Gelmedin By: sidretül münteha Date: 05 Kasým 2010, 21:47:33
Gelmedin
Dururken, önümde uzandý gölgen,
Yürürken, yanýmdaydý ayak sesin...
Ne geç olacaktý, ne de çok erken,
Bekledim, gözlerim doldu, gelmedin...
“-Gelmedin…” dedi Deryâ.
“-Evet, gelmedim, ne olmuþ!..” diye huysuzlandý Martý. Sonra, suç bastýrmaya çalýþan biri gibi baþýný dikti, suratýný da astý, öyle devam etti sözüne:
“-Sanki geliyorum da ne oluyor?! Huyum suyum mu deðiþiyor, baþým göðe mi eriyor? Günahlarýmdan arýnýyor, adam mý oluyorum, hayýr! Geliyorum da neye yarýyor, söylesene!”
* * *
“-Gelmedin!..” diye tekrarladý Deryâ.
“-Evet, gelmedim, sana ne!” diye huysuzlandý Martý yine...
Bir yandan da göz ucuyla süzdü muhâtabýný. Ýçinden, “Býkmýyor!..” diye geçirdi. “Býkmýyor, benimle uðraþmaktan…”
Sonra, buruk bir tebessümle kendini seyretmekte olan Deryâ’ya dönüp, sataþýrcasýna söylendi:
“-Gelmedim iþte! Yüzüm mü vardý ki gelmeye! Sen bana, «Gitme, gidip de bataklýkta oyalanma!..» dediydin. Seni dinlemedim! Gittim, civarýnda dolandým, hatta kanadýmý batýrdým da, bataklýðýn kirine boyandým. Kokusu da üstüme sindi. Geleydim de, o pis hâlimle yüzüne mi bakaydým yani! Kaçtým iþte, var mý diyeceðin?! Sen demezsin ya, ben diyeyim: Sorarsan ki, «bu kaçýncý dönekliðin«, kaçýncý «nefsine yenikliðin», bilemem. Saymadým ki zaaf yüklü nefsimin, bu kaçýncý þeytana uyuþu… Sahi, sen ne diye benim gibilere meram anlatmaya çalýþýrsýn ki! Seneler oldu, anlamadýn mý hâlâ, benden, zannettiðin gibi bir «kuþ» olmaz. Senin þu bana bakýþýný gören de sanýr ki, söz dinleyen, emrinden çýkmayan derviþ meþrep biriyim. Üstelik bu kadar dibinde, böyle yanýnda, yamacýnda olup da, yine de uslanmýyor olmak ne vahim! Belki uzaktakiler, «Duymamýþtýk, görmemiþtik, bilmiyorduk!» der, mâzur sayýlýrlar. Ya ben? Yarýn Allah sorarsa ne diyeceðim?! «Evet, beni uyardý, bana anlattý, üstelik kimselere etmediði kadar nazar etti, yine de beþ para etmezin biri olarak geldim huzuruna Allâh’ým! O tertemiz Deryâ’n dururken, gittim de bataklýða dalýp çýktým, öyle geldim» mi diyeceðim?! Yok, yok, bak ne diyeceðim: Ýyisi mi sen beni unut! Benden ümidini kes! Boþuna bekleme! Gerçi, beni beklediðini, gözlerinin beni aradýðýný hayâl etmek, pek hoþuma gidiyor ya, en iyisi boþ ver, öyle bakýnýp durma!”
* * *
“-Gelmedin küçük huysuzum!..” dedi Deryâ; fakat bu sefer, sanki baðrýndaki bir yangýn, dýþýna vururcasýna... Öyle yanýk, öyle dertli, öyle içli… Martý, Deryâ’nýn ateþinden eriyecek gibi oldu ya, güyâ belli etmemek için kaþlarýný çattý, öncekinden daha huysuz bir poza girerek, üstelik sesini de yükselterek, devam etti:
“-Yâhu ne yapmaya çalýþýyorsun?! Ne diye ýsrarla bana sesleniyorsun! Ne var? Sanki kala kala bana mý kaldýn?! Bak, yanýn yören martý kaynýyor! Hem nasýl da temizler!.. Nasýl da güzeller. Senin güzelliðinden mest olmuþlar da, etrafýnda dört dönüyorlar. Saysam sayýlmazlar, o kadar çoklar. Sanki ne fark eder senin için, ha bir martý eksik, ha bir martý fazla!.. Zaten, onca kanadý saðlam kuþ varken, benim gibi kanadý yaralýyla ne yapacaksýn?! Hem, sadece yaralý olsa neyse, üstelik kirli… Hâlimi bile bile, yine de vazgeçmiyor, her seferinde «Nasýlsýn?» diyorsun. De ki, cevabý mâlûmun olan soruyu, mahsus mu soruyorsun!
Ne vakit görsen beni, bakýþlarýnda bir ýþýk parlýyor. Doðrusu, o merhamet ýþýðýný görünce, sen bana öyle tatlý tatlý bakýnca, cennete girecek kadar iyi biriyim sanýyorum. Bu zan, bana iyi de geliyor; fakat diðer yandan, içimde bir vicdan var ki, ne vakit bana ayna tutsa, kahrýmdan ölecek gibi oluyorum. Ölecek gibi oluyorum deyiþime bakýp, hâlimi düzeltiyorum sanma, zira bundan da aciz kalýyorum. Þimdi, söylesene bana, ne yapmaya çalýþýyorsun? Neden her türlü rezilliðime raðmen, bana hâlâ gülümsüyorsun? Neden günah iþlediðim gecelerin sabahýnda bile bana bakarken yüzün aydýnlýk? Niyetin beni, böyle okþaya okþaya dövmekse, âmennâ. Ne var ki bazen, canýma yetiyor! Ýçimden sana:
«-Kandýrma beni!..» diyorum. «Beni kandýrma ve bana kanma!»”
* * *
“-Gelmedin yaralý kuþum…” diye inledi Deryâ bu sefer…
Martý, bu söz üzerine artýk huysuzlanacak gücü bulamadý kendinde... Sadece, koca bir acziyet içinde ve þaþkýnlýkla baktý ve sordu Deryâ’ya.
“-Allah aþkýna, nereden alýyorsun bu gücü? Karþýna ne hâlde çýkarsam çýkayým, nasýl oluyor da merhamete bürünüyorsun? Söylesene, nasýl bir þey, hastaya merhem olmak? O hasta ki, yarasýnda iltihap… Hani, daha doðru düzgün farzý yok ki, desem iþte, þu iþi de müstehap… Bir ölüye ders anlatmak nasýl bir þey, söylesene!.. Kulaðý duymaza, gözü görmeze, bedeni kýmýldamaza meram anlatmak nasýl bir þey?
Her seferinde, dirilmiþtir ümidiyle, aþkla, þevkle, nice fedâkârlýkla gelip de, ölü biriyle karþýlaþmak nasýl bir his? Kim bilir, diyorum, ne de yorucudur, ne de zordur. Üstelik bir ben de deðilim. Milyon tane yaralý kanat, bir o kadar hasta gönül… Her birinin aðýrlýðýna dayanmak nasýl bir þey Allah aþkýna!
Aslýnda, ikide bir çöplüðe koþan, sen pakladýkça kire bulaþan, yaramaz bir çocuk gibiyim. Söylesene, böyle bir çocuk karþýsýnda, sen gibi affedici olmak nasýl bir þey? Bir yýðýn gafletin aðýrlýðýný üzerimden almaya; yerine ihlâs, samimiyet, gayret býrakmaya çalýþmak, ömrünü böylesi meþakkatli bir iþe adamýþ olmak nasýl bir þey?
Bir Deryâ’nýn baþýna, söz dinlemeyenden büyük belâ gelir mi? Belâsý tükenmeyen o güzel baþýnýn ýzdýrâbý, kim bilir ne de büyük? Seni en çok yorana, en çok ikrâm etmek, ne çeþit bir cömertlik, söylesene!..
Benim seni anlamam mümkün olmaz; fakat, de hele, nasýl bir kuvvet ki sendeki, senelerdir, yýlmadan benimle uðraþýyorsun da, bütün kalaslýðýma karþýn, yine de en hassas nakkaþýn bile gösteremeyeceði bir titizlik ve sabýrla, saðýmý solumu, içimi dýþýmý iþlemek, güzelleþtirmek için çabalýyorsun. Nasýl bir sabýr ki sendeki, her yaný dökülmekte, her parçasý daðýlmakta olan bir hurdayý, zerrece ümitsizliðe düþmeden, tamire çalýþýyorsun?
Sen nasýl bir þeysin ki, tâkâtin iyice azalýp, temelli yorgun düþtüðün anlarda bile, «Dinlen, çok yoruldun!..» diyen sevenlerine, «Allah kerîm!» cevabýyla mukâbele ediyor ve ertesi gün yýlmadan; üstelik seni dinleyenlerin, söylediðin sözleri kâle almayýþlarýna kýrýlmadan; ýsrarla ve býkmadan anlatmaya, hatýrlatmaya ve uyarmaya devam edecek gücü buluyorsun?
Sen Deryâ’sýn; ama pek sâkin bir rüzgâra benziyorsun. Buna raðmen, rûhumda kasýrgadan öte bir þiddetle eserken bile, hayýr, yýkmýyor, onarýyorsun. Her müdahalenin ardýndan, ýsrarla tekrar yanlýþa düþen, günah iþleyip gözyaþlarýyla güyâ tevbe eden, sonra tevbesini bozup bir daha günaha koþan birilerinin karþýsýnda, nasýl yüze vurmayan, örten, gizleyen ve yine tebessümle ümit veren biri oluyorsun?
Bazen, kýzmaný istiyor caným! Azarlamaný istiyor!
«-Þöyle en okkalý tarafýndan bir kötek vursa da, böyle okþana okþana dövülmekten kurtulsam…» diyorum bazen… De ki:
«-Celâlime dayanacak kanadýn mý var?»
Ne gezer… Ama iþte, benimki câhil kükremesi, suçlu efelenmesi…
Doðrusu, ey tüm sýrlarýmý, ben demeden de bilen! Ey karþýsýnda gizlenecek bir perdeden mahrum durduðum!.. Sen beni baþkalarýndan sakladýðýnda sevinirim. Hatta beni benden bile sakla isterim de, arada, suçlarýmýn bastýrmasýyla, vicdaným beni temelli köþeye sýkýþtýrýnca, sýrf o rahatlasýn diye, bir tokadýný yiyesim, bir azarýný iþitesim gelir. O vakit, beni aklayýþýn bana çok aðýrken; haklayýþýn rahmettir. Bana raðmen beni yüceltiþin, bana raðmen bana lütfunda eksiltmeye gitmeyiþin ve beni seviþin, «katre karþýsýnda engin bir deryâ» oluþundandýr. Yine de bazen küçüklüðümü unutur derim ki:
«-Âh, utan kendinden ki, koskoca deryâyý kandýrdýn, onu da iyi biri olduðuna inandýrdýn!..»
Hâlbuki, bugüne dek seni kim kandýrmýþ? Aldattýðýný sananlar, iþte, yalnýzca aldanmýþ.
Hem, bilirim, benim kirim seni bulandýrmaz. Benim pisliðimden ve çirkinliðimden, senin temizliðine ve güzelliðine halel gelmez. Bana duyduðun sevgiyi, benim güzelliðimden sanýyorlar ya, aldanýyorlar. Sevmen, senin enginliðindir. Ve o enginlik, beni sevmek için, bir sebebe ihtiyaç hissetmez.
* * *
Yine, “Gelmedin!..” dedi Deryâ; fakat bu sefer, yüzünde su yeþili bir huzur, sesinde “yaralý kuþunun gevezeliðinden” kaynaklanan tatlý bir sürûr vardý. Böylesine þefkat yüklü bir saflýk karþýsýnda, Martý nasýl daha fazla kayýtsýz kalabilir ki?! Kaçýþýný da, huysuzlanýþýný da sevgiyle karþýlayan; her hâl ü kârda kucaklamaya hazýr bir anne gibi merhamet taþýyan Deryâ’ya, nice defalar olduðu gibi, hayranlýkla baktý.
“-Öpmeliyim eteðinden!..” dedi. “Sen eteði öpülmesi, emrine itaat edilmesi, varlýðýnda yitilmesi gereken bir enginsin. Ben fakirlerden fakirim, sen zenginlerden zenginsin. Boyanýnca uçacaðým, iþte, biricik rengimsin. Kanadýma kaç bin leke sürüldü de temizledin. Ben kestim benden ümidi, sen bir kerecik kesmedin.”
Deryâ, en güzel tebessümlerinden biriyle baktý Martý’ya… Ve bir müjde verircesine þunlarý söyledi:
“-Gitmeyen, nasýl gelsin ki can kuþum? Gitmedin, zaten bendeydin, gelmedin…”
* * *
Þimdi hele insaf edin, Martý sevinçten, aklý-fikri daðýtmayýp n’etsin. Deyin ki, þimdi onda gövde mi kalýr ki, kanat olsun. Durun da seyredin, baþsýz, kanatsýz uçsun… Aranýzda varsa, bu iþten bir þey anlamadým diyen, dilerim, tez zamanda Deryâ’ya düþsün!
Zira, uçmayý düþen bilir, düþmeyi uçan…
Vesselâm.
Neslihan Nur Türk