Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Ebu Bekr Verrak By: armaðan Date: 04 Mayýs 2009, 21:47:09
Evliyânýn meþhurlarýndan. Ýsmi Muhammed bin Ömer'dir. Künyesi Ebû Bekr, lakabý Verrâk'týr. Doðum târihi bilinmemekte olup 893 (H.280) senesinden önce vefât ettiði tahmin edilmektedir. Aslen Tirmizli olup, Belh þehrine yerleþmiþtir. Zamânýnýn büyük âlimlerinden ve evliyânýn meþhurlarýndan olan Ahmed bin Hadreveyh ve Muhammed bin Ali Hâkim Tirmizî'nin derslerinde ve sohbetlerinde bulunup kemâle ermiþtir. Allahü teâlânýn sevgili kuluydu. Dünyâya ve dünyâlýða aslâ düþkünlük göstermezdi. Devamlý ibâdet eder, günahlardan þiddetle sakýnýrdý. Velî yetiþtiren mânâsýnda "Müeddib-ül-Evliyâ" lakabýyla anýlmýþtýr.

Ebû Bekr Verrâk hazretleri þöyle anlatmýþtýr: Hocam Muhammed bin Ali Tirmizî bir gün bana; "Seni bir yere götürmek istiyorum." deyince; "Emir sizindir efendim!" dedim. Sonra birlikte yola çýktýk. Çok geçmeden büyük bir sahrâya ulaþtýk. Sahrânýn ortasýnda yeþil bir aðaç ve aðacýn altýnda bir çeþme ve çeþmenin yanýna konulmuþ bir taht vardý. Gâyet güzel giyimli bir zât bu tahtýn üzerine oturmuþtu. Hocam yanýna yaklaþýp selâm verdi. Selâmdan sonra yerinden kalkýp hocamý yerine oturttu. Bir müddet sonra baþkalarý saðdan soldan gelmeye baþladý. Nihâyet kýrk kiþi oldu. Taht üzerinde ilk gördüðümüz zât semâya iþâret etti. Semâdan çeþitli yiyecekler indi. Bunlarý yedikten sonra hocam o zâta bâzý suâller sordu. Her birine uzun uzun cevap verdi. Fakat ben bir kelime bile anlayamamýþtým. Bir müddet sonra hocam izin istedi. Oradan ayrýldýk. Döndükten sonra bana; "Ey Ebû Bekr! Haydi git! Hiç þüphen olmasýn ki ebedî saâdete erdin!" buyurdu. "Efendim o gittiðimiz yer neresiydi? O görüþtüðümüz zât kimdi?" dedim. "Orasý Sina Çölüydü. Görüþtüðümüz kimse evliyânýn kutbuydu." dedi. "Kýsa sürede Tirmiz'den Sina Çölüne nasýl ulaþtýk?" diye sorunca, bunun hal olduðunu ifâde eden bir cevap verdiler.

Ebû Bekr Verrâk hazretleri Ömrü boyunca Hýzýr'la aleyhisselâm görüþmeyi murâd ederdi. Her gün kabristana gider gelir ve bu arada bir cüz Kur'ân-ý kerîm okurdu. Bir gün yine bu maksatla evinden çýkarken, kapýda nûrânî yüzlü bir ihtiyar kendisine selâm verip; "Benimle sohbet etmek ister misin?" diye sordu. O da "Ýsterim." deyince, berâberce konuþarak kabristana gidip geldiler. Evin kapýsýna gelince, o nûr yüzlü ihtiyar; "Bunca zamandýr görmek istediðin Hýzýr benim. Benimle sohbet edeceðim derken bugün bir cüz Kur'ân-ý kerîm okumaktan mahrûm kaldýn. Hýzýr'la sohbet etmenin sonucu bu olunca, diðer insanlarla konuþmanýn netîcesi ne olur?" buyurdu.

Biricik oðlunu mektebe gönderdi. Birgün çocuðun benzinin sararýp bedeninin titrediðini gördü. Sebebini sorduðunda: "Hocam bana bir âyet-i kerîme öðretti. O âyette cenâb-ý Hak meâlen; "Eðer siz (dünyâda) küfrederseniz, çocuklarý aksaçlý ihtiyarlara çevirecek olan bir günde (kýyâmet gününün þiddet ve azâbýndan) kendinizi nasýl koruyabilirsiniz?" (Müzzemmil sûresi: 17) buyuruyordu. Bu âyetin þiddetinden böyle oldum." dedi. Çocuk hastalandý. Bir müddet sonra da vefât etti. Babasý Ebû Bekr el-Verrâk oðlunun mezarýnýn baþýnda aðlayarak kendi kendine þöyle dedi: "Ey Ebû Bekr! Çocuðun bir âyet iþitmekle hastalanýp can verdi. Bunca yýldýr Kur'ân-ý kerîm okur hatmedersin, sana birþey olmuyor. Yoksa kalbin taþ mýdýr?"

Ebû Bekr Verrâk hazretlerini, vefâtýndan sonra rüyâda gördüler. Benzi sararmýþ bir hâlde hýçkýra hýçkýra aðlýyordu. Sebebini sorduklarýnda; "Gömülü bulunduðum þu kabristana defnedilen cenâzelerden, onda biri bile mümin olarak ölmemiþ." buyurdu. "Öldükten sonra sana nasýl muâmele edildi?" diye sorduklarýnda: "Elime bir sevap ve günah defteri verildi. Bunu okurken, bilmediðim bir günahtan dolayý, amel defteri baþtan baþa simsiyah oldu. Geriye kalan kýsmýný okuyamadým. O sýrada bir nidâ geldi ve; "Dünyâda iken lütuf ve ihsânýmýz olarak bu günâhýný gizlemiþtik, burada açýklamak bize yakýþmaz, affettik." buyruldu.

Talebelerinden Bekr-i Sugdî; "Ebû Bekr-i Verrâk, ibâdetini Allahü teâlâyý tâzim için yapardý. Ondan karþýlýk almak için deðil." derdi.

Yine talebelerinden Hâþim-i Sugdî nakleder: Ebû Bekr-i Verrâk hazretleri buyurdu ki:

"Çok uyumak, çok yemek, çok konuþmak gönlü katýlaþtýrýr."

"Çok sözden murâdým hayýr ve þerden bahsederken sarfedilen sözlerdir. Hiçbir iþe yaramayan kelimeler ise, deðil katýlaþtýrmak, kalbi öldürür bile."

"Dünyâ peþinde koþanlarýn yanýnda, ilim ve mârifetten bahseden kimse ârif deðildir."

"Ýnsanlarda üç sýnýf önemlidir: Devlet adamlarý, âlimler ve zâhidler. Devlet adamlarý bozulunca, halkýn huzûru bozulur. Âlimler bozulunca, halkýn dîni zayýflar. Varýný yoðunu Allah yolunda harcayan zâhidler bozulunca da, ahlâk fesâda uðrar. Devlet adamlarýnýn kötülüðü zulüm ile, âlimlerin bozukluðu hýrs ve tamah ile, dünyâya düþkün olmayanlarýn, zâhidlerin bozulmasý da riyâ ve gösteriþ ile olur."

"Uzuvlarýný nefsinin istekleriyle tatmin ederek memnun eden, kalbine piþmanlýk aðacý dikmiþ demektir."

"Ýyiliði görüp, kýymetini takdir ederek ona karþý saygýlý olmak, nîmetin þükrüdür."

"Çok defâ Allah rýzâsý için iki rekat namaz kýlar, selâmdan sonra O'na lâyýk ibâdet yapamadýðým için kendimi hýrsýzlýktan tövbe eden biri gibi suçlu hissederim."

"Derviþ, dünyâ ve âhirette mes'ûddur." sözünün mânâsý soruldu. "Derviþten dünyâda sultan vergi almaz. Âhirette Allahü teâlâ hesap sormaz." buyurdu.

"Kötü huydan, haramdan sakýnýr gibi sakýnýnýz."

"Allahü teâlâ ile kendi aranda doðruluðu, halkla kendi aranda da yumuþaklýðý saðla."

"Yeterli ilme sâhip ve ehil olmadan kelâm ilmiyle uðraþmak, insaný dinsizliðe götürür."

"Fýkýh öðrenmeyip tasavvufla uðraþan dinden çýkar, zýndýk olur. Fýkýh öðrenip tasavvuftan haberi olmayan, bid'at sâhibi yâni sapýk olur. Her ikisini edinen hakîkate varýr."

"Avâmýn (sýradan halk) kalbleri saf, dilleri temiz olmalý ve bunlar nâmusunu korumalýdýr. Bu huylardan nasipsiz olanlarýn iþi gücü kötülük olur. Onlar þeytana iþ býrakmazlar."

"Âlimler bozulunca din ortadan kalkar, çünkü âlimler dînin baðýdýr. Bað çürüyünce neyi baðlayabilir?"

"Kötü istekler, insana hâkim olunca kalp kararýr. Netîcesinde göðüs, kalp daralýr, huy kötüleþir, sevilmez olur. Zulmetmeye baþlar. Bu artýk insan deðildir. Ýnsan kýlýðýnda bir þeytandýr."

"Belânýn geliþi çeþitlidir, bunlardan biri ihtilâftýr. Ýhtilâf, düþmanlýða sebeb olur. Düþmanlýk da, ortalýðý belâ ve âfetlere boðar."

"Nefsine âþýk olan, kibirli, kýskanç, aþaðý ve hakîr olur."

"Ýhlâs sâhibi mi olmak istiyorsun, önce baþ olma sevgisini kalbinden at. Sonra kendini kimseden üstün görme."

"Seni Allah'a yaklaþtýran þey, ihtiyacýný O'ndan istemendir. Halka sevdiren þey de onlardan bir þey istememendir."

"Sabahleyin insanlara bakar; kimin helâl, kimin haram yediðini bilirim: Kim kalkar kalkmaz, boþ lâf ve sövüp saymakla dilini açarsa, o haram yemiþtir. Kim ki, dilini Allahü teâlânýn zikri ve kelime-i tevhidle açar ve istiðfârla meþgûl ederse, o kiþinin helâl yediðini bilirim."

"Müminin dört alâmeti vardýr: Dili zikreder, sessizliðinde tefekkür eder, ibret nazarýyla bakar, hayýrlý amel iþler."

"Hikmetin birinci husûsiyeti sükût edip, ihtiyaç kadar konuþmaktýr."

"Allahü teâlâ bir kulundan þunlarý ister. Kalbin; Allahü teâlânýn evine hürmet, yarattýklarýna þefkat etmesi. Lisanýn; Kelime-i tevhidi söyleyip, yaratýklara yumuþaklýkla muâmele etmesi. Bedenin; ibâdet ve tâatte bulunup, müminlere yardým etmesi. Huyun; Allahü teâlânýn hükmüne sabýr gösterip, yarattýklarýna karþý halîm-selîm olmasý."

"Büyüklerden birinden duydum; Þeytanýn bir mümini yoldan çýkarma taktiði þudur: O, bir mümine ilk önce; "Kâfir ol!" diye vesvese verecek kadar budala deðildir. Ýlk önce onu mübahlara karþý hýrslandýrýr. Mümin kimse, nefsinin helâl isteklerine esir düþünce de, iþini daha da kolaylaþtýrmak için günah iþlemeye teþvik eder ve sonunda "Kâfir ol!" teklifini vesvese yoluyla yapar."

"Akýllýlara tâbi ol, dünyâya düþkün olmayanlarla güzel geçin, câhillere karþý da sabýrlý ol!"

Dâimâ seninle olmasý gereken beþ þey vardýr. Bunlar, Allah, nefis, þeytan, dünyâ ve halktýr. Eðer bunlara karþý þu beþ þeyi tatbikte muvaffak olursan saâdete erersin. Allahü teâlânýn emirlerine itâat edip, yaptýðý her þeyi beðenip râzý olmak, nefse muhalif olup, þeytana düþman olmak, dünyâdan sakýnmak, halka karþý da þefkatle muâmele etmek lâzýmdýr."

"Halktan uzak durmadýkça Hak'la berâberliði düþünme, dünyâ ile meþgûl olduðun müddetçe tefekkürü düþünme, gönlünü makam ve mevki düþüncesinden temizlemedikçe de ilhâm ve hikmeti düþünme. Çünkü bunlar birbirinin bulunduðu yerde bulunmazlar."

"Eskiden fütüvvet sâhipleri (baþkasýný kendine tercih edenler) arkadaþlarýný över, kendilerinden bahsetmezlerdi. Hattâ kendilerini kötülerlerdi. Rahatlýðý dostlarý için, zahmeti kendilerine seçerlerdi. Þimdiyse herkes kendini övüp, dostlarýný kötülüyor. Zahmeti arkadaþlarýna, rahatý kendilerine alýyorlar."

"Harem bin Hayyam el-Abdî, Eshâb-ý kirâmdan Hamâme'nin yanýnda gecelemiþti. Hamâme radýyallahü anh bütün gece sabaha kadar aðladý. Sabahleyin; "Niçin aðladýn?" diye sorunca; "Kabirlerin içerisinde bulunanlarý ortaya çýkardýðý, gökteki yýldýzlarýn daðýldýðý, gecenin sabahýný, kýyâmetin kopacaðý günü hatýrladým da aðladým." diye cevap verdi."

"Günahlara baktýk, îmânýn gitmesine sebeb olan en kötü günahýn, Allahü teâlânýn kullarýna zulmetmek olduðunu gördük."

"Edep, konuþtuðun zaman dilini korumak, yalnýz kaldýðýn zaman kalbini korumak, dýþarýya çýktýðýn zaman gözünü korumak, yediðin zaman boðazýný korumak, uzattýðýn zaman elini korumak, yürüdüðün zaman ayaðýný korumak ve bütün iþlerinde vaktini korumaktýr. Kim âzâlarýný korumaz ve vaktini zâyi ederse, onun uzuvlarý edepsizliðe gider. Kim vaktini deðerlendirir, sýrrýný gözetlerse, Allahü teâlâ onun vakitlerini ve uzuvlarýný korur."

Allahü teâlânýn emirlerine uymayý tercih etmek, nefsi ayýplamak ve dostlarýn nasîhatini öðüt kabûl etmek husûsunda da þöyle buyurmuþtur: "Kul, gizli ve açýk her zaman Allahü teâlâya itâat eder, hiç bir an O'nun emrinden çýkmaz. Kendisine kötülük edene iyilik eder, nefsin arzusuna uymaz, nîmet zamânýnda þükreder, þiddet zamânýnda sabreder. Kendinden aþaðý olana ikrâm eder. Kendisiyle istiþâre edenin sözünü dinler."

Birisi ziyâretine gelmiþ huzûrundan ayrýlýrken; "Bana ne tavsiye edersiniz?" deyince; "Dünyâ ve âhiretin hayrýný, halvette ve kýllette (yalnýzlýkta ve azlýkta) buldum. Þerrini ise, halk arasýna karýþýp halkla berâber olmakta buldum." demiþtir.

"Ýnsana nefsin hâkim oluþunun temeli, arzulara, isteklere uymaktýr. Arzu ve heveslere uyma gâlip gelince kalbi kararýr. Kalp kararýnca can sýkýlýr, can sýkýlýnca huy kötüleþir."

"Kalbin altý hasleti vardýr: Hayâtý ve ölümü, sýhhati ve hastalýðý, uyanýklýðý ve uyumasý. O, hidâyetle diri olur. Dalâletle ölür. Temizlik ve saflýkla sýhhat bulur. Dünyâya meyletmek ve kararmakla hastalanýr. Zikirle uyanýr, gafletle uyur. Bunlardan her birinin alâmetleri vardýr: Kalbin diriliðinin alâmeti; iyiliðe raðbet, kötülükten el çekmek ve hayýrlý amel iþlemek. Ölümü de bunlarýn tersidir. Sýhhati, bunlarla sýhhat ve lezzet bulmasý, hastalýðý da tersidir. Uyanýklýðýnýn alâmeti duymasý ve görmesidir. Uyumasý da saðýrlýðý ve körlüðüdür."

"Dünyâ rahatlýðýnýn peþinden koþmak, dünyâ ve âhirette sýkýntýya sebeb olur. Dünyâyý terkedip Hakka yakýn olmak, sevâbýn rahatlýðýný getirir. Nefsinin arzularýný terk eden, onlarýn musîbetlerinden de kendisini korumuþ olur."

"Seçilmiþlerin kalbleri temiz, ahlâklarý güzeldir. Onlar insanlarýn önderleridir. Ýnsanlarý hayýrlý amellere dâvet eder, sultan ve devlet adamlarýna emr-i mârûf nehy-i anilmünker yaparak, yâni Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný bildirerek huzur ve âsâyiþi saðlarlar. Seçilmiþler bozulduðu zaman yalancýlar hâkim olur.

Öyleyse  Atmadým

Ebû Bekr Verrâk þöyle anlatýr: Hocam Muhammed bin Ali Tirmizî bir gün bana yazdýðý eserlerden bâzýlarýný verdi. "Bunlarý götür, Ceyhun Nehrine at!" dedi. Bunlarý alýp atmaya kýyamadým, götürüp evime býraktým. Huzûruna gelince; "Kitaplarý nehre attýn mý? Ne gördün deyince; "Hiçbir þey görmedim." dedim. "O halde atmadýn." dedi. Kendi kendime dedim ki: "Þimdi bu husûsu merak ediyorum. Atarsam acaba ne olacak?" diyordum. Evime dönüp kitaplarý aldým, gönlüm râzý deðildi ama nehrin kenarýna varýp kitaplarý nehre attým. Bir de baktým ki nehrin suyu ikiye ayrýldý. Suyun dibinde aðzý açýk bir sandýk ortaya çýktý. Attýðým kitaplar sandýðýn içine düþtü. Sonra sandýðýn kapaðý kapandý, nehrin yarýlan suyu birleþti. Hocama gidip gördüðüm hâdiseyi aynen anlattým. "Ýþte þimdi atmýþsýn." dedi. Bu iþin sýrrýný sordum. Buyurdu ki: "Tasavvuf ilmine dâir yazdýðým o kitaplarý benden kardeþim hazret-i Hýzýr istedi. O gördüðün sandýðý onun emriyle bir balýk getirdi. Su onu ulaþtýrýr." dedi.

Dile  Bizden

Kâbe'yi ziyâret için giderken yolda yaþlý bir kadýn; "Delikanlý sen kimsin?" diye sordu. "Garip bir adamým." deyince de; "Rabbinle berâberken, O'nun yolunda yürürken, gurbetin verdiði sýkýntýdan þikâyet mi ediyorsun?" þeklinde sordu. Ebû Bekr Verrâk, yürüyecek tâkatý kalmayýp dona kaldý. Orada ona mânevî kapýlar açtýlar. "Dile bizden dilediðini." dediler. O da; "Yâ Rabbî! Sen bilirsin ki, peygamberlerin ve yaratýlanlarýn serveri olan Muhammed aleyhisselâmýn baþýna her türlü dert ve belâ geldi. Halbuki sen hiçbir kimseye hayýrdan baþka bir þey vermezsin. Belâya katlanmaya tâkatým kalmadý. Bulunduðum çâresizlikten beni kurtar." diye yalvardý.

1) Sýfat-üs-Safve; c.4, s.144
2) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.106
3) Tezkiret-ül-Evliyâ; c.2, s.86
4) Tabakât-ý Sûfiyye; s.221
5) Nefehât-ül-Üns; s.174 (Fârisî 124)
6) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.235
7) Risâle-i Kuþeyrî; s.128
8- Mu'cem-ül-Müellifîn; c.11, s.97
9) Keþf-ül-Mahcûb; s.142
10) Tabakât-ül-Evliyâ (Ýbn-i Mülakkîn); s.374
11) Tabakât-us-Sûfiyye (Ensârî); s.261
12) Firdevs-ül-Mürþidiyye; s.243, 271, 276
13) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.137

Ynt: Ebu Bekr Verrak By: Bilal2009 Date: 07 Kasým 2020, 05:42:26
Esselamu aleyküm Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Ebu Bekr Verrak By: Sevgi. Date: 09 Kasým 2020, 04:15:37
Aleyküm selam. Rabb'im bizleri dünya sevgisine dalýpta ahiretini unutanlardan eylemesin inþaAllah
Bilgiler için Allah sizlerden razý olsun kardeþim

radyobeyan