Tevhid dininin tahrifi By: sumeyye Date: 06 Aralýk 2010, 17:31:13
Tevhid Dininin Tahrifi
Abdulvahid Gökþenoðlu
Özellikle eski medeniyetlere bir bakýldýðýnda bu toplumlarýn (Sümeler, Asurlar, Mýsýrlýlar, Eski Yunanlar, Hititliler, Romalýlar) çoktanrýlý bir inanç sistemine sahip olduklarý görülür.
19. yüzyýlýn sonlarýna doðru din üzerine çalýþma yapan çoðunluk bilim adamlarýnýn görüþlerine göre dinin kaynaðý ya animizme ya natüralizme ya da totemizme dayanýyordu. Darwin ve Lamarck’ýn biyolojide açmýþ olduðu evrim fikrinin Leibniz ve Hegel gibi yazarlarca sosyal bilimlere uygulanmasý sonucunda güç kazandý ve 19. ve 20. yüzyýllarda sistemleþtirildi.
Darwin teorisiyle batýda evrimcilik sosyal bilimlere uygulandý. Dinlerin kökeni korku, sevgi ve dehþeti içine alan birtakým teorilerle açýklanmak istendi. Baþlýca animizm, totemizm, natüralizm ile açýklanmaya çalýþýlan din, bu teorilere göre evrim yoluyla muhtelif safhalara gelmiþtir. Sonuçta tanrýlarýn içinden en üstün birinin seçildiði monoteist aþamaya geçilmiþtir.
19. yüzyýlda bu teoriler primitif topluluklarda araþtýrma yapan antropologlarca ispat edilmeye çalýþýldý. Bu çalýþmalar daha sonra 20. yüzyýldaki sosyolog, antropolog ve tarihçilerin teorilerin temelini oluþturdu.
Amerikalý etnolog L.H. Morgan’ýn baþlattýðý ”Toplumlarýn evrimi” fikri Mark ve Engels tarafýndan da benimsenir. Evrimci ekolun en önemli simalarýndan biri E.B. Taylor’dur. 1817’de yayýnlanan “Pirimitive Culture” adlý eseri, evrimci görüþ açýsýnýn enine boyuna konduðu klasik bir eserdir. Taylor mitoloji ve büyü hakkýnda geniþ araþtýrmalar yapmýþ, dinin baþlangýcýný animizmde açýklamýþtýr. Bundan sonra sýra ile animatizm (tabiata canlýlýk atfetme), manizm (atalar kültürü), politeizm (çok tanrýcýlýk) ve son basamak monoteizm (tek tanrýcýlýk) gelir. Ancak bu teori artýk geçersizdir.
Ýslamýn dinlere bakýþ açýsýna ters olan evrimci ekol teorileri ayný zamanda diðer monoteist dinlerin (Hýristiyanlýk ve Yahudilik) bu husustaki görüþlerine de aykýrýdýr. Ýslam ve öteki monoteist dinlere göre, dinlerde evrim deðil dejenerasyon söz konusu olabilir, seremoniler de bozulmuþ ibadetlerdir.
Kuran’ýn çizdiði din dejenerasyonuna temel prensiplerine, sistemli ve benzer bir yaklaþým, 19. yüzyýl sonu 20. yüzyýlýn ilk yarýsýnda Alman Kültür Tarihi Ekolünden Wilhelm Schmidt tarafýndan çizilir.
Schmidt’in eseri "Ursprung der Gott Idee" uzun uzun bir tek ALLAH inancýndan çok tanrýlý anlayýþa nasýl geçildiðini anlatýr. Bu ekolde aðýrlýk sosyo-psikolojik hadiselere verilir.
Dinlerin dejenerasyonuna geçmeden önce dejenerasyonun oluþmasýna meydan veren insanýn sosyo-psikolojik durumunun incelenmesi gereklidir.
Ýnsan yaratýlýþý itibarýyla eksik bir yaratýktýr. Bu nedenle her zaman yardýma muhtaçtýr. Ýnsan tabiatý itibarýyla genelde somut þeyleri algýlamaya meyleder. Ýnsan somut þeyleri kavradýktan sonra, yarý somut ve nihayet soyut þeyleri anlama idrak etme yollarý ona açýlýr. Yani insan ilk önce somut þeyleri anlar, bunlarýn yardýmlarýyla somut þeyleri kavrar ve nihayet tüm bunlarýn yardýmýyla soyut þeyleri anlamasý mümkün olur.
Ne demek istediðimizi örneklerle açýklamaya çalýþalým:
Ýnsanlýk tarihi boyunca insanýn kendini ve çevresini tanýmlamasýnda küçük ve büyük kainat ayrýmý ve bunlar arasýndaki iliþki büyük rol oynamýþtýr. Ýnsan herhangi yeni bir þeyi tanýmlarken çok iyi tanýdýðý kendinden ya da çevresindeki varlýklardan hareket eder.
Örneðin; Kýzýlderili dilinde, en çok bilinen hayvanlarýn adý ”geyik, köpek ve tavþan”dýr. Kýzýlderililer atý ilk kez gördüklerinde ona ”geyik köpek” adýný vermiþlerdir. Bu sembolik bir ifadedir.
Yine Kýzýlderili Arizona Athapaskan dillerinden olan Batý Apaçi dilinde otomobillerin çeþitli kýsýmlarýný belirtmek için anatomik sözlerden yararlanmýþtýr. Meselâ farlara göz anlamýnda ”inda”, aküye karaciðer manasýnda ”zik” vb. adýný takmýþlardýr. Her bilinen kavramdan sonra üretilen yeni bir kavram, sembol adýný alýr.
Rakamlar insan zihninin oluþturabildiði enzor sembollerdir. Sayýlar insanlarýn ulaþabildiði kavramlarýn en soyutlarý arasýnda yer alýr. Nitekim çocuklara sözcüklerin, ve rakamlarýn öðretilmesi arasýnda, en geniþ zaman aralýðýna, ve en büyük çabaya ihtiyaç gösteren þüphesiz rakamlardýr.
Rakamlarýn ortaya çýkýþý oldukça geç bir zaman dilimine rastlar. Ýnsanlarýn hayatýnda, ilk dönemler de rakamlar pek rol oynamýyordu. Neolitik dönemin hemen baþlarýndaki dönemde insanlar rakamlardan en fazla 1 ve 2`yi kavrayabiliyorlardý.
Günümüzdeki primitiv halklarý incelediðimizde onlarýn asalsayý olarak sadece 1 ve 2`yi tanýdýklarýný görürüz. Örneðin; Sommerfele göre Avustralya’ daki Aranda kabilesi sadece iki sayý biliyorlardý. Bir için ”ninta” ve iki için ”tara” diyorlardý. Yine baþka bir ilkel kabile halký (Torres Boðazýnýn batýsýnda) bir için ”urapun”, iki için ”okasa”, üç için ”okasa unapun”, dört için ”okasa okasa” ve ötesi için çok manasýna gelen ”ras” diyorlardý.
Bu konuda genel olarak kabul gören antropologlarýn açýklanmasý þöyledir: Tabiatta var olan her þey birdir. Ýkinin karþýlýðý da tabiatta mevcuttur. Týpký iki göz, kuþun iki kanadý gibi. Fakat tabiatta üçün karþýlýðý yoktur. Bu nedenle üçü bazý ilkel kabileler ”çok” manasýna gelen kelimelerle ifade etmiþler, bazýlarýda onu 2 ve 1 in yardýmýyla gerçekleþtirmiþlerdir. Örneðin: Çocuk konuþmayý ve bütün asal sayýlar adlandýrmayý öðrenir öðrenmez, baþlangýçta genel olarak ”üç sayýsýný” simgeleþtirmekte büyük bir güçlükle karþýlaþýlýr. Bir ile ikiden baþlayarak, üçüncü sayýyý unutarak sayar. ”Bir, iki, dört” Çocuk bir, iki ve dördü tabiatta hemen hemen zihninde tasarlayamaz.
Bugün kullandýðýmýz 10´lu taban sisteminin kökeni parmak sayýsýna dayanmaktadýr.
On parmaðýyla sayý saymayý öðrenen insanlýðý genel olarak onlu öbeklemeleri yeðleyiþinde etkili olan doðanýn rastlantýsýdýr. Bu da iki elimizin anatomisidir. Eðer insanlarýn dört parmaðý olsaydý sayma sistemlerinin çoðunluðu 8 tabanýna dayalý olurdu.
Ýlk insanýn yaradýlýþýyla birlikte çeþitli zamanlarda ALLAH’ýn dinini insanlýða vaaz eden peygamberler gönderilmiþti. Her bozulmanýn ardýndan yeni peygamber geliyordu. Özellikle Mezolotik döneme girildiðinde insanlýk relatif bir geliþim sürecine girdi. Kültür aný olarak deðiþmeye baþlayýnca, düþünceler çok hýzlý geliþmekte olan kültüre ayak uyduramadýlar. Kültürel geliþmeye paralel olarak dil de büyük bir geliþim göstermek zorunda kaldý. Ýnsanlarýn zihinlerindeki eski imajlar ve semboller yeni geliþen kültüre cevap veremez oldu. Mezolotikten sonraki evre olan Neolotik dönemde zihinler daha da kompleks yapýlarla karþýlaþtýlar. Neolotik, insanoðlunun tarýma ve yerleþime geçtiði dönemdir. Paleoltik dönemde insanoðlunun zihni kültürüne hükmedebiliyordu. Zihnindeki her imaj bu çerçeve dahilindeydi. Bu, insanýn var ettiði (ürettiði) her þeyi bilmesi demektir.
Kültürel deðiþme ile dilde bir deðiþim sürecine girdi. Eski insanlarýn dili bizim anladýðýmýzdan farklý gramer yapýsýna sahipti. Meselâ eski dillerde iyelik eki yoktu. Çünkü özel mülkiyet kavramý oluþmamýþtý. Ýnsanlar o zaman yeryüzünde herhangi bir þeye sahip çýkacaðýný akýllarýna bile getirmemiþlerdi. Çünkü her þeyin geçici olduðunun idrakindeydiler.
Eski dillerde ve eski Ýbranîcide Adem toprak demektir. Ýnsan topraktan geliyordu ve yine topraða dönüyordu. Meselâ eski Ýbranîcide ve hititcede ”benim”, ”senin” kelimeleri yoktu. Bunlarýn yerine ”bana”, ”sana” kelimeleri vardý. ”Bu benim evim” deðil ” bu bana ev” diyorlardý.
Her peygamber içinde bulunduðu toplumlarýn dilinde vaaz vermiþtir. Dolayýsýyla ALLAH’ýn dinini o dilin mantýðý içinde verir. Din her kavme onlarýn dillerinin yapýsý olarak onlar arasýnda yaygýn olan sembollerle vaaz edilmek durumundaydý. Sembolik ifadelendirmenin baþlangýçlarýnda yani dillerin yalýn olduðu dönemlerde, ALLAH’ýn dini kolayca anlaþýlabiliyordu. Fakat kültürler ilerledikçe buna paralel olarak lisanlar ve onlarý oluþturan semboller iyice girift hale gelmeye baþladý. ALLAH’ýn dinini vaaz eden peygamber dünyadan ayrýldýktan sonra ALLAH’ýn sýfatlarý tabiat güçleriyle sembollerle nesilden nesile geçti.
ALLAH besleyiciydi, üreticiydi, rahmandý, rahimdi , eþi bulunmazdý, yoktan var edendi. Þimdi onu düþünebilmek için insanýn tabiatta bulunan nesnelere yollamalar yaparak yani O`nun sýfatlarýný tabiatta sembolize edebilecek nesneler bularak tahayyül etmeleri gerekiyordu. Binlerce sene önce baba çocuðuna þimdide olduðu gibi þöyle açýklamalarda bulundu. ”ALLAH, toprak gibidir, tarla gibidir. Sana güzel nimetler verir, seni doyurur. ALLAH güneþ gibidir, gökte tek baþýna þaþalý, hahim ve kudretli, iyileri ýsýtan kötüleri yakan. ALLAH gök gibidir, verir, bereket yaðdýrýr v.b. ” Bu tip semboller henüz tehlikeli deðildi. Zira semboller benzetmelere dayanýyordu.
Fakat bir müddet sonra benzetmelerin yerini özdeþleþtirmeler aldý. Benzetmelerin arasýndan, eðer önlem alýnmazsa özdeþleþtirmenin geleceði aþikârdýr. Bu hem dilin kompleksleþmesinin hemde psikolojik bir sürecin sonucu hasýl olmuþtur. Zamanla benzetmeler kalkarak özdeþleþtirmeler baþladý. Artýk ALLAH toprak olmuþtu, tarla olmuþtu, güneþ olmuþtu. Böylece ilahi güç seküler kavramlarla izah edilmeye çalýþýlýrken, ilahi güç resmen seküler bir güç olmuþtur.
Arkeolojinin de yardýmýyla biz dejenerasyonun bu safhasýnda, tevhid inancýnýn ilk kez somut yahut toprak ile özelleþtirildiðini sanýyoruz. Böylece ilk önce ana tanrýça kültürü oluþtu. Toprak kadýn gibi doðurgandý, ürün verendi, týpký yavrusuna süt veren ana gibiydi. Özellikle Hititlerde kadýn yahut diþilik topraðý, yani yaratýcýyý sembolize ediyordu . ”Toprak ana” olunca ikisi birlikte ”Toprak ana” yahut ”Ana tanrýça” oldu. Fakat insanlarýn özdeþleþtirme sevdalarý ile yeni bir ilahi güç ortaya çýktý. ”Ana Tanrýça” olunca, bir ”Baba Tanrý” nýn da olmasý gerekiyordu. Toprak Ana olduðuna göre, gökte baba olmalýydý.
Toprak Ana ile Gök Baba’nýn aþk macerasý sonucunda daha küçük önemde talii tanrýlar oluþmaya baþladý. Muhtemelen dejenerasyonun bundan sonraki safhasýnda animizm (tabiata canlýlýk atfetme) görülmeye baþlanacaktýr. Her þeye ”Toprak Ana” ve ”Gök Baba”nýn ilahi gücünden kaynaklanan canlýlýk sýfatý yakýþtýrýlacaktýr. Bu yakýþtýrma doða güçlerine yapýldýðýnda naturalizm denen doða topraktan çýkan taþlara, aðaca v.s tapýnmaya yol açacaktýr. Bundan sonrada kimi yerlerde totemizm ortaya çýkacaktýr.
Bu oluþum sürecinde, gerçekte oluþan yeni þey dinin bozulmuþ hali ve yeni üretilen binlerce tanrý ve ruh idi. Din bozulurken onun kavramlarýnýn ve öðretisinin getirdiði sistematik yapýda bozuldu. Ama tüm bunlara raðmen hala bozulmuþ dinin içerisinde küçükte olsa hakikatin çeþitli kalýntýlarý vardýr.