Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz )
Pages: 1
Irmak By: sidretül münteha Date: 08 Kasým 2010, 21:17:44
Irmak




N’ola tâcým gibi baþýmda götürsem dâim,

Kadem-i pâkini ol Hazret-i Þâh-ý Rüsulün
                              (I. Sutltan Ahmet Han)



Ortalýk toz duman.

Kopan fýrtýna; öylesine þiddetli ki, dallarý ile yere kapanýp kapanýp doðrulan aðaçlarý bile köklerinden söküp havaya savuracak gibi. Göz, bir karýþ ötesini seçemiyor.

Bir ara amansýz fýrtýna uslanýr gibi olunca göðe doðru dönerek yükselen hortum, sakin sakin tüten bir duman haline geliyor. Derken duman, bulutlara doðru süzülerek gözden kayboluyor ve bu defa bir ateþ yýðýný fark ediliyor.

Ve âb-ý hayat gibi pýrýl pýrýl bir ýrmak.

Bir ses duyuluyor:

– Kim bu sudan adalet, ölçü ve güzellikle içerse kanar; kim hýrsla kullanýrsa belâ bulur!...

..........

Bu rüya, Mürsed ibni Külâl’i gecenin bir yarýsýnda korku ile uykudan uyandýrmýþtý.

Þâný dört bir yaný tutmuþ olan bu padiþah, uyandýðýnda alnýnýn boncuk boncuk ter, saçlarýnýn suya girmiþ kadar ýslak olduðunu gördü... bir rüya hali yaþamýþtý ama neler görmüþtü; rüyâda ne vardý, hatýrlamýyordu...

O sabah, o gün ve daha kaç gün düþündüyse de rüyayý bir türlü hatýrlayamadý. 

Hatýrlayamadýkça da huzursuzluðu arttý. Öyle ki bu yüzden devlet iþleri bile aksar oldu.

Aralarýnda oðlu ve kardeþi de bulunan kâhinler dahi O’na yardým edememiþ; rüyanýn ne olduðunu bilememiþlerdi.

Rüya, padiþaha dert olmuþtu. Baþýna bir þey geleceðinden korkuyordu. Bu halden azýcýk kurtulmak, can sýkýntýsýný atmak için birgün ormana ava çýktý. 

Sýk aðaçlar arasýnda zamanýn nasýl geçtiði belli olmuyordu. 

Herkesin kendini av heyecanýna kaptýrdýðý bir ânda Mürsed ibni Külâl, gördüðü ceylaný avlama telâþý ile yolunu kaybederek askerlerinden uzaklara düþtü. 

... Saatler geçmiþ, ne ceylaný vurabilmiþ ne de yolu bulmuþtu; açlýk ve bitkinliði son haddinde idi.

Bu vaziyette iken yorgun gözleri, ileride daðýn eteðinde bir ev olduðunu farketti.

Bütün kuvvetini toplayarak daða doðru gitti; eve yaklaþtýðýnda kapýdan ihtiyar bir kadýn çýkarak O’nu hürmetle karþýlayýp davet etti.

Mürsed, teþekkür ederek eve girdi.

 
Yaþlý kadýnýn gösterdiði sedire oturmasý ile uyuyup kalmasý bir oldu...

Gözlerini açtýðýnda baþ ucunda bekleyen yirmi yaþlarýnda bir kýz gördü. Kýz, Mürsed’e:

– Padiþahým hoþ geldiniz. Evimiz sizinle þereflendi. Geçmiþ olsun; Allâh sizi her türlü dertten korusun.

– Teþekkür ederim.

– Zâtý devletleri yemek emrederler mi?

Misafir, bir ân için “acaba bir oyuna mý geliyorum” diye düþündü. Kýz karþýsýndakinin tereddütünü anladý ve:

– Padiþahým, yüksek hatýrýnýzý hoþça tutunuz. Canýmýz uðruna feda olsun. Kýlýnýza zarar gelmesini istemeyiz, deyince Mürsed rahatladý. 

Küçük ve sade dað evi huzur ve emniyet dolu idi. Ev sahibesi iyi, olgun ve ölçülüydü...

Açýk kapýdan süzülen rüzgâr, baygýn bir kýr çiçeði kokusunu odaya taþýyordu.

Padiþah sordu:

– Beni kabul eden yaþlý kadýn anneniz mi?

– Evet, annemdir.

– Ýsminiz ne?

– Ufeyra!

– Benimkini de biliyor musunuz?

– Tabiî padiþahým. Ýsminiz Mürsed ibni Külâl. Yalnýzca isminizi deðil gördüðünüz ve derdine düþtüðünüz rüyayý da biliyorum. 

Padiþah, heyecandan az kalsýn ayaða fýrlayacaktý. Zor hakim oldu kendine.

– Çabuk anlat, hemen!

Kýz, sükûnetini bozmadan saymaya baþladý... fýrtýna, duman, ateþ ýrmaktan güzellik ve çirkinlikle içenler.

... Ufeyra söyledikçe Mürsed, tek tek hatýrladý. Kuþ kadar hafifledi. Sanki kaybettiði çok deðerli bir þeyi yeniden bulmuþtu:

– Senin herhangi bir insan olmadýðýn belli. Öyle olsaydý zaten bu ýssýz daðlarda ne arardýn. Ayrý ve üstün bir tarafýn olmalý. O yüzden rüyamý yorumlamaný da istiyorum. Bunu yapabilir misin?

– Ondan kolay ne var padiþahým?

Bunu dedikten sonra, karþýdaki divanýn kenarýna oturarak anlatmaya baþladý. Bal renkli bir ikindi güneþi, küçük pencerenin camlarýndan girerek odayý bakýra çalan bir renge boyuyordu.

– ‘Fýrtýna ve hortum’ padiþahlara iþarettir. ‘Duman’, padiþahý çekemeyenleri imâ ediyor. ‘Ateþ’, münafýklýk demek. ‘Irmak’, yeni bir dinin geleceðine müjde; ‘ses’, o dini teblið edecek Peygambere alâmet, sudan güzel güzel içenler Peygambere tâbi olacaklarýn sembolü, suyu hýrsla kullananlar ise O’na isyan edecekler mânâsýndadýr.

Mürsed, duyduklarýndan derin hayrete düþmüþtü: Renkten renge girip çýktý. Hiç iþitmediði þeyler dinliyordu.

– O peygamber nasýl biridir?

– Þu yerleri, þu gökleri yaratan Allâh için söylüyorum ki O hak peygamberdir. 

– Peki, geleceðini söylediðin Peygamber, insanlara neler bildirir?

Konuþmaya dýþarýda ötüþen kuþlarýn sesi karýþýrken Ufeyra, hürmet uyandýran aðýr baþlýlýðý ile cevaplandýrdý:

– O, aleyhissalâtü vesselâm, insanlarý puta, taþa, topraða tapmaktan vaz geçerek herþeyi yoktan vareden ezelî ve ebedî Allâh’a kul olmaya, namaz kýlmaya, oruç tutmaya, zekât vermeye, hacca gitmeye, güzel huy edinmeye ve günah iþlememeye çaðýrýr.

– Hangi millete mensuptur?

– Araptýr ama kendi milleti de O’nunla savaþacaktýr.

– Nasýl olur; kendi öz milleti onunla mücadele edecekse, dostu kim olacak?

– O, Allâh’ýn en makbul kulu ve en üstün Resûlü olan Muhammed aleyhisselamdýr... birinci dostu Cenab-ý Hak, ikincisi de O’na eksilmez imânlarla baðlý ve gözünü kýrpmadan canlarýný yoluna feda edecek arkadaþlarýdýr.

Gün, ufkun gerisine çekilirken orman ve vadiler derin ve koyu gölgelerle örtünmeye hazýrlanýyordu.

Mürsed, þimdi sevinçler içindeydi; hayýrlý biri olmalýydý ki rüyada O’na bir hak din ve Peygamberin geleceði haber verilmiþti.

Vakit geç olmak üzereydi, yolun tarifini alarak teþekkür edip atýna bindi; cins at, öne doðru fýrlamak için sabýrsýzlanýrken Mürsed ibni Külâl:

– Annene selâm söyle; o davet etmeseydi bu güzel müjdeyi alamazdým!

– Güle güle padiþahým; yolun açýk olsun!

Rüzgar gibi uçan atlý, az sonra alaca renkli karþý tepelerden kaybolup görünmez oldu.


ALINTI 


radyobeyan