Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Bana masal anlatma! By: SevD@_GüLü Date: 19 Aralýk 2010, 15:41:48
Bana Masal Anlatma!

Zîrâ her çeþit lafa karným doyalý, hayli zaman oluyor. Bana kuru laf deðil, iþe yarayacak, gemi yürütecek iþ; her hâlukârda yanýmda durabilecek, çekip gitmeyi deðil, muhabbetli bir beraberliði yeðleyecek seviþ lâzým. Sadâkat, yakýnlýk, dayanýklýlýk lâzým. Hakkýný yemeyeyim, serenâtý gayet iyi beceriyorsun ve bunu dahî yapamayanlar var. Naðmelerle oyalamayý iyi biliyorsun. Þiir düzmek de, her duruma uygun þarkýlar söylemek de senin iþin; lâkin iþ bu kadar basit deðil!
 Zavallý ham meyvecik! Sen, daha pek toy, iþlenmeye pek muhtaç durumdayken, seni dalýndan, vaktinden önce koparýp alan biri olsa diye hevesle bakýyorsun. Oflayýp durmalarýn, sýzlanýp þikâyetçi olmalarýn, sabýrsýzlýðýndandýr. Sen, güneþin tepende durup sana kýzmasýndan rahatsýz oluyorsun. Ýstiyorsun ki, hep bahar rüzgârý essin, yüzünü okþasýn. Hâlbuki o güneþ sana kýzgýn yüzüyle bakmasa, ebedî olgunlaþamazsýn. Ýyisi mi sen, ondan kurtulmanýn yolunu aramayý býrak da, lutfedip sana dokunduðu için minnettar olmaya bak. Vallâhî, biri seni, senin güneþi kötülediðin kadar kötülese, dönüp suratýna bakmazsýn. Þükret ki, güneþ, Rabbinin emrincedir de, sen ne kadar nankör gelirsen gel, vakitlice doðar, batar, yumuþar veya kýzar.
Âh, körpeden de körpecik! Acýlar seni korkutmasýn. Kederler seni yýldýrmasýn. Ýyi bil ki, onlar senin hakkýndýr. Hiç ALLAH kuluna zulmeder mi? Baþýna ne geliyorsa, senin hayrýn içindir. Kâh günahlarýn temizlenir çektiklerinle, kâh Rabbine yaklaþýrsýn, makamýn yükseliverir. Sen, her hâlükârda, hamd etmeye bak. Zîrâ baþýndan aþaðý yaðmakta olduðunu düþündüðün keder yaðmuru, eðer bilirsen, berekettir.

Gel nâzenin bebecik! Sen sen ol, iþini hakkýyla yapmaya çalýþ. Fakat hiçbir zaman, “Ben bu iþi hakkýyla yaptým.” vehmine kapýlma. Bir iþi hakkýyla yapmaya kâdir olan, ancak ALLAH’týr. Sende ille de kusur, eksiklik ve yanlýþlýk bulunabilir. Mükemmellik, Allâh’a hastýr. Kendini mükemmel addedip, baþkalarýný kýnadýðýn ân, zaten, ne acýklý bir ândýr. Zaten “haddini bilmek” fazîletinden sýklýkla uzaklaþýyorsun. Harama göz dikiyor, bununla da kalmayýp gönül veriyorsun. Hakkýn olmayanýn peþinde dolanmak gibi bir gâfillik yapýyorsun. ALLAH seni korumasa, etrafýnda dolanmanýn ötesinde, tam kucaðýna da düþersin ya, þükret, muhafaza ediliyorsun. O hâlde, onu bunu kýnamayý býrak da, kendi hâlinin endiþesiyle, aklýn varsa, her an gözyaþlarý içinde, Rabbine yakar.  
Gerçi sen, huzurunda el açtýðýn O Yüceler Yücesi’nin ölçülerini, nefsine uydurmak hususunda da pek mâhirsin. Haramlara bakýþýn bir garip. “Nasýl yani?” dersen, hemen bir örnekçik vereyim: Meselâ; zinâ da haramdýr, israf da… Oysa sen, zinâdan kendi çapýnda pek büyük bir titizlikle sakýnýrken, israfýn içinde yüzüyorsun. Üstelik -maâzallâh- zinâ etmiþ birini görsen, dünyanýn en masum ve temiz insanýymýþ gibi rol kesiyor, o zâniye aþaðýlayarak, acýyarak, daha da vahimi, bir leþe bakarmýþçasýna bakýyorsun; fakat kendi müsrifliklerine hep, en ciddi ve rahat tavýrlarla, kýlýflar uyduruyorsun. Bunu o kadar ustalýkla yapýyorsun ki, seni gören, israfýn ibadet (!) olduðunu zanneder. Ýþine gelen hususlarda, haramlar için bile koca koca gerekçeler üretiyorsun ya, ne diyeyim, helâl (!) olsun. Bugün çýksa da birileri, “Zaten zinâ çok yaygýnlaþtý, demek ki, haram olmamalý!..” dese, senin tavrýndan baþka bir tavýr sergilemiþ olmaz. Zîrâ sen de, müsriflerin sayýsý temelli arttý ve sen de o kalabalýðýn içindesin diye, israfýn ne kadar ciddi bir “haram” olduðunu unutmuþ görünüyorsun.
 Sev! Sev ki, belki temizlenir, adam olursun. Sevmek, seni senden alacak ve yeni bir “ben” yapacak yegâne ilaçtýr. Nefesini daraltsa, gururunu yerlere atsa, gücünü tüketse de sev. Zîrâ bunlar, sendeki birtakým hastalýklarýn tedavisi demektir. Yemende, giymende, söylemende, uyumanda, aklýna gelebilecek her durumunda bir tuhaflýk var mý, yok mu, sen düþün. “Helâl lokma” edebiyatý yapmayý çok seviyorsun; ama lokmanýn helâl olmasýný, sadece helâlinden kazanýlma þartýna baðlýyor, vücuduna zulmedecek kadar çok yemekte bir beis görmüyorsun. Söylesene, helâl parayla eline aldýðýn lokmalar, “midene zulüm aracýna dönüþtüðünde” yine de helâl midir?
 Âh, inatçý keçicik! Sana haddini bildirecek en güçlü þey, açlýktýr. Baþka zamanlarda beðenip yüzüne bakmadýðýn nice nîmeti, aç kaldýðýnda hasretle ararsýn. Bil ki, ekmek bir yemektir. Tuz, bir yemektir. Süt, bir yemek… Senin, bir öðünde yemeye alýþtýðýn üç-beþ çeþit hâricinde, sofranda hep bulunan ve sürekli elinde olduðu için, artýk yemekten bile saymadýðýn bu üç güzel, sana kim bilir nasýl da gücenmektedir. Yemeðe “iðrenç” deme! Sakýn böyle bir terbiyesizlik yapma! Yediðin, bol bulamaç önünde; yemediklerin de dolaplarda duruyor diye, þýmarma. Týkýnýp durmaktan zaten, çoðu zaman saðlýklý düþünemez oldun. Sanki günde üç-beþ öðün yemek farzmýþ gibi, karnýný doldurdun da doldurdun. Üstelik “yine mi ayný yemek, býktým yaa!” demekle sen, Hazret-i Mûsâ’nýn teblið etmeye çalýþtýðý o kavme benzemiþ oldun.
Ýyi bil ki, þu ettiklerin bolluktan deðil, þýmarýklýðýndandýr. Allâh’ýn Habîbi Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-, karnýna yokluktan taþ baðladý sanýyorsan, yanýlýyorsun. Hayýr, onun karnýna taþ baðlayýþý yokluktan deðildi. Zîrâ o dilese, dünyanýn ve âhiretin en zengin sofralarý önüne serilir, kimselere edilmeyen ikram, O’na edilirdi. O taþlar, iþte, bu asýrda, sen bunu duy da, yemeðe bel baðlama diyedir. Sakýn ha, O Yüce Peygamberi, yokluktan karný aç gezen bir âcizle karýþtýrma! Bu, çok büyük bir gaflettir. O, öylesi en güzeli olduðu; asýrlar sonra, her iþini yemek saatlerine göre ayarlamaya kalkacak ümmetinin durumunu, tâ o zamanlardan fark edip, asýrlar sonrasýna bir mesaj ulaþtýrmak istediði için böyle davranmýþtýr. Düþün ki, müslümanýn sirozdan öldüðü âhir zamandayýz. Ve Habîbullah, -biiznillâh- bu günleri perdesiz seyredendi.

Ne vakit, iþine gelmeyen bir söz duysan, itiraz ediyorsun. “Kapýnýn sahibi efendi” ile “efendinin hâmisi kapýcýyý” birbirinden ayrý zannediyorsun; ama onlarýn ayrýsý ve gayrýsý yoktur. Sevip hürmet ettiðin, seni dýþarýda býrakýyor, bunu da sana kapýcýsý ile bildiriyorsa, orada kal! Ýçeri alýyorsa, edeple gir. Sohbet, sadece “kulakla dinlenen” deðildir. Nice sohbet vardýr ki, sözsüz, gözsüz, sadece gönülle dinlenir. Hele de kapýcýya itiraz ediþinin bahanesi, yanýndaki misafirinin aþkýysa, daha da büyük hata içindesin demektir. Zîrâ yanýk kiþi, tam tâbî olmuþtur ve efendinin kapýcýsýný da efendi bilir. Yanýk kiþi, sýrf “mâþuku öyle emretmiþ” diye, îcabýnda dýþarýda kalýr ve bundan ötürü küçücük bir üzüntü bile hissetmez. Yanýklar için sohbet, kimi zaman kapýda, kimi zaman huzurda, kimi zaman yakýnda, kimi zaman uzaktadýr. Her hâlükârda, o kiþi, sevdiðine zaten yakýndýr. Sanýyor musun ki, sen onu mâþuku olan efendinin emrine raðmen içeri soktun da, o yanmaktan kurtuldu? Hayýr! Vallâhî hayýr..!

Seni zayýf peykecik! Ne vakit biri, bir sýkýntýsýný da alýp sana dayanmaya kalksa, ya çöküyor, ya gidip bir baþkasýna aktarmak sûretiyle zaaf gösteriyorsun. Söylesene, ne vakit, tam anlamýyla güvenebilecek sana insanlar? Ne zaman býrakacaksýn laf taþýmayý? Ne vakit býkacaksýn kovuculuktan? Mâdem o kadar zayýfsýn, bak sana bir tavsiye: Ya býrak güçlü gibi görünmeye çalýþmayý ya da adam gibi dur da, “mâþaallâh” diyelim.

Canýn, hep yaðlý ballý yiyecekler istiyor; ama bilesin ki “acý” haktýr. Baþýna gelen en küçük bir þerden bile ödün patlýyor. Karþýna hep hayýrlý, âbid, nezih kullar çýkacak diye bekliyorsun ya, o dediðin ancak cennette mümkün. Zaman zaman küfürbaz, densiz, arsýz kimselerle yolun kesiþmese, nasýl “nehy-i ani’l-münker” tâlimi yapacaksýn? Eyyûb -aleyhisselâm-’ý unuttun mu ki, o, hastalýk kendisine uðradýðýnda, saðlýkta geçirdiði süre dolmadý diye, hastalýðýnýn bitmesini dilemekten hayâ etmiþti. Yýllarca hayýr içinde kalsan, yýllarca Allâh’ýn nimetlerine mazhar olsan da, sadece birkaç defacýk þer addettiðin yokluklarla sýnansan, isyana duruyorsun, ne iþ? Sen gibiler, yüzüne kýrk yýl gülünüp, kýrk saniye somurtulsa, korkarým, o kýrk yýlýn hatýrýný siler atar!

Âh, hazýmsýz midecik! Bir de, senden öte olanlarý çekememe huyun var ki, keskin sirkenin küpüne zararý gibi, külliyen sana zarar. Zekîsin; fakat bu mârifet deðil. Þöyle bir dönüp bakarsan, dünyanýn baþýna belâ olmuþ ne kadar insan varsa, hepsinde de ayný vasfýn olduðunu görürsün. Zîrâ zekâ, þeytanda da var. Sana lâzým olan akýldýr. Akledebilmek ise, kalbi ölmemiþ adamýn kârýdýr. Dön kalbine bir bak, ne hâlde… Hýrs, hased, kin, düþmanlýk gibi nice hastalýkla biçâre kalmýþ bir kalp, akledebilir mi sanýyorsun? Azýcýk îmânýn varsa, önce, güzel bakmayý dene!.. Etrafýna güzel bakýþlarla bak ki, görüþün güzelleþsin. Sonra belki, senin hastalýklarýnýn kurbaný olmuþlar, sana bile tatlý görünür de, onlarýn, üzerinde birikmiþ haklarýndan temizlenip, hafiflersin.

Þu hâlinle, hayýrlarýnda dahî kir kokusu var. Düþün ki, namaz da kýlýyorsun; ama çevren, senin þerrinden Allâh’a sýðýnýyor. Durumun pek vahim!.. Bu hâlinle tek faydan, bir baþka duâya vesile olmandýr. O duâ da þudur: Yâ Rabbî, namaz kýlan bir kardeþten dahî bu zarar görülüyorsa, sen namazsýzlarýn, îmansýzlarýn þerrinden hepimizi muhafaza buyur. Âmin…

Ýþte, sana sunduðum, bir çýkýnda birkaç hafta gidecek kadar çok acýlý azýk... Dilersen ye, dilersen baþkasýna ikram et, sen bilirsin. Yeter ki, yükseklerden atma! Yeter ki, “özü, sözü, yüzü bir” er kiþi ol! O vakit, dile kulun olayým. Ama þimdi uzak dur! Gelip gidip bana masal anlatma!
[/size]


alýntýdýr

radyobeyan