Tevazu By: Gulinur Date: 03 Aralýk 2010, 19:31:50
TEVAZU
Tevâzu; yüzü yerde olma ve alçakgönüllülük mânâlarýna gelir ki, tekebbürün zýddýdýr. Onu; insanýn Hak karþýsýnda gerçek yerinin þuurunda olup, ona göre davranmasý ve halk arasýndaki durumunu da bu anlayýþ zâviyesinden deðerlendirip, kendini insanlardan bir insan veya varlýðýn herhangi bir parçasý kabul etmesi þeklinde de yorumlayabiliriz. Ýster öyle ister böyle, insan tevâzu ruh ve düþüncesiyle kendini, kapýnýn alt eþiði, meskenin sergisi, yollarýn kaldýrým taþý, ýrmaklarýn çakýlý, baþaklarýn samaný kabul etmiþ ve Alvar Ýmamý edasýyla:
"Herkes yahþi men yaman,
Herkes buðday men saman."
diyebilmiþse, o kimse, baþý göklerde en yüce kametlerin dahi bûsegâhý hâline gelmiþ demektir. Zaten, Hz. Sâdýk u Masduk'a isnad edilen bir hoþ sözde de:
مَنْ تَوَاضَعَ ِللهِ رَفَعَهُ اللهُ وَمَنْ تَكَبَّرَ وَضَعَهُ اللهُ "Yüzü yerde olaný Allah yükselttikçe yükseltir, kibre girip çalým çakaný da yerin dibine batýrýr."[1] denmiyor mu? Demek ki, büyük görünmekle büyük olma ve küçük görünmekle küçük olma ma'kûsen mütenâsip þeyler...
Bazýlarý tevâzuu, kendinde zâtî hiçbir kýymet görmeme.. bazýlarý, insanlarý, insana yakýþýr saygýyla karþýlayýp onlarla muamelesinde mahviyet içinde bulunma.. bazýlarý ilâhî inayetle fevkalâde bir muameleye tâbi tutulmazsa, kendini halkýn en þerlisi görme; bazýlarý da benlik hesabýna içinde beliren büyük-küçük her çeþit dahilî kýpýrdanýþa karþý hemen harekete geçip onu olduðu yerde boðma cehdi ve gayreti þeklinde tarif etmiþlerdir ki, her birinin kendine göre hem bir mahmili, hem de tarz-ý telâkkisi vardýr. Ancak, bunlardan sonuncusu daha çok mukarrabîn ve muhlasîni alâkadar etmektedir.
Halifeler halifesi Hz. Ömer'i (r.a.) omuzunda kýrba, su taþýrken gören biri sorar: "Bu ne hâl ey Allah Rasûlü'nün halifesi!" Mukarrebliðin mukimi Ömer: "Dýþ ülkelerden bir kýsým elçiler gelmiþti, içimde þöyle böyle bir þeyler hissettim; -hâþâ ki o, bizim anladýðýmýz mânâda bir bulanýklýk olsun- o hissi kýrmak istedim." der.[2] Onun sýrtýnda un, taþýmasý minberde kendini levmetmesi,[3] levmedenlere ses çýkarmamasý[4] hep bu kabil hazm-ý nefisle alâkalý hususlardan olduðu gibi.. valiliði döneminde Ebû Hureyre'nin, þuna-buna sýrtýnda odun taþýmasý;[5] Zeyd b. Sâbit'in kadý olduðu bir dönemde Ýbn Abbas'ýn elini öpmesi; buna mukabil Tercümânü'l-Kur'ân'ýn da onun atýnýn üzengisini tutmasý;[6] Hz. Hasan'ýn, ekmek kýrýklarýyla oynayan çocuklarla oturup, onlarýn yediðinden yemesi[7] ve Hz. Ebû Zerr'in baþýný Bilâl-i Habeþî'nin ayaðýnýn altýna koymasý[8].. gibi hadiseler hep birer mahviyet ve tevâzu örneðidirler.
Allah (celle celâluhu), Kelâm-ý Kadîm'inde, Rasûlullah da sünnet-i mutahharasýnda, tevâzu etrafýnda o kadar tahþidat yaparlar ki, onlarý duyup-iþitenin, gerçek kulluðun tevâzu ve mahviyet olduðunda þüphesi kalmaz. Kur'ân'ýn: وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِيـنَ يَمْشُونَ عَلَى اْلأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلاَمًا "Rahmân'ýn has kullarý, yeryüzünde alçakgönüllü olmanýn örneðidirler ve aðýrbaþlý, yüzleri yerde hareket ederler. Cahiller kendilerine sataþýnca da 'selâm' der geçerler."[9] beyâný onlardan sýmsýcak bir ses; أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ "Onlar mü'minlere karþý þefkatli ve mahviyet içindedirler."[10] beyâný da onlarýn gönüllerinden kopup gelen ve davranýþlarýna akseden yumuþak bir nefestir. Hele: رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا "Onlar, birbirlerine karþý þefkat ve merhamet timsâlidirler; her zaman onlarý rükûda iki büklüm ve secdede kývrým kývrým bulursun!"[11] fermaný ise onlara tasavvurlarý aþan bir iltifatýn unvaný gibidir.
Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu, bu mevzuyla alâkalý þu incileri saçar gönül gözlerimizin önüne:
1 Allah bana, tevâzu ve mahviyet içinde bulunmanýzý.. ve kimsenin kimseye karþý fahirlenmemesini emretti.[12]
2 Size ateþin kendine iliþmeyeceði insaný haber vereyim mi? Ateþ; Allah ve insanlara yakýn, yumuþak huylu, herkesle geçimli ve rahat insanlara dokunmaz.[13]
3 Allah için yüzü yerde olaný, Allah yükseltir ha yükseltir; aslýnda o kendini küçük görmektedir ama, halkýn gözünde asýl büyük olan da odur.[14]
4 Allahým, beni benim gözümde küçük göster![15] Ve daha niceleri... Zaten O, hayatýný hep bu çizgide geçirmemiþ miydi:
* Çocuklara uðrar, onlara selâm verir;[16]
* Herhangi biri elinden tutup bir yere götürmek isteyince, tereddüt etmeden kalkýp gider;[17]
* Ev iþlerinde hanýmlarýna yardým eder;[18]
* Herkes bir iþ görürken, O da iþtirâk ederek, onlarla beraber olmaya çalýþýr;[19]
* Ayakkabýlarýný tamir eder, elbisesini yamar, koyun saðar, hayvanlara yem verir;[20]
* Sofraya hizmetçisiyle beraber oturur;[21]
* Meclisini her zaman fakirlere açýk tutar;[22]
* Dul[23] ve yetimleri görür-gözetir;[24]
* Hastalarý ziyaret eder, cenazelerde hazýr bulunur ve kölelerin davetine icabet ederdi...[25]
Allah Rasûlü'nden Hz. Ömer'e, ondan Ömer b. Abdülaziz'e, ondan da dünya kadar evliyâ, asfiyâ, ebrâr, mukarrabîn ve çaðýn devâsâ gönül erlerine kadar, binler-yüzbinler hep ayný çizgide: "Büyüklerde büyüklük alâmeti tevâzu ve mahviyet, küçüklerde küçüklük emâresi de kibir ve enâniyettir." demiþ, ilk mevhibelerini yitirmemiþ olanlara insan-ý kâmil olma yolunu göstermiþ ve hep tevâzuu yeðlemiþlerdir.
Gerçek tevâzu; Hakk'ýn büyüklük ve sonsuzluðu karþýsýnda, sýfýr-sonsuz nisbetlerine göre insanýn kendi yerini belirleyip, bu düþünce ve bu tesbiti benliðine tam mâl etmesinden ibarettir. Bu anlayýþ tabiatýna iþlemiþ ve bu iþleyiþle ikinci fýtrata ulaþmýþ olgun insanlar, halkla münasebetlerinde mütevâzi, mahviyet içinde ve olabildiðince de dengelidirler. Evet, Allah'a karþý yer ve konumunu belirlemiþ olanlar, dînî hayatlarýnda da, halkla münasebetlerinde de, hususî murakabelerinde de hep muvazene içindedirler.
1 Dine karþý tevâzu ve mahviyet içindedirler; onun ne menkûlüyle ne de ma'kûlüyle hiçbir çeliþkileri yoktur. Kur'ân-ý Kerîm'in beyânât-ý neyyiresi, sünnet-i sahîha ve hasene ile sabit olan her hususa karþý teslimiyet ve iz'ân içinde bulunurlar. Rasûlullah tarafýndan teblið edilen, bilhassa temsil edildiði bilinen hiçbir meseleye, akla, kýyasa, zevke, siyasete -aslýnda, dînin ruhunda müstakim akla, sahih kýyasa, selim zevke, þer'î siyasete aykýrý hiçbir mevzu yoktur- muhalif görseler bile karþý çýkmazlar.
Bu itibarla, "akýl-nakil çatýþtýðýnda, aklý nakle tercih ederiz." sözü tevâzudan nasipsiz, sözün gerçek mahmilini bilmeyen bencillerin lâkýrdýsý olduðu gibi, "re'y ve kýyas nasslarýn önünde gelir" düþüncesi bir inhiraf ve sünnet yolunun dýþýndaki zevkler, keþifler, kerametler de birer istidracdýr.
2 Ve yine onlar, tebliðle tanýyýp, temsil ile en küçük farklý alternatiflere bile geçit verilmemesi lâzým geldiðine inanarak, Hz. Þâri'in beyânýnýn dýþýnda her þeye karþý kapanýr; zevk ve idrâklerine açýlan farklý mülâhazalarý da:
وَكَمْ مِنْ عَائِبٍ قَوْلاً صَحِيحًا
وَآفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّقِيمِ
"Nice saðlam ve kusursuz sözleri ayýplayanlar vardýr ki, kabahat onlarýn sakat idrâklerindedir."[26] sözüyle karþýlar ve kendi yetersizlikleriyle yorumlarlar.
3 Yine onlar, Kitap ve Sünnet'e muhalif yollarla kurtuluþa erilemeyeceðinin idrâki içindedirler. En büyük güç kaynaklarýný da Allah'a kullukta ararlar. Zaten, Allah'a kul olanýn baþkasýna kulluk yapmasý mümkün olmadýðý gibi, baþkalarýna kulluk zilletinden kurtulamayanlarýn da, O'na saðlam bir kul olmalarý düþünülemez. Hz. Bediüzzaman bir yerde meâlen ne hoþ söyler: "Ey insan! Kur'ân'ýn desâtirindendir ki, Cenâb-ý Hakk'ýn mâsivâsýndan hiçbir þeyi, ona taabbüd edecek bir derecede kendinden büyük zannetme. Hem, sen kendini hiçbir þeyden tekebbür edecek derecede büyük tutma. Çünkü mahlûkat mâbûdiyetten uzaklýk noktasýnda müsâvi olduklarý gibi, mahlûkiyet nisbetinde de birdirler."[27]
4 Onlar, sa'ylerinin semeresini kendilerinden bilmez ve Allah'ýn bir imtihan olarak onlara verdiði kýdemi ve kim bilir, hangi mülâhazayla ortaya koyduklarý sa'y ü gayreti baþkalarýna karþý aslâ üstünlük vesilesi saymazlar. Halkýn hüsn-ü zan ve teveccühlerine bel baðlamaz ve bedel arayýþýna girmezler. Sevilip sayýlmalarýný bir ibtilâ kabûl ederek, Allah'ýn kendilerine olan lütuflarýný etraflarýna karþý minnet ve ezâ vesilesi görüp, Hakk'ýn ihsanlarýný halka karþý sebeb-i istibdat yapmazlar.
Hâsýlý, tevâzu hulukullah sarayýnýn cümle kapýsý olduðu gibi, Hakk'a ve halka yakýn olmanýn da en birinci vesilesidir. Gül toprakta biter. Ýnsan semâlarda deðil, yerde üremiþtir. Mü'min, secde unvanýyla baþý ile ayaklarý ayný noktada birleþince Allah'a en yakýn olur.[28] Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)'e yapýlan gökler davetiyesinin baþýnda, O'nun tevâzu ve mahviyetinin remzi olan " عَبْدُهُ "[29] kelime-i mübeccelesi yazýlmýþtýr.
اَللَّهُمَّ وَفِّقْنَا إِلَى مَا تُحِبُّ وَتَرْضَى وَاجْعَلْنَا مِنْ عِبَادِكَ الْمُتَوَاضِعِين
Sýzýntý
[1] et-Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat 5/140; el-Heysemî, Mecmeu'z-zevâid 10/325. Ayrýca benzer mânâdaki hadis-i þerifler için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned 3/76; Ýbn Ebî Âsým, Kitabü'z-zühd s.156; Ebû Ya'lâ, el-Müsned 2/358
[2] el-Kuþeyrî, er-Risâletü'l-Kuþeyriyye s. 244
[3] Ýbn Sa'd, et-Tabakatü'l-kübrâ 3/293
[4] Ýbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-azîm 6/314; el-Heysemî, Mecmeu'z-zevâid 4/284
[5] el-Gazâlî, Ýhyâu ulûmi'd-dîn 3/355; Ýbn Kayyim, Medâricü's-sâlikîn 2/330
[6] Ýbnü'l-Mukri, Takbîlü'l-yed s.95; Ýbn Hacer, el-Ýsâbe 4/146
[7] el-Kuþeyrî, er-Risâletü'l-Kuþeyriyye s.247
[8] Ýbn Kayyim, Medâricü's-sâlikîn 2/330
[9] Furkan sûresi, 25/63
[10] Mâide sûresi 5/54
[11] Fetih sûresi, 48/29
[12] Müslim, cennet 64; Ebû Dâvûd, edeb 48; Ýbn Mâce, zühd 16
[13] Tirmizî, sýfatü'l-kýyâme 45
[14] et-Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat 8/172; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ 7/129; el-Baðdâdî, Târîhu Baðdâd 2/110
[15] ed-Deylemî, el-Müsned 1/473; el-Heysemî, Mecmeu'z-zevâid 10/181
[16] Buhârî, isti'zân 15; Müslim, selâm 15
[17] Kadý Iyâz, eþ-Þifâ 1/131, 133
[18] Buhârî, nafakat 8, edeb 40; Tirmizî, sýfatü'l-kýyâme 45
[19] Ahmed b. Hanbel, Müsned 2/383; Ýbn Hiþâm, es-Siretü'n-nebeviyye 3/24
[20] et-Tirmizî, eþ-Þemâil 78; Ahmed b. Hanbel, Müsned 6/256
[21] Buhârî, et'ime 55; Müslim, eymân 42
[22] Kadý Iyâz, eþ-Þifâ 1/131
[23] Buhârî, nafakat 1; Müslim, zühd 41
[24] Buhârî, talâk 25; Müslim, zühd 42
[25] Buhârî, tefsîru sûre (9) 12; Müslim, münâfýkîn 3
[26] Ýbn Kays, Kýra'd-dayf 1/258; el-Hamevî, Hýzânetü'l-edeb 1/192
[27] Bediüzzaman Said Nursî, Lem'alar, 17. Lem'a 2. Nota
[28] Bkz. Müslim, salât 215; Nesâî, tatbîk 78; Ahmed b. Hanbel, Müsned 2/421
[29] "O'nun (Cenab-ý Hakk'ýn) kulu" (Ýsrâ sûresi, 17/1)
radyobeyan