Edep By: reyyan Date: 12 Kasým 2010, 15:46:41
Edep
Prof. Dr. Hasan Kâmil Yýlmaz
“Tasavvufu edebden ibârettir” diye târif edenler vardýr. Ýlk devir sûfîlerinden Ebû Hafs Haddâd (ö.270/980) bunlardan biridir.
Mevlânâ da tasavvufu edeb ile aynîleþtiren ve insan olmanýn yolunun edebden geçtiðini söyleyenlerdendir. O, gerek Mesnevî’sinde gerek Dîvân-ý Kebîr ve diðer eserlerinde edebe önemli vurgular yapar.
Edeb, insaný utandýracak þeylerden koruyan saðlam bir irâde ve vicdan duygusudur. Edeb ile edebiyât arasýnda irtibât vardýr. Sözdeki zarâfet, âhenk ve kibarlýk edebiyât; özdeki âhenk ve tenâsüb ise edebdir. Dînî edebin kaynaðý ümmetin model þahsiyeti Hz. Peygamber (s.a.) ve onun yolundan giden Allah adamlarýdýr. Kur’an’daki: “Andolsun, Allah’ýn Rasûlü’nde Allah’ý ve âhiret gününü uman; öz derdinde olanlar için güzel bir model vardýr.”1 âyeti bu gerçeðe iþâret etmektedir. Çünkü Allah Rasûlü, Rabbýnýn terbiyesinde bir edeb eðitimi almýþtýr.2
Mevlânâ’ya göre kulun edebe riâyeti Hakk’ýn lütfuna eriþme sebebidir:
Dileyelim Hazret-i Hak’tan tevfîk-ý edeb
Bî-edebi lütfundan mahrum eder Ulu Rabb.3
Edeb ilâhî lütfa mazhar olmaya vesîle olduðu gibi edebsizlik de umum belvâ gibidir. Bir geldi mi kurunun yanýnda yaþý da yakar; toplumu helâk eder.
Bî-edeb sâdece kendisine vermez zarar
Fitne ateþi parlayýnca âfâký tutar.4
Nitekim Allah Teâlâ Kur’an’da buyurur: “Ýçinizden sâdece zâlimlere münhasýr kalmayan fitneden sakýnýn. Bilmiþ olun ki Allah’ýn azâbý çetindir.”5
Hz. Mevlânâ Mesnevî’sinin müteâkib beyitlerinde sýnýr tanýmayan, haddi aþan, densiz ve edebsiz insanlarýn koskoca bir toplumun ilâhî lütuf ve ihsândan mahrûmiyetine sebep olduðunu Ýsrailoðullarý’nýn Mûsâ (a.s.)’a karþý densizlikleriyle anlatýr.
Kur’an’ýn beyânýna göre Mýsýr’dan çýkan Ýsrailoðullarý Kýzýldeniz’den Sinâ’ya selâmetle geçip giderken, Tîh sahrâsýnda hazýr sofra ile ikrâmlanýrlardý. Sofrada býldýrcýn eti ve kudret helvasý bulunurdu. Yahûdîler, tatlýsý ve tuzlusu ile bu gýdalarla beslenirlerdi. Allah onlarý bulutla gölgelendirip bu azýklarla merzûk kýlarak nîmetlendirirdi. Ancak Mûsâ’nýn kavminin içinden çýkan birkaç kendini bilmez, edeb yoksunu kimse, “Hani bize sarýmsak, hani mercimek, hani soðan? Biz öyle bir çeþit yemeðe dayanamayýz”6 demeye baþladýlar. Tabiî bu densizlik ve edebsizlik yüzünden hazýr sofra, býldýrcýn eti ve kudret helvasý kesiliverdi.
Ýsrailoðullarý’nýn densizlikleri bununla da sýnýrlý kalmamýþtý. Mûsâ (a.s.)’ýn Tûr-i Sînâ’da Allah ile mülâkatý sýrasýnda buzaðýya tapacak kadar sapýtanlar olmuþtu. Hz. Mûsâ onlarýn bu taþkýnlýk ve þaþkýnlýklarýndan bunalmýþ ve: “Ýçimizden bir takým beyinsizlerin iþledikleri günahlar yüzünden bizi de helâk eder misin Allah’ým? Bu iþ Sen’in imtihânýndan baþka bir þey deðildir”7 deyivermiþti.
Hazýr sofra bir de Îsa (a.s.) zamanýnda indi. Nitekim Kur’an bu gerçeði þöyle haber vermektedir: “Meryem oðlu Îsa dedi ki: Ey Rabbýmýz, bize gökten bir sofra indir de bu bizim evvelkilerimize ve sonrakilerimize bayram ve bize Sen’den bir mûcize olsun.”8
Îsa (a.s.)’ýn bu duâsýyla gökten sofra indi. Mevlânâ bu sefer de Ýsrailoðullarý’nýn aç gözlülük edip saklamamalarý istenen rýzký sakladýklarýný; Hz. Îsa’nýn uyarýlarýna kulak asmayarak edebsizlik ettiklerini anlatýr. Büyük bir zâtýn sofrasýnda bulunup da doymayacaðýný zanneden bir adam nasýl nankörlük etmiþ olursa, Allah’ýn sofrasýný açgözlülükle aparan Ýsrailoðullarý küfrân-ý nîmet ve sû-i edeb ettiler, böylece de nîmetten mahrum kaldýlar.
Bundan daha büyük bir sû-i edeb olabilir miydi ki, Allah’ýn dost-düþman herkese sunduðu sofrada açgözlülük yapmýþlardý. Kerim olan Allah’ýn nîmetinin yetmeyeceðinden ve kesileceðinden endiþe etmiþlerdi. Allah’ýn nîmetini küçümseyen ve küfrân-ý nîmette bulunanlarýn uðursuzluðu, diðerlerine de tesir etmiþ; ilâhî nîmetten mahrum býrakmýþtý.
Hayâtý anlamlý kýlan þey, insanýn duyarlýlýðýdýr. Hayâtý kalb uyanýklýðý ve gönül diriliði ile yaþamak ve nîmetlerin farkýnda olarak þükrân-ý nîmette bulunmaktýr. Çünkü her þeyin bir bedeli vardýr. Nitekim Mevlânâ: “Zekâtýn verilmemesi yaðmursuzluðu, zinânýn yaygýnlýðý vebânýn zuhûrunu körükler”9 demektedir. Ýnsanlarýn gam ve keder olarak baþlarýna gelenler kayýtsýzlýk ve küstahlýklarýndan, edebe riâyetsizlikle haddi aþmalarýndandýr. Hele Dost yolunda; Hakk’a kullukta kayýtsýzlýk eden, sâdece kendisinin deðil, baþkalarýnýn da yolunu vurmuþ olur. Ýlâhî emir ve yasaklarý önemsemeyen, lâübâlî insanlar baþkalarý için kötü model olur ve onlarýn da yolunu keserler.
Mevlânâ’ya göre varlýk âleminde insan ve þeytandan baþka her þey, edebe riâyet etmekte ve kâinatýn düzeni bu sâyede devam etmektedir. Nitekim gök cisimleri edebe riâyetleri sebebiyle aydýnlýk, melekler de edebleri sebebiyle mâsûm ve temizdirler.10
Mevlânâ’nýn edebi edîbâne bir sûrette anlattýðý bir diðer eseri Dîvâný’dýr, demiþtik. O orada bakýnýz neler söylüyor:
Efendi edeb, tendeki cânýdýr insanýn,
Hoca haberin olsun edeb, gönül nûru merdânýn.
Ulvî âlemdir süflî deðil, insanýn aslý,
Feleðin dönüþünde güzellik edeb faslý.
Þeytanýn baþýna koymak diler isen kadem,
Edebe sarýl, nasýl kahrolur iblis o dem.
Yeryüzünde ilk edebsizliði yapan iblisti. Hem de bu edebsizliði benlik iddiâsýyla yapmýþtý. “Âdem’e secde edin” ilâhî emrine karþý: “Onu çamurdan, beni ateþten yarattýn.” diyerek edebsizlikle secde etmekten imtinâ etmiþti. Yaptýðý edebsizlik sonrasý hak ettiði ilâhî huzurdan kovulma cezâsýna çarptýrýldýðýnda ise yine bir edebsizlik örneði sergileyerek demiþti ki: “Beni kendisi sebebiyle azdýrýþýndan dolayý ben Sen’in sýrât-ý müstakîmin üzerinde oturup onlarýn yollarýný keseceðim.”11 Böylece kendi azgýnlýðýný bile Allah’a isnâd küstahlýðýný göstermiþti.
Âdem olmaz adý asla edebsiz insanýn,
Edebdir çünki farký insan ile hayvanýn.
Gerçekten insaný insan yapan, îmanýn muktezâsý olan edeb ve hayâdýr. Hayâdan ve edebden nasîbi olmayan insanýn yolun üstüne pisleyen köpekten ne farký olabilir ki? Cennette yasak meyveyi yiyerek günaha giren Âdem ve Havvâ ise edeb gözeterek Allah’a þöyle ilticâ etmiþlerdi: “Ey Rabbimiz, biz kendi kendimize zulmettik. Sen bize acýmaz ve bizi baðýþlamazsan biz hüsrâna uðrayanlardan oluruz.”12
Aç gözünü öyle bak Kur’an’a âyet âyet,
Mânâsý edebdir; görürsün sen de nihâyet.
Sordum akýldan söyle bakalým nedir îman?
Akýl gönül kulaðýma “edeb” dedi heman.
Sen sýrr-ý ilâhîsin; sus ey Þems-i Tebrizî,
Edebdir aydýnlatan gündüz ve gecemizi.13
Ýnsaný melek-sýfat eyleyen, erdem ve ahlâk sâhibi olmasýný saðlayan edeb, san’atýn ahenk ve kývrýmlarý gibi, gönle ve göze hitâb eden bir güzellikler manzûmesidir. Dînî edebin kaynaðý îmandýr; çünkü îman þerîatý, þerîat de edebi gerektirir.
Dipnotlar: 1) el-Ahzâb, 33/21. 2) Suyûtî, el-Câmiu’s-saðîr, I, 12. 3) Mesnevî, I, b. 78. 4) Mesnevî, I, b. 79. 5) el-Enfâl, 8/25. 6) bkz. el-Bakara, 2/61. 7) el-A’raf, 7/155. 8) el-Mâide, 5/114. 9) Mesnevî, I, b. 88. 10) bkz. Mesnevî, I, b. 91-92. 11) el-A’raf 7/11-16. 12) el-A’raf, 7/23. 13) Tâhiru’l-Mevlevî, Þerh-i Mesnevî, c. I, s. 114-115.
Ynt: Edep By: Eslemnur Date: 12 Kasým 2010, 17:36:36
Mevlâna Celaleddin Rumî k.s. Hazretleri, Mesnevî’sinde þöyle diyor:
“Allah’tan edebe muvaffak olmayý dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah’ýn lütfundan mahrumdur.
''Edep;bir tac imiþ Nur-u Hüda'dan,Giy ol tacý, emin ol her beladan''
radyobeyan