöyle buyurur: "Oruç sabrýn yarýsý­dýr[108]ya da: "Oruç, bir kalkandýr.[109] Ne bu naslarda, ne de bildiðimiz kadariyle baþka bir yerde[110] bir ödevi veya kanun mevzuatý ile hedef edi­nilen neticelerinden birini teþkil etmek bakýmýndan, bedenî ýstýraba hiç bir imâ yoktur.Þunda hiç þüphe yoktur ki bu ýstýrap, pekâlâ hasýl olabilir: Hattâ o, mahrumiyetin tabiî bir sonucudur; en azýndan o/uç tutanlarda, ister ayakta, ister yatakta, rejim deðiþikliðinden ileri gelen, az çok hafif keyif­sizlikle ilgili, kuvvetli bir duyguyu görmekten geri kalýnmaz; fakat bu durumda, yeni bir emir kendini kabul ettirir.Yalnýz Kur'ân'm söz konusu ettiði üzücü ve kaçýnýlmaz[111] bir vakýanýn karþýsýnda olarak, sabýr ve aðýrbaþlýlýkla davranmak zorunda olunmakla kalýnmaz: "Muhakkak ki Biz sîzi biraz korku ile, biraz açlýkla; mal can ve verim ek­sikliði ile sýnar ve deneriz. (Fakat sen, Ey Peygamber) sabredenleri müjdele[112]Fakat orada ayný zamanda, hem fýtratýmýz, hem de Allah ve insanlar­la olan iliþkilerimiz hususunda derin ve saðlam düþünceler meydana ge­tirmek için çok iyi bir fýrsatýn yakalanmasý da gereklidir. Gerçekten, be­denimize yüklenmiþ bulunan zaruretler açýsýndan zayýflýðýmýza hangi tevazu ile bakmak zorundayýz[113]. Bu ýþýðý bize vermiþ olmasýndan dola­yý, hangi büyüklük ve hangi kuvvetle Allah'ý tanýmamýz gerekir[114]. Niha­yet ne ahlâkî yükümlülükler, ne de tabiatýn genel þartlarý tarafýndan zor­lanmamýþ, normal hayatlarýnda acý çeken hemcinslerimizi düþünelim. Özellikle Ramazan ayý esnasmda tavsiye edilen ve Ramazmýn akabinde kesin bir yükümlülük haline gelen yoksullara yardým, bu ibadetin man­týkî ve tabiî bir sonucundan baþka bir þey deðildir.

Ahlâkî veya daha baþka, fizyolojik[115] neviden bu faydalar ne olursa ol­sun, mahrumiyetten ileri gelen bedenî ýstýrabýn, islâm kanun koyucusu­nun maksatlarý içine girmediði açýkça görülmektedir. Eðer bazen ahlâkî bir ödevin yerine getirilmesinden ileri gelirse; o, sýrasýnda baþkalarýný empoze eder. Hatta bu ýstýraba raðmen, temdit edilmiþ sakýnma, tam ola­rak r. Sakýnmanýn bedenî cephesi, kötülüklere karþý ha­reket etmekten çok, onlara maruz kalmaktan ibarettir. O, yalnýzca pasif bir amele indirgenir. Þu halde ona tam anlamiyle gayret adý verilemez.Böylece ahlâk konusunda bedenî ceza meselesiyle alâkalý olarak Kur'ân'm tutumunu iki kelimede tanýmlayabiliriz. Bu fedakârlýk, bir ödevin içinbatýnî bir ameldir ki, bunun vasýtasýyle irade, vücudun isteklerine karþý mukavemet edee da­hil edilmiþ olarak gerekli kýlýndýðý zaman, ne keyfe baðlý bir düzenle onu aramak, ne de ondan kaçmak gerekir.Eðer biz, dikkatlice bu Kur'ânî prensibin, çeþitli Özel meselelere ait Peygamber tarafýndan getirilen çözüm yollarýnda tatbikatýný nasýl buldu­ðunu mülâhaza edersek, bu çift yönlü teklif yeniden daha açýklýkla ortaya çýkacaktýr. Bu amaçla, burada belli bir açýklamayý bütünüyle deneyerek müslüman ahlâkçýlar tarafýndan çoðu kez tartýþýlan iki antitezi tetkik et­mek bize yetiþecektir: -Sabýr ve cömertlik; uzlet ve topluma karýþma.


[91] el-Mâide 5/87-8.

[92] Müslim, Kitâbü'n-Nikâh, Bab 1.

[93] Buharý, Kitâbü'n-Nüzür, Bab 30.

[94] el-Cum'a 62/10; el-Mülk 67/15.

[95] Bak. önce zikredilen metin, s. 324 (not).

[96] el-Bakara 2/239.

[97] . en-Nisâ 4/103.

[98] el-Bakara 2/189,197.

[99] et-Tevbe 9/37.

[100] et-Tevbe 9/38-42.

[101] Ayný sûre, 81.

[102] Ayný sûre, 120.

[103] Krþ. Müslim, Kitâbü'1-îman, Bab 8,

[104] Krþ. Ahmed, Miisned, c. III, s. 61.

[105] el-Mâide 5/32.

[106] Krþ. Buhârî, Kitâbü's-Savm, Bab 8.

[107] el-Bakara 2/183.

[108] Krþ. Ahmed, Müsned, C IV, s. 260.

[109] Ayný eser, C. I, s. 195.

[110] Kefaret tarzý olarak oruçla ilgisinden doiayi, V, 95 âyeti ile itiraz edilebilir. Ama âyetin ay­ný ifadesi, daha ziyade elverdiði kadar piþmanlýðýn ahlâkî bir ýstýrabýnýn söz konusu olduðu­nu gösterir: "Ta ki yaptýðýnýn vebalini duysun." Þu haide bu durum, suçlunun þuuruna varma­sý istenen geçmiþe ait bir ameÝin büyük yanlýþlýðmdandýr, yoksa fiilen maruz kaldýðý maddi mahrumiyetten deðil. Zaten bu bedenî ýstýrabýn hedefi, ayný zamanda âyetin ilgili olduðu di­ðer müeyyide ( nezir ve tasadduk ) tarzlarýna nasýl uygulanýr?

[111] Pek âlâ kaçýnýlmaz, diyoruz; çünkü Ödevimizin, hastalýklar ve aksaklýklar gibi tabiî bir yoi-la baþýmýza gelen, fakat atlatýlmaya ve hafifletilmeye elveriþli olan güçlükler Önünde ayný ol­mayacaðý açýktýr. Böyle kötü þeyler, ilgisizce maruz kalýnmak için olan olayîar deðil, fakat gayretimizi onlara üstün kýlmaða teþvik içindir. Peygamberimiz de bu konuda bize þöyle bu­yurur : "Allah Tealâ verdiði herhangi bir derdin þifasýný da verir". (Krþ. Buhârî, Kitâbü't-Týbb, Bab 1) " Her derdin bir devasý vardýr. Derdin devasýna rastlanýrsa Aziz ve Yüce Allah'ýn izniyle þifa bulur." ( Krþ.Müslim, Kitâbü's-Selâm, Bab 26) " ... Þu halde kullanýlmasý yasak

olanlardan sakýnarak tedavi olunuz! "..." ( Krþ.Ebû Davûd, Kitâbü't-Týbb, Bab 10). Yalnýz bu bedenî tedavilerin her zaman sert ve genel bir ödev teþkil etmediði söylenebilir. Bedenlerin­den ziyade, önemli kaygýlarý olanlar, bazan cesaretle bedenî güçlüklere maruz kalmayý, ona bir çare bulmak için olaðanüstü veya çok sert ölçülere baþvurmaya tercih ederler. Krþ. Müs­lim, Kitâbü'1-Iman, Bab 94.

[112] el-Bakara 2/155.

[113] en-Nisâ 4/28.

[114] el-Bakara 2/185.

[115] Bak. Alexis Carrel, L'Homnýe, Cet Inconnu, s. 274.



Ynt: Bedeni Gayret By: ceren Date: 16 Aðustos 2016, 15:01:18
Esselamu aleykum.Islamin bizden istediklerini yapan ve allahin emrine uyacak sekilde yasayip bzie emanet olan bedeni hayirla saglikla kullanan ve koruyan kullardan olalim inþallah...
Ynt: Bedeni Gayret By: Sevgi. Date: 08 Aralýk 2016, 08:25:19
Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Mevlam kalplerimizi zikirsiz bedenimizide ibadetsiz býrakmasýn inþaAllah. Amin ecmain
Ynt: Bedeni Gayret By: HALACAHAN Date: 08 Aralýk 2016, 15:28:52
Aleykum selam ..Allahim bizleri kuranikerimin ahlaki ile alaklanan kullarindan eyle ..Bizlere yardim eyle ..Bizlere merhamet eyle ..Amin ..
Ynt: Bedeni Gayret By: Bilal2009 Date: 17 Mart 2021, 16:16:56
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri ibadet noktasýnda hep gayret eden kullarýndan eylesin Rabbim paylaþým için razý olsun

radyobeyan