Ebu'l Hasan Kusi By: armaðan Date: 03 Mayýs 2009, 15:29:01
Evliyânýn büyüklerinden. Ýsmi Ali olup, babasýnýnki Humeyd (veya Ahmed)'dir. Künyesi Ebü'l-Hasan'dýr. Mýsýr'da, Nil Nehri sâhilinde bulunan Kûs kasabasýndandýr. Buna nisbetle Kûsî denilmiþtir. Doðum târihi bilinmemektedir.
Ebü'l-Hasan el-Kûsî hazretleri, o zamanda bulunan evliyânýn en büyüklerinden Abdürrahîm el-Kýnâvî hazretlerinin dâmâdý ve en üstün talebesi idi. Zâhirî ve bâtýnî birçok ilimleri ondan öðrendi. Ayrýca; Ýbn-i Dakîk-il-Ýyd (Muhammed bin Ali el-Kuþeyrî), Ebû Yahyâ bin Þâfiî, Ebü'l-Kâsým el-Meragî gibi meþhur âlimlerin sohbetlerinde bulunup, kendilerinden ilim öðrendi. Kendisinden ise; Ebû Yahyâ, Yûsuf bin Muhammed bin Ali Ebû Ýshâk bin Adîs, Ýlmüddîn Ebû Tâhir Ýsmâil bin Ýbrâhim bin Câfer el-Menfelûtî ve baþka âlimler ilim öðrendiler.
Ebü'l-Hasan el-Kûsî hazretleri, hâli ve yaþayýþý insanlara örnek, fazîletler ve kerâmetler sâhibi çok yüksek bir zât idi. Tasavvuf ehli olan büyük zâtlarýn sohbetlerinde çok bulunurdu. Babasý, elbise ve kumaþ boyacýlýðý yapardý. Oðluna da; "Bana yardým etmiyorsun, gidip sûfîlerin sohbetinde bulunuyorsun." diyerek sitem ediyordu. Bir gün Ebü'l-Hasan, boyanacak elbiselerden birini, boyanýn içine batýrdý. Babasý, hiddetlenip; "Ne yaptýn? O elbise, o boya ile boyanmayacaktý. Elbisenin sahibine ne cevap vereceðim?" diye çýkýþtý. Ebü'l-Hasan, elbiseyi boyanýn içinden çýkarýnca, esvabýn o boyanýn renginde olmayýp istenilen renge boyandýðýný gördüler. Babasý, bu hâli görünce oðlunu serbest býraktý. Sûfîlerin sohbetlerinde bulunmasýna hiç mâni olmadý.
Talebelerinden Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed el-Kureþî, Ebü'l-Hasan Kûsî'nin hizmetinde bulunuyordu. Memleketi, bulunduðu yere çok uzaktý ve dokuz aydýr âilesinden hiç kimseyi görmemiþti. Kendilerini çok özlemiþti. Kýnâ þehrinde, Ebü'l-Hasan hazretlerinin hânekâhýnda bu düþünceler içinde iken, birden bire Ebü'l-Hasan ona; "Âile efrâdýný çok özledin deðil mi?" deyince; "Evet." cevâbýný aldý. Onu bir odaya götürdü. Gözlerini kapamasýný emretti. Kapadý. Biraz sonra; "Baþýný kaldýr!Gözlerini aç!" buyurdu. Gözlerini açtýðýnda, kendini memleketindeki evinin önünde buldu. Halbuki, Kýnâ þehri ile memleketi arasý 15 günlük yol idi. Eve girdi. Çoluk çocuðu ile görüþtü. Bir gün kaldý. Evindekiler ile berâber iki defâ yemek yedi. Annesine de, evin ihtiyaçlarý için 20 dirhem para verdi. Akþam ezâný okununca evden çýktý. Allahü teâlânýn izni ile, bir anda kendini Kýnâ þehrindeki hocasýnýn hânekâhýnda buldu. Akþam namazýndan sonra Ebü'l-Hasan ona iltifât ederek; "Arzu ve iþtiyâkýn, özlemin geçti mi?" diye sorunca; "Evet efendim." dedi. Bir ay sonra Ebü'l-Hasan ona tekrar izin verdi. Bu sefer normal yürüyerek memleketine geldi. Evindekiler onu görünce çok sevindiler. Önceki geliþinde, kendilerinden habersiz ayrýldýðý için onu çok merak etmiþler ve bir yerlerde ölmüþ olabileceðini düþünmüþlerdi. O, kendilerinden özür dileyerek lâfý kesti ve hocasýnýn bu kerâmetini kendileri hayatta iken hiç kimseye anlatmadý.
Ýlmüddîn Ýsmâil bin Ýbrâhim el-Menfelûtî þöyle anlattý: "Bir gün hocam Ebü'l-Hasan Ali bin Humeyd ile berâber deniz kenârýnda bulunuyorduk. Hocam abdest alýyordu. Birden bir feryâd iþittik. Bir kargaþalýk meydana geldi. Sebebini sorduk. Timsahýn, kýyýda duran bir adamý yakalayýp, denizin içine doðru götürdüðünü söylediler. Baktýk, timsah yakaladýðý kimse ile berâber, kýyýdan uzaklaþýyordu. Hocam, timsaha; "Dur!" buyurdu. Timsah olduðu yerde kaldý. Sonra hocam; "Bismillâhirrahmânirrahîm." diyerek, deniz üzerinde yürüdü. Timsahýn yanýna vardý. "O adamý býrak!" dedi. Timsah adamý býraktý. Sonra timsahýn üzerine elini koydu ve "Öl!" dedi. Timsah o anda öldü. Sonra o adama; "Haydi, kýyýya git." buyurdu. Adam; "Bu kabarýk dalgalar arasýnda kýyýya nasýl giderim?" dedi. Hocam ise; "Sen kýyýya doðru git! Hiçbir þey olmaz. Deniz de sana bir þey yapamaz. Çünkü bu yol senin için kurtuluþ yoludur." dedi ve kendisi de berâber, karada yürüyor gibi, deniz üzerinde yürüyerek sâhile geldiler. Orada bulunan herkes hocamýn bu kerâmetini gördü."
Büyük hadîs âlimlerinden Abdülazîm-i Münzirî hazretleri diyor ki: "Ebü'l-Hasan Kûsî ile 1209 (H.606) yýlýnda Kýnâ þehrinde karþýlaþtým. Onun bereketli sohbetlerinde bulunanlarýn hallerinin deðiþtiðini, bunun açýkça belli olduðunu gördüm. Talebe yetiþtirmekte pek mâhir idi. Kendisinden birçok kimse istifâde etti. Allahü teâlâ, onun vâsýtasý ile pekçok kimseye hidâyet, kurtuluþ nasîb etti."
Bir defâsýnda Ebü'l-Hasan Kûsî yedi kiþilik yemek hazýrlattýrdý. Bu yemekten yüze yakýn kimse yedi ve yemek hepsine yetti. Hattâ bir mikdâr da arttý.
Ebü'l-Hasan Kûsî sohbetinde bulunmak ve kendine talebe olmak için biri geldiðinde, baþýný önüne eðerek bir müddet düþünür, Allahü teâlânýn izniyle, kalp gözüyle o gelen kimsenin Levh-ül-Mahfûz'daki hâlini görür, ona göre, talebeliðe kabûl eder veya geri gönderirdi.
Yine bir gün bir kimse gelerek sohbetinde ve hizmetinde bulunmak istediðini söyledi. Ebü'l-Hasan Kûsî o kimseye; "Bizim yanýmýzda sana verebileceðimiz bir vazîfe yok. Ancak, istersen her gün bir bað halfâ (kandýrma) otu getirirsen, hizmette bulunmuþ olursun." buyurdu. O kimse; "Peki." deyip ayrýldý. Her gün oraðýný alýp gider bir bað halfâ otu getirirdi. Bir zaman sonra usanýp, bu iþi terketti. Rüyâsýnda kýyâmetin koptuðunu ve kendisinin ateþe düþmek üzere olduðunu ve Ebü'l-Hasan hazretlerinin hânekâhýna getirdiði bir bað halfânýn, ateþ ile kendisi arasýnda set, siper olduðunu gördü. O halfa baðý kendisini ateþten uzaklaþtýrdý. Ebü'l-Hasan Kûsî'ye gelip gördüklerini anlattý. Ebü'l-Hasan; "Biz sana ne dedik? Bizim yanýmýzda seni ýslâh edecek hizmetin, halfâ taþýmak olduðunu söylemedik mi?" buyurdu. Bunun üzerine o kimse istigfâr etti ve eski hizmetine devâm etti.
Ebü'l-Hasan Kûsî 1215(H.612) senesinde baþka bir rivâyette ise 1216 (H.613) senesinde Mýsýr'da Nil Nehri sâhilinde bulunan ve Kûs'a yakýn olan Kýnâ þehrinde vefât etti. Ders verdiði medresenin bahçesine, hocasý Abdürrahîm el-Kýnâvî'nin yanýna defnedildi. Kabrini ziyâret edip, onun hürmeti için, onu vesîle ederek yapýlan duânýn kabûl olunduðu çok görülmüþtür.
Rivâyet edilir ki: "Biri, Ebü'l-Hasan hazretlerinin türbesine yakýn bir yerde, çirkin bir günah iþlemek üzereydi. Tam bu sýrada, Ebü'l-Hasan hazretlerinin kabrinden; "Ey Filân! Bu iþi yaparken Allahü teâlâdan hayâ etmiyor musun?" diyen bir ses duyuldu. Böylece o kimse, büyük günah iþlemekten vazgeçti.
Kadir Gecesi
Ebü'l-Hasan Kûsî'nin talebelerine ders verdiði bir hânekâhý vardý. Her gün ve gecesinde bir defâ hânekâha giderek, talebelerinin hâllerini kontrol ederdi. Bir Ramazân-ý þerîfin son gecesi yine hânekâha geldiðinde, talebelerden birisinin aðladýðýný görüp, sebebini sordu. Talebe; "Efendim! Bu gece rüyâmda, bu gecenin Kadir gecesi olduðunu müþâhede ettim. Herkesi secde ediyor gördüm. Ben de secde etmek istedim. Fakat bütün gayretlerime raðmen secde edemedim. Sanki karnýmda demirden bir direk vardý ve eðilemiyordum. Bu demir direk, secde etmeme mâni oluyordu."
Talebenin bu anlattýklarýný dinleyen Ebü'l-Hasan, tebessüm edip buyurdu ki: "Evlâdým! Bunun için hüzünlenme, korkma!O demir bir direk gibi secde etmene mâni olan þey, senin içine bizim tarafýmýzdan konulmuþ bir þeydir. Senin gördüðün o hâl, þeytânî bir hâldir. Eðer secde etseydin, þeytan senin içine girmek için yol bulmuþ olacaktý." Bu sözleri dinleyen talebe; "Bu hâlin böyle olduðunu ben nereden bileyim. Hâl gerçekten bu anlatýlan gibi midir?" diye düþündü. Hâtýrýna gelen bu ve bunun gibi þüpheye yer veren düþünceler içindeyken, Ebü'l-Hasan o talebeye: "Ben sana böyle söylüyorum. Yoksa delîl mi istiyorsun?" buyurdu. Bundan sonra da sað elini uzattý. Talebe, hocasýnýn sað elinin meþrýka kadar uzandýðýný gördü. Sonra sol elini uzattý. O da magribe kadar uzandý. Sonra sað elini sol eline doðru yaklaþtýrdý. O kadar ki, iki elinin birleþmesi için arada çok az bir mesâfe kalmýþtý. Nihâyet iki eli arasýnda gördüðüm nûr, insan þeklinde duruyordu. Benim nûr þeklinde gördüðüm o þey, þimdi siyah ve çok çirkin bir þekildeydi ve Ebü'l-Hasan'a kendisini býrakmasý için yalvarýyordu. Ebü'l-Hasan ellerini biraz daha yaklaþtýrdý. O elindeki acâib þeyin baðýrmasý, feryâdý daha da fazlalaþtý. Nihâyet, o iðrenç ve çirkin þekil bir duman hâline geldi. Havada yok olup gitti. Bu hâli müþâhede edip gören talebenin gönlüne gelen îtirâz ve þüphe þeklindeki düþünceler artýk yok oldu.
1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.163
2) Hüsn-ül-Muhâdara; c.1, s.516
3) Þezerât-üz-Zeheb; c.5, s.52
4) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.161
5) Tabakât-ül-Evliyâ; s.452
6) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.8, s.235
Ynt: Ebu'l Hasan Kusi By: Bilal2009 Date: 31 Ekim 2020, 18:24:19
Esselamu aleyküm Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Ebu'l Hasan Kusi By: Sevgi. Date: 02 Kasým 2020, 00:58:11
Aleyküm selam. Rabb'im bu güzel paylaþýmlar için razý olsun