Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Ebu Bekr El-Betaihi By: armaðan Date: 25 Nisan 2009, 17:20:18
Irak'ta yetiþen evliyânýn büyüklerinden. Ýsmi Ebû Bekr olup, babasýnýnki Hüvârâ'dýr. Irak'ta Betâih'te yaþadýðý için Betâihî nisbesi ile meþhur oldu. On ikinci asrýn sonlarý ile on üçüncü asrýn baþlarýnda yaþadý. Doðum ve vefât târihleri bilinmemektedir. Irak'ýn Hüvârîn veya Hüvâriyyîn kabîlesine mensuptur. O zamanda Irak'ta bulunan evliyâ arasýnda þâný yüce, kadri yüksek bir zât idi. Evliyâdan birçoðu kendisine talebe olup ilim öðrenmiþ, istifâde etmiþtir.

Önceleri, Betâih beldesinde yol kesicilik yapardý. Bu yolda berâber olduklarý arkadaþlarý vardý. Bu da onlarýn reîsi idi. Bir gece tenhâda, bir kadýnýn, kocasýna; "Çabuk buraya gel! Nerede ise Ýbn-i Hüvârâ ve arkadaþlarý gelip bizi bulurlar, yakalarlar." dediðini duydu. Gizliden de bir ses; "Allahü teâlâdan korkma zamânýn gelmedi mi?" diyordu. Bu sözler çok tesir etti. Aðlamaya baþladý. "Ýnsanlar benden korkuyorlar, ben ise Allahü teâlâdan korkmuyorum. Olacak iþ deðil." dedi. Tövbe edip Allahü teâlâya yöneldi. Arkadaþlarý da tövbe edip, haydutluktan vazgeçtiler. Ýbn-i Hüvârâ, bundan sonra tam bir dönüþleAllahü teâlâya yöneldi. Tam bir sýdk, ihlâs ve kuvvetli bir irâde ile Allahü teâlâya giden yolda ilerlemeye, yükselmeye baþladý. Allahü teâlânýn lütfu, inâyeti ve tevfîki ile kýsa zamanda velîlerden oldu ve þâný yüceldi.

Ebû Bekr el-Betâihî, hazret-i Ebû Bekr'in rüyâda kendisine hýrka ve takke giydirdiði ilk zâttýr. Þöyle ki; Ebû Bekr el-Betâihî bir gece rüyâsýnda Resûlullah efendimizi gördü. Yanlarýnda da hazret-i Ebû Bekr vardý. Ebû Bekr el-Betâihî, Peygamber efendimize; "Yâ Resûlallah! Bana bir hýrka verir misiniz?" dedi. Resûlullah efendimiz; "Ben senin peygamberinim. (Hazret-i Ebû Bekr'i iþâret ederek) Bu da senin üstâdýndýr." buyurup, sonra hazret-i Ebû Bekr'e döndü ve; "Arkadaþýn olan Ebû Bekr el-Betâihî'ye giydir!" buyurdu. Hazret-i Ebû Bekr de ona, hýrka ve takke giydirip, baþýný okþadý, alnýný sývazladý. Sonra da; "Allahü teâlâ, bunu sana mübârek eylesin." buyurdu. Resûlullah efendimiz de, Ebû Bekr el-Betâihî'ye hitâben; "Yâ Ebâ Bekr! Sen Irak'ta, ümmetimden tasavvuf ehli olanlarýn, unutulmuþ yolunu yaþatacaksýn. Allahü teâlânýn dostlarýndan hakîkat ehli olanlarýn, kaybolan yollarýný canlandýracaksýn. Bu yolda olanlarýn öncüsü, ýþýðý, yol göstericisi olacaksýn. Bu yolun önderliði, kýyâmete kadar sende kalacak. Senin ortaya çýkman ile, Allahü teâlânýn rahmet rüzgârlarý esecek. Senin meydana çýkman ile, Allahü teâlânýn yardým, lütuf ve ihsâný bol bol gönderilecek." buyurdu. Ebû Bekr el-Betâihî uyandýðýnda, kendisine rüyâda giydirilen elbise ve takkeyi üzerinde buldu. O zaman Irak ufuklarýndan, herkesin rahatlýkla duyabileceði bir ses; "Muhakkak ki Ebû Bekr el-Betâihî, Allahü teâlâya vâsýl olan velîlerdendir." diyordu. Bundan sonra, her taraftan insanlar, onu görmek için akýn akýn yollara düþtü. Bu rüyâdan hemen sonra, onda Allahü teâlâya yakýn olma alâmetleri görülmeye baþladý.

Ebû Muhammed Þenbekî ve baþka birçok velî, kendisinden ilim ve feyz aldý. Ýnsanlar akýn akýn gelip, bereketli sohbetlerinden istifâde ederlerdi. O zamandaki evliyâ ve âlimler, ona; saygý, hürmet ve tâzimde ve sözlerine îtibâr etmekte ittifak hâlinde idiler. Bir ihtilâf meydana gelirse, son söz onun olurdu. Hal ve hareketleri, sûreti, ahlâký çok güzel idi. Tam bir edep ve tevâzu sâhibi idi. Dînin hükümlerine uymakta çok sabýrlý ve gayretliydi. Bunda gevþeklik göstermezdi. Dîne baðlý ve Ehl-i sünnet îtikadýnda olanlara çok ikrâmda bulunurdu.

Azzâz bin Müstevdâ anlattý: "Ebû Bekr el-Betâihî'yi dinlemeye gelen ricâl-i gayb ismi verilen velîler, baþlarýný eðmiþ olduklarý halde, sohbetlerini dinlerken, yayýlan nûrlar, Betâih þehrini aydýnlatýrdý. O, duâsý kabûl olan tasavvuf ehli, çok yüksek bir velî idi."

Bir gün kadýnýn biri, Ebû Bekr el-Betâihî'ye gelerek; "Oðlum nehir kenarýnda boðuldu. Kendisinden baþka da kimsem yoktu. Azîz ve celîl olan Allahü teâlâya yemin ederim ki, Allahü teâlâ sana öyle bir kuvvet ve izin vermiþtir. Oðlumu bana geri getirebilirsin. Eðer bunu yapamazsan, seni Allahü teâlâya ve Resûlüne þikâyet ederim ve; "Yâ Rabbî! Ýçim yanarak büyük bir üzüntüyle ona gittim. O ise, üzüntümden kurtulmam için duâ yapmasý elinde iken bunu esirgedi." derim. Ebû Bekr el-Betâihî, kadýný dinledikten sonra, baþýný önüne eðip bir müddet murâkabe etti ve; "Oðlunun nerede boðulduðunu bana göster!" buyurdu. Kadýn, Ebû Bekr el-Betâihî'yi oðlunun boðulduðu yere götürdü. Bir de baktýlar ki, boðulan çocuðun cesedi, boðulduðu yerde ve su üzerinde duruyor. Ebû Bekr el-Betâihî suda yüzerek çocuðun yanýna vardý. Çocuðu omuzunda taþýyarak kýyýya çýkardý ve annesine teslim edip; "Onu al!" buyurdu. Kadýncaðýz oðlunun sað olduðunu gördü. Kadýn ile oðlu oradan ayrýldýlar. Oðlu kendisi ile berâber yürüyor, elinden tutuyordu. Sanki hiç bir þey olmamýþ gibiydi.

Bir defâ, Vâsýt ile Behmût arasýnda zelzele oldu. Her taraf bu zelzelenin tesiriyle sallanmýþtý. Ebû Bekr el-Betâihî zelzeleye hitâben; "Ey Allah'ýn mahlûku, sâkin ol!" buyurdu. Zelzele, Allahü teâlânýn izniyle dile gelip; "Sana itâat etmekle emrolundum." dedi ve sâkinleþti.

Ebû Bekr el-Betâihî, Betâih' te bir gün, suyu çok aþaðýlarda olan bir kuyudan abdest almak istedi. O anda, Allahü teâlânýn izniyle kuyunun suyu yükseldi ve abdest aldý. Su gâyet tatlý ve hoþtu.

Ebû Bekr el-Betâihî bir defâsýnda sohbet ederken; "Irak'ýn en yüksek sekiz evliyâsý þunlardýr. Mârûf-i Kerhî, Ahmed bin Hanbel, Biþr-i Hâfî, Mensûr bin Ammâr, Sýrrî-yi Sekatî, Sehl bin Abdullah-i Tüsterî, Cüneyd-i Baðdâdî ve Abdülkâdir-i Geylânî." buyurdu. O zaman Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri henüz tanýnmamýþ olduðundan, dinleyenler suâl ettiler: "Efendim, saydýðýnýz âlimlerden yedisini duyduk biliyoruz da, Abdülkâdir-i Geylânî'yi duymadýk. O kimdir?" dediler. Buyurdu ki: "Iraklýdýr. Çok þerefli bir zâttýr. Baðdât'ta yaþar. Çok yüksek bir zât olduðunun herkes tarafýndan bilinip tanýnmasý çok yakýndýr. Sýddîklardan ve zamânýnýn en büyük, en yüksek velîlerinden biridir." Dinleyenler, Abdülkâdir-i Geylânî'nin henüz meydana çýkmadýðýný, Ebû Bekr el-Betâihî'nin onun geleceðini kerâmet olarak anlayýp müjdelediðini ve Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin tanýnmasýnýn çok yakýn olduðunu anlayýp sevindiler.

Ebû Bekr el-Betâihî hazretleri buyurdu ki:

"Kýrk Çarþamba kabrimi ziyâret edene, sonunda kendisine Cehennem'den kurtulduðuna dâir berât verilir."

"Benim bu türbeme giren bir cesedi ateþin yakmamasý için Rabbimden ahid, söz aldým." Nakledilir ki, bu zâtýn türbesine, herhangi bir þekilde balýk ve baþka bir et girmiþ olsa, daha sonra o eti ateþ yakmaz, kýzartýlamaz, yemek ve baþka bir þey yapýlamazdý.

"Allahü teâlâya yakýnlýk; edebe riâyet, devamlý korku ve ibâdete devâm etmekle olur. Resûlullah'a sallallahü aleyhi ve sellem yakýnlýk; sünnetine tam tâbi olmak ve ilme, canla baþla sýmsýký sarýlmakla olur."

"Allahü teâlâ ile olmak, O'ndan baþkasýndan uzaklaþmaktýr. O'ndan baþkasýndan uzaklaþmak da O'nunla olmak demektir."

"Allah korkusu, insaný Allahü teâlâya yaklaþtýrýr."

"Ýnsanlarý, hor, hakîr ve aþaðý görmen, senin için tedâvîsi mümkün olmayan büyük bir hastalýktýr."

Arslanýn  Rýzký

Ebû Muhammed Þenbekî bir defâsýnda Ebû Bekr el-Betâihî'nin yanýna gitmiþti. Huzûrunda büyük bir arslan vardý. Arslan, Ebû Bekr el-Betâihî'nin huzûrunda aðzýný yüzünü topraða sürüyordu. Ebû Bekr el-Betâihî ise, bâzý suâllere cevap veriyormuþ gibi arslana bir þeyler söylüyordu. Biraz sonra arslan oradan ayrýlýp gitti. Ebû Muhammed Þenbekî, Ebû Bekr el-Betâihî'ye yaklaþýp; "Size hayvanlarla konuþup onlara faydalý olmak gibi nîmetleri ihsân eden Allahü teâlâ için bana söyler misiniz? O arslan size ne dedi? Siz ona ne söylediniz?" dedi. Buyurdu ki: "Yâ Þenbekî! Arslan bana dedi ki, üç gündür aðzýma yiyecek bir þey almadým. Açlýk beni çok rahatsýz etti. Seher vakti Allahü teâlâya yalvardým. Bana, senin rýzkýn, Hemâmiyye köyündeki bir inektir. Onu parçalayýp yiyeceksin. Onu avlarken sana da bir zarar isâbet edecek, denildi. Ben ise þimdi, bana geleceði bildirilen o zarardan korkuyorum. Ne yapayým? Ben de arslanýn anlattýklarýný dinledikten sonra ona, sana isâbet edecek zarar, sað tarafýnda hafif bir yaradýr. O yara sebebiyle bir hafta elem çekersin. Sonra yara iyi olur, dedim. Çünkü o köydeki bir ineðin bu arslanýn rýzký olduðunu, o ineði avlarken o köyden on bir kiþinin çýkýp buna hücûm edeceklerini, adamlardan üçünün çarpýþma sýrasýnda aðýr olarak yaralanacaðýný, arslanýn da sað tarafýndan bir yara alacaðýný, yaralýlardan birinin öleceðini, bir saat sonra ikincisinin ve yedi saat sonra üçüncüsünün öleceðini, arslanýn da bir hafta sonra yarasýnýn iyi olacaðýný Levh-i mahfûzda görmüþtüm." diye anlattý.

Ebû Muhammed Þenbekî, bu anlattýklarýný hayretle dinledikten sonra, hâdiseyi tâkib etmek üzere Hemâmiyye köyüne doðru yola çýktý. Oraya vardýðýnda arslanýn ondan önce köye vardýðýný gördü. Durum aynen Ebû Bekr el-Betâihî'nin bildirdiði gibi olmuþtu. Bir hafta sonra Ebû Bekr el-Betâihî'nin yanýna tekrar geldi. Baktý ki yine o arslan, Ebû Bekr el-Betâihî'nin huzûrunda duruyordu ve yarasý da iyileþmiþti.

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.255
2) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.132
3) Kalâid-ül-Cevâhir; s.78
4) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.6, s.168
[/size]

Ynt: Ebu Bekr El-Betaihi By: Bilal2009 Date: 30 Eylül 2020, 15:14:39
Esselamu aleyküm Rabbim paylaþým için razý olsun

radyobeyan