Yusuf-I Hemedani By: armaðan Date: 29 Nisan 2009, 11:22:51
Evliyânýn büyüklerinden. Ýsmi, Yûsuf bin Yâkûb Hemedânî olup, künyesi Ebû Yâkûb’dur. Ýmâm-ý A’zam hazretlerinin neslindendir. Ýnsanlarý Hakk'a dâvet eden, onlara doðru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuþturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin sekizincisidir. 1048 (H.440) senesinde Hemedan’da doðdu. 1140 (H.535) de Herat’tan Merv’e giderken yolda vefât etti.
On sekiz yaþýnda Baðdat’a gelip, fýkýh ilmini Ebû Ýshâk-i Þîrâzî’den öðrendi. Yaþý küçük olmasýna raðmen, Ebû Ýshâk kendisine husûsî ihtimâm gösterirdi. Bunun ve diðer fýkýh âlimlerinin derslerine devâm etmekle, Hanefî mezhebinde fýkýh ve münâzara âlimi oldu. Ýsfehan ve Semerkand’da, zamanýn meþhûr hadîs âlimlerinden hadîs ilmini öðrendi. Tasavvufu Ebû Ali Fârmedî hazretlerinden öðrenip, onun sohbetinde yetiþerek kemâle ulaþtý. Abdullah-i Cüveynî, Hasan Simnânî ve birçok büyük zât ile görüþüp, sohbet etti. Kendilerinden ilim öðrendi. Yaya olarak otuz yedi hac yaptý. Kur’ân-ý kerîmi sayýsýz hatmetti. Gece namazlarýnda her rekatte bir cüz okurdu. Tefsir, hadîs, kelâm ve fýkýh ilminden yedi yüz cüz ezberindeydi. Ýki yüz on üç mürþîd-i kâmilden istifâde etti. Yedi bin kâfirin îmâna gelmesine sebeb oldu. Hýzýr aleyhisselâm ile çok sohbet etti.
Altmýþ yýldan fazla, insanlara doðru yolu göstermekle meþgûl oldu. Yüzlerce talebe ondan ders aldý. Abdullah-i Berkî, Hasan-ý Endâkî, Ahmed Yesevî ve Abdülhâlýk-ý Goncdüvânî gibi büyük velîler yetiþtirdi. Bunlardan Ahmed Yesevî, Türkistan tarafýna göç edip, insanlarý irþâd ederek büyük hizmetler yaptý. Yûsuf-i Hemedânî, bütün dostlarýna, talebesi Abdülhâlýk-ý Goncdüvânî’ye tâbi olmalarýný söyledi. Kendisinden sonra, bu talebesi insanlara doðru yolu gösterdi.
Yûsuf-ý Hemedânî, önce Merv þehrinde bir müddet kalýp Herat’a gitti ve uzun zaman kaldý. Sonra, tekrar Merv’e gelip bir müddet daha kaldýktan sonra Herat’a döndü. Herat’tan Merv’e yolculuðu sýrasýnda vefât etti. Kabri Merv þehrinde olup, ziyâret edilmektedir.
Yûsuf-i Hemedânî, Ýmâm-ý A'zama pekçok baðlýydý. Irak, Horasan, Mâverâünnehr bölgelerinin muhtelif þehirlerinde bulunarak, halka saâdet yolunu anlatmak ile meþgûl olmuþtur. Ýlmi, fazîleti ve kerâmetleriyle Ýslâm dünyâsýnda tanýnýp, çok sevilmiþtir.
Hakîkî Ýslâm âlimlerinden ve evliyânýn büyüklerinden olan Yûsuf-i Hemedânî orta boylu, buðday benizli, kumral sakallý, zayýf bir zât idi. Eline ne geçerse muhtaçlara verir, kimseden bir þey istemezdi. Herkese karþý çok iltifât eder, yumuþak ve merhametli davranýrdý. Yolda yürürken bile Kur’ân-ý kerîm okumakla meþgûldü. Hoþ-dû denilen yerden, câmiye gelinceye kadar bir hatim okur, mescid kapýsýndan, Hasan Endâkî ve Ahmed-i Yesevî hânesine varýncaya kadar Bekara sûresini okurdu. Geri dönerken Âl-i Ýmrân sûresini bitirirdi. Arada bir yüzünü Hemedân’a çevirir ve çok aðlardý. Selmân-ý Fârisî hazretlerinin âsâsý ile sarýðý kendisindeydi. Her ay baþýnda, Semerkand âlimlerini çaðýrarak onlarla sohbet ederdi. Bir taraftan köylülere ve yanýna gelen herkese doðru din bilgilerini öðretmeye çalýþýr, insanlarla uðraþmaktan, onlarý yetiþtirmek için çalýþmaktan hiç sýkýlmazdý. Diðer taraftan, aðrýlara ve yaralara ilâç yaparak herkesin derdine devâ bulmaya çalýþýrdý. Böylece, maddî ve mânevî hastalýklarýn tabîbi, mütehassýsý olduðunu isbât ederdi.
Talebelerine ve kendisini sevenlere dâimâ Peygamber efendimizin ve Eshâb-ý kirâmýn yolunda gitmelerini tavsiye ederdi. Kalbi, bütün mahlûkât için derin bir sevgi ile doluydu. Gayr-i müslimlerin evlerine giderek, onlara Ýslâmiyeti anlatýrdý. Her þeye sabýr ve tahammül eder, herkese karþý muhabbet gösterirdi. Altýn ve gümüþ eþyâ kullanýlmasýna müsâde etmez, fakirlere zenginlerden daha fazla îtibâr ederdi. Zühd sâhibi idi. Dünyâya ehemmiyet ve kýymet vermezdi. Odasýnda hasýr, keçe, ibrik, iki yastýk ve bir tencereden baþka bir þey bulunmazdý. Talebelerine, dört büyük halîfenin menkýbe ve fazîletlerinden bahseder, onlar gibi ahlâklanmalarýný nasîhat ederdi.
Bir gün, Hemedân’dan bir kadýn, aðlayarak Yûsuf-i Hemedânî’nin huzûruna geldi ve dedi ki: “Oðlumu Bizanslýlar esir etmiþler.” Kadýna; “Sabredin” buyurdu. Kadýn; “Sabredecek hâlim kalmadý.” dedi. Bunun üzerine Yûsuf-i Hemedânî hazretleri; “Yâ Rabbî, bu kadýnýn oðlunu esirlikten kurtar. Üzüntüsünü neþeye çevir!” diye duâ etti. Kadýn dönünce oðlunu evde buldu. Hayret etti. Oðluna; “Anlat evlâdým! Buraya nasýl geldin?” dedi. Oðlu; “Biraz evvel Ýstanbul’daydým. Ayaklarým baðlý olup, baþýmda muhâfýz vardý. Âniden bir kimse geldi. Beni kaptýðý gibi, bir anda buraya getirdi.” dedi.
Yûsuf-i Hemedânî’ye, Ýslâm âlimlerinin ve kýymetli rehberlerin azalýp yok olduðu zaman ne yapmak lâzým? denildiðinde; “O zaman, her gün o büyüklerin yazdýðý kitaplardan bir miktar okuyunuz.” buyurdu.
Sayýsýz kerâmetlerin ve fazîletlerin kendisinde toplandýðý veliyyi kâmil bir zât idi. Kerâmetlerinin en büyüklerinden birisi; Allahü teâlâyý tanýmak yolunda çok yüksek derece ve makamlar sâhibi olan, Abdülhâlýk-ý Goncdüvânî gibi büyük bir velîyi yetiþtirmesidir.
Yûsuf-i Hemedânî hakkýnda uygunsuz þeyler söyleyip, onu kötüleyen bir kimse vardý. Bu durum Yûsuf-i Hemedânî hazretlerine intikâl edince, üzüldü ve yakýnda cezâsýný görür buyurdu. Birkaç gün içinde o kimse, eþkýyâlar tarafýndan öldürüldü.
Bir defâ Yûsuf-i Hemedânî insanlara vâz ederken iki kimse gelip, “Sus! Yanlýþ þeyler söylüyorsun” dediler. “Asýl siz susunuz. Size diri denmez!” buyurdu. O anda, o iki kiþi orada ölüverdiler.
Necîbüddîn Þîrâzî isimli bir zât þöyle anlatýyor: Bir zamanlar velîlerin sözlerinden birkaç parça elime geçmiþti. Mütâlaa ettim. Bana gâyet hoþ geldi. Bu sözü araþtýrdým. Kimin sözüdür, bundan baþka eserleri var mýdýr, bu zâtý bulayým da, önüne diz çökeyim dedim. Bir gece rüyâda, heybetli, vekarlý, ak sakallý, pek nûrânî bir zâtýn evimize girdiðini gördüm. Hemen abdesthâneye gitti. Abdest alacaktý. Beyaz bir kaftan giymiþti. Kaftanýn üzerinde iri hatla, altýn suyu ile, Âyet-el-kürsî baþtan ayaða kadar yazýlmýþtý. Ben onun arkasýndan gittim. Kaftaný çýkarýp bana verdi. Bu kaftanýn altýnda ondan daha göz kamaþtýrýcý bir yeþil kaftan daha vardý. Bunda da, önceki gibi ayný hatla, altýn yazýyla Âyet-el-kürsî yazýlmýþtý. Onu da bana verdi. “Ben abdest alýncaya kadar bunlarý tut!” buyurdu. Abdest aldý ve; “Bu iki kaftandan hangisini istersen sana vereyim.” buyurdu. Hangisini verirseniz, bence sevgilidir dedim. Yeþil kaftaný bana giydirdi. Beyazý da kendisi giydi. Sonra: “Beni bilir misin? Ben, o okuduðun parçalarýn müsannifiyim. Sen onu arzuluyordun... Ben Ebû Yâkûb Yûsuf-i Hemedânî'yim. Ona, yâni o okuduðun yazýlara Zînet-ül-Hayât adýný verdim. Ayrýca Menâzil-üs-Sâlikîn ve Menâzil-üs-Sâyirîn gibi sevilen eserlerim de vardýr.” buyurdu. Uyanýnca çok sevindim. Ona olan muhabbetim çok arttý.
Ýbn-i Hacer-i Mekkî hazretlerinin Fetâvâ-i Hadîsiyye isimli eserinde anlatýldýðýna göre, Ebû Saîd Abdullah, Ýbn-üs-Sakkâ ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî ilim öðrenmek için Baðdat’a geldiler. Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri o zaman çok gençti. Hâce Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin, Nizâmiyye Medresesinde vâz ettiðini duymuþlardý. Bunlar, onu ziyâret etmeye karar verdiler. Ýbn-üs-Sakkâ; “Ona bir soru soracaðým ki cevâbýný veremeyecek.” dedi. Ebû Saîd Abdullah; “Ben de bir soru soracaðým. Bakalým cevap verebilecek mi?” dedi. Küçük yaþýna raðmen büyük bir edeb timsâli olan Abdülkâdir-i Geylânî de “Allah korusun. Ben nasýl soru sorarým. Sâdece huzûrunda beklerim, onu görmekle þereflenir, bereketlenirim” dedi. Nihâyet Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin bulunduðu yere vardýlar. O anda orada yoktu. Bir saat kadar sonra geldi. Ýbn-üs-Sakkâ’ya dönerek; “Yazýklar olsun sana, ey Ýbn-üs-Sakkâ! Demek bana, cevâbýný bilemeyeceðim suâl soracaksýn ha! Senin sormak istediðin suâl þudur. Cevâbý da þöyledir. Ben görüyorum ki, senden küfür kokusu geliyor.” buyurdu. Sonra Ebû Saîd Abdullah’a dönerek; “Sen de bana bir suâl soracaksýn ve bakacaksýn ki, ben o suâlin cevâbýný nasýl vereceðim. Senin sormaya niyet ettiðin suâl þudur ve cevâbý da þöyledir. Fakat sen de edebe riâyet etmediðin için, ömrün hüzün ile geçecek.” buyurdu. Sonra Abdülkâdir-i Geylânî’ye döndü. Ona yaklaþtý ve; “Ey Abdülkâdir! Bu edebinin güzelliði ile, Allahü teâlâyý ve Resûlünü râzý ettin. Ben senin Baðdat’ta bir kürsîde oturduðunu, çok yüksek bilgiler anlattýðýný ve; “Benim ayaðým, bütün evliyânýn boyunlarý üzerindedir.” dediðini sanki görüyor gibiyim ve ben, yine senin vaktindeki bütün evliyâyý, senin onlara olan yüksekliðin karþýsýnda boyunlarýný eðmiþ hâlde olduklarýný görüyor gibiyim.” buyurdu ve sonra gözden kayboldu. Kendisini bir daha göremediler.
Aradan uzun seneler geçti. Hakîkaten Abdülkâdir-i Geylânî yetiþti. Zamânýnda bulunan evliyânýn en üstünü, baþ tâcý oldu. Öyle yüksek derece ve makamlara kavuþtu ki, insanlardan ve yüksek zâtlardan herkes gelerek, mübârek sohbetlerinden istifâde ederlerdi. Bir gün yüksek bir kürsîde oturuyor vâz ediyordu. Buyurdu ki: “Benim ayaðým, bütün evliyânýn boyunlarý üzerindedir.” Zamânýnda bulunan bütün evliyâ, onun kendilerinden çok yüksek olduðunu bilirler ve üstünlüðü karþýsýnda boyunlarý eðri olurdu. Bunlar meydana çýktýkça, Hâce Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin senelerce önce kerâmet olarak haber verdiði hâller anlaþýlýyordu.
Ýbn-üs-Sakkâ’ya gelince, o Yûsuf-i Hemedânî ile aralarýnda geçen o hâdiseden sonra, þer'î ilimlerle meþgûl oldu. Çok güzel konuþurdu. Þöhreti zamânýn sultânýna ulaþtý. O da bunu elçi olarak Bizans’a gönderdi. Hýristiyanlar buna çok alâka gösterdiler. Nihâyet, onlarýn yalanlarýna aldanarak hýristiyan oldu. Bu hâdiseyi anlatan zât diyor ki: “Bir gün onu gördüm. Hastaydý. Ölmek üzereydi. Ben yüzünü kýbleye döndürdüm. O baþka tarafa çevirdi. Tekrar kýbleye döndürdüm. O tekrar baþka tarafa çevirdi ve böylece öldü.”
Ebû Saîd Abdullah da diyor ki: “Ben Þam’a geldim. Bâzý vazifelerde bulundum. Çeþitli sýkýntýlar ile hayâtým geçti. Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin, her üçümüz hakkýnda da söylediði aynen meydana geldi.”
El-Meþrevü’r-Revî kitâbýnýn sâhibi olan Cemâleddîn Muhammed bin Ebî Bekr el-Hadramî eþ-Þafiî buyuruyor ki: “Bu menkýbe, rivâyet edenlerin çokluðu sebebiyle lafýzlarý deðiþik olsa bile, mânâ yönünden tevâtür hâlini almýþ bir menkýbedir. Allahü teâlânýn evliyâsýný inkâr etmeye cüret edenler, neûzü billâh, Ýbn-üs-Sakkâ’nýn durumuna düþmekten çok korkmalýdýr. Ýlminin ve amelinin çok olmasýna raðmen, Ýbn-üs-Sakkâ’nýn, sonunda böyle sonsuz bir felâkete düþmesinin sebebinin, evliyâ hakkýnda edebsizlik yapmasý olduðu Behcet-ül-Musannife’de Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin menkýbeleri anlatýlýrken zikredilmektedir.
1) Tam Ýlmihâl Seâdet-i Ebediyye (49. Baský); s.1164
2) El-A’lâm; c.8, s.220
3) Þezerât üz-Zeheb; c.4, s.110
4) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.289
5) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.135
6) Hadâik-ul-Verdiyye; s.106
7) Reþahât (Arabî); s.14
8- Reþahât (Osmanlýca); s.17
9) Kalâid-ül-Cevâhir; s.110
10) Hadîkat-ül-Evliyâ; s.14
11) Ýrgâm-ül-Merîd; s.48
12) Behcet-üs-Seniyye; s.11
13) Rehber Ansiklopedisi; c.18, s.232
14) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.7, s.367
15) Makâmât-ý Yûsuf Hemedânî; Süleymâniye Kütüphânesi, Ýbrâhim Efendi Kýsmý, No: 430
Ynt: Yusuf-I Hemedani By: Bilal2009 Date: 18 Ekim 2020, 11:45:54
Esselamü aleyküm Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Yusuf-I Hemedani By: ceren Date: 19 Ekim 2020, 21:54:16
Esselamu aleyküm.rabbim bizleri bu Allah dostlarýnýn yolunda giden kullardan eylesin inþallah...
Ynt: Yusuf-I Hemedani By: Sevgi. Date: 20 Ekim 2020, 03:48:11
Aleyküm Selâm. Allah dostlarýnýn hayatlarýný okudukça bazý þeyleri daha iyi anlýyor insan. Nekadar boþ dünya hevesleriyle yaþamýþýz. Dilerimki Rabb'im bizleri sevdiklerinin yoluna iletiversin.. Amin Ecmâin