Haset edilmeyen tek nimet By: Hadice Date: 15 Aralýk 2010, 12:06:24
Haset edilmeyen tek nimet
Her nimet sahibi haset edilir. Haset edilmeyen tek nimet, tevazudur. Tevazu, kimde olursa olsun, sahibini mahcup etmez. Zira tevazu, her iyiliðin anahtarýdýr. Tevazuun zýddý olan kibir ise, her iyiliðe engeldir. Bunun için; “Alçak gönüllü olan kurtulur, kibirli olan ise yanar” buyurulmuþtur.
Bir kimsenin iyi olabilmesi, iyi bir Müslüman olmasý ile mümkündür. Ýyi bir Müslüman da, doðru bir itikada sahip olur, kendisine lazým olan fýkýh bilgilerini öðrenir ve bunlara uygun hareket eder. Böyle olan bir Müslüman, ilim öðrendikçe, ibadet edip yükseldikçe, tevazu gösterir. Ýtikadý bozuk, bid’at ehli bir kimse ise, ibadet ettikçe, bilgisi arttýkça büyüklenir, herkese tepeden bakar yani kibirli olur.
Tevazu, bir haldir. Hiç kimseye tepeden bakmamak ve hiç kimseden de kendini aþaðý görmemek halidir. Tevazu sahibi olmak baþkadýr, tevazu göstermek baþkadýr. Tevazu göstermeye çalýþmak, kibirdendir. Çünkü tevazu sahibi olduðunu göstermeye çalýþan kimse, kendinde bir varlýk, bir kýymet, bir deðer olduðunu göstermeye çalýþmaktadýr. Halbuki tevazu sahibi olan kimse, kendinde bir varlýk görmez. Bu sebeple de, tevazu göstermeye ihtiyaç duymaz.
Mahsul, ovadaki sulu ve yumuþak toprakta yetiþir. Daðda, sert toprakta yetiþmez. Hikmet de, mütevazý olanýn kalbinde geliþir, kibirlinin gönlünde geliþmez. Bir kimse, baþýný yükseðe kaldýrýrsa, tavana deðer ve yaralanýr. Þayet bu kimse baþýný eðerse, o zaman tavan, ona gölgelik eder ve kendini de korur. Bu sebepten dolayý; “Kendini büyük gören küçüktür. Kendini küçük gören ise büyüktür” buyurulmuþtur.
Salih kimseleri ziyaret etmemek kibir, fakirleri ziyaret ise, tevazu alametidir. Doðru sözü kabul etmeyip münakaþa etmek, kusurunu bildirenlere teþekkür etmemek, fakirlerin davetine gitmemek kibir alametidir. Kibirli olan kimse, salih insan, iyi bir Müslüman olamaz.
Her konuda ben bilirim demek ve benlik davasýnda bulunmak kibirdir, çok kötüdür. Bilhassa dini konularda, benim görüþüme, benim düþünceme göre diyerek, konuþmak ve yazmak çok tehlikelidir. Çünkü Din, nakle dayanýr.
Peygamber efendimiz ve Eshab-ý kiram zamanýnda din ne ise, þimdi de odur. Ekleme ve çýkarma yapýlamaz. Beþ vakit namaz o zaman nasýl idi ise, þimdi de öyledir. Böyle olduðu nakledilir, bildirilir. Bana göre þu kadar olsun demek, dini deðiþtirmek ve beðenmemek olur. Bu hal, insanýn imanýný bile tehlikeye sokar. Zaten bir kimse, büyüklenerek ben derse, Allahü teâlâdan ve Onun sevdiklerinin kalblerinden gelen feyiz ve bereket kesilir. Büyüklenen, kusuru baþkasýnda arayan, sevimsizleþir, etrafýnda insan kalmaz. Böyle kimseler, dost edinemezler. Bir kimse, herkesi haklý, kendisini haksýz bulmadýkça, kendi kusur ve noksanlarýný býrakýp, baþkasýnýn kusuru ile meþgul oldukça, manevi bakýmdan zerre kadar ilerleyemez.
Allahü teâlâ ilim gibi, kudret gibi bütün sýfatlarýndan kullarýna biraz ihsan buyurmuþtur. Fakat yalnýz üç sýfatý kendine mahsustur. Bu üç sýfattan hiçbir mahlukuna vermemiþtir. Bu üç sýfatý, Kibriya, Gani olmak ve Yaratmak sýfatlarýdýr. Kibriya, büyüklük, üstünlük demektir. Gani olmak, baþkalarýna muhtaç olmamak, her þey Ona muhtaç olmak demektir. Ýnsan ise ihtiyaç sahibidir. Allahü teâlâ yaratýcýdýr, insan ise yaratýktýr, mahluktur ve fânidir. Bunun için kibirlenmek, Allahü teâlânýn sýfatýna, hakkýna tecavüz etmek olur. Kula kibirlenmek yakýþmaz. En büyük günahtýr. Zira Müslim’de bildirilen hadis-i kudside buyuruldu ki:
(Azamet ve kibriya bana mahsustur. Bu iki sýfatta, bana ortak olmak isteyenlere, çok acý azap ederim.)
Vaktiyle bir âbid, ibadet etmek üzere daða çýkar. Bir gece rüyasýnda;
"Falan ayakkabýcýya git! Senin için dua etsin" denir. Âbid daðdan iner, adamý bulur, ne iþ yaptýðýný sorar. Adam, gündüzleri oruç tutup, ayakkabý iþlerinde çalýþtýðýný, kazandýðý para ile ailesini geçindirdikten sonra fazlasýný sadaka verdiðini söyler. Âbid, adamýn güzel bir iþ yaptýðýný anlar, fakat kendisinin daðda sýrf ibadetle meþgul olmasýný daha iyi bulur ve tekrar ibadetine döner. Yine gece rüyasýnda, (Ayakkabýcýya git ve ona, "Bu yüzündeki sararmanýn sebebi ne?" diye sor) denir. Âbid, gidip sorar. Ayakkabýcý, "Kimi görürsem, bu kurtulacak da, ben helak olacaðým der ve kendimden korkarým. Yüzümün sararmasý bundandýr" der.
Ýþte o zaman âbid, ayakkabýcýnýn bu korku ve tevazu ile üstünlük kazandýðýný anlar.
Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiðini, nereye gideceðini bilmek gerekir. Ýnsan, hiç yok idi. Önce bir þey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Þimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadýr. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktýr. Dünya zindanýnda, her an, ne zaman azaba götürüleceðini beklemektedir. Ölecek, leþ olacak, böceklere yem olacak, kabir azabý çekecek, sonra diriltilip kýyamet sýkýntýlarýný çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaþayan kimseye tekebbür mü yakýþýr, tevazu mu? Hikmet ehli ne güzel söylemiþ:
“Toprak ol toprak, gül bitsin sende, ancak topraktýr kavuþan güle.”
OSMAN ÜNLÜ