Cennete giden yola ceht cihad gerek By: sidretül münteha Date: 21 Kasým 2010, 16:59:37
Cennete giden yola ceht cihad gerek
"Yoksa siz, hacýlara su daðýtmak ve Mescid-i Haramý (Kâbeyi) onarmak iþini, Allah'a ve ahirete inanýp, Allah yolunda cihad eden kimsenin iþi gibi mi kabul ettiniz ? Bunlar Allah katýnda bir deðillerdir."
(Tevbe suresi, 19)
Hacýlara su daðýtmak, yeryüzünde en mukaddes mekan olan Kâbeyi tamir etmek, güzel þeyler ve sevaplý iþler olmakla beraber, hiç bir zaman Allah yolunda cihad etmek seviyesine yükselemezler. Kâbe komþuluðunda ibadet hoþtur, ama daha da hoþ olan, Allah yolunda cihaddýr. Zira, birisi ferdi ibadettir, diðeri ise Allah'ýn dinini yaymaktýr. Risalet velayetten ne derece üstünse, risaletle alakalý olarak Allah'ýn dinini yayma mücadelesi, o derece þahsî kemalatlardan, ibadetlerden üstündür.
Bu nokta tam anlaþýlmadýðýndan, hacca giden bazý müslümanlar, o mübarek mekanlarda ölmek temennisinde bulunurlar. Halbuki, oraya ölmeye deðil, dirilmeye gitseler ve döndüklerinde yeni bir þevk ve heyecanla Ýslam'a hizmet etseler, kendileri hakkýnda çok daha iyi olacaktýr.
2- "Mü'minlerden -özür sahipleri müstesna- oturanlarla, mallarýyla ve canlarýyla Allah yolunda cihad edenler bir olamaz. Allah, mallarý ve canlarýyla cihad edenleri, derece bakýmýndan oturanlara üstün kýlmýþtýr..."
(Nisa suresi, 95)
3-"(Düþman) topluluðunu takipte gevþeklik göstermeyin! Eðer siz acý çekiyorsanýz, sizin acý çektiðiniz gibi onlar da acý çekiyorlar. Halbuki siz, onlarýn ummadýklarýný Allah'tan umuyorsunuz..."
(Nisa suresi, 104)
"Ölürsem þehidim" diyen bir mü'min, böyle bir beklentisi olmayan batýl dava mensuplarýndan daha da cesur olmak zorundadýr.
4- "Gerek hafif, gerek aðýr olarak savaþa çýkýn. Mallarýnýz ve canlarýnýzla Allah yolunda cihad edin. Eðer bilirseniz, bu sizin için daha hayýrlýdýr."
(Tevbe suresi, 41)
"Gerek hafif, gerek aðýr..." ifadeleri þöyle açýklanmýþtýr:
-Ýster severek, ister hoþlanmayarak,
-Ýster aile yükünüz hafif, ister aðýr olsa da,
-Ýster hafif silahlarla, ister aðýr silahlarla,
-Ýster yaya, ister binitli,
-Ýster genç, ister ihtiyar,
-Ýster saðlam, ister hasta her hal ü karda savaþa çýkýnýz.
"Mallarýnýzla ve canlarýnýzla" ifadesi, cihadýn iki türüne iþaret eder. Bir kýsým insan vardýr ki, mallarýný Allah yolunda sarfederler. Bir kýsmý da vardýr ki, hayatlarýný bu yolda feda ederler.
"Allah yolunda" denilmesi ise, çok mühim bir kayýttýr. Allah yolunda olmayan bir mücadele, "cihad" ismine layýk deðildir. Cihada ruh kazandýran husus, iþte burasýdýr. Yoksa, müslümanlardan baþkalarý da savaþýrlar, kendi din ve ideolojilerini yaymaya çalýþýrlar. Hatta, bu uðurda hayatlarýný verirler. Fakat onlarýn bu mücadelesi, Allah katýnda deðer kazanan bir mücadele deðildir.
5- "Allah yolunda hakkýyla cihad ediniz."
(Hac suresi, 78 )
Cihadýn hakkýný vererek gayret sarfetmekle, kendini mücahid zannetmek baþka baþka þeylerdir. Birincisi hakkýyla cihad, ikincisi ise, sadece bir oyalanmaktýr.
6- "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayýn." (Bakara suresi, 195)
Bu ayetle ilgili olarak, þu rivayet anlatýlýr: Hz. Muaviye zamanýnda, Ýslam ordusu Ýstanbul önlerine gelir. Savaþ esnasýnda, muhacirden bir zat, düþman saflarýna dalar. Bazýlarý, bu hareketi "kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayýn" ayetine aykýrý görür. Bunun üzerine, Hz. Peygamberin sancaktarý Ebu Eyyub El-Ensarî þöyle der: "Biz bu ayeti daha iyi biliriz. Çünkü bu ayet, bizler hakkýnda indi. Rasulullah ile beraber yaþadýk. Onunla beraber çok hallerle karþýlaþtýk. O'na yardýmcý olduk. Neticede Ýslam galip geldi. Ensar olarak bir araya toplandýk. "Allah bize, Resulüne sahabe olmayý, O'na yardýmcý olmayý nasip etti. Artýk Ýslam galip geldi, müslümanlar çoðaldý. Biz O'nu, çoluk-çocuk ve mala tercih etmiþtik. Artýk savaþ bittiðine göre, evlerimize, çocuklarýmýza dönelim, onlarla yaþayalým" diye konuþtuk. Ýþte bizler böyle bir halde iken, bu ayet nazil oldu.
Öyle anlaþýlýyor ki, tehlike ileri atýlmakta deðil, geri kalmaktadýr. Ayetin evvelinde, "Allah yolunda infak edin" denilmesi, cihadýn ekonomik boyutuna iþaret eder. Maddi imkanlarý yerinde olanlar, bu imkanlarý Allah'ýn dinini yayma uðrunda harcamazlarsa, kendilerini kendi elleriyle tehlikeye atmýþ olacaklardýr.
7- "Þüphesiz Allah, kendi yolunda birbirine kenetlenmiþ bir bina gibi saf baðlayarak çarpýþanlarý sever."
(Saff suresi, 4)
8- "Ey iman edenler! Can yakýcý bir azabtan sizi kurtaracak bir ticareti size anlatayým mý? Allah'a ve Resulüne iman eder ve Allah yolunda mallarýnýzla ve canlarýnýzla cihad edersiniz. Bilirseniz, bu sizin için çok büyük bir hayýrdýr (herþeyden daha hayýrlýdýr.) (Bunu yaptýðýnýzda) Allah günahlarýnýzý baðýþlar ve sizi altlarýndan nehirler akan cennetlere ve Adn Cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. Ýþte bu, büyük kurtuluþtur. Seveceðiniz baþka bir þeyi nasib eder: Allah'dan bir zafer ve yakýn bir fetih. Mü'minleri müjdele!"
(Saff suresi, 10-13)
Ayette, Allah yolunda cihad, "ticaret" olarak anlatýlmýþtýr. Ticarette asýl olan kârdýr. Bir þey verilir ve karþýlýðýnda kazanç elde edilir. Ýþte, mü'minler Allah yolunda mallarýný-canlarýný verecekler, bunun mukabilinde, çok þeyler kazanacaklardýr. Bunlar, ayette þu þekilde sýralanmýþtýr:
a. Allah'tan maðfiret,
b. Cennet,
c. Zafer,
d. Yakýn bir fetih.
Bunlardan maðfiret ve Cennet ahiretle, zafer ve fetih dünyayla alakalýdýr. Demek ki, hem dünya, hem ahiret saadeti, ancak Allah yolunda cihadla mümkündür.
9- "Ey iman edenler ! Kafirlerden size yakýn olanlarla savaþýn. Onlar, sizde bir sertlik bulsunlar. Biliniz ki, Allah, müttakîlerle beraberdir."
(Tevbe suresi, 123)
Bu ayet, dine davet stratejisini belirleyen "önce yakýnlarýný uyar" (Þuara suresi, 214) ayetine benzemektedir. Yani uyarmada yakýnlardan baþlanmasý gerektiði gibi, savaþta da yakýn düþmandan baþlanacaktýr. Nitekim Resulüllah, önce kavmiyle, sonra diðer Araplarla, daha sonra Bizansla savaþmýþtýr. Þüphesiz, bütün kafirlerle birden savaþmak imkansýzdýr. Dolayýsýyla, uygun olaný yakýndan baþlamaktýr.
Büyük müfessir Fahreddin Razî, üstteki ayetin "Onlar sizde bir sertlik bulsunlar" kýsmýyla ilgili þu yorumu yapar: "Gýlza" rikkatin zýddýdýr. Cezalandýrmada sertliði bildirir. Þüphesiz sertlik, sakýndýrmada daha tesirli, kötülükten men etmekte daha etkilidir. Fakat her zaman sert olmak uygun deðildir. Zira durum bazan yumuþaklýðý, bazan da sertliði gerektirir. Bu sebeple, sadece sertlik gösterilmesinin uygun olmadýðýna dikkat çekilerek "onlar sizde bir sertlik bulsunlar" denilmiþtir. Devamlý sert olmak insanlarý daðýtýr, birbirinden uzaklaþtýrýr. "Onlar sizde bir sertlik bulsunlar" bu sertliðin her zaman olmamasýna delalet eder. Sanki þöyle denilmiþtir: "Onlar, sizin ahlak ve tabiatýnýzý incelediklerinde, sizde bir sertlik de bulmalarý uygundur". Böyle bir kelam ise, ancak çoðu halinde þefkat, merhamet olmakla beraber, bir çeþit sertlik de kendisinde bulunanlar için sadýktýr... Bu sertliðin, alýþ-veriþ, karþýlýklý oturup konuþmak, yemek-içmek gibi hususlarda olmasý uygun deðildir.