Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Hayata tutunmak By: sumeyye Date: 26 Kasým 2010, 12:11:10
Hayata Tutunmak


Bir çoban, keçilerini otlatýrken bir uçurumun kenarýna gelir ve: "Buraya düþen asla kurtulamaz!" der ve oradan uzaklaþýr. Çoban uzaklaþýr uzaklaþmasýna da keçilerden bir tanesi otlanmak için o uçurumun kenarýna doðru gitmektedir. Bunu gören çoban, keçiye baðýrýr, taþ atar; ama nafile... Ne yapsa keçinin yönünü deðiþtiremez. En iyisi der, gidip kendim döndereyim. Tam keçiyi dönderirken ayaðý kayar ve uçurumdan düþer.

Ölümle burun burunayken, Hayatýnýn son saniyelerini yaþarken aniden bir aðaç dalýna tutunduðunu görür. Þükreder Allah'a, böyle bir anda onu hiç ummadýðý bir dal ile kurtardýðý için... Sonsuz bir teslimiyetle sýðýnýr Allah'a ve hayatta kalmanýn, yaþamanýn tadýný derinden hisseder.

Fakat yukarý nasýl çýkacaktýr, öyle bir yerden?

Tekrar yaþama nasýl tutunacaktýr?

Eskisi gibi keçilerini otlatabilecek midir?

Çoban, bir yandan bunlarý düþünürken, diðer yandan da, Kendi lisanýyla: "Kisme yok mu?", "Kisme yok mu?" diye de baðýrmaktadýr.

Saatlerce baðýrmýþ, seslenmiþ ama kimseye sesini duyuramamýþtýr çoban.

Ses gitmiþ, kaslarý daha fazla dayanamayacak halde tutunmaktadýr aðacýn dalýna ve yine de kýsýlmýþ sesiyle "Kisme yok mu?" demeye devam etmektedir.

Bir an olsun umudunu yitirmez ve:

"Ey beni böyle bir yerden, bu aðaç dalýyla kurtaran Allahým. Sonsuz kudretinle kurtar beni, gönder bir dostunu da devam edeyim hayatýma..." diye dua etmeye baþlar.

Güneþ batar, akþam olur ve sonra da gece çöker.

Hiçbir ýþýk kalmaz ama çoban yine de yitirmez umudunu.

Bunun üzerine Allah hâl lisanýyla seslenir çobana:

"Ey Kulum, onca zamandýr tutundun yaþama, kaybetmedin umudunu ve unutmadan asla beni. Þimdi býrak ellerini o daldan ve gel bana, alayým seni yanýma..." der.

     Çoban, bir o yana bakar, bir bu yana ve:

"BAÞKA KÝSME YOK MU?" der.

***

Þimdi bir de, en küçük bir sorun karþýsýnda saatlerce düþünen, ne yapacaðýný bilemeyen, karamsarlýk ve çöküntülü bir ruh haliyle hayata dair tüm ümitlerini bir anda kaybeden etrafýmýzdaki insanlarý düþünün…

Bu siz de olabilirsiniz! Biz de…

Nihayetinde þu asýrda dirâyetli, saðlam ve kendisiyle bütünleþmiþ bir kiþiliðe sahip olan, yani kendisini tam anlamýyla tanýyan, güçlü ve zayýf yönlerini bilen ve bu bilgisi dâhilinde yaþamdan ümidini kesmeden hayata tutunabilen insan sayýsý her geçen gün hýzla azalmaktadýr.

     Peki neden?

     Bir birey, ilk olarak kendi aile ortamý içerisinde bir kiþiliðe bürünmektedir. Kiþilik geliþiminin temeli ise çocukluk döneminde atýlýr. Bundan dolayý, ailenin çocuk üzerindeki ilk etkileri son derece önemlidir. Aile temelleri saðlam olmayan birey ise elbette zayýf, kendini ispatlayamayan, sosyal korkularý, endiþe ve kaygýlarý olan bir birey olacaktýr. Böyle bir birey hayata nasýl tutunabilir? Kendi ayaklarý üzerinde nasýl durabilir? Hele bir de aile baskýsý varsa, yani birey anne ve baba tarafýndan belirli bir kalýba konulmak isteniyorsa, çocuk da ya tamamýyla pasif ya da etkiye tepki sonucunda sürekli þiddetle reddetme eðilimleri ortaya çýkacaktýr.

Ki en büyük problemimiz de aile içerisindeki kopuk iliþkiler deðil midir?

Üç çocuk, anne ve babadan oluþan 5 kiþilik bir ailede en az 20 çeþit iliþki görülecektir. Bu, herkesin kendisinden baþka 4 kiþi ile iliþkiye girdiði anlamýna gelir. Bu iliþkiler çift yönlüdür. Gerçekte ise iliþkiler daha karmaþýktýr. Yani; anne, anne olarak çocuklarý ile iliþkide, anne ve baba iþlevleri gereði çocuklarla iliþkide, kýzlar ve erkekler birbirleriyle iliþkide gibi deðiþik ve karma iliþkiler vardýr. Olumlu veya olumsuz herkes birbiriyle iliþkidedir.

O nedenle aile üyelerinden birinin baþarýsý veya baþarýsýzlýðý herkesi etkiler. Aile içindeki çatýþmalar (kardeþler arasý, anne-baba, anne-çocuk veya baba-çocuk çatýþmasý v.b.) da aile içindeki her bireyi etkiler. Ancak çatýþmalarý önem sýrasýna koymak gerekirse, anne-baba çatýþmasý ailenin tüm bireylerini diðerlerine oranla çok daha fazla etkilemektedir.

Anne ve babanýn kendi sorunlarý, tartýþmalarý, çatýþmalarý, kavgalarý, anlaþmazlýklarý çocuklara derece derece yansýr.  Çekiþmelerin, küslüklerin, karþýlýklý suçlamalarýn kavga, dayak ve þiddetin sürekli olduðu bir evde çocuklar ciddi bunalýmlara düþerler.

Babanýn içkisi, kumarý, umursamazlýðý, eþini aldatmasý, iþsiz kalmasý da aile dengesini bozar, çocuklarda derin izler býrakýr. Özellikle annenin aþaðýlandýðý, dövülüp sövüldüðü ailelerde, çocuklar ben merkezli duygularý ile problemlerin kendilerinden kaynaklandýðýný düþünürler ve kendilerini suçlarlar.

Bunun sonucunda ise çocuklar, evden kaçmalar, intihar giriþimleri, çocukluk çaðý depresyonlarý, güvensizlik, sevilmemiþlik, ezik ve silik bir kiþilik geliþtirirler. Bu duygular davranýþlarýna yansýr, arkadaþ iliþkilerini bozar, okul baþarýsýný düþürür, deðersizlik ve hiçlik duygularý ile hayata tutunamaz olur. Normal bir birey için çok da önemli olmayan bir durum, bu þekilde yetiþmiþ bir birey için ciddi sarsýlmalar ve örselenmelere neden olabilmektedir.

Bunu, günlük yaþamýndaki sorunlarla baþ edemeyen herhangi bir bireyin çözümü antidepresan ilaçlarda aramasý ve bu ilaçlarý kullanan kiþi sayýsýnýn son dört yýlda yüzde seksen beþ oranýnda artýyor olmasýyla daha da somut olarak ortaya koyabiliriz.

2003 yýlýnda 14 milyon 138 bin kutu antidepresan tüketilirken, bu rakam 2006 yýlý verilerine göre 22 milyon 651 bine, 2007 yýlýnda 26 milyon 246 bine çýkmýþtýr. Daha ürpertici yaný ise bu rakamlarýn içindeki genç ve çocuk sayýlarý… Türkiye’de antidepresan kullanýmý özellikle 17-24 yaþlarý arasýnda yoðunlaþmaktadýr. Bu ilaçlarýn bilinçsiz kullanýmý ise gençlerde öfke ve þiddet eðilimlerini körüklemekte, gelecekten kaygýlý, mutsuz ve umutsuz genç sayýsýnýn her geçen gün artmasýna neden olmaktadýr.

Aile içerisindeki çatýþmalar, gerginlikler, tutarsýzlýklar, dýþlanmalar, gerilimler bir yana; beklenti düzeylerinin her geçen gün artmasý da çocuklarýn erken yaþta stres altýnda kalmalarýný beraberinde getirmektedir.

Örneðin, çocuklarýmýz âdeta bir yarýþ atý gibi koþturulmakta ve bu koþturmaca önceden olduðu gibi lise ve sonrasýndaki ÖSS sýnavlarý ile kalmamýþ ilköðretim sonrasý OKS sýnavlarý ile iyice aþaðýya çekilmiþ ve bunlar da yetmeyince SBS sýnavlarý ile ilköðretim 1. sýnýftan sonra, yani çocuklar okuma yazmayý öðrendikten sonra, test ve sýnav çözme teknikleri oyunlarýný öðrenmeye baþlamýþlardýr.

Çocuklar bunu bir oyun olarak görmek istese de içinde bulunduklarý yarýþmacý zihniyet onlarý içine çekmiþtir. 2. sýnýfa devam eden bir öðrenci, arkadaþlarý ile test çözme oyunlarý oynamakta ve bu oyun hiç deðiþmeyince üstelik her geçen yýl ayný oyundan beklenen çevresel beklentiler arttýkça ve bu oyunda hata yapma gibi bir lüksün olmadýðý da çok sert bir þekilde vurgulanýnca geriye tek bir seçenek kalmýþtýr: BAÞARMAK.

Çocuklar sadece baþarýya endeksli hale gelmiþ, kendi anne babasý, okulu, arkadaþlarý, öðretmenleri ve yakýndan uzaða tüm çevresi ondan sadece baþarý bekler olmuþlardýr. Ölçünün mutlak baþarý ile deðerlendirdiði bir ortamda ise baþarýnýn dýþýndaki diðer tüm olgular, deðerler ve kazanýmlar zayýflamýþtýr.

Dengeler alt üst olmuþ, çocuklarýmýza katmadýðýmýz, vermediðimiz, eksik býraktýðýmýz her yaþantýnýn onlarý güçsüz ve çaresiz býraktýðýnýn gerçek sebeplerini ise hiçbir zaman göremez olmuþuz. Belki de düþünmek istemiyoruz! Daha doðrusu baþta dediðim gibi düþündüðümüz tek þey mutlak baþarý olduðu için bunun dýþýndaki diðer tüm her þeyi bir kenara býrakýyoruz.

Sonra da çocuklarýmýz çok küçük yaþlarda baþladýðý bu yarýþtan sýkýlýp baþka bir oyun arayýþýna girdiðinde onu engelliyoruz. Daraltýyoruz. Olmaz diyoruz. “Sen baþarmak zorundasýn!” diyoruz. Komþumuzun oðlu ve kýzý örnekleri ile devam ediyoruz anlatmaya. Kendi çocuðumuzu baþka çocuklarla karþýlaþtýrýyor ve o baþka çocuklar ile arasýna kýskançlýk ve kin tohumlarý serpiþtiriyoruz. Kendi arkadaþlarýný en büyük rakipleri olarak gösteriyoruz. Çocuðumuzun baþarýsýný kendi baþarýmýz olarak ve baþarýsýzlýðýný da kendi baþarýsýzlýðýmýz olarak deðerlendiriyoruz. Baþarýlý olduðu kadar seviyor baþarýsýz olduðu kadar azarlýyor, kýzýyor ve sevilmeye deðer olmadýðýný gösteriyoruz.

Bu hâlet-i ruhiye ile büyüyen bir çocuktan ise nitelikli davranýþlar bekliyoruz. Ona vermediðimiz, ondan mahrum ettiðimiz nitelikli davranýþlarý göstermesini umuyoruz. Üstelik bu nitelikli davranýþlarý onun büyükleri olarak biz göstermediðimiz halde ondan bekliyoruz. Hayata tutunmasýný, yaþamdan ümidini kesmemesini bekliyoruz. En küçük bir sýkýntýda neden bu kadar daraldýðýný bile anlamýyoruz.

Sonra da, “Bizim zamanýmýzda böyle miydi?”, “Saçýmý süpürge ettim”, “Yediði önünde yemediði arkasýnda…”, “Þimdiki gençler adam olmaz!”… diye baþlýyoruz veryansýnlara. Bizim o gençleri adam etmeyi baþaramayan adamlar olduðumuzu örtmek ve gizlemek için hep ayný savunma mekanizmalarýný kullanýyoruz.

Aslýnda onlarý nasýl eðittiklerinden bahsedemeyen anne babalarýn, nasýl doyurup büyüttüklerinden bahsediyor olmalarý çok da ilginç olmasa gerek.

Onlarý anlamayan, anlamak için uðraþmayan, anlamak için hiçbir çaba göstermeyen ve sadece kendi doðrularýný kendi çocuklarýna uyarlayan, onlarýn çocuk olduðunu unutup bir yetiþkin gibi davranmasýný bekleyen, çocukluðunu yaþatmayan, yaþanmayan bir çocukluðun ise çok uzaklarda deðil içinde bulunduðumuz þu asýrda kendini antidepresan ilaçlara veren çocuk ve genç sayýlarýndaki inanýlmaz artýþlarla karþýmýza bir bir çýktýðýný ve bunun ne demek olduðunu ah bir anlayabilsek!...

Sadece bu cepheden baktýðýmýzda dahi etrafýmýzdaki hayata tutunan insan sayýsýnýn neden bu denli az olduðunu ve hikâyemizde olduðu gibi ýsrarla yaþamaya devam etmeyi deðil de yaþama dair hiçbir anlam bulamayýp kendi canýna kýyan insan sayýsýnýn gün geçtikçe nasýl da artýyor olmasý çok da anlaþýlmaz olmasa gferek!

Oysa yaþýyor ve nefes alýyor olmanýn kýymetini bilsek ve hayata sadece bu yönüyle baksak dahi çok þeyler deðiþecektir þüphesiz.



Ýdris Bilen

radyobeyan