Tabiînin Hayatýndan Tablolar
Pages: 1
Ebu Hanife En Numan (2) By: ayten Date: 07 Kasým 2010, 02:38:54
EBU  HANÎFE EN-NUMAN(2)


«Deha ve zekâsýndan eþsiz parýltýlar»

«Ebu Hcmîfe en-Numan ALLAH'ýn horam kýldýðý þeylerden çok sakýnýr, çok su­sar ve  devamlý düþünürdü».[1]

Ebu Hanîfe en-Nu'man, arkadaþlarýyla birlikte oturmakta olan imam Malik'in yanýna girmiþti. Ebu Hanîfe yanýndan çýkýnca Malik arkadaþ­larýna dönüp:

«Bunun kim olduðunu biliyor musunuz?» dedi. Onlar: «Hayýr» diye cevap verdiler. Malik: «Bu, en-Nu'man Ýbn Sabit'tir.

Bu adam, þu direðin altýn olduðunu söyleseydi, bu söylediðine deli! getirir ve direk öyle çýkardý».

Ýmarrr Malik Ebu Hanîfe'nÝn delil getirme gücü, pratik ve keskin zekâsý hakkýnda söylediði sözlerde mübalaða etmiyordu.

Tarih ve siyer kitaplarý onun rey (görüþ) ve akîde (Ýnanç) konu­sunda düþmanlarýna karþý olan davranýþlarýyla ilgili haberlerle doludur.

Bunlarý'n hepsi, imam Malik'in tarif ettiði þeyin doðruluðuna delâ­let eden þeylerdir. Gerçekten size, önümüzdeki topraðýn altýn oldu­ðunu iddia etse artýk sizin için onun delilini kabul etmek ve iddiasýna teslim olmaktan baþka çareniz kalmazdý.

Hele o hakký savunup onun için mücadele ettiðinde nasýl olur­du, düþünebiliyor musunuz?

Bununla ilgili hadiselerden birisi þöyledir: Kûfeli bir adam sapýt-mýþtý.

O, bazý insanlarýn gözünde itibarlý, onlar tarafýndan kabul edilen bir sözün sahibiydi.

Adam þunu ileri sürüyordu: «Osman Ýbn Affan aslýnda bir yahu-diydi.                                                                                                          

Ýslâm'dan sonra da yahudiliðîne devam etmiþti...»

Ebu Hanîfe bu sözü duyunca ona gitti ve þöyle dedi:

«Kýzýný arkadaþlarýmdan birine istemek için sana geldim».

O da: «Hoþgeldin, safa geldin...

Senin gibisinin isteði geri çevrilmez, Ebu Hanîfe!

Fakat evlenecek olan kim?» dedi.

Ebu Hanîfe: «Kavmi arasýnda þerefiyle ve zenginliðiyle tanýnmýþ...

Eli açýk ve çok cömert...

Azîz ve Celî! ALLAH'ýn Kitabý'ný ezbere bilen...

Bütün geceyi bir rekatta geçiren...

ALLAH Taâiâ'nýn korkusundan çok aðlayan bir adam...» dedi.

Adam: «Bravo, bravo... Bu kadar yeter, Ebu Hanîfe!

Evlenmeye talip olan kiþinin nitelikleri olarak söylediklerinin bir kýsmý onu, müminlerin emîrinin kýzýna denk hale getiriyor» dedi.

Ebu Hanîfe:

«Ancak onda mutiaka öðrenmen gereken bîr özellik var» dedi.

Adam:  «Nedir o?»  dedi.

Ebu Hanîfe:  «O yahudîdir» dedi.

Adam sarsýlýp:  «Yahudi mi?

Sen benim kýzýmý bir yahudiyle evlendirmemi mi istiyorsun Ebu

Hanîfe!

Vallahi, öncekilerin ve sonrakilerin özellikleri biraraya gelse yi­ne de kýzýmý onunla evlendirmem...» dedi.

Ebu Hanîfe

«Sen kýzýný bir yahudiyle evlendirmeyi kabul etmiyorsun ve bu­na þiddetle karþý çýkýyorsun...

Sonra insanlara, ALLAH'ýn Resûlü'nün (s.a.v) iki kýzýný bir yahudiy-ie evlendirdiðini söylüyorsun?!» dedi.

Adamý bir titreme tuttu ve þöyle dedi:

«Söylediðim kötü sözden dolayý ALLAH'tan af diliyorum...

Yaptýðým iftiradan dolayý ALLAH'a tövbe ediyorum».

Bunlardan  birisi   de þöyledir:

Haricîlerden [2] irisi olan ez-Zahhak eþ-Þarî bir gün Ebu Hanîfe'ye gelip þöyle dedi:

«Ebu Hanîfe! Tövbe et».

Ebu Hanîfe: «Neden tövbe edeyim?!» dedi.

Haricî: «Ali'yle Muaviye arasýnda meydana gelen tahkimin (ha­kem tayin etmenin) caiz olduðuna dair sözünden dolayý» dedi.

Ebu Hanýfe ona:

«Bu meselede benimle münazara yapmayý (tartýþmayý) kabul et­mez misin?» dedi.

Haricî: «Kabul ederim» dedi.

Ebu Hanîfe: «Tartýþtýklarýmýz hakkýnda anlaþmazlýða düþersek, ara­mýzda kim hakem olacak.?» dedi.

Haricî:  «Ýstediðin kimseyi hakem yap» dedi.

Ebu Hanîfe, haricînin yanýndaki arkadaþlarýndan birine dönüp þöyle derdi: «Anlaþamadýðýmýz konularda aramýzda hakem ol» dedi.

Daha sonra hariciye de þöyle dedi: «Ben arkadaþýný kabul ettim, sen de kabul ediyor musun?»

Haricî sevinip: «Evet» dedi.

Ebu Hanîfe: «Yazýklar olsun sana! Aramýzda meydana gelen mese­lede tahkîmi caiz görüyorsun da Resûlüllah'ýn (s.a.v.) ashabýndan olan iki kiþiye onu caiz görmüyor musun?!»

Haricî þaþýrýp kaldý ve verecek cevap bulamadý...

Bunlardan birisi de þöyledir: Müslüman topraklarýnda þer tohum­larý eken, sapýk ve bidatçý cehmiyye fýrkasýnýn baþý Cehm Ýbn-Safvan bir defasýnda Ebu Hanîfe'nin yanýna geldi ve þöyle dedi:

«Sana sormayý düþündüðüm bazý konularda, seninle konuþmak için geldim».

Ebu Hanîfe: «Seninle konuþmak utançtýr... Senin görüþlerine dal­mak alev alev yanan bir ateþtir» dedi.

Cehm: «Daha önce benimle görüþmediðin ve benim sözlerimi din­lemediðin halde nasýl benim aleyhimde hükmettin?!» dedi.

Ebu Hanîfe: «Bana hakkýnda, Kýble ehlinden [3]an birisinden çýkmayan bazý sözler geldi».

Cehm: «Benim aleyhimde gýyaben mi hüküm veriyorsun?» dedi.

Ebu Hanîfe: «Bu, senin hakkýnda meþhur olmuþ ve halk arasýnda

yayýlmýþtýr.

Avam ve havas herkes onu öðrenmiþtir. Bu bakýmdan, senin hak­kýnda rivayet edilenlerle, onu senin aleyhinde isbat etmem caiz ol­muþtur».

Cehm: «Sana sadece îman hakkýnda sormak istiyorum» dedi.

Ebu Hanîfe: «Þu ana kadar imaný öðrenemedin mi de onu bana soracaksýn?!» dedi.

Cehm: «Tamam, fakat ben onun bir çeþidinde þüphe ettim». Ebu Hanîfe: «Ýmanda þüphe küfürdür».

Cehm; «Benden kâfir olduðuna hükmettirecek birþey duymadýkça, beni  kafirlikle suçlaman sana helâl olmaz».

Ebu Hanîfe: «Aklýna gelen þeyi sor».

Cehm: «ALLAH'ý kalbiyle tanýyýp onun tek, ortaksýz ve benzersiz olduðunu bilen, onu sýfatlarýyla tanýyan hiç birþeyin onun gibi olma­dýðýný söyleyen, sonra diliyle iman ettiðini açýklamadan Ölen kimse­nin durumunu bana söyler misin?

O mümîn olarak mý, yoksa kâfir olarak mý ölür?»

Ebu Hanîfe: «O kâfir olarak ölür, diliyle açýklamasýný engelleyen bir durum olmadýðý sürece, kalbiyle tanýdýðýný, diliyle açýklamadýðý za­man cehennem  ehlinden olur».

Ebu Hanîfe. «Eðer sen Kur'an'a inanýyorsan ve onu delil yapýyor­san sana onunla konuþayým.

Eðer Kur'an'a inanmýyor ve onu delîl olarak görmüyorsan, sana Ýslâm'a karþý çýkan kimselerle konuþtuðumuz þeylerle konuþayým».

Cehm: «Ben Kur'an'a inanýyor ve onu delîl yapýyorum».

Ebu Hanîfe:  «ALLAH Taâlâ  imanýn iki uzuvla meydana geldiðini,

buyurdu. Kalp ve dille, ikisinden birisiyle deðil.

ALLAH'ýn Kitabý ve ResûiüMah'ýn (s.a.v.) hadîsi bunun açýklamala­rýyla doludur:

ALLAH Taâlâ þöyle buyurmuþtur: «Peygambere indirilen Kur'anY iþittiklerinde, gerçeði öðrenmelerinden gözlerinin yaþla dolarak, Rab-bimiz! Ýnandýk, bizi de þahitlerden yaz. Rabbimizin bizi iyi milletle bir­likte bulundurmasýný umarken niçin ALLAH'a ve bize gelen gerçeðe inan­mayalým? dediklerini görürsün. ALLAH onlara, dediklerine karþýlýk, te­melli kalacaklarý, altýndan ýrmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyi dav­rananlarýn mükâfatýdýr». [4]

Ýþte onlar hakký kalpleriyle tanýyýp dilleriyle söylemiþlerdir de Al­lah söylediklerinin karþýlýðý olarak onlarý, altýndan ýrmaklar akan cen­netlere koymuþtur.

Yine ALLAH Taâlâ þöyle buyurmuþtur:

«ALLAH'a bize gönderilene, Ýbrahim'e, Ýsmail'e, Ýshak'a, Yakub'a ve torunlarýna gönderilene, Musa ve Ýsa'ya verilene, Rableri tarafýndan peygamberlere verilene inandýk, deyin [5]

ALLAH Taâlâ onlara «söz»ü (yani dili) emretmiþtir. Onlarýn tanýma ve bilmelerini yeterli görmemiþtir.

Resûlüllah fs.a.v.) da þöyle buyurmuþtur:

«Lâ ilahe illa'llah (ALLAH'tan baþka ilâh yoktur) deyiniz felâh [6]bu­lursunuz.

Felahý sadece tanýmakla ilgili kýlmamýþ ona sözü (dili) de ilâve et­miþtir.

Yine Resûiüllah (s.a.v.): «Lâ ilahe illa'Ilah diyen kimse cehennem­den çýkar» buyurmuþtur,

«ALLAH'ý tanýyan kimse cehennemden çýkar» dememiþtir.

Söze ihtiyaç duyulmayýp o olmaksýzýn «tanýmakla» yetinilseydi, Ýblîs mümin olurdu.

Çünkü o Rabbini tanýmaktadýr. Kendisini onun yarattýðýný, onun öl­düreceðini, sonra yine onun dirilteceðini ve kendisini saptýranýn o (ALLAH) oiduðunu bilmektedir.

ALLAH Taâlâ onun dilinden þöyle buyurmaktadýr: «Beni ateþten, onu çamurdan yaratiýn [7]

Yine þöyle buyurmuþtur: «Rabbim! Beni hiç olmazsa, tekrar diri­lecekleri güne kadar ertele». [8]

«Beni azdýrdýðýn için, and olsun ki, senin doðru yolun üzerinde onlara karþý duracaðým». [9]

Eðer ileri sürdüðün þey doðru olsaydý, dilleriyle inkâr etmeleri­ne raðmen rablerinî tanýmalarý sebebiyle birçok kâfir mümin olurdu.

ALLAH Taâlâ þöyle buyurmuþtur: «Gönülleri kesin olarak inandýðý halde onlarý bile bile inkâr ettiler». [10]

ALLAH onlarý, inanýp kabul etmeleri sebebiyle mümin yapmamýþtýr. Dillerinin inkâr etmesi sebebiyle onlarý kâfir saymýþtýr».

Ebu Hanîfe bu sýrayla yani bazan Kur'an, bazan hadisle konuþma­ya devam etti. Nihayet Cehm'in yüzünde bozulma ve yenilgi belirtileri görüldü.

Cehm:

«Bana   unuttuðum birþeyi hatýrlattýn,  senin yanýna yi ðim» diyerek Ebu Hanîfe'nin  karþýsýndan çekip gitti.

eceTabiî,  bir daha  dönmemek  üzere  çekip  gitmiþti.

Baþka bir olay da þöyledir:

Ebu Hanîfe, Azîz ve Celîl olan Halik'in (yaratýcýnýn) varlýðýný in­kâr eden bazý inkarcýlarla (mülhidlerle) karþýlaþtý. Onlara þöyle dedi:

«Çeþitli eþya ve mallarla yüklü bir geminin açýk denizde þiddetli bir fýrtýnaya tutulduðunu ve azgýn dalgalarla boðuþtuðunu düþünün. Buna raðmen o çizilen rotasýnda, bilinen gaye ve maksadýna hiç sal­lanmadan bir aksaklýða uðramadan ve yolunu þaþýrmadan sakin ve emin bir þekilde gitmeye devam etmektedir. Yainýz bu gemide hareke­ti saðlayan ne bir gemici, ne de onun gidiþini düzenliyen bir yöneti­ci vardýr.

Düþünce olarak bu doðru mudur?»

Onlar: «Hayýr, bu aklýn kabul edemiyeceði ve mümkün görme­diði bir þeydir, ey þeyh!» dediler.

Ebu Hanîfe:  «Ya Subhanellah!

Bir geminin kaptansýz olarak denizde mükemmel bir þekilde git­mesini kabul etmiyorsunuz da, coþkun denizleriyle, dönen gezegenle-riyle, uçan kuþlarýyla bu kainatýn, yaptýðýný saðlam yapan idaresini iyi düþünen birisi olmadan kaim olmasýný mý kabul ediyorsunuz?!

Sizler ve söylediðiniz yalanlar kahrolsun...»

Böylece, Ebu Hanîfe hayat yolculuðunun tümünü yaratýcýnýn ken­disine verdiði mükemmel delille ve eþi bulunmaz mantýkla, ALLAH'ýn dinini savunarak geçirdi. Öldüðünde, ailesine; kendisini temiz bir top­raða defnetmelerini ve gabedilmiþ olma þüphesi bulunan her yer­den uzak tutmalarýný vasiyet ettiðini gördüler.

Vasiyeti el-Mansur'a ulaþýnca:

«Saðken ve öldükten sonra Ebu Hanîfe'yi bize kim mazur göste rebilir?» dedi.

Ebu Hanîfe, kendisini el-Hasen Ýbn Ammare'nin yýkamasýný vasi­yet etmiþti. El-Hasen Ýbn Ammare onu yýkadýktan sonra þöyle dedi:

Ey Ebu  Hanîfe! ALLAH sana rahmet etsin. Yaptýklarýnýn  karþýlýðý olarak seni affetsin.

Çünkü sen otuz yýldan beri gündüz yemek yemedin [oruç tuttun)... Kýrk yýldan beri geceleri baþýný yastýða koymadýn... Ve senden sonraki fakîhleri yordun... [11]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ýmam   Ebu   Yusuf  

[2] Haricîler: Hz. Ali'yle Muaviye'ye karþý çýkan kimseler.

[3] Kýble ehli   müslümanlardýr.   Namazlarýnda kýbleye  yöneldikleri için böyle  Ýsim­lendirilmiþlerdir. (1)  Kýble ehli:  Müslümanlardýr. Namazlarýnda kýbleye yöneldikleri" için  böyle  isim- ehm: «ALLAH'ý hakkýyla tanýdýðý halde nasýl mümin olmaz».

[4] Maide,   83-85.

[5] Bakara,  136

[6] Felah  bulmak: Cenneti ve  ALLAH'ýn   rýzasýný  kazanmak.

[7] Araf, 12.

[8] Hicr, 36

[9] Araf,  16!

[10] Nemi, 14

[11] Ebu  Hanîfe en-Nu'man  hakkýnda geniþ bilgi için aþaðýdaki eserlere bakýnýz-

1. El-Bidaye ve'n-nihaye X/107.

2. Vefeyatu'l-a'yan, V/415-423.

3. En-Nücýýmu'z-zahire,   11/12.

4. Þezeratu'z-zeheb,  I/227-229.

5. Mirötu'l-cinan.   I/309.

6. El-Ýber, 1/314                    '   .

7. Tarihu  Baðdad,  Xlil/323-324.

8. Tarîhu'l-Buharî,   VIII/81.

9. El-Cerhu ve't-tadîi, VIM/449-450.

10. Mîzanü'M'tidal, ÝV/265.

Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâþâ, Sahabe Hayatýndan Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/469-476.



radyobeyan