Hayat kurtaran temsiller By: reyyan Date: 11 Aralýk 2010, 08:52:38
Hayat kurtaran temsiller
Mustafa KURTnsan davranýþlarýný inceleyen bilim dallarý, bu davranýþlarýn nedenlerini çoðu zaman ‘ortak sebeplerle’ sýnýflandýrarak açýklama yoluna giderler. Örneðin buna göre, kariyer hýrsý kadar süs ve makyaj abartýsý da, hýz tutkusu ya da baþarýsýz bir öðrencideki aþýrý haylazlýk da, aðýrlýklý olarak, kökenlerindeki ‘kendini gösterme dürtüsünden’ kaynaklanmaktadýrlar. Bu ve benzeri sýnýflandýrmalarýn, gerek insaný tanýmada ve davranýþlarýný yönlendirmede olsun, gerekse de bir takým sorunlarýna çözüm bulma arayýþýnda olsun, bizlere çeþitli faydalar saðladýðý açýktýr. Zira bu yolla, kökenindeki ‘ortak ana sebebi’ teþhis edilebilmiþ nice davranýþlarý sayesinde bireyler; iç âlemleri, hedefleri veya düþünce yapýlarý hakkýnda, iþin ehline önemli ipuçlarý sunarlar.
Bu metotla ele alýndýðýnda, Kur’ân-ý Kerîm’de ahirete inanmayanlarýn dilinden aktarýlan ve her çaða ait olan þu soru, soru sahiplerinin düþtükleri ‘ortak bir hatayý’ ve daha da önemlisi o hatanýn ‘ana sebebini’, gözler önüne serer niteliktedir: "Þu çürümüþ kemikleri kim diriltecek?" (1)
Kur’ân’da beyan buyrulmuþ olunmasýyla dikkatlerimizin çekildiði bu soru, Bediüzzaman Hazretlerine ait “Haþir Risalesi” adlý eserin giriþ kýsmýnda bulunan “temsilî hikâyecikte” de, kendi üslubuyla ve Kur’ândan mülhem bir þekilde yer alýr. Buna göre, insanoðlunun ahiretle ilgili olarak düþmüþ olduðu inkar ve itiraz gibi bir hatanýn ‘ana sebebi’, burada “Padiþah kimdir? Tanýmam...” þeklindeki soruyla nazarlara sunulmaktadýr.
Üstelik söz konusu bu temsil, insanlarýn düþüncelerinde ve davranýþlarýnda görülebilen ‘ortak bir hatayý’ gözler önüne sererken; o hatanýn -ve de aslýnda o hatanýn deðiþik versiyonlarý þeklinde ele alýnmasý gereken daha birçok hatalý davranýþýn- ‘ana sebebini’ de bir bakýma açýða kavuþturmaktadýr.
Þöyle ki, kýsaca hatýrlayacak olursak o temsili; cennet gibi bir memlekete giden iki arkadaþ, geldikleri o memlekette görünürde bir idareci veya sultan olmamasýna raðmen, iþlerin çok büyük bir nizamla görülmekte olduðunu görürler. Öyle ki, herkes evinin ve dükkanýnýn kapýsý açýk bir þekilde yaþamakta, her servet ortada durmaktadýr...
Ama bunu gören o arkadaþlardan biri, insanoðlunun müptelasý olduðu bir hatayý iþleyerek, her istediðini almaya, dilediðini gasp etmeye baþlayýnca, diðeri ona mani olmaya çalýþacak ve: “Bu memleket ahalisi istihdam ediliyorlar, birer memurlar, sana onun için iliþmiyorlar. Bu mallar mîrî malýdýr. ..Padiþahýn her yerde telefonu ve memurlarý var, çabuk dehalet et”, diyerek, onu uyaracaktýr.
Fakat arkadaþý, “yok, bu mallar sahipsizdir. Bu güzel þeylerden uzak durmamý engelleyecek hiç bir sebep yok, (böyle bir sebebi) gözümle görmezsem inanmayacaðým” deyip, “feylesofane” çok þeyler de söyleyince, aralarýnda bir tartýþma baþlayacaktýr böylece...
Ýþte bu tartýþma ve dilediðini yapmak isteyen “o sersem arkadaþýn” itirazý; hiçbirimize yabancý gelmeyecek ‘ortak bir hatanýn’, daha da ötesinde bir hatalar silsilesinin temsili niteliðindedir. Zira bu tartýþma, ya nizama uymayý, ya da ‘dilediðince’ yaþamayý tercih eden iki tarafýn tartýþmasýdýr aslýnda. Ve “Dünya imtihanýna” tâbi tutulan her þuur sahibi de, muhakkak bu tartýþmanýn bir tarafýndadýr!...
Nitekim, ilgili eseri okumaya devam edenler, bu iki tarafýn, yani “sersem adam ve emin arkadaþýn” mahiyetini de, ayrýntýsýyla öðrenebileceklerdir. Buna göre o þahýslar hem “Nefs-i emmâremiz ile kalbimizdir”; hem de, “Felsefe þâkirdleriyle, Kur'an-ý Hakîm tilmizleri” oluþturmaktadýrlar o tartýþmanýn taraflarýný... Ya da resmin tamamýnda, dünya yüzünde Kur’ânýn da tarifiyle var olan sadece iki millet arasýndaki, “Ümmet-i Ýslâmiye ile millet-i küfriye” arasýndaki bir tartýþmadýr aslýnda bu.
Bir tarafta, hakký, hayrý ve sabrý tavsiye eden ses; diðer yanda ise, “asýl” vaziyetleri “en müdhiþ dâlâleti Cenâb-ý Hakk'ý tanýmamak” diye tarif edilerek açýða vurulan(2) ve hep kendi çýkarýný, kendi keyfini, kuralsýzlýðý istemeyi telkin eden her türlü duygunun, kiþinin, kurumun, düþüncenin, kuralýn o malum sesi yani...
Öyleyse, bu sesin ‘hayatýn içindeki bazý temsilcileri’ hakkýnda diyebiliriz ki; örneðin doðruluða karþý her haksýz itiraz, hakký telkin eden anne-babaya yapýlan tüm asilikler, meþru kurallarý keyfi olarak ihlaller vb.; ayrý birer davranýþ þekli gibi gözükseler de, bunlar son tahlilde ‘enaniyetli nankörlük’ gibi bir hatadan baþka bir þey deðillerdir aslýnda. Daha da ötesi, günah, haram, yasak, ayýp, nizam vb. gibi kavramlar söz konusu olduðunda, “Býrakýn þimdi bunlarý, hayatta önemli olan zevk alabilmek, eðlenebilmektir!.” þeklinde özetlenebilecek anlayýþlar dahi, yine bu hatanýn baþka bir görüntüsünden ibarettirler.
Ýþte Haþir Bahsi bize, o sersem arkadaþýn itirazýný ve buna baðlý davranýþlarýný nazara vermekle somutlaþtýrdýðý bu dehþetli hatanýn kökeninde yatan asýl sebebin; baþta insanýn kendi aleminde ve kendi bedeninde olmak üzere, kainat aleminde de görebileceði hadsiz ikramýn, ahengin, kudretin ve sanatýn asýl Sahibini tanýmamak ve ‘bu iþlere fazla kafa yormamak’ olduðunu haber vermektedir.
Bu sebeptendir ki, söz konusu temsilde dilediði gibi yaþamaya ve her istediðini gasp etmeye çalýþan “sersem” de, kendisine yapýlan ikaza ve doðruluk telkinine karþý yaptýðý itirazda ilk olarak, yukarýdaki ayette zikredilen soruyu kendi lisanýyla sormakla; bir nevi, o hatalý davranýþlarýnýn kökenindeki bu ‘ana nedeni’ de itiraf etmektedir...
‘Padiþah’ý’ Tanýmak..
Ýlk anda belki ilgi kuramasak da, söz konusu temsilî hikayecikte yer alan o itiraz; ahireti izahla ilgili üst düzeyde iddialý ve etkileyici bir eser olan Haþir Bahsi’nde, o mühim izahýn kilit noktalarýndan biri olarak geçmektedir. Ve bu anlamda taþýdýðý önemindendir ki, eserin daha giriþ kýsmýnda, hem de ilk sayfasýnda, bir nevi ‘giriþ kapýsýnýn anahtarý’ konumunda yer almaktadýr bu soru.
Ve Haþir meselesini anlayabilme çabasýyla ele alýnabilecek ilk ve en önemli ‘köken sorulardan’ baþlýcasý, tam da bu sorudur kanýmca.
Zira Kur’ân-ý Kerîm’in, bizlere o malum tarafýn ahirete iliþkin bir itirazý olarak bildirdiði bu soru; ceza ve mükafata, mutlak adalete ya da yeniden dirilmeye dair inançsýzlýktan kaynaklanan tüm hatalarýn kökenindeki ‘ana sebebi’, zaten tüm kesinliðiyle gözler önüne sermektedir.
Bundan dolayý, söz konusu ayet-i kerîmeyi, aslýnda “nefs-i Emmâre, Felsefe þâkirdleri ve millet-i küfriye” olan o ikinci tarafý -þahidi olduðumuz yaþantýlarýyla birlikte- göz önünde bulundurarak tekrar okuduðumuzda; ahiretle alakalý bir tartýþmada akla gelen ilk izahýn, Kur’ân’ýn da metodu olduðu üzere “eser-müessir” hakikati üzerine gelmesindeki gerekliliði ve önemi daha iyi görebileceðizdir. Buna baðlý olarak, o ikinci tarafýn, bu hakikate gelen ilk ve en önemli itiraz noktasýný o eserin Sahibini inkar ve tanýmama üzerine kurabilme telaþý da, yine meselenin önemini izah eder niteliktedir aslýnda.
Neylersiniz ki, buna raðmen Kur’ân’daki tabiriyle “...âyetlerimizi inkar ettiler ve dediler ki, «Biz birtakým kemikler ve parçalanmýþ nesneler olduðumuz vakit mi, biz mi, yeni bir yaratýlmýþ olarak diriltileceðiz?”(3) diye inkar ve itirazda bulunanlar, “gözümle görmezsem inanmayacaðým” derekesine inerek, “Padiþah kimdir? Tanýmam..” acizliðine devam edebilmekteler yine de.
Ancak, Kur’ân’da dikkatimizin çekildiði bu soruya yine Kur’ân’ýn verdiði cevaplar ise; bir yönüyle, bu konudaki benzer sorulara karþý vereceðimiz cevaplarda, nazarlarý asýl sevk etmemiz gereken hakikatlere dair üslup ve metot dersleriyle doludurlar. Zira, gerek “Onlar görmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmýþ olan Allah, elbette ki onlarýn mislini yaratmaya da kâdirdir.” (4) ayeti ve gerekse de aþaðýdaki ayet, müminler için verdiði daha bir çok dersin yaný sýra, ‘aklýný gözüne indiren’ ve böylece gözünün görmediðini aklýnýn da alamamasýný kendince ahiretin inkarýna delil gösteren zihniyete, bir nevi ‘anlayacaklarý dilden’ bir izah lütfunda bulunmakta; bu yönüyle de haklarýnda bir rahmet tecellisi olmaktadýr:
“Þimdi Allah'ýn rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasýl diriltmektedir? Þüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her þeye güç yetirendir.” (5)
Dahasý, tam da “gözlerinin görebildiklerinden misal getirilmekle”, görebildikleri her þeyin göremediklerine birer delil kýlýnmasý; tutunduklarý sözüm ona bu ‘dalý’ kesmekte ve o tartýþmayý da, hakikatte asýrlarca önce bitirmiþ olmaktadýr.
Haþir meselesine dair itirazda, Kur’ân’ýn takip ettiði ve nazarlarý ‘eser aracýlýðýyla müessire’ sevk etme diyebileceðimiz bu metot da, yine Haþir Risalesinde örneklendirmelerle takip edilmiþtir. “Padiþah kimdir? Tanýmam...” diyen o ‘sersem arkadaþa’ karþý ‘emin arkadaþýnýn’ vermiþ olduðu cevap, tam da bu minval üzeredir yani:
"Bir köy muhtarsýz olmaz. Bir iðne ustasýz olmaz, sahibsiz olamaz. Bir harf kâtibsiz olamaz, biliyorsun. Nasýl oluyor ki, nihayet derecede muntazam þu memleket hâkimsiz olur? (6)
Ancak þuna da deðinmekte yarar var ki, mesele ölümden sonra dirilmeye gelince gözlerin ve aklýn sevk edildiði bu deliller; o ‘emin arkadaþýn’ tarafýnda bulunsalar da Ýbn-i Sîna’nýn aksine ‘aklýn da bu yolda gitmesine bir kapý arayan’ müminler için dahi hayatdar bir reçete hükmündedirler. Týpký Resulullah aleyhisselatü vesselam’a, Ebu Rezin el-Ukaylî (radýyallahu anh) adýnda birisinin sorduðu rivayet edilen þu soru gibi:
“Ey Allah'ýn Resulü, Allah mahlukatý yeniden nasýl diriltir?, Bunun dünyadaki örneði nedir?”
Hz. Peygamber aleyhisselatü vesselam’ýn soruya vermiþ olduðu cevap, yukarýda da geçen Rûm Sûresi 50. ayetinin bir tefsiri olduðu kadar; bir yönüyle, Kur’ân’ýn benzer sorularý cevaplandýrma yolunda telkin ettiði metodun da tatbiki niteliðindedir. Cevabý, adý geçen sahabenin aðzýndan dinleyelim:
“Sen dedi, hiç kavminin yaþadýðý vadiden kurak mevsimde geçmedin mi? Sonra bir kere de her tarafýn yemyeþile büründüðü münbit mevsimde uðramadýn mý?"
Ben "Elbette!" deyince:
"Ýþte bu, (yeniden) yaratmasýna Allah'ýn delilidir. Allah, ölüleri de böyle diriltecektir!" buyurdular." (7)
Bu itibarla, günlük hayatta karþýlaþtýðýmýz ve aslýnda ‘enaniyetli nankörlük’ kapsamýnda deðerlendirilebilecek tüm hatalarýn kökeninde olduðu gibi; Hesap Gününe inanmamanýn da altýnda yatan ‘ana sebep’, eserlerindeki hikmetten ve sanattan bîhaber kalýnan ezel ve ebed Sultaný’ný (C.C) tanýmamaktýr kesinlikle.
Öyleyse diyebiliriz ki, Haþir Bahsi’nin bu illete karþý Kur’ân’dan ve onun en güzel tebliðcisinden (s.a.s) ilhamen hatýrlattýðý “bakmak ve görmek” reçetesini tekrar tekrar uygulamanýn; ve bu yolda Kur’ândan ilhamen dikkatlerimize sunduðu temsilleri hayatýn içinden okuyabilmenin, özellikle de asýl hayata dair “hayatî önemi” bulunmakta...
Kaynakça:
1- Yasin Sûresi, 36/78.
2- Sözler, s.59.
3- Ýsrâ Sûresi, 17/98.
4- Ýsrâ Sûresi, 17/99.
5- Rum Sûresi 30/50.
6- Sözler, s.49 .
7- Kutub-i Sitte, Kýyametle ilgili meseleler bl., Hadis no: 5054.