Tebrikler size ey ehli namaz By: sidretül münteha Date: 05 Kasým 2010, 21:45:01
Tebrikler size, ey ehl-i namaz
Tebrikler size, ey ehl-i namaz!.. Namazda dâim olmayý, huþû ile kýlmayý, ilk vaktinde edâ etmeyi, kazaya býrakmamayý baþarýyorsunuz mübârek olsun!
Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin çilesinin son deminde gâipten bir ses gelir:
“–Kulum, artýk senden namaz emrini kaldýrýyorum.”
Geylânî Hazretleri aldanmaz, kovar pis þeytaný!.. Dikkat buyurun “artýk namaz kýlma” diyor; Âdemoðlunun daha derin zaafý olmasýna raðmen “Ýçki iç, zina et!..” demiyor, “Namaz kýlma” diyor.
Mefhum-ý muhâlifinden yola çýkarsak, demek ki, namaz çok önemli bir kale bizim için. Onu þeytan ele geçirse, pek çok günaha kapý açýlacak yahut namaz öyle kýymetli ki, onu bizden alsa, her þeye bedel, her þeye deðer!..
Tebrikler, “Kör þeytan, git baþýmdan!..” dediniz ve namaz kýlmaya karar verdiniz! Her gün, her vakit bu savaþý yaptýnýz. Bazen sabahlara, bazen yatsýlara hücum etti, þeytan; bazen öðle ve ikindi namazlarýna, bazen akþamlara... Tebrikler! Her seferinde üstesinden gelmeyi baþardýnýz.
Tebrikler! Namazlarý kazaya býrakmaktan kurtuldunuz. Tek tük derken epey fire veriyordunuz namazlardan... Þeytan, her seferinde sizi aldatmayý baþarýyordu. Sabahlarý kalkmamak âdet oluyordu nerdeyse... Nicedir mahrumdunuz kuþ sesleri eþliðinde güneþin doðuþunu beklemekten... Özlemiþtiniz iyiden iyiye, sabah namazýný hiç kaçýrmamayý... Öðle ve ikindiler iyice karmaþýktý; okul, iþ, misafir derken bir bakýyordunuz namaz vakti çýkmýþ! Akþamlar yemek, yolculuk, TV derken gelip geçiyordu. Yatsýlar uykulara kapýlmakla… Hayat gâilesi, “gâile”liðini ortaya koyuyor muydu yoksa, þeytan, güzelim hayatýnýzýn baþýna çorap mý örüyordu? Biliyordunuz doðrusunu. Sonunda “Yeter!..” dediniz.
Tebrikler, gevþeyen her þeyi, büze büze toparladýnýz. Olmasý gerekenleri...
Tebrikler, gafleti ve tembelliði yendiniz!..
Tebrikler, baþardýnýz ezân okununca namazýnýzý hemen kýlmayý!.. Nasýl derd ediyordunuz bunu... Þu, bu derken saate baktýðýnýzda namaz vaktinin son yarým saatinin kaldýðýný yahut ilk bir saatinin geçiverdiðini görmekten nefret ediyordunuz. Hele arkadaþlarla sohbet ederken, hele bilgisayar baþýndayken bunun olmasý, rûhunuzu öfkeden deli ediyordu. Çok kýzýyordunuz kendinize, çok!.. Nihayet yönetime el koydunuz. Atýnýzýn alnýnýn ortasýna kurulmuþ olan þeytaný bir kýrbaç darbesiyle attýnýz oradan ve yola düþtünüz.
Tebrikler! Zaman disiplini oluþturmayý baþardýnýz.
Tebrikler! Nihayet seheri, teheccüd vaktini ihyâ etmeyi problem olmaktan çýkardýnýz, lezzete dönüþtürdünüz. Akþam erken yatýnca oluyormuþ. Peygamberimiz’in bu çok mühim sünnetini îfâ etmenin huzuru ve tadýyla, arada kaçýrsanýz da mes’utsunuz, tebrikler!
Namaz, yarama ilâç, yanýk yerime merhem,
Onsuz bütün dünya benim olsa istemem.
(Necip Fazýl Kýsakürek)
Tebrikler, anladýnýz bunu.
Tebrikler! Ciddiye aldýnýz namazý. Ömrünüz tükenip giderken namaza dört elle sarýldýnýz, tebrikler... Örnek oldunuz namaz hassasiyetinizle… Pek çok insanýn namazýna vesîle oldunuz, sessiz ve derinden akýþýnýzla… Mübârek olsun. Allah Teâlâ dünyada, kabirde de ayýrmasýn namaz neþesinden.
Tebrikler! Saâdet-i dâreyn diliyoruz size…
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Onlar, Rablerinin rýzasýný dileyerek sabrederler, namazý kýlarlar; kendilerine verdiðimiz rýzýktan, gizlice ve açýkça sarf ederler; iyilik yaparak kötülüðü ortadan kaldýrýrlar; iþte onlara bu dünyanýn güzel âkýbeti, girecekleri Adn cennetleri vardýr; babalarýnýn, eþlerinin, çocuklarýnýn iyi olanlarý da oraya girerler. Melekler, her kapýdan yanlarýna girip:
سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ ۚ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ
«Sabretmenize karþýlýk size selâm olsun; burasý dünyanýn ne güzel bir neticesidir!» derler..” (er-Ra’d, 22-24)
Sabýr, üç yerdedir, diyor erenler…
Ýlki bildiðimiz sabýr; belâ ve musibet ânýnda kendimizi Allâh’a isyandan korumak. Rýzâ-yý ilâhîyi kazanmak niyetiyle susmak.
Ýkincisi, günahlara karþý sabýr. Allâh’a karþý gelmek korkusuyla mübah olana bile temkinli yaklaþmak!..
Sabýr gösterilecek üçüncü yer, iyiliklerin devamý hususunda… Nefs-i mülhemenin hâllerindendir ki, “Az da olsa devamlý olan” diye hadîs-i þerîfle tavsiye edilen denge hâli… Sürekli elimizdeki üç-beþi týrtýklayýp duran þeytan ve avenesine sabýrdan bir set çekmek dirâyeti… Dirâyet, sabrýn direði…
“Dâne toprak içre þiddet çektiðiyçün nîce gün
Baþ çekip harmanlanýr ârâyiþ-i bûstân olur”
(Fuzûlî)
Tebrikler! Nicedir yüreðinizde bir tohum gibi sakladýðýnýz sâlih ameller, neþv ü nemâ buldu hayatýnýzda... Çiçek açtý, içinizde ne kadar aðaç varsa, bu bahar…
Tebrikler! Teheccüde kaldýrmak için çalan saatin alarmýný her seferinde erteleyerek ancak sabah namazýnda kalkabiliyordunuz. Her seferinde kýnýyordunuz kendinizi… Lâkin, birden bir ýþýk belirdi zihninizde bir gün. Madem nefsiniz geri adým atmýyordu, siz ileri gitmeyi denemeliydiniz. Sabah namazý sonrasý iþrak beklemeye bayýlýrdýnýz. Günün ilk ýþýklarýný yüreðinize salmakla beslenirdi rûhunuz… Bu bekleyiþe, geceki ertelemeleri eklediniz. Âdeta kazâsýný yapmaya baþladýnýz.
Kýrk dakikalýk kerahat vakti bitip de iþrak namazýný kýlýnca, Kur’ân-ý Kerîm okuyor yahut tesbih çekiyordunuz. Geçmiþ derslerin kazalarý... “Geceki her erteleme için bir sayfa daha Kur’an okuyayým.” diyordunuz yahut “Bir devir daha tesbih çekeyim.” diyerek uykuyu erteliyordunuz durmadan... Nefsiniz neye uðradýðýný þaþýrdý, bu mukavemeti beklemiyordu sizden... Tebrikler! Artýk alarmýn ilk çalýþýnda fýrlýyorsunuz yerinizden... Nefsi adam etmenin yollarýndan birini keþfettiniz, tebrikler...
Günâha yaklaþtýðýný düþünen Müslüman, daha bir teyakkuzda olur. Günahtan uzak olduðunu, emniyette olduðunu düþünen ise, çok çabuk aldanýr. Bu emniyet hissi, þeytan için kaðýttan bir perdedir âdeta. Bir týrnak darbesiyle yýrtýp açar onu.. Belki bu yüzden kabz hâlini, bast hâlinden üstün tutmuþ bazý âlimler…
Bast hâlinde, o bahçe sahibi gibi, “Bunun mahvolacaðýný sanmam.” der de ertesi sabah bahçesini yanmýþ bir hâlde bulur. (Bkz: Kehf, 32-42)
Kabz hâlinde ise, Firavun’un sihirbazlarý gibi duâya durur:
“-Ayaklarýmýzý sâbit kýl, üzerimize sabýr yaðdýr.”
Firavunlaþan nefse:
“-Senin sözün bu dünyada geçer!..” der.
Böyle ümitsizlik ve karamsarlýktan sersemlemiþken, böyle tir tir titreyen ellerle bir þeyleri kýrýp dökerim diye cam bardaklarý, kristal bardaklarý taþýmaya kalkmaz, sýcak çorbalara kaþýk sallamaz. Üstelik içindeki muhabbet eksikliði için Allah’tan af diler;
“–Sen, yâ Rabbe’l-Âlemîn, böylesi bir kulluðu hak etmiyorsun, sen ne güzel kulluklar görmüþsün, ben Sana lâyýk kullukta bulunamýyorum, beni baðýþla!..” diye yalvarýr kara gecelerde, ýslak seccadelerde...
Tebrikler! Kabz hâlinden sað sâlim çýktýnýz sahil-i selâmete... Yûnus Peygamber gibi sarýldýnýz bir kabak yapraðýna... Hasta bünyeniz iyileþti, tazelendi. Nasýl da mahvetmiþ sizi, balýðýn midesindeki sular, o hava... Tebrikler!.. Yûnus -aleyhisselam-’ýn duâsýný hatýrladýnýz da çýktýnýz o karanlýktan.
لا إِلَٰهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
“Sen’den baþka ilâh yok, Sen sübhânsýn, eksiksiz, kusursuz; ben (ise), zâlimlerden oldum.” (el-Enbiyâ, 87)
“Bayramým imdi, bayramým imdi
Bayram ederler, yâr ile þimdi
Hamd ü senâlar hamd ü senâlar
Yâr ile bayram kýldý bu gönlüm”
(Hacý Bayrâm-ý Velî -k.s.-)
Tebrikler! Âyet-i kerime ile kýnanan güruhtan olmadýnýz. Karaya çýkýnca, gerisin geri gitmediniz, bast hâlinde de hamd ile þükr ile raðbet ettiniz Rabbinize... Emniyet hissine kapýlmamak için mâtemlerin civarýndan ayrýlmadýnýz. “Ýnfak kuþu”nu koydunuz gönül kafesine; size hatýrlatýp durdu: “ihtiyaç fazlasýný, ihtiyaç fazlasýný…” (el-Bakara, 219) diye…
Tebrikler kardeþlerim!.. Kardeþleri olmaktan dolayý mesrur olduðum güzel insanlar, eþref-i mahlûkât olma yoluna baþ koydunuz. Mesâfe almaya da baþladýnýz. Artýk o yolda ölseniz de umulur ki, Cenâb-ý Hak, tamamlamýþ gibi muâmele eder. Þimdi tek bir hedefimiz var, deðil mi?
“Ancak müslüman olarak ölmek” için bulunduðumuz noktada sabýr göstermek... Yine duâ, hep duâ.
رَبَّنَا لاتُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً ۚ إِنَّكَ أَنْتَ الْوَهَّابُ
“Ey Rabbimiz, bize hidâyet verdikten sonra kalplerimizi saptýrma ve katýndan bize bir rahmet baðýþla!.. Þüphesiz baðýþý bol olan (Vehhab) Sen’sin..” (Âl-i Ýmrân, 8 )
Ayþenur Vural