Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Buhari By: armaðan Date: 24 Nisan 2009, 23:32:46
Hadîs-i þerîf âlimlerinin en büyüklerinden ve velîlerden. Ýsmi Muhammed bin Ýsmâil bin Ýbrâhim bin Mugîre el-Ca'fî künyesi Ebû Abdullah'dýr. 810 (H.194) senesi Þevval ayýnýn yirmi yedinci Cumâ günü Buhâra'da doðdu ve Buhârî nisbesiyle þöhret buldu. Hadîs-i þerîf ilminde en yüksek dereceye yükseldi. Kur'ân-ý kerîmden sonra Ýslâm dîninin en kýymetli kitabý olan Buhârî-yi Þerîf adýyla meþhur hadîs kitabýný yazdý. 870 (H.256) senesi Ramazan bayramý gecesi Semerkant'ýn bir kasabasý olan Hartenk'de vefât etti. Cenâze namazý bayram namazýndan sonra kýlýnýp defnedildi.

Babasý seçilmiþ kimselerden ve hadîs rivâyet ehlinden idi. Evliyânýn büyüklerinden Abdullah ibni Mübârek ile sohbet etmiþ ilim ve feyz almýþtý. Duâsý kabûl olanlardandý. Hattâ birçok defâ; "Yâ Rabbî! Benim duâlarýmý isteklerimi kabûl etme, bir kýsmýný âhirete ayýr karþýlýðýný orada göreyim." derdi. Annesi de duâsý kabûl olanlardan sâlihâ bir hanýmdý. Buhârî, küçük iken babasý vefât etti. Onu annesi yetiþtirdi. Annesi Buhârî ile kardeþini yetiþtirme konusunda oldukça titiz davrandý. Babalarýndan mirâs kalan serveti, onlarýn tahsîli ve terbiyesi için harcadý. Buhârî'nin küçük yaþta bir hastalýktan dolayý gözleri görmez olmuþtu. Annesi tedâvî ettirmeye çalýþtý ise de, oðlunun körlüðü devâm etti. Çocuðunun görmesi için, uzun zaman duâ etti. Bir gece rüyâsýnda Ýbrâhim aleyhisselâmý görüp, duâ istedi. Ýbrâhim aleyhisselâm ona; "Üzülme, Allahü teâlâ oðlunun gözlerini geri verecek." diye müjdeledi. Sabah olunca Buhârî'nin gözleri tekrar görmeye baþladý.

Buhârî küçük yaþta iken, Buhâra'daki âlimlerden ilim öðrenmeye baþladý. Kâbiliyet ve zekâsýnýn üstünlüðü ile dikkati çekiyordu. Ýlk tahsil yýllarýnda, hadîs ilmini öðrenmeye ilgi duymaya baþladý. Kendisine hadîs ilmini öðrenmeye nasýl baþladýðý sorulduðunda; "Bu ilmi öðrenmeye kâtipler arasýnda kâtiplik yaparak baþladým. On yaþýna kadar böyle devâm ettim." cevâbýný vermiþtir. On yaþýndan îtibâren gönlüne hadîs ezberleme arzusu ilhâm edilince, hadîs âlimlerinin derslerine devâm etmeye baþladý. Henüz on beþ yaþýna girmeden, ezberinde yetmiþ bin hadîs-i þerîf vardý. Bu garip hâdiseyi duyanlar, hakîkaten bu kadar hadîs-i þerîfi ezberledin mi?" diye sorduklarýnda, onlara; "Evet! Hattâ yetmiþ binden daha fazladýr. Ayrýca bu hadîslerin kim tarafýndan rivâyet edildiðini, râvîlerin doðum ve ölüm târihlerini de biliyorum." dedi.

Bu ilimde o kadar yükselmiþti ki, hocalarý ile karþýlýklý ilmî münâzaralarda bulunurlardý. Nitekim hocasý Dâhilî, bâzý hadîs rivâyetindeki eksikliklerini onun yardýmýyla tamamladý. Zekâsýnýn keskinliði ve hâfýzasýnýn kuvveti ile etrâfýndakilerin hayret ve takdirini kazandý. On altý yaþýna gelince, Abdullah ibni Mübârek ve Veki' bin Cerrâh'ýn yazdýklarý hadîs kitaplarýný ezberledi. Bu yaþta, büyük din âlimlerinin yazýlarýný okuyup anlardý.

O zaman bilhassa hadîs ilmini öðrenmek için, meþhûr hadîs âlimlerinin bulunduðu ilim merkezlerine gitmek, ilim öðrenmek için önemli bir þart idi. Bu sebeple Ýmâm-ý Buhârî de on altý yaþýndan îtibâren, ilim öðrenmek için seyâhatlere çýktý. Pekçok ilim merkezine yaptýðý seyâhatleri kýrk yaþýna kadar devâm etti.

Kendisi anlatýr: "On altý yaþýnda iken Abdullah ibni Mübârek'in ve Veki' bin Cerrâh'ýn kitaplarýný ezberledim. Fýkýh ilminde müctehidlerin, bildirdiklerini öðrendim. Sonra annem ve kardeþim Ahmed'le birlikte hacca gittik. Hac farizasýný yaptýktan sonra, annemle kardeþim Buhâra'ya döndü. Ben Mekke'de kalýp, hadîs-i þerîf toplamaya baþladým. On sekiz yaþýna girdiðimde, Sahâbe ve Tâbiînin fetvâlarýný topladým. Bu arada Medîne'ye gittim. Resûlullah efendimizin kabr-i þerîfi baþýnda, geceleri ay ýþýðýnda Târih-ül-Kebîr adlý eseri yazdým. Bu kitapta yazdýðým ve ismi geçen her zâtýn, bende bir kýssasý vardý. Kitabý uzatmamak için bunlarý yazmadým." Ýmâm-ý Buhârî Mekke'de bulunduðu sýrada Abdullah bin Zübeyr el-Hamidî'den Þâfiî fýkhýný öðrendi. Ayrýca Târih-i Kebîr'ini yazarken istifâde ettiði Sahâbe ve Tâbiînin rivâyet ve fetvâlarýný da bu sýrada öðrendi.

Buhârî'nin gittiði ilim merkezleri; Mekke, Medîne, Baðdât, Basra, Kûfe, Mýsýr, Niþâbûr, Belh, Merv, Askalan, Dýmeþk, Hums, Rey, Kayseriyye ve diðer yerlerdir. Gittiði yerlerde, zamânýn meþhûr hadîs âlimleriyle görüþüp, onlardan hadîs-i þerîf dinledi. Ýþittiði hadîs-i þerîfleri yazdý ve ezberledi. O kadar kuvvetli zekâsý ve hâfýzasý vardý ki, hadîs-i þerîfi bir kere iþitince veya okuyunca hemen ezberliyordu. Haþid bin Ýsmâil þöyle anlatýr: "Buhârî, iþittiklerini küçük yaþýna raðmen yazmýyordu, ama ezberliyordu. Basra'da bizimle berâber hadîs âlimlerini dolaþýrdý, biz yazardýk, fakat o yazmazdý. Biz ona yazmamasýnýn sebebini sorar dururduk. Aradan on altý gün geçmiþti ki bize; "Yazdýklarýnýzý getirip gösterin bakalým." dedi. Ona yazdýklarýmýzý getirdik. O da bize, on beþ binden fazla hadîs-i þerîfin hepsini ezberden okuyuverdi. Sonra þöyle dedi: "Görüyorsunuz ki boþuna gelip, günlerimi heder etmemiþim!" O zaman hadîs ilminde hiç kimsenin onu geçemeyeceðini anladýk."

Süleymân bin Mücâhid þöyle anlatýr: "Bir gün Süleymân bin Selâm Bikendî'nin yanýna gitmiþtim. Yanýna varýr varmaz: "Biraz önce gelseydin, yetmiþ bin hadîs-i þerîf ezberlemiþ olan bir çocuk görecektin." dedi. Bu söz üzerine çok merak edip dýþarý çýktým. Bir çocukla karþýlaþtým. Bahsedilen çocuk budur diye düþünerek; "Yetmiþ bin hadîs-i þerîfi ezberleyen sen misin?" dedim. "Evet efendim, daha da fazlasýný ve Sahâbeden, Tâbiînden olup da, rivâyet ettiði hadîs-i þerîf ezberlediðim râvilerin, doðum ve vefât târihlerini, yaþadýklarý yerleri biliyorum..." dedi.

Kendisi þöyle anlatýr: "Hadîs öðrenmek için iki defâ Mýsýr'a ve Þam'a, dört defâ Basra'ya gittim. Hicaz'da altý sene kaldým. Hadîs âlimleri ile birlikte Baðdât ve Kûfe þehirlerine kaç defâ gittiðimi sayamam." Ýmâm-ý Buhârî, bu seyâhatlerinde binden fazla âlimden hadîs ve diðer ilimleri öðrenmiþ ve nakletmiþtir. Hocalarýndan bir kýsmý þu zâtlardýr:

Buhâra'da; Muhammed bin Selâm el-Bikendî, Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî, Muhammed bin Yûsuf el-Bikendî, Ýbrâhim bin el-Eþ'as. Mekke'de; Abdullah bin Zübeyr el-Hamidî el-Mekrî, Ebû Sâbit Muhammed bin Abdullah, Ahmed bin Muhammed el-Ezrâkî. Medîne'de; Abdülazîz el-Üveysî, Mutarrýf bin Abdullah. Vâsýt'ta; Amr bin Muhammed bin Avn. Baðdât'ta; Þüreyc bin en-Nu'mân, Muhammed bin Îsâ et-Tabbaî, Ali bin Mensûr. Basra'da; Ebû Âsým en-Nebil eþ-Þeybânî, Bedel bin el-Minber, Muhammed bin Abdullah el-Ensârî, Ömer bin Âsým el-Kilâbî, Abdurrahmân bin Muhammed bin Hammâd, Abdullah bin Gedânî. Kûfe'de; Ebû Nuaym el-Fazl bin Dükayn, Talak bin Ganem, Hasan bin Atiyye, Abdullah bin Mûsâ, Hâlid bin Muhalled, Hallad bin Yahyâ, Ferve bin Ebi'l Magraî. Mýsýr'da; Saîd bin Ebî Meryem, Abdullah bin Sâlih-il-Kâtip, Saîd bin Tüleyd, Amr bin Rebi' bin Târýk. Þam'da; Ebû Mesher, Ebû Nasr-il-Ferâdisî. Rey'de; Ýbrâhim bin Mûsâ el-Hâfýz. Merv'de; Ali bin el-Hasan bin Þekik, Abdan bin Osman el-Mervezî, Muâz bin Esed, Sadaka bin el-Fazl. Niþâbûr'da; Yahyâ bin Yahyâ, Biþr bin el-Hakem, Muhammed bin Yahyâ ez-Zühlî. Kayseriyye'de; Muhammed bin Yûsuf el-Feryâbî. Hums'ta; Ebü'l-Mugîre, Ahmed bin Hâlidî Vehbî, Ebü'l-Yemân, Yahyâ el-Vehazî, Ali bin Ayas. Askalan'da; Âdem bin Ebî Ayas. Ayrýca Ali bin el-Medînî, Ahmed bin Hanbel, Yahyâ bin Maîn, Ýsmâil bin Ýdris el-Medînî Ýshâk bin Râheveyh, Süleymân bin Harb, Ebû Gassan en-Nehbî, Ubeydullah bin Mûsâ el-Absî, Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî, Abdülkuddüs bin el-Haccâc ve baþkalarý.

Buhârî hazretleri, hadîs-i þerîflerin râvilerini çok inceler, dînin emirlerine uymayan, edeplerini gözetmeyen, ahlâkýnda kusur bulunan kimselerin rivâyet ettiði hadîs-i þerîfleri almazdý. Hadîs-i þerîfin metnini ezberlediði gibi, o hadîs-i þerîfi rivâyet eden zâtlarýn künyesini, doðum-ölüm târihlerini, ahlâkýný, yaþayýþýný, kimden rivâyette bulunduðunu, o râviden baþka kimlerin hadîs-i þerîf aldýðýný hep öðrenir, ezberlerdi. Bir kimse hadîs rivâyetinde ve râvilerin senedinde hatâya düþse, hemen Ýmâm-ý Buhârî hazretlerini bulur, doðrusunu ondan öðrenirdi.

Buhârî'den hadîs-i þerîf iþitip, rivâyet edenlerin sayýsý doksan binden fazladýr. Gittiði yerlerde, etrâfý hadîs-i þerîf almak ve öðrenmek isteyenlerle dolup taþardý. Niþâbûr'a gittiðinde kendisini dört bin kiþi karþýlamýþtý.

Hadîs ilminde çok yüksek bir dereceye yükselen Buhârî, üç yüz binden fazla hadîs-i þerîfi senetleriyle birlikte ezberledi. Bu sebeple kendisine Hadîs imâmý adý verildi ve Ýmâm-ý Buhârî adýyla meþhur oldu.

Ýmâm-ý Buhârî'den hadîs-i þerîf rivâyet eden hadîs âlimlerinden bir kýsmý þu zâtlardýr:

Ebû Îsâ et-Tirmizî, Ýbn-i Ebî Dâvûd, Muhammed bin Nasru'l Mervezî, Müslim bin Haccâc, Sâlih bin Muhammed, Ýbrâhim bin Ýshâk el-Harbî, Ebû Bekir bin Huzeyme, Ebû Zür'a, Ebû Kays Muhammed bin Cum'a bin Saîd, En-Nesâî, Muhammed bin Ahmed ed-Dülâbî, Ebû Hâtim ibni Ebiddünyâ, El-Fazl bin Abbâs er-Râzî, Ebû Kureyþ Muhammed bin Cum'a-el-Kühistânî, Muhammed Yûsuf el-Firebrî ve diðerleri.

Ýmâm-ý Buhârî âlimler arasýnda; müslümanlarýn imâmý, hadîslerin dayanaðý, dînin koruyucusu ve baþka lakablarla anýldý.

Ýbn-i Huzeyme onun hakkýnda; "Bu gök kubbenin altýnda Resûlullah efendimizin hadîs-i þerîflerini Ýmâm-ý Buhârî'den daha iyi bilen, onu daha fazla ezberlemiþ kimseye rastlamadým."

Yâkûb bin Ýbrâhim Devrâkî; "Ýmâm-ý Buhârî, bu ümmetin fakîhidir." dedi.

Baðdatlýlar onun hakkýnda þiir olarak:

"Aralarýnda kaldýðýn müddetçe

Müslümanlar hayýr içindedir

Kaybedildiðin zaman

Senden sonra artýk hayýr yoktur."

diye söylediler.

Ýmâm-ý Buhârî, gerek akranlarýnýn, gerekse hocalarýnýn sonsuz iltifatlarýna kavuþmuþtur. Ahmed ibni Hanbel, Horasan'ýn, onun gibi birisini yetiþtirmediðini söyledi. Ali Ýbnu'l-Medînî de; "Ýmâm-ý Buhârî, kendisi gibi birisini görmemiþtir." demiþtir. Ahmed ibni Hamdün anlatýr: "Ýmâm-ý Müslim, Ýmâm-ý Buhârî'ye geldi, ilimdeki üstünlüðünü görerek alnýndan öptü, sonra; "Müsâade et de, ayaklarýný da öpeyim, ey üstâdlarýn üstâdý, muhaddislerin efendisi, hadîs tabîbi!" dedi. Bundan sonra Ýmâm-ý Müslim, bir hadîs hakkýnda suâl sordu ve cevâbýný aldýktan sonra; "Sana, yalnýz hased edenler düþman olur. Þehâdet ederim ki, dünyâda senin bir eþin daha yoktur." dedi.

Ýmâm-ý Buhârî'nin ibâdetteki huþû ve ihlâsý, çok fazla idi. Bir defâ namaz kýlarken arýlar kendisini tam on yedi defâ soktuðu halde namazýný bozmadý. Çünkü onlarýn soktuðunu duymuyordu.

Ýmâm-ý Buhârî'ye babasýndan çok mal, para kalmýþtý. Herkese iyilik ederdi. Çok cömerd idi. Mürüvvet, baþkalarýna iyilik yapan; verâ, haram ve þüphelilerden sakýnan ve ihtiyat sâhibi idi. Fakirlere çok sadaka verir, talebelerinin ihtiyaçlarýný kendisi karþýlardý. Kendisi çok az yer, günde iki-üç bâdem ile iktifâ ederdi. Dört sene hiç yemek yemeyip, sâdece ekmek ile idâre etti. Bir zaman hastalandý. Doktorlar; "Bu hastalýk, sâdece kuru ekmek yemekden meydana gelmiþtir." dediler. Bundan sonra bir bardak su ve ekmek ile idâre etti. Babasý; "Malýma, bir dirhem haram ve þüpheli malýn karýþtýðýný bilmiyorum." dediði için, helâl mal olarak bildiði, yalnýz babasýnýn malýndan yerdi.

Ýmâm-ý Buhârî hazretleri, bayram günleri hâriç bütün yýlýný oruçla geçirirdi. Þüphelilerden dâimâ kaçardý. Gýybetten çok korkardý. Sebebi soruldukta; "Ýsterim ki Rabbime kavuþtuðumda hiç gýybet etmemiþ olayým ve böyle bir þey için kimse beni aramasýn." dedi. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkar ilim ve ibâdetle meþgûl olurdu. Üç günde bir hatim ederdi. Sonra duâsýný yapýp; "Her hatim sonunda yapýlan duâ makbûldür." buyururdu. Ramazân-ý þerîf gecelerinde arkadaþlarýna namaz kýldýrýr, her kýldýrdýðýnda Kur'ân-ý kerîmin üçte birini okurdu.

Ýmâm-ý Buhârî Baðdât'a geldiðinde, buradaki hadîs âlimlerinden çoðu toplanýp, Ýmâm-ý Buhârî'yi imtihân etmek istediler. Yüz tâne hadîs-i þerîfin metin (Peygamber efendimizin mübârek sözleri) ve sened (bir hadîs-i þerîfi nakleden zâtlarýn isim silsilesi) kýsýmlarýnýn yerlerini deðiþtirdiler. Bu þekilde deðiþtirdikleri hadîs-i þerîflerden, bir kiþiye on hadîs-i þerîf vererek, on kiþiyi Ýmâm-ý Buhârî'ye gönderdiler. Bu kimseler, Ýmâm-ý Buhârî'nin bulunduðu meclise gelip, herbirisi yanlarýnda bulunan hadîs-i þerîfleri okuyup; "Bu hadîs-i þerîfi biliyor musunuz?" diye sordular. Ýmâm-ý Buhârî "Bu söylediðiniz þekilde bir hadîs-i þerîf bilmiyorum." dedi. On kiþi, onar hadîs-i þerîfi okuyup bitirdikleri zaman, Ýmâm-ý Buhârî birinci kimseye dönüp; "Senin okuduðun birinci hadîs-i þerîfin metni böyle, isnâdý da þöyledir diyerek, onlarýn okuduklarý sýra ile birden yüze kadar hadîs-i þerîfleri, sened ve metinlerini doðru olarak okudu. Bunun üzerine oradakilerin hepsi, Muhammed Buhârî'nin hâfýzasýnýn kuvvetliliðini, hadîs ilmindeki yüksekliðini anlayýp kabûl ettiler.

Ebû Bekir Medînî þöyle anlatýr: "Bir gün Niþâbûr'da Ýshâk bin Râheveyh'in yanýnda idik. Ýmâm-ý Buhârî de vardý. Ýshak bin Râheveyh bir hadîs-i þerîf okudu. Bu hadîs-i þerîfi Atâ Keyhârânî yazýp, rivâyet etmiþti. Ýshâk bin Râheveyh, Ýmâm-ý Buhârî'ye dönüp; "Keyhâran neresidir?" dedi. Ýmâm-ý Buhârî de; "Yemen'de bir köydür. Hazret-i Muâviye bin Ebî Süfyân, Eshâb-ý kirâmdan birini oraya göndermiþti. Atâ Keyhârân ondan iki hadîs-i þerîf iþitmiþti." dedi. Bunun üzerine Ýshak bin Râheveyh; "Ey Ebû Abdullah (Buhârî), sanki sen aralarýnda yaþamýþ gibi bildin." dedi.

Yûsuf bin Mûsâ þöyle anlatýr: "Basra Câmiinde idim. Birisi, ey ilim ehli, Muhammed bin Ýsmâil Buhârî Basra'yý teþrif etmiþtir. Ýlminden istifâde etmek isteyenler gelsin, diye baðýrdý. Gidip baktýk ki, genç bir zât direk arkasýnda namaz kýlýyordu. Namazýný bitirdikten sonra, büyük bir kalabalýk etrâfýný sardý. Oturup, kendilerine hadîs-i þerîf yazdýrmasýný istediler. O da bu isteklerini kabûl edip, onlara söyleyip, yazdýrdý. Sonra, onun geldiðini baðýrarak ilân eden kimse tekrar baðýrýp, yarýn da falan yerde hadîs-i þerîf imlâ ettirip, yazdýracak dedi. Ertesi gün fýkýh âlimleri, hadîs âlimleri ve diðer âlimler, Ýmâm-ý Buhârî'nin yanýna geldiler. Etrâfýnda toplananlar bin kiþi kadardý. Ondan hadîs-i þerîf yazmak için bekliyorlardý. Ýmâm-ý Buhârî yazdýrmaya baþlamadan önce bir konuþma yaptý. Bu konuþmasýnda; "Ey Basra ehli!Ben genç birisiyim. Benden hadîs-i þerîf iþitmek istediniz. Size herkesin istifâde etmesi için, Basra âlimlerinden rivâyet ettiðim hadîs-i þerîfleri yazdýracaðým." dedi. Oradakiler bu sözleri hayretle dinlediler. Ýmâm-ý Buhârî bu sözlerinden sonra etrâfýný saran büyük kalabalýða hadîs-i þerîf yazdýrmaya baþladý. Sizin Basra þehrinden olan Abdullah bin Osmân bin Hable bin Ebî Revad'dan naklediyorum. O da Þu'be'den, o da Mansûr'dan ve diðer râvilerden, onlar da Sâlim bin Ebî Ca'd'dan, bu da Enes bin Mâlik'in þöyle dediðini nakletmiþtir: Bir köylü, Peygamber efendimize gelip; "Yâ Resûlallah, insan kavmini sever." dedi. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz; "Kiþi sevdiði ile berâberdir." buyurdu. Bundan sonra Ýmâm-ý Buhârî þöyle devâm etti: "Bu hadîs-i þerîf, sizde bu rivâyet yoluyla yok, siz bunu Mansûr'un, Sâlim'den rivâyeti ile biliyorsunuz." dedi. Sonra yazdýrmaya devâm ederek yazdýrdýðý her hadîs-i þerîf için; "Siz bunu þu râvilerin rivâyetiyle biliyorsunuz." diyerek hem kendi rivâyet ettiði râvi zincirini saydý, hem de Basralýlarýn, ayný hadîs için bildikleri rivâyet zincirini söyledi..."

Ýmâm-ý Buhârî bu ilmî üstünlüðü ile çok kýymetli eserler yazdý. Bunlardan bâzýlarý þöyledir: 1) Câmi-us-Sahîh: En büyük ve en meþhur eseridir. Sahîh-i Buhârî ismiyle tanýndý. Hadîs-i þerîfleri toplayan en kýymetli kitabýdýr. Ýmâm-ý Buhârî hazretleri bu eserine Sahîh denilmesinin sebebini þöyle anlatýr: "Rüyâda Peygamber efendimizi gördüm. Karþýlarýnda oturuyordum ve elimde bulunan yelpazeyi sallayýp, mübârek vücûdunu serinletiyor, mübârek yüzüne yaklaþmak istiyen sinekleri uzaklaþtýrýyordum. Büyük zâtlar bu rüyâmý; "Sen, Peygamberimiz aleyhisselâmýn hadîs-i þerîflerini, O'nun sözü imiþ gibi uydurulan yalanlardan ayýrýrsýn." þeklinde açýkladýlar. Bundan sonra, çok uðraþarak, sahîh hadîsleri topladým ve bu þekilde meydana gelen eserin ismi Sahîh oldu."

Ýmâm-ý Buhârî hazretleri bu eserini Mescid-i Harâm'da yazdý. Her bir hadîs-i þerîfi yazmadan önce istihâreye, iþin hayýrlý olup olmayacaðýný anlamak için abdest alýp iki rekat namaz kýldýktan sonra doðru rüyâ görmek ile hakîkatý öðrenmek üzere uykuya yattý. Ýmâm-ý Buhârî zemzem suyu ile gusledip Kâbe'de, Makâm-ý Ýbrahîmin gerisinde iki rekat namaz kýlýp, koyduðu saðlam usüllere göre sahîh olduðu kesin belli olan hadîs-i þerîfleri yazdý. Bu kitabý müsveddeden temize çekme iþini de, Medîne-i münevverede Peygamber efendimizin kabr-i þerîfi ile minberi arasýnda "Ravda-i Mutahhera"da yaptý. Bu eserini nasýl yazdýðýný kendisi þöyle anlatýr: "Câmi-us-Sahîh kitabýný, altý yüz bin hadîs-i þerîf arasýndan seçtim. Her hadîs-i þerîfi kitaba koymadan önce gusledip, iki rekat namaz kýlýp, istihâreye yattým. Ondan sonra hadîs-i þerîfi kitaba koydum. Bunlarý yapmadan hiçbir hadîsi yazmadým. Bunu on altý yýlda tamamladým. Bu kitapta sahîh hadîsleri bildirdim. Bununla berâber almadýðým, yâni bu kitapta olmayan hadîsler bunlardan çok fazladýr."

Ýmâm-ý Buhârî hazretlerinin yazdýðý bu hadîs-i þerîf kitâbý Ýslâm âleminde büyük hürmet ve itibâr gördü.

Ebû Muhammed Mûsenî, Kur'ân-ý kerîmi ve Sahîh-i Buhârî'yi tâzim ve hürmet için, baþtan sona kadar altýn suyu ile yazdý. Allahü teâlânýn kitâbýna ve Resûlullah efendimizin sünnetine olan hürmet ve baðlýlýðýnýn çokluðu sebebi ile, yapmayý göze aldýðý bu çok zor ve aðýr çalýþma netîcesinde, dokuz cildlik bir eser meydana geldi.

Bir kimse, Buhârî-yi Þerîf'i hangi niyetle baþtan sona kadar okuyup hatmederse, maksadý en güzel þekilde hâsýl olur. Tâûn hastalýðý zamanlarýnda bir evde okunsa, Allahü teâlâ o evde bulunanlarý tâûndan muhâfaza eder.

Sözleri dinde sened olan çok yüksek âlimlerden bir çoðu, dert ve belâlardan, hastalýk ve sýkýntýlardan kurtulmak ve bir çok þeylere kavuþmak için, Buhârî-yi Þerîf'i okuyup vesîle etmiþlerdir. Böylece maksadlarýný da elde etmiþ ve onu kendileri için ilâç kabûl etmiþlerdir. Hadîs âlimlerinden bir zât þöyle anlatýr: "Karþýlaþtýðýmýz müþkül hâllerde, kendim ve baþkalarýnýn sýkýntýdan kurtulmamýza vesîle olmasý için, yüz yirmi defâ kadar Buhârî-yi Þerîf okudum. Her defâsýnda hangi niyet ile okumuþ isem, maksadým hâsýl oldu. Bu kitap hangi evde bulunursa, evi yanmaktan, hangi gemide bulunursa, o gemiyi batmaktan Allahü teâlâ korur."

2) Târih-i Kebîr, 3) Târih-i-Evsat, 4) Târih-is-Sagîr, 5) Kitâb-ud-Duafâ- is-Sagîr, 6) El-Edeb-ül Müfred, 7) Birr-ül-Vâlideyn, 8-Tefsîr-ül-Kebîr, 9) Kitâb-ül-Hibe, 10) Kitâb-ul-Mebsût, 11) Kitâb-ül-Fevâid, 12) Esmâ-üs- Sahâbe ve diðerleridir.

Ýmâm-ý Buhârî ömrünün son yýllarýnda, Niþâbûr'a döndüðünde, ilimdeki üstünlüðünü bilenler etrafýnda toplanmýþtý. Ýlim meclisine devâm edenlerin çokluðu ve gördüðü îtibar, bâzý kimselerin kýskanmasýna ve iyi olmayan tutum içine girmelerine yol açtý. Bundan dolayý Niþâbûr'dan ayrýlýp, Buhâra'ya gitti. Buhâra'ya varýnca vâli Hâlid bin Ahmed, Ýmâm-ý Buhârî'ye haber gönderip, eserlerini alýp, yanýna gelmesini, onlarý bizzat kendisinden dinlemek istediðini bildirdi. Ayrýca kendi çocuklarý için husûsî hadîs-i þerîf dersi vermesini istedi. Bunun üzerine Ýmâm-ý Buhârî; "Ben ilmi, emîrin kapýsýna götürüp zelîl etmem. Eðer ilmi istiyorsan, mescidde, yâhut evimdeki ilim meclisinde hazýr bulun. Bu sözümü kabûl etmezsen, beni kürsüde ders vermekten men et de Allah katýnda mâzur olayým. Halbuki ben, Peygamber efendimizin; "Her kime bir ilimden sorulur, o da onu gizlerse, kýyâmet günü ateþten bir gem vurulur." hadîs-i þerîfi gereðince, ilmi gizleyemem." dedi. Çocuklarý için husûsi ders vermesini istemesine karþý da:

"Ben, bir kýsým kimseleri hadîs-i þerîf dersinden men edip, birkaç kiþiye ders veremem." dedi. Bunun üzerine vâli, Ýmâm'ýn Buhârâ'dan çýkmasý emrini verdi. Ýmâm-ý Buhârî, vâliyi Allahü teâlâya havâle edip, Buhâra'dan çýktý. Aradan bir ay geçmeden bu vâli görevinden alýndý. Bir merkebe bindirilip, þehri dolaþtýrýldý ve "Kötü iþler yapanýn sonu iþte budur." diye baðýrýlmasý emri geldi. Vâlinin sözlerine uyarak, Ýmâm-ý Buhârî'ye çeþitli ezâ ve cefâlarda bulunan kimselerin de her birine, insanlarýn ders ve ibret alacaklarý çeþitli belâlar isâbet etti.

Ýmâm-ý Buhârî hazretlerinin Buhâra'dan çýkýþ haberi üzerine, Semerkantlýlar kendisini dâvet ettiler. Giderken yolda Semerkantlý bir topluluðun kendisini isteyip, bir kýsmýnýn istemediði haberini alýnca, Hartenk'de akrabâlarýnýn yanýnda kaldý. Ýnsanlarýn bu hâlinden kalbi daraldý ve caný sýkýldý. Teheccüd namazýndan sonra ellerini açýp, "Yâ Rabbî! Yeryüzü bu geniþlikle bana dar oldu. Beni tarafýna al!" diye duâ etti. O ay, orada hastalandý ve Ramazan bayramý gecesi vefât etti.

Abdülvâhid bin Âdem Tevâvisî þöyle anlatýr:

"Peygamber efendimizi rüyâmda gördüm. Eshâb-ý kirâmdan bâzýlarý ile berâber bir yerde durdular. Yanlarýna gelip selâm verdim. Selâmýmý aldýlar. Daha sonra burada durmalarýnýn hikmetini sordum. "Muhammed bin Ýsmâil Buhârî'yi bekliyorum." buyurdular. Birkaç gün sonra Ýmâm-ý Buhârî hazretlerinin vefât ettiðini öðrendim. Hesâb ettim. Peygamber efendimizi gördüðüm zaman vefât etmiþti."

Ýmâm-ý Buhârî vefât ettikten sonra, elbisesi soyuluncaya kadar garip bir þekilde terledi. Ölümünden önce; "Beni üç parça beyaz bez ile kefenleyiniz." diye vasiyet etmiþti. Cenâzesi yýkanýp kefenlendi ve cenâze namazýndan sonra defnedildi. Vefât ettiðinde 62 yaþýnda idi. Vefâtýndan birkaç gün sonra, mezarýndan güzel bir koku çýkmaya baþladý ve günlerce devâm etti. Mezarýna doðru bilezik gibi bir ýþýk hâlesi indi. Görenler hayret ettiler, hücûm edip topraðýndan götürmeye baþladýlar. Öyle ki, kabir açýlacak duruma geldi. Her ne kadar mezarý korumak için bekçi tutulmuþsa da, halkýn hücûmu önlenemedi. O zaman mezarýn çevresine aðaçtan bir engel yaptýlar. Böylece gelenler o engelden geçip kabre yanaþamadýlar.

Recâ bin Mûrcî, Ýmâm-ý Buhârî hakkýnda; "O, Allahü teâlânýn büyüklüðünü gösteren delillerden biri idi." dedi.

Necm bin Fadl anlatýr: "Rüyâmda Peygamber efendimizi gördüm. Ýmâm-ý Buhârî hazretleri arkasýnda idi. Resûlullah efendimiz bir adým hareket etse o da bir adým atýyor ve ayaðýný Resûlullah efendimizin kaldýrdýðý yere koyuyor, onun izi üzerinde gidiyordu.

     Ýlmi  Zelil  Edemem

Ýmâm-ý Buhârî'nin ilminin üstünlüðü,
Yayýlýnca her yere, dîninin bütünlüðü,

Ýnsanlar hayran kalýp, koþtular kendisine,
Ve binlerce talebe, üþüþtüler dersine.

Lâkin kýskandý onu, bâzýlarý mâlesef,
O dahî çok üzülüp, onlara etti esef.

Göç etti Niþâbûr'dan, Buhârâ'ya nihâyet,
Ýnsanlar akýn akýn, ettiler hep ziyâret.

O yere teþrîfleri, eriþince vâliye,
Bir haberci gönderdi: "Yanýma gelsin!" diye.

O kimse de gelerek, dedi ki: "Efendimiz!
Sizi, huzûrlarýna, çaðýrýyor vâlimiz.

Ýlmi, bizzat dinlemek, istiyor aðzýnýzdan,
Ayrýca bir isteði, olacak zâtýnýzdan,

Ýlim öðretmek için, kendi çocuklarýna,
Bekliyor vâli þimdi, sizi huzûrlarýna."

Bu teklif karþýsýnda, düþündü, durdu biraz,
Buyurdu: "Benim ona, gitmem hiç uygun olmaz.

Ben onun ayaðýna, gidersem bu iþ için,
Ýlmi zelil ederim, doðrusu budur iþin.

Zîrâ ilim, herþeyden, þereflidir azîzdir,
Bu ise ilim için, hakâret-i bârizdir.

Kim ilme tâlip ise, gelir ilmin yanýna,
Ve lâkin âlim gitmez, kimsenin ayaðýna.

O dahî istiyorsa, bir husûsu öðrenmek,
Buraya gelmelidir, ilme çok tâzîm gerek.

Çocuklarýna dahî, ders veririm ben ama,
Onlar da zahmet edip, gelmeliler yanýma.

Zîrâ tahsis edersem, vakti o bebelere,
Haksýzlýk olmuþ olur, sâir talebelere.

Herkes gibi onlar da, gelirse bize þâyet,
Edinirler onlar da, çok ilim ve mârifet."

Lâkin anlýyamadý, vâli bu hakîkati,
Bir haber gönderdi ki: "Terk etsin memleketi!"

Hazret-i Ýmâm ise, çok üzüldü bu hâle,
Çýktý, lâkin Allah'a, etti onu havâle.

Bir ay geçmemiþti ki, bu iþin üzerinden,
Yolsuzluk sebebiyle, alýndý görevinden.

Bir merkebin üstüne, bindirildi o vâli,
Ve gelip tükürdüler, ona cümle ahâli.

Çoluk, çocuk toplanýp, ettiler çok hakâret,
Ve onun bu hâlinden, insanlar aldý ibret.

Hazret-i Ýmâm ise, giderken Semerkand'a,
Dedi-kodu iþitti, yine kendi hakkýnda.

Ýnsanlarýn hâlinden, bir hayli üzülerek,
Daraldý temiz rûhu ve caný sýkýldý pek.

Bir gece teheccüdde, yalvardý Allah'ýna:
"Yâ Rabbî, al rûhumu, dar geldi dünyâ bana"

Hastalandý âniden, bir bayram arefesi,
Vefât etti nihâyet, o bayramýn gecesi.

Kabrinden bir hoþ koku, yayýlýrdý her gece,
Hem de hiç azalmayýp, devâm etti günlerce.

Sonra gökten kabrine, indi bir nûr þûlesi,
Bir hayret kaplamýþtý, bunu gören herkesi.

Ne  Güzel  Rüya  Görmüþsün!

Nasr bin Hasan es-Semerkandî anlatýr: "1071 senesi yaðmursuzluk yüzünden Semerkant'ta büyük bir kýtlýk oldu. Halk bir kaç defâ yaðmur duâsýna çýktýysa da yaðmadý. O civarda yaþayan sâlih bir zât, Semerkant kâdýsýna gelerek; "Bir rüyâ gördüm size arz edeyim mi?" dedi. Kâdý "Anlat dinleyelim." dedi. Adam; "Gördüm ki sen önden, halk arkandan Semerkant'tan çýkýyorsunuz ve Ýmâm-ý Buhârî hazretlerinin mezarý baþýnda duâ ediyorsunuz." dedi ve olur ki cenâb-ý Hak bu sebepten bize yaðmur gönderir." diye de ilâve etti. Buna karþýlýk kâdý; "Ne güzel rüyâ görmüþsün." dedi. Daha sonra Kâdý efendi önden halk arkadan Hartenk'e doðru yola çýktýlar. Ýmâm-ý Buhârî hazretlerinin kabrine gelince gönülden duâ ettiler. Kimisi gözyaþlarý döktü ve onun hürmetine Allahü teâlâdan rahmet dilediler. Duâdan az zaman sonra yaðmur yaðmaya baþladý. Öyle yaðmur yaðdý ki yedi gün Hartenk'te beklemek zorunda kaldýlar. Semerkant'a gidemediler.

1) Sahîh-i Buhârî
2) El-A'lâm; c.6, s.34
3) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.9, s.47
4) Tam Ýlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (48. Baský) s.1045
5) Eshâb-ý Kirâm; s.205
6) Vefeyât-ül-A'yân; c.4, s.188
7) Târih-i Baðdât; c.2, s.4
8 Tehzîb-ül-Esmâ vel-Luga; c.1, s.27
9) Tabakât-üþ-Þâfiîyye; c.2, s.212
10) Tabakât-ý Hanâbile; c.1, s.271
11) Þezerât-üz-Zeheb; c.2, s.134
12) Ýrþad-üs-Sâri; c.1, s.31
13) Keþf-üz-Zünûn; c.1, s.541
14) Kâmûs-ül-A'lâm; c.2, s.1251
15) Tezkiret-ül-Huffâz; c.2, s.555
16) Tabakât-ül-Müfessirîn; c.2, s.100
17) El-Bidâye ve'n-Nihâye; c.11, s.24
18) Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.16
19) Mir'ât-ül-Cinân; c.2, s.167
20) Miftâh-us-Seâde; c.2, s.130
21) El-Lübâb; c.1, s.231
22) En-Nücûm-üz-Zâhire; c.3, s.25
23) Fihrist; s.230
24) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.9, s.52
25) Rehber Ansiklopedisi; c.3, s.109
26) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.217
27) Ýslâm Târihi Ansiklopedisi; c.3, s.122

Ynt: Buhari By: Bilal2009 Date: 30 Eylül 2020, 16:33:09
Esselamu aleyküm Hadis ilminin en büyüðü diyebiliriz . Allah cümlesinden razý olsun Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Buhari By: Sevgi. Date: 02 Ekim 2020, 01:08:44
Aleyküm Selâm. Paylaþým için Allah razý olsun kardeþim. Rabb'im ilmimizi artýrsýn inþaAllah



radyobeyan