Cesaret By: sumeyye Date: 07 Aralýk 2010, 16:29:26
CESARET, MÜSLÜMANIN EN GÜÇLÜ SÝLAHI OLAN ÝMANININ, KAFÝRLERÝ KORKUTAN BÝR TEZAHÜRÜDÜR
Cesaretin ne olduðunu daha iyi anlayabilmek için, onun zýddý olan korkuyu burada çok iyi analiz etmemiz gerekir. Korku meselesi öyle bir þey ki insaný ya Allah’a kul (yani O’nun emir ve yasaklarý doðrultusunda bir hayat sürmeyi saðlýyor ve nihai olarak cennetin kazanýlmasýna sebep oluyor) yada hayvan mesabesinden daha düþük bir pozisyona düþüren, kula kul olma durumuna getiriyor.
Korku nedir sorusuna gelince; Korku halk arasýnda þu þekilde kullanýlmaktadýr: Tehlikeli bir hal, sýkýntý veya bunlarla ilgili düþüncelerin doðurduðu heyecanla yüklü his, kaza korkusu, kaygý, endiþe, tasa, üzüntü, ürkme, dehþet ve tehlike. (Temel Büyük Türkçe Sözlük: D. Mehmet Doðan)
Þimdi, Müslüman’ýn korkuya bakýþ açýsýna, Ýslamýn korku hakkýnda ne dediðine bir bakalým: Hayatý ve hayattaki güzellikleri vermekle rahmeti, lütuflarý sebebiyle Allah’ý sever, kulluk vazifemizdeki eksikliklerimiz, isyanlarýmýz sebebiyle de O’ndan korkarýz. Allah’tan korkmamýz Kur’anýn emrine uymak içindir. Zira Kur’an; Allah’tan korkmayý emretmekte, zalimler ve âsiler için Allah’ýn azabýný (cehennemi) haber vermektedir.
Ayetlerde sevgiyi tahrik eden “cennet” kelimesi ile, korkuyu tahrik eden “cehennem” kelimesi çoðu kere yan yana zikredilmiþtir. Keza, rahmet ve cennetiyle müjdeleyen ayetlerle, azap ve cehennemiyle korkutan ayetler de Kur’an’da yan yanadýr. Kýsacasý Allah korkusundan tecrit edilmiþ bir Ýslam düþünülemez. Beþer korkusunun getireceði esaret zehrinin panzehiri olarak Ýslam, Allah korkusunu teþri etmiþ, bunda ýsrar etmiþtir. Resulullah (sav) birçok hadislerinde “ beþer korkusu” ile hakký söylemekten kaçanlarý kýnar, tehdit eder. Mümin beþerden deðil Hakk’tan korkmalýdýr. Resulullah (sav) þöyle buyuruyor:
“Cihadlarýn en efdali, zalim sultana karþý hakký söylemektir.”
“Aman dikkat edin beþer korkusu, kiþiyi hakký söylemekten alýkoymasýn.”
“Sizden bir kimse nefsini hakir görmesin.”
“Ey Allah’ýn Resulü, kiþi nefsini nasýl hakir görür?”
“Allah için üzerine söz terettüp eden fena bir durum görür, fakat hiç aðzýný açmaz. Cenab-ý Hakk kýyamet günü kendisine sorar. “ Þu falanca þey hakkýnda gerçeði söylemekten seni ne alýkoydu? O kul cevap verir: “Beþer korkusu!” Allah o zaman þöyle der:” Asýl benden korkman gerekirdi.”
“Eðer ümmetimin, zalime: “Sen zalimsin” demekten korktuðunu görürsen, bil ki onun varlýðý ile yokluðu birdir.”
Bu giriþten sonra cesaret konusuna geçmek istiyoruz.
Cesaret kelimesinin sözlük manasý þu þekilde ele alýnýyor: Cesur olma hali; tehlikeli iþe girmekten korkmamak, yüreklilik, yiðitlik.
Resulullah (sav)’in ne kadar cesur ve samimi olduðunu Müdrik el-Ezdi þöyle rivayet eder:
“Babamla birlikte Hacc yapýyordum. Mina’ya, gelip konaklayýnca, bir toplulukla, karþýlaþtýk. Babama; Bu cemaat, ne için toplanmýþ? diye sordum. Babam; Þu, kavminin dinini terk etmiþ olan kimse için! dedi. Bakýnca, Resulullah’ý gördüm:
“Ey insanlar! La ilahe illallah -Allah’tan baþka ilah yoktur- deyiniz de, kurtulunuz.” buyuruyordu.
Ýnsanlardan kimisi O’nun, yüzüne tükürüyor, kimisi baþýna toprak saçýyor, kimisi de, Ona sövüp sayýyordu. Gün yarý oluncaya kadar bu hal devam etti. O sýrada, göðsü açýlmýþ bir kýz, içinde su bulunan bir kapla geldi. Aðlýyordu. Resulullah Aleyhisselam su kabýný alýp sudan içti, elini, yüzünü yýkadý. Baþýný kaldýrýp; “Kýzcaðýzým; göðsünü baþörtünle ört! Baban hakkýnda tuzaða düþürülüp öldürülecek, zillete uðrayacak diye, korkma.” buyurdu. Kimdir bu kýz? diye sorduk. Kendi kýzý Zeyneb’tir. dediler.” (M. Asým Köksal Ýslam Tarihi C.5-6 S.103)
Burada Resulullah’ýn müþriklere karþý cesaret dolu bir tavýr takýndýðýný açýk bir þekilde görebiliyoruz. Müþriklerin yapmýþ olduklarý psikolojik baský ve fiili iþkence Peygamber Efendimizi kesinlikle caydýrmýyor, tam aksine ondaki olan cesaret þahlanýyor ve korkudan uzak, vakarlý, Allah’a tevekkül eden bir örnek þahsiyet tablosunu çiziyordu. Buna benzer Resulullah’tan birçok örnek sadýr olmuþtur. Resulullah (sav)’in güzide Ashabýndan da bir kaç örnek vermek istiyoruz.
Ashabýn cesaret dolu korkudan uzak bir þekilde tavýr takýndýklarýný bir çok yerde görebiliyoruz. Örneðin; Hz. Hamza’nýn Müslüman olduðu dönemde, Hz. Ebu Bekir’in Kabe’de müþrikleri Ýslam’a davet ediþi ve öldürülesiye dövülüþü. Ayný tavrý korkudan uzak cesaret dolu tutumu Hz. Ebu Zer el-Giffari’de de görüyoruz. Mut’e Gazvesindeki sahabelerin cesaretleri ise hiç unutamayacaðýmýz örneklerden bir tanesidir:
MU’TE GAZVESÝ
Arap Yarýmadasý dýþýndaki krallarýn cevaplarý, davet tebliðinden elçilerinin geri gelmesinden sonra Resul (sav), Arap Yarýmadasý dýþýnda cihad için ordu hazýrladý. Fars ve Rum’un haberlerini gözetmeye baþladý. Bunlarýn sýnýrlarý ile Resulün sýnýrý bitiþik idi. Onun için onlarýn haberlerini topluyordu. Resulullah (sav) görüyordu ki; Ýslâm davetinin, insanlara taþýnmasý Arap Yarýmadasý’nýn dýþýna çýkmasý halinde büyük bir þekilde yayýlacaktýr. Onun için görüyordu ki; Þam beldeleri, bu davet için ilk geçiþ yeridir. Kisra’nýn valisinin Resulün davetine boyun bükmesi ile Yemen tarafýndan emin olunca, Þam ülkesine (onlara saldýrmak için) bir ordu göndermeyi düþündü. Hicretin 7. senesi Cemadi’l Ülâ ayýnda (yani Hudeybiye sulhundan bir kaç ay sonra) Resulullah (sav), Müslümanlarýn seçkin kahramanlarýndan üç bin savaþçýyý savaþa hazýrladý. Onlarýn üzerine Zeyd b. Harise’yi kumandan tayin etti. Ve þöyle dedi:
"Eðer Zeyd’e musibet eriþirse onun yerine Cafer b. Ebu Talib askerler üzerine komutan olsun. Eðer Cafer’e de musibet isabet ederse onun yerine Abdullah b. Revâhe komutan olsun." (Ahmed b. Hanbel, Müs. Ensar, 21523)
Ordu, yanlarýnda Halid b. Velid olduðu halde yola çýktý. Resulullah (sav) de ordusuyla birlikte Medine’nin dýþýna kadar yürüdü. Ve onlara; kadýnlarý, çocuklarý, körleri, yaþlýlarý öldürmemelerini, evleri yýkmamalarýný, aðaçlarý kesmemelerini tavsiye etti. O ve yanýndaki Müslümanlar orduya þöyle diyerek dua ettiler:
“Allah size sahip olsun, sizi korusun ve sizi bize sað salim olarak geri döndürsün.”
Sonra ordu yürüdü. Ordunun emirleri savaþýn süratli olmasý ve Resulullah’ýn gazvelerindeki adetinde olduðu gibi Þam ehlinin kavimlerine sürpriz yapmalarý için bir plan hazýrladýlar. Fakat Mean denilen yere vardýklarýnda Malik b. Zafile’nin Arap kabilelerinden yüzbin savaþçýyý topladýðýný gördüler. Herakl yüzbin savaþçýnýn baþýna gelmiþti. Bu haber Müslümanlarý korkuttu. Mean’da iki gece kaldýlar. Durumlarýný, korku verici sayýda ordularýn ve bu büyük kuvvetin önünde ne yapacaklarýný düþünüyorlardý. Aralarýnda hakim olan görüþ þu idi: Resulullah’a yazýp düþmanýn sayýsýný ona bildirmek. O da, ya onlarý takviye eder veya onlara gereken emri verir. Fakat Abdullah b. Revâhe onlara dedi ki:
“Ey kavmim, þüphesiz þu an hoþlanmadýðýnýz þey kendisini talep ederek çýktýðýmýz þeydir ki o þehadettir. Ýnsanlarla ne sayý ile ne kuvvet ile savaþmýyoruz. Onlarla ancak Allah’ýn bize ikram ettiði bu dinle savaþýyoruz. Ýþte yürüyünüz. Bu yürüyüþünüz, ancak iki iyilikten birisidir. Ya galip geleceksiniz veya þehid olacaksýnýz.”
Böylece iman cesareti orduyu kapladý. Müslüman savaþçýlar yürüdüler ve Meþarif denilen bir köye vardýlar. Orada Rum topluluklarýyla karþýlaþtýlar. Oradan Mu’te denilen bir köye doðru meylettiler. Orada siper edindiler. Orada onlarla Rum savaþçýlarý arasýnda dehþetli, çok þiddetli bir çarpýþma oldu. O çarpýþmada insaný dehþete düþüren çok sayýda ölüm vardý. Bu savaþ, ölüm ve þehadet isteyen Müslümanlardan sadece üç bin kiþilik bir grup ile Müslümanlarýn ordusunu ortadan kaldýrmak için toplanmýþ kâfirlerden yüzbin ya da iki yüz bin kiþilik bir ordu ile yapýlýyordu. Ýki grup arasýnda savaþ çok þiddetli bir þekilde baþladý.
Zeyd b. Harise Nebî (sav)’in sancaðýný taþýyordu. Onunla birlikte düþmanýn içine saldýrdý. O önünde ölümü görüyordu, fakat korkmuyordu. Çünkü o, Allah yolunda þehid olmak istemiþti. O, tasavvur edilemeyecek bir cüretle ileri atýldý. Ve ölesiye savaþmaya baþladý. Ta ki düþmanýn oklarý onu delik deþik edesiye kadar. O, orada þehid oldu.
Sonra sancaðý Cafer b. Ebî Talib aldý. O, cesaretli otuz üç yaþlarýnda bir gençti.. O da ölesiye kadar savaþtý. Savaþýn içinde kurtulamayacak bir vaziyette düþmanýn atýný kuþattýðýný görünce, atýndan atlayýp atýnýn ayaklarýný kesti. Ve düþmanýn üzerine atladý. Kýlýcýyla düþmana vuruyordu. Rum’dan bir adam ona hücum etti, onu ikiye bölen bir darbe ile ona vurdu, nihayet katledildi.
Sancaðý Abdullah b. Revâha aldý. Sonra atýna binmiþ olarak onunla birlikte ilerledi. Biraz tereddüt geçirdi. Lâkin sonra yürüdü öldürülesiye kadar savaþtý. Sonra sancaðý Sâbit b. Akrem aldý ve þöyle dedi:
“Ey Müslümanlar topluluðu! Sizden bir adam üzerine anlaþýnýz.” Onlar da Halid b. Velid üzerine anlaþtýlar. O sancaðý aldý. Müslümanlarý geri çekti. Ta ki onlarý saflarýný düzenledi. Düþmanýn karþýsýnda basit savaþ haddinde gece gelesiye kadar durdu. Sabaha kadar her iki ordu birbirinden ayrý durdu. Gece esnasýnda Halid saðlam bir plan hazýrladý. Bunun gereði, düþmanýn sayýsýnýn fazlalýðýný, Müslümanlarýn sayýsýnýn azlýðýný gördükten sonra savaþmaksýzýn düþmandan geri durdu. Bu planýn gereði, ordunun arkasýndaki kalabalýk bir grubu öne geçirdi. Ve onlara sabahleyin gürültü yapmalarýný emretti. Ki; bununla düþmanlarý Nebî’den Müslümanlara yardým için ordu geldiði vehmine kapýlsýnlar. Onlar bunu yapýnca, düþman korktu ve Müslümanlara hücum etmekten çekindi. Halid onlara saldýrmaksýzýn ferahladý. Daha sonra çok geçmeden Halid’in hazýrladýðý plan gereði, Müslümanlarýn ordusu meydaný terk ederek Medine’ye geri döndü. Bununla onlar, ne düþmana galip gelenler olarak ne da hezimete uðrayanlar olarak döndüler. Fakat onlar, savaþtaki yürekliliklerini kanýtladýlar.
Bu savaþýn komutanlarý ve kahraman askerlerinin her biri biliyordu ki; ölüme doðru yürüyorlardý. Hatta onlar, önlerinde ölümün kendilerine gelmekte olduðunu görüyorlardý. Fakat onlar savaþa girdiler, savaþtýlar. Çünkü Ýslâm, Müslüman’a öldürülesiye kadar savaþmayý emrediyordu. Bu savaþ çok kârlý bir ticaretti. Çünkü o, Allah yolunda cihad idi. Allah (cc) þöyle buyuruyor:
“Allah yolunda savaþýp düþmanlarý öldüren ve öldürülen mü’minlerin canlarýný ve mallarýný Allah, Cennet kendilerinin olmak karþýlýðýnda satýn almýþtýr. Onlara vaad olunan Cennet haktýr ki Tevrat’ta, Ýncil’de ve Kur’an’da sabittir. Allah’tan ziyade ahdine vefa eden kimdir? O halde yaptýðýnýz bu hayýrlý alýþ-veriþten dolayý sevinin. Ýþte bu, büyük bir kurtuluþtur.” (Tevbe 111)
Müslüman, savaþ zorunlu olunca ölümün gerçekleþip gerçekleþmemesine bakmaksýzýn mutlaka savaþýr. Savaþta ve cihad da durumlar; düþmanýn ve kendisinin sayýsý, çokluk ve azlýkla ölçülmez. Ancak içindeki kurtuluþ umuduna bakmaksýzýn kendisi ile hasýl olacak neticelerle ölçülür.
Mu’te’de Müslümanlarýn Rumlarla olan harbi, Müslümanlarý savaþa önlerinde dehþet verici ölüm varken bile gerekli kýldý. Zira Müslüman’ýn ölümden korkmasý, Allah yolunda bin bir hesap yapmasý ona yakýþmaz. Nitekim Resulullah biliyordu ki, bu ordunun Rum Devleti’ne gönderilmesi ve onunla Rum Devleti’nin sýnýrlarýnda ona saldýrmasý büyük bir rizikoyu ve tehlikeyi gerektirir. Fakat bu tehlike, Müslümanlarýn sayýlarý az olmasýna raðmen ölesiye savaþmalarýný gördüklerinde Rumlarýn korkmasýný gerektiriyordu. O öyle bir rizikoydu ki, onunla Müslümanlara Ýslâm’ýn neþri için cihadýn yolu ve tatbiki belirleniyordu. Ýþte bu riziko baþarýlý idi. Çünkü o Tebük Gazvesi’nin bir öncüsü ve Rumlarý, Þam feth edilesiye kadar kendileriyle Müslümanlarýn tekrar karþýlaþacaklarý korkusuyla korkutan bir darbe idi. (Takiyyuddin En-Nebhani Ýslam Devleti S.116)
Evet, bu örneklerden sonra cesaret olgusunun bir Müslüman için, özelde dava adamý için nedenli önemli olduðunu çok açýk ve net bir þekilde görebiliyoruz.
Þimdi de günümüzde dünya Müslümanlarýnýn ne kadar cesaretli olduklarýný hayatlarýný nasýl etkilediðini ele alalým. Birde Müslüman’ýn cesaretli olmamasýna sebep olanýn ne olduðuna bir bakalým.
Ýslam ümmetinden bahsedecek olur isek; genel olarak cesaretli olmadýðýný görürüz. Nedenini ise; þu vereceðim iki örnek çok net bir þekilde ortaya koymaktadýr.
Birinci örnek:
Ýsrail’in 1,5 milyar Müslüman’ýn gözü önünde Filistinli Müslümanlara yapmýþ olduðu katliamlar ve buna karþý Müslümanlarýn ve onlarýn ajan yöneticilerinin ne kadar pýsýrýk, korkak oluþlarýdýr.
Ýkinci örnek ise;
Ýslam’ýn hayat sahasýna (tatbikat sahasýna) geçirilemeyen birer bilgi olarak Müslümanlarda bulunmasý, bunun tatbik edilebilmesi için Müslümanlarýn sulta ve otoriteyi yani Hilafetin gelmesi için toplu bir ayaklanma yapmamalarý.
Ýstisnalar elbette olabilir. Fakat genel tablo maalesef böyledir. Ancak cesaretli, gözünü hiç kýrpmadan canýný veren, dünyayý ahirete tercih etmeyen samimi Müslümanlar ve kitleleri mevcuttur. Bunun yanýnda Müslümanlarýn imanýný ve onun bir tezahürü olan cesaretini istismar eden kitle ve cemaatler de yok deðil.
Müslümanlarýn bir iþe kalkýþmadan önce yapacaðý iþin kesinlikle þer-i hükmünü bilmesi gerekir. Aksi halde Müslüman ne kadar ciddi ve samimi olursa olsun, yapmýþ olduðu amel Allah’ýn emrine uygun olmadýðý müddetçe boþtur ve haramdýr.
Bir de þu gerçeði unutmamak gerekiyor: Müslümanlarýn ekserisinde ecel ve rýzk korkusu aðýr bastýðýndan, iþine gelen veya kolayýna giden kitle ve cemaatlere meyil ettiðini görüyoruz. Çok önem arz eden, iman ile iç içe olan rýzk ve ecel meselesinin çok iyi anlaþýlýp idrak edilmesi gerekiyor. Ýslam itikadýný akli bir þekilde anlayýp, iman eden bir Müslüman, rýzk ve ecel meselesinde hiç bir endiþesi olmaz ve þunu çok iyi bilir ki; rýzkýn miktarýný belirleyen çalýþmýþ olduðu iþ yeri deðil, Allah (cc)’dur. Ölümün nedeni ise; çekinmiþ olduðumuz rejimin cellatlarý, bizleri tehdit eden rejimin çeþitli ajanlarý ve istihbaratlarý deðil, kesinlikle Allah’u Tealanýn taktir etmiþ olduðu ecelin Onun ilmi ezelisinde belirlenmiþ olan gün, saat, dakika, saniye ve yerde vuku bulmasýdýr. Bunu bilen ve iman eden bir Müslüman’daki cesaret; Resulullah (sav)’in ve onun güzide ashabýnýn cesareti gibi olur.
Neticede þunu söyleyebiliriz; þayet bir Müslüman’da cesaret olgusu yok ise, iþte o zaman Müslüman’da ecel ve rýzk probleminin var olduðunu söyleyebiliriz. Çünkü korku diye nitelendirilen bu olgu cesaretsizliðe sebep oluyor. Ýnsanýn fýtri olarak en çok korktuðu þey ecel ve rýzk korkusudur...
Allah Müslümanlarý ýslah etsin, en kýsa zamanda kurtuluþ reçetesi olan Hilafetin gelmesi için gerekli çalýþmayý yapan bir Ümmet konumuna dönüþtürsün. Allah (cc), Ümmeti Muhammed’in en kýsa zamanda cesaret dolu ve Allah’tan gayri hiç kimseden korkmayarak, Resulullahýn metodu üzerine, Ýslam Devleti olan Raþidi Hilafeti biz Müslümanlara nasip eylesin...
Amin. E. UBEYDULLAH