Nefs i radiyye By: sidretül münteha Date: 19 Kasým 2010, 19:32:42
NEFS-Ý RÂDÝYYE
Bu nefis evliyâ-i kiramýn nefisleridir. Þeyhler bu nefis mertebesini sâliklerine, derviþlerine Hayy ism-i þerîfiyle telkin ederler. Lâkin Nakþî tarikatlerinde bu rüyalara iltifat olunmadýðý gibi, Ýmam Rabbani’nin tertibi üzerine on bir mertebe üzerinde riyâzetle beraber ders telkin olunur. Bunlardan beþi dünya âleminde; su, toprak, sýcaklýk, soðukluk ve balgam gibi maddeler olup bunlardan vücudumuz teþekkül eder. Diðer beþi ise tamamýyla manevî olup bu dünya ile irtibatý da manevîdir. Bunlara da kalb, ruh, sýr, hafi, ahfâ denilir. Bunlarýn vücuttaki yerleri de þöyle izah edilmiþtir:
Kalb malûm olduðu üzere sol memenin iki parmak altýndadýr, demiþler. Ruhun yeri ise sað memenin iki parmak altý olarak gösterilmiþtir. Sýr’ýn yeri sol memenin iki parmak üstü; hafî, sað memenin iki parmak üstü ve ahfânýn yeri de göðüs ortasýdýr.
Bunlarýn iki türlü zikri vardýr. Evvelâ Allah ism-i þerifi ile þeyh efendinin vereceði tarif üzerine ve dualarý ile birlikte ayrý ayrý dersleri vardýr. Sonra da nefs-i natýka denilen mahalde onbirinci ders tâlim edilir. En nihayet fenafillâh, bekâbillâh zikirleri ve tefekkür telkin buyurulur. Fakat bunlar yalnýz lâflarla deðil, hallerle ölçülür. Bunun arkasýndan tevhid zikri yâni, “La ilahe ill” zikri ile bu mertebelerde ayrý ayrý Kur’ân-ý Kerîm’deki âyet-i kerimelerin telkini yapýlýr. Bunlar ise kýrk günde tamamlanýr. Bu esnadaki yiyecekler þöyledir:
Bir kere, her gün oruçlu olmak þarttýr. Bu orucu da bir parça ekmek ve yirmi bir üzüm tanesiyle tutmak mecburiyetindedir. Akþam, iftarda ise ancak bir mercimek çorbasý ile iktifa edilir. Bu arada her gün hatm-i Kur’ân, hatm-i hâcegân yapýlýr. Bunu da en aþaðý iki sene tekrar ile beraber mümkün olursa her senede bir kere daha yapmak evlâdýr.
Rahmetli þeyhimiz Mustafa Feyzi Hazretleri bu riyazete yirmi dört sene devam ettiklerini söylemiþlerdir. Cenazesi Kanunî Sultan Süleyman’ýn türbesi civarýnda iken görülen lüzum üzerine nakl-i kubur yapýldýðý zaman mübarek cesedlerinin hiç bozulmamýþ olduðunu gördük. Vefatýndan takriben otuz sene geçmiþti.
Cenâb-ý Hak cümlemize hayýrlý ömürler ve rýzâsýna muvafýk sâlih ameller nasip eylesin. Âmin...
Bunlarý, bugünkü insanlarýn da o geçen güzel insanlara imrenerek, onlar gibi olmaya çalýþmalarýna vesile olmasý için yazdýk. Fakat, insanlarýn özenip de bunlarý kendi kendilerine yapmaya kalkýþmalarý çok tehlikeli olur. Çünkü herhangi bir san’at ve mesleði elde etmek için erbabýna senelerce hizmet edildiði malûmdur. Ýþ yalnýz zikirlere devam etmekle olmaz, mutlaka ve mutlaka erbabýnýn göstereceði hizmetlerde muvaffakiyet de þarttýr. Meselâ Nakþibend Mehmed Bahaeddin Hazretleri’nin hizmetleri ne kadar aðýr idi. Bugün onlarý yapabilecek bahtiyarlarý bulmak âdeta mümkün deðil. Hâlid-i Baðdadî gibi ilimde son noktaya varmýþ bir bahtiyarýn, kendisini irþad edecek zat için Þam’dan kalkýp Delhi’ye gitmesine ve orada þeyh efendinin gösterdiði çok aðýr hizmetleri bilâ-tereddüt kabul etmesine -rivayetlere göre dokuz ay ile iki sene arasýnda- ne dersiniz? Hele Abdülkadir Geylânî’nin Baðdat çöllerindeki yirmi-beþ senelik hizmeti, riyazeti ve akla durgunluk verecek hallerine acaba bugün kim eriþebilir?
Onun için sen tarikati sadece þu kadarlýk zikirden ibaret zannetme! Ýnsanlýk bu kadar ucuz olsa herkes üstün insan olurdu. Meselâ, âdâb-ý muaþeret denilen, insanlarla güzel geçinebilmek, herkesin sevdiði, istediði, söylediði bir þeydir. Fakat tatbiki o kadar müþküldür ki ancak bu, beþinci nefis olan nefs-i râdiyye mertebesine eriþebilen bahtiyarlar için mümkündür. Diðerleri hep söz ebeliðinden ibarettir. Bu mertebedeki insanlarýn sýfatlarý da þunlardýr: Ýhlâs, boþ sözleri terk, zikr-i dâimi, zühd, verâ ve kerametlerdir.
1. Ýhlâs
Her þeyin baþýnda lâzým olan bu ihlâs insanýn hemen kendi ameli ile olacak þey deðildir. Her ne kadar çalýþsak, çabalasak bu kabiliyeti ihraz etmeden, ele geçirilmesi mümkün deðildir. Ýhlâs hakkýnda ulemânýn birçok sözleri olmuþsa da asýl olan þudur ki ihlâs, Allah Teàlâ’nýn sevdiði kullarýnýn kalbine ihsan ettiði bir nurdur.
Bu hususta þu hikâye de bize bir dereceye kadar fikir vermiþ olur. Üç arkadaþ daðda gezerlerken bir fýrtýnaya tutulup, oradaki bir maðaraya iltica etmiþler. Fakat fýrtýnanýn þiddetinden kopan koca bir kaya gelip maðaranýn aðzýný kapamýþ. Ýçerideki zavallýlar her ne kadar uðraþtýlarsa da taþý yerinden kaydýrmaya muvaffak olamayýp ümidi kesmiþler ve Allah Teàlâ’ya ilticadan baþka çareleri kalmadýðý için, “Hepimiz, yaptýðýmýz amellerle Allah Teàlâ’ya yalvaralým” demiþler.
Ýçlerinden birisi, koyunlarýndan saðdýðý sütü getirir, çok yaþlý olan ana-babasýna içirip onlarý doyurmadan kendi çoluk çocuðuna bir þey vermezmiþ. Birgün her nasýlsa geç kalmýþ ve ana-babasý da bu esnada uykuya dalmýþlar. Sütü getiren çocuðu, ta sabaha, onlar uyanýncaya kadar baþlarýnda beklemiþ. Adamýn kendi çocuklarý, “Baba bizim sütümüzü ver!” diye baðrýþtýklarý halde, onlara iltifat etmeyip ana-babasýnýn uyanmasýný beklemiþ ve nihayet sabahleyin onlara sütlerini içirip, karýnlarýný doyurduktan sonra kendi çocuklarýný doyurmuþ.
Ýþte bu amelini hatýrlayan adam, “Ya Rabbi, eðer benim yaptýðým bu hizmetim senin makbulün oldu ise bizi buradan kurtar!” diye yalvarmýþ. Duanýn sonunda taþ biraz kýmýldamýþ ise de çýkmaya imkân bulamamýþlar, ikinci arkadaþlarýna, “Sen de yalvar bakalým!” demiþler.
O da bir kadýna sû-i muamelede bulunmak üzere birçok para verdiði halde, kadýnýn, “Allah’tan kork!” sözüne karþý bu fena fikrinden vazgeçip verdiði paralan da ona hediye eylemiþ olduðunu hatýrlayarak, “Ya Rabbi!” Eðer benim bu hareketim senin rýzana muvafýk ise bizi buradan kurtar!” diye yalvarmýþ. Taþ biraz daha açýlmýþ ise de yine çýkmak imkâný bulunamadýðýndan üçüncü arkadaþlarýna “Sen de yalvar bakalým” demiþler.
Bu zat çok iþçi kullanýr zengin bir zat imiþ. Adamlarýndan birisi her nedense darýlýp yevmiyesini almadan gitmiþ. Bu zengin adam onun yevmiyesi ile bir koyun satýn almýþ, üretmiþ, bir sürü haline getirmiþ. Aradan bir süre geçtikten sonra giden iþçi, “Þu adamdaki yevmiyemi gidip isteyeyim” demiþ, geri gelmiþ. O zengin adam da hiç düþünmeden üreyen sürüyü gösterip, “Ýþte bunlar senindir, al git” demiþ. Þimdi bu amelini hatýrlayarak, “Ya Rabbi! Ben bu adama yevmiyesini verseydim razý olacaktý. Fakat senin rýzan için o koca sürüyü o fakir adama verdim, eðer bu senin razý olduðun bir amel ise bizi buradan kurtar” deyince koca taþ Allah’ýn izniyle yuvarlanýp gitmiþ.
Bu kýssada hulâsa olarak üç mühim hâdise ile karþý karþýya kalmaktayýz. Birincisi ana-baba hakkýdýr ki, bu hususta gerek Kur’ân-ý Kerîm, gerek ehâdîs-i Nebevilerde pek geniþ telkinler vardýr. Ana-baba deyip de geçme! Evvelâ, bizim bu dünya âlemine gelmemizin vesilesi olma haklarýný bir türlü ödeyemeyiz. Ýkinci olarak bizim iyi bir evlâd olarak yetiþmemiz için geceli gündüzlü çektikleri zahmet, emek ve masraflar az mýdýr dersiniz. Hattâ ölünceye kadar da evlâtlarýnýn üzerinden dualarý kesilmez. Bunlarý kim inkâr edebilir?
Binâenaleyh sen de dünya ve âhiret saadet ve selâmetini istiyorsan ana ve babana karþý son derece saygýlý ve hürmetkar ol. Onlar her ne kadar fakir ve câhil de olsalar bize düþen vazife, onlara lâyýk olduklarý hizmeti yapabilmeye çalýþmaktýr. Ana-Baba Haklarý kitabýný okumayý da ihmal etme.
Ýhlâsa ikinci misal, Allah Teàlâ’nýn yasaklarýna karþý çok hassas olup, korkup kaçmak... Bu hikâyede bir misal olarak fuhuþ mes’elesi zikredilmiþ ise de, buna bütün günahlar da dahildir. Onun için burada üç yüz kýrk küsur, büyük küçük günahlarý tekrar tekrar oku. Bir kere okuyup da sakýn, ben okudum deyip geçme! Zira her tekrarda birçok yeni faydalar bulacaksýn.
Onun için Gümüþhaneli Ziyaeddin Ahmed Hazretleri, bin kere okumayý tavsiye etmiþtir. Zira gönül aynasýnýn temizlenmesi, parlamasý ve ziyasýnýn etrafa aksi hep bu günahlardan sýyrýlýp kurtulmaya baðlýdýr. Onun için senden ricamýz, bu günahlarý tekrar tekrar okumandýr.
Ýhlasýn üçüncü misali de insanlarýn haklarýna son derece itina gösterilmesidir. Haklar pek çoktur.
Evvelâ bize bu hayatý hiç noksansýz ihsan edip, akýl, zekâ, tefekkür ve emsali nimetleri bahþeden Allah Teàlâ’ya kulluk borcumuzu elimizden geldiðince yapmaya çalýþmalýyýz. En büyük kibir de ibâdetten uzak kalanlarýn kibridir, Allah korusun!
Ýkinci hak olarak ana-baba hakký gösterilmiþtir, Bu husustaki kitaplarý okumaya çalýþ, tekrar yazmaya lüzum yok...
Üçüncü hak da kullar arasýndaki haklardýr. Bunlarýn baþýnda da komþu hakký gelmektedir. Komþu kâfir bile olsa, yine hakkýný muhafaza etmek gerektiðini belirtmek için þunu da zikretmeyi uygun bulduk: Büyüklerden birisi bir kurban kesmiþ ve evde-kilere, “Yahudi komþunun hakkýný unutmayýn” diye tekrar tekrar tenbihte bulunmuþ. Geri dönünce de, “Yahudi komþunun hakkým verdiniz mi?” diye sormuþ. Bu da, bize güzel bir ders olmaz mý?
Biz bugün, bir vatanýn evlâtlarý olduðumuz halde düþmanlarý öldürür gibi birbirimize tecâvüz ediþimizin sebebini bir türlü izah edemiyor, anlayamýyoruz. Hem deriz ki: Fikirlere hürmet ve saygý lâzýmdýr. Diðer taraftan kendi fikirlerimize muhalif olanlarý öldürmekte hiç tereddüt etmiyoruz. Bu iki zýt þeyi cem etmek mümkün mü? Allah Teàlâ hepimize kâmil, olgun akýllar ihsan etsin. Âmin!..
Haklarý yazmaya lüzum yok. Haklar üzerinde yazýlmýþ birçok eserler vardýr. Okumanýzý tavsiye eder, bu kadarla iktifa ederiz...
Ýhlâsta eksik kalan þu kelimeleri de yazmakta fayda vardýr: Malûm olduðu üzere bizim sütçüler hâlis koyun sütü, yaðcýlar hâlis inek yaðý, zeytinyaðcýlar hâlis zeytinyaðý diye satarlar. Eðer bunlarýn içerisine herhangi bir yabancý madde ilâve edilirse bunlar hâlislikten çýkar. Ýþte bunun gibi, yaptýðýmýz ibâdetin içerisine de herhangi baþka bir niyet girse tabiatiyle bu da ihlâslýktan çýkar. Meselâ, Rasûlüllah sallu aleyhi ve sellem Efendimiz’in zaman-ý saadetlerinde bir mücahid düþman karþýsýnda çok cesurâne dövüþüyordu. Nihayet bir yara aldý ve acýsýna dayanamayarak intihar etti. Bu mücahidin þehid sayýlmasý lâzým gelirken böyle intihar ederek ölmesi çok garip deðil midir? Kendini göstermek ve mutlaka zafer kazanmak için yapýlan dövüþlerde böyle ihlâssýzlýk kokusu mevcuttur. Bu hususta yazýlmasý icâbeden daha pek çok incelikler var ise de biz onlarý yazýnca okuyanlarý herhalde sýkacaðýndan erbabýndan öðrenmelerini tavsiye ederiz.
2. Boþ ve Faydasýz Sözleri Terk
Nefs-i râdiyyenin ikinci sýfatý boþ ve faydasýz sözleri terk etmektir. Bu da çok mühimdir. Bir kere ömrün boþa gitmesine sebeptir. Halbuki ömür öyle bir cevherdir ki, zayiatý kat’iyyen telâfi edilemez. Meselâ yüz bin veya bir milyon liranýz kaybolsa onu telâfi etmek mümkün olabilir. Yangýnlarla, zelzelelerle her þeylerini kaybeden nice yoksullar az zamanda kendilerini toparlayýp büyük servetler elde etmiþlerdir. Fakat ömür hiç de böyle deðildir. Onun zayiatý kadar acý bir zayiat yoktur. O, televizyon ve radyolarda neþredilen birçok þeyin, zararlý olduklarý bilindiði halde, halkýn binlerce saat vaktini zayi edip onlan hem gaflete düþürmesi, hem de ibâdetten ala-koymasý doðrusu çok acýdýr.
Hastalarýmýza, ameliyat esnasýnda acý duymamalarý için morfin yapýldýðý malûmdur. Bu morfinlerin bir de ruhlar üzerinde tesiri vardýr ki, bizim bu güzel ömrümüzün boþu boþuna zayi oluþunun acýsýný bize duyurmamaktadýr. Yine bu gaflettir ki, bir millet ve memleket evlâtlarýný muhtelif akidelere bölerek parçalamýþtýr. Bu acý hiç ameliyattaki býçak acýsýna benzer mi? Doktorun morfininin arkasýnda saðlýk ve afiyete kavuþmak vardýr. Halbuki ruhlara vurulan morfin bir milletin mahv ve inkýrazýna sebeptir. Onun için, “Cemaat rahmet, ayrýlýk azabtýr” denmiþ. Sen þimdi kafaný boþalt ve salim bir kafa ile düþün. Kur’ân-ý Azîmüþþan’da Cenâb-ý Hak bütün ehl-i imaný bir kardeþ olarak vasýflandýrýrken, bizim bunlarý bölmemize, ayýrmamýza hiç cevaz olur mu?
Peygamber sallu aleyhi ve sellem Efendimiz mü’minleri tarif ederken, “Ke’l-cesedi’l-vâhid” buyurmuþlardýr. Yine mü’min ve müslümaný tarif ederken, “Elinden ve dilinden insanlarýn selâmette olduðu kimsedir” buyurmuþlardýr ki, bu gibi kýrk tane hadîs-i þerif vardýr. Bu konuda Tasavvufî Ahlâk in dördüncü cildinde geniþ tafsilât vardýr, okumanýzý tavsiye ederim.
Þimdi; bir cesedin azalarý birbirinden ayrýlýrsa o cesedin artýk ölüme mahkûm olduðu anlaþýlýrken, müslümanlarý sýrf menfaatleri için bölenlere ne dersiniz? Sen ne dersen de, ben sana þunu açýkça söyleyeyim ki, bu ayrýlýklarý yapanlarýn hakikî müslüman olmadýklarýný bilmek lâzýmdýr. Hizmetleri her ne kadar inkâr edilemez derecede yüksek dahî olsa yukarýdaki ihlâsla ölç! Ýhlâs nasýl katký kabul etmezse din de böyledir. Bunun ötesini sizin vicdanlarýnýza havale ederiz.
Mâlâyânî denilen boþ ve faydasýz lâflarý herhalde sen de bilirsin. Gazino, kahvehane ve emsali yerler bu boþ sözlerin kaynaðýdýr. Buralara alýþanlarý kurtarmak her halde bir hastayý ölümden kurtarmak kadar faydalýdýr. Onun için gece gündüz Hâlýk-ý Zül-celâl’e yalvarýp bu gibi uygunsuz hallerden ve boþ, faydasýz sözlerden bizi kurtarmasýný dileyelim.
Bize düþen vazifelerin baþýnda zikrullaha devamla birlikte biraz da boðazýmýza sabrederek bu kötü huylardan kurtulmaya çalýþmaktýr. Bizim en büyük düþmanýmýz ne þu devlet ve ne de bu devlettir; asýl düþmanýmýz kendi nefislerimizdir. Bunlarýn ýslahýna çalýþmak baþlýca vazifemizdir. Çünkü Peygamber sallu aleyhi ve sellem. Hazretleri, “Adüvvüke nefsüke’lletî beyne cenbeyk” buyurmuþlardýr.
Binâenaleyh bunun ýslahýna çalýþmak en büyük mücâhededir. Çünkü düþmanlarla dövüþmek birçok mücahid kardeþlerle birlikte olur. Bu da insana o kadar zor gelmez. Fakat nefisle mücadele tek baþýna yapýlacaðýndan zorluðu aþikârdýr. Allah Teàlâ’nýn yardýmýný, lûtfunu isteyelim de bizleri de kâmil, olgun ve razý olduðu insanlar mertebesine yükseltsin. Âmin!..
Boþ ve faydasýz sözleri terk etmek nasýl lazýmsa, boþ ve faydasýz sözleri dinlememek de öyle bir vazifedir. Topluluklara iþtirakte bunlardan son derece sakýnmak lâzýmdýr. Böyle topluluklarda gýybet, nemime, iftira gibi büyük günahlar iþlenmekte olduðu görülegelmektedir. Eðer bunlarý terk ettirmeye ve yaptýrmamaya gücünüz yeterse ne âlâ! Gücünüz yetmediði takdirde böyle topluluklara gitmemek evlâdýr.
Boþ sözlerin konuþulmasý ve dinlenmesi nasýl mezmum ise gözlerin de ayný þekilde boþ bakýþlarý pek büyük zayiattandýr. Kur’ân-ý Azîmüþþan’ýn birçok âyetlerinde gözün kýymeti anlatýlarak, Allah Teàlâ’nýn yer ve gökteki eserlerine bakýp Hakk’ýn varlýðýna ve birliðine alâmetler aramasý, bahusus Tebâreke sûresinde ehemmiyetle belirtilmiþtir.
Bir âyette yerin, ölüm halinden sonra nasýl hayata nail olduðu pek güzel bir þekilde açýklanmaktadýr. Bugünkü bilgilere nazaran dünya, güneþten kopmuþ bir ateþ, nihayet bir kor parçasý iken bak bugün insanlara ve mahlûkata karargâh olmuþ. Yanan bir þeyde hayat sona ererken, bak þu kudret-i Ýlâhî bunu nasýl diriltmiþ ve bugün muhtaç olduðumuz bütün yiyecekleri de o ölen topraktan halketmiþ.
Bunlara bakýp ibret almak ve o kuvvet ve kudret sahibi olan Allah Teàlâ’ya dönmek, emirlerine tam mânâsýyla inkýyad etmek için bu bakýþlarý boþ yere harcamamak da, boþ sözleri terk etmek gibi pek mühimdir.
Eþref-i Rumî Hazretleri Müzekki’n-Nüfûs adlý eserinde þöyle söylemektedir:
Bir göz ki olmaya ibret nazarýnda
Ol, düþmandýr sahibinin baþ üzerinde.
Bu mýsra ne kadar canlý ve kýymetli bir sözdür ki, gözün kýymet ve ehemmiyetini beyan ile birlikte, bunun, sahibine dost olmasý düþman olmamasý gerektiðini de anlatmaktadýr. Bu da bakýþlarý daima ibret verici, ders alýcý ve kendini uyarýcý fikirlere sevk eden bir âmildir. Bunu boþa harcamak elbette cezayý müstelzim olacaktýr.
Bir habere göre insan kâinatýn zübde’sidir. Kendine bakarsan elbette Allah’ý bulur ve ona teslim olursun. Bunun için vücuddaki intizam ve ahengi birazcýk düþünmek bile kâfidir. Ondan dolayý, bir miktar tefekkürün bin senelik nafile ibâdetten hayýrlý olduðunu söylemiþler. Bunlardan ileri, insanda bir de tefekkür, hafýza, hayâl kuvvetleri vardýr ki, bunlarla da Hakk’ýn varlýðý ve birliði pek güzel bir þekilde idrak edilebilir. Hafýz olan çocuklarýmýza o hafýza kuvvetinin nasýl verildiðini düþünürsen baþka bir öðüde ihtiyacýn kalmadan Hakk’a dönersin. Zaten, Cenâb-ý Hak bütün bu kuvvetleri bize, yesinler, içsinler, sevk u safâda yaþasýnlar diye deðil; asýl saadet ve selâmet yeri olan Allah Zülcelâl’in sevgili kullarýna bahþettiði sonsuz nimetlere nail olunacak olan Cennet-i Alâ’ya eriþebilelim diye vermiþtir. Bu da ancak Hakk’ý bulup, bilmek ve ona teslim olup rýzasýný kazanabilmek ve bunun için de bütün günah yollarýndan kopmaya çalýþmakla olur. Bu satýrlarýmýzda; boþ sözleri söylememek, boþ lâkýrdýlarý dinlememek ve boþ bakýþlarý býrakýp her þeye ibret nazarý ile bakmak ve hattâ fikir ve hayâlâtýmýzý da yine boþ yere harcamamak için güzel dersler verilmektedir.
Mehmed Zâhid KOTKU