Safir ile misafir By: sidretül münteha Date: 05 Kasým 2010, 21:33:55
Safir Ýle Misafir
Allâh’ým, Sen merhamet et, Safir ile Misafir’e.
Bu ikisi elbet temsil, Sen’i lûtfet, sevenlere.
Uzun zamandýr hasretti Misafir’in yüzüne... “En son ne zaman görmüþtü de hasretti ki”, diye sorarsanýz, iþ biraz karýþabilir belki. Zira “sadece þu kadarcýk gün” desem, birkaç günden bahsetsem, size komik gelir. Siz gülmeyin diye uydursam, “neredeyse beþ sene” desem, külliyen yalan olur. Gerçi, zamanýn uzunluðu, duruma ve kiþiye göre deðiþir. Hani, kimi birkaç saat sonra hasret çekmeye baþlar, kimi seneler geçtiði hâlde özlemez bile… O hâlde þunu bilin ki, benim “uzun zaman” dediðim, kiþiye göre deðiþen, muallak bir süre…
Muallak nedir? Baðlý. Neye baðlý? Adamýna, durumuna baðlý… Baþka nedir muallak? Belirsiz. Niye belirsiz? Çünkü her adam ve her durum, kendine has… Meselâ hasret, ayrýlýktan duyulan acýnýn þiddetine baðlý bir þey. Kim en yakýnda duruyorsa ayrýlýk ateþine, o en çok yanar. Yakýnlýk da baþka baþka gerçi... Kimileri vardýr, arada mesafe kalmamýþtýr, ateþ, içlerinde yanar. Kimileri vardýr, o kadar uzaðýnda dururlar ki, ayný ateþin, aradan asýr geçse, hasret hissi yaþamazlar; hasreti de, hasret çekeni de anlamazlar… Ee tabî, vardýr elbet, bu iki grubun ortasýnda duranlar. Þimdi, daha fazla uzatmadan mevzûyu, bilirim, sadede gelmemi bekliyor okuyanlar.
* * *
Bu sefer, ýsrarla çaðýrdý:
“-Gel!”
“-Belki gelirim.” dedi Misafir.
Bunu duyunca, o pýrýl pýrýl yüzü güldü de hazýrlýða baþladý Safir. Her yaný temizledi, çiçeklerle süsledi. Gönlünü yokladý pak mý, deðil mi diye… Kalbini hazýrladý, kýymetli Misafir’ine. Üstelik duramadý, haber de verdi. Bunun üzerine:
“-Hazýrlýk yapýyorsun; ama geleceðim kesin deðil!” dedi Misafir.
“-Biliyorum kesin deðil.” diye cevapladý Safir; “Ama «kesin deðil» demek, «gelmeyeceksin» demek deðil ki… Bence, «belki de geleceksin» demektir. Bana düþen hazýrlanýp beklemek. Bana düþen, dilemek, duâ etmek. Sana yaraþaný ise, sen benden daha iyi bilirsin. Dilediðince ol. Zira ne olursa olsun, benim nihâî vazifem, seni sevmek ve senden râzý olmaktýr. Sen, benim zaten, her hâlükârda yanýmdasýn. Ve zaten, her durumda hasret duyuyorum sana ben.
Bunlarý, kendini «gelmeye mecbur» hissetmeni istemediðim için söylüyorum. Bekliyorum, arzu ediyorum, tatlý bir telâþedeyim. Gelme ihtimâlinden bile sevinmedeyim. Hâlim böyle; ama karar senin. Ne diyebilirim ki bundan öte? Sadece «âmin»… Hem zaten, senin geleceðin kesin deðil de, benim karþýlayacaðým kesin mi ki? Yarýna kim öle, kim kala derler. Niyetlendim. Asýl olan da niyet deðil midir, sevdiðim?”
Misafir sustu. Safir hazýrlanmaya devam etti.
Ertesi gün, çok baþka bir ruh hâliyle, yeni bir haber ulaþtýrdý gelmesi muhtemel Misafir’e:
“-Tabiî, gelecek olursan, çeþit çeþit seviyor olmam sebebiyle, çeþit çeþit de karþýlayabilirim seni. Her tavýr, her kýlýk, her durum mümkün olabilir. Gelecek olman, koca bir rahmete kavuþmana da, çok ciddî bir imtihan yaþamana da yol açabilir. Hiçbiri kesin deðil. Neticede fitneyim. Aldatabilir, ayaðýný kaydýrabilirim. Sonra da «ben sana söylemiþtim» derim belki. «Gelmeseydin, silah zoruyla mý getirdim, aklýn yok muydu, aldanmasaydýn» derim. Ya da «sarhoþtum, ne yaptýðýmý biliyor muydum ki» deyip, iþin içinden sýyrýlabilirim. Bunlarýn da hiçbiri kesin deðil. Þaþýrmýþ ve seni þaþýrtacak tuzaklar kurmuþ olabilirim. Sonra, demedi deme. Biliyorsun ki, sana karþý zaaf içindeyim.”
Bütün bu sözleri de sadece, sessizce dinledi Misafir…
Beklemek… Hani birine el kaldýrýrsýnýz, ne vurur, ne indirirsiniz de, o biri de vurdu vuracak deyip tedirgin, ürkek, korkak bir vaziyette kalakalýr ya... Hani “ah vursa da kurtulsam” hissiyle, canýný çok yakacak bir tokada bile râzý olur ya... Ýþte o kiþiye benziyordu Safir’in hâli… Aslýnda, Misafir’in ki de ondan pek farklý deðildi. Zira birinin “belki gelirim, kesin deðil” deyiþi; diðerinin “belki de tuzaklar kurmuþumdur” diye söyleniþi, iþte, o havada duran elin hâli gibi muallak kýlýyordu vaziyeti…
Dayanamadý Safir:
“-Ne geleceðin belli, ne de gelmeyeceðin! «Geliyorum» desen âlâ olur da, hani, «gelmiyorum, boþa bekleme» desen bile, sanki rahatlayacak gibiyim.”
Öyle böyle, zorlu bekleyiþ nihayete erdi de, Misafir, Safir’in evine geldi.
“-Gittiðinde darmadaðýn olacaðýmý bile bile istedim gelmeni…” dedi Safir…
“-Gördüðümde içimin yanacaðýný bile bile geldim.” dedi Misafir…
Onlara, sesiyle eþlik etti saat. Zaman, sanki azgýn bir at! Bütün hýzýyla koþtu. Âdetidir zaten zamanýn, seven sevdiðiyle buluþtuðu vakit coþmak(!)…
Vakit pek hýzlý geçerken, Misafir döküldü:
“-Sen, gök yâkutum! Sende hiç daraltan, bunaltan bir renk görmedim ki. Sen beni her zaman, «havâs»a has masmavi bir renkte; hatta daha da ötesinde, «havâssu’l-havâs»a has, gece mavisi bir aydýnlýkta karþýladýn. Sana baktýðýmda inancým güçlenir. Sana bakýnca sâkinleþir, dinlenirim. Seninle sohbet ettiðimde safâ bulur, yenilenir, tazelenirim. Öyle bir þefkat duygusu verirsin ki bana, ayrýlmak istemem yanýndan. Az deðilsin, adýn Safir! Seni sevenler özgürleþir… Biri sana âþýk olsa, yanlýþlardan korunarak sevmeyi öðrenir. Gök zümrütüm! Sen cansýn! Seni görmek, sendeki kýymeti biliyor olmak ve seni anlatmak ne büyük nîmet…”
Bu sözler üzerine Safir, pek tatlý bir edeple:
“-Bende gördüðün güzellik, bende var olduðunu düþündüðün kýymet, aslýnda sendedir. Aslýnda beni deðil, kendini anlattýn hep. Seni dinlemek ne güzel!..” dedi.
“-Nasýl olur?” diye sordu Misafir. “Hâþâ! Ben, seni ziyaret etmekle sevince ermiþ ve senin methine dalmýþ biriyken, nasýl olur da kendimi anlatmýþ olurum ki? Öte yandan, sen yanlýþ bir þey söylemezsin, bu sözünün, kavramakta zorlandýðým hikmeti n’ola ki?”
Tebessüm etti Safir…
“-Ey güzel Misafir… Þu þehre geldiðinden beri, nerede olsan, bana bakar gözlerin, gönlün… Fakat iyi bil ki, ben de geldiðinden beri seni seyrederim… Benim için söylediðin ne varsa, senin içindir. Zira ben Safir’im. Sen de Misafir… Þimdi söyle bana, o güzel baþýndan ilk heceyi çýkarýnca, senden geri kalan nedir?”
Misafir bu söz üstüne, kendine döndü, baktý ilk defa… Evet. Fazladan tek bir hece vardý baþýnda.
“-Sahi dedi, «mi» çýkýnca, kalan «safir»… Ey benim gök cevherim! Söyle bana, peki o ilk hecenin hikmeti nedir?”
“-Ýki hikmeti var bunun.” dedi Safir.
“Birincisi; pek samimi, sevgi dolu ve candan bir âþýksýn; ama nâdiren de olsa zaaf gösterir, içten içe hakkýmda «acaba?» dersin, «acaba þöyle mi, yoksa böyle mi?» Ýþte þu baþýndaki «mi», o sorduðun sorularýn bende sebep olduðu, kederin izi… Ýkincisi; aramýzda öyle derin, öyle baþka bir sevdâ vardýr ki, göze gelmesin, nazar deðmesin diye, seni «misafir» adýyla anar da, aynîliðimizi gizlerim.”
Bu açýklama üzerine:
“-Ýþte…” dedi, “Senin bu þeffaflýðýna âþýðým ben! Sen, bir ayna gibi yansýtmazsýn; fakat seni görmekle, kendimi görmüþ olurum zaten… Çünkü sen, hem kendini gizlemezsin benden, hem de ifþâ edersin beni bana. Þefkatle, aþkla ifþâ edersin de ürkmem, korkmam, incinmem…”
Bu sýrada saat, hiç ara vermeden iþini yapýyor; zaman durmaksýzýn ilerliyordu.
“-Geç oldu, gitsem iyi olacak!..” dedi Misafir…
“-Hemen mi?” diye sordu hüzünlü bir sesle Safir… “Bir daha gelsen keþke!..” diye ekledi ardýndan…
Yandýkça yaklaþýrdý doruða. Yanaklarý gece mavisine dönerdi, ne zaman yansa. Ayrýlýk ateþi bu sefer, bir baþka acýttý gönlünü Safir’in… Kederden sessizce inleyiþi, bilinmez, ne kadar içine iþledi Misafir’in… Þimdi siz, belki üzülürsünüz; ama inanýn buna hiç gerek yok. Çünkü hem; gitmek mi zor, kalmak mý belli deðil; hem de zaten kalan gidenden, giden de kalandan ayrý deðil…
Safir, Misafir’i bir nilüfer içinde yolcu etti. Kýrmýzý bir goncayý da yolcusuna yâran etti. Vazifesini yaptý yapmasýna ya, o ayrýlýk âný tüketen, bitiren, hasta eden pek kuvvetli bir zehir gibi bütün damarlarýna doldu da hâlden düþtü. Misafir’in ardýndan aðlarken, hâli dile gelip konuþtu:
“-Saçlarým aðardý. Hâlâ gidip geliyorum. Nerede mi? Bataklýk ile gülzâr arasýnda. Ben, «hayvanlardan aþaðý insan» nasýl olur, gördüm. «Meleklerden öte insan»ý da gördüm. Ýkisi arasýnda gelip gitmekten kurtar beni, Allâh’ým. Misafirimi ve beni sevdiklerine yaklaþtýr ve orada sâbit ve dâim kýl.
Nefsim, gözlerimi günâha sokmak istiyor. Ellerimi, ayaklarýmý günahkâr etmek istiyor. Nefsimin azâlarýmý kirletmesinden Sana sýðýnýrým, bana yardým et. Þu giden Misafir benim canýmdýr. Beni, canýma fitne etme. Canýmý bana fitne etme. Bizi baþkalarýnýn üzerindeki nimete haset etmekten koru. Üzerimizdeki lutuflarýn þükrüyle sevindir ve meþgul et.
Her þey bir an. «Ýki dilin (gönlün) birbirine helâl olmasý» ile «iki elin birbirine haram kalmasý» da bir an… Canlýnýn ölmesi, ölünün dirilmesi; «var»ýn yok, «yok»un var olmasý bir an. Bir anda deðiþir her bir þey. Kazâya bakar. Ânýn sahibi de, kazanýn takdir edicisi de Sen’sin. O halde «güzelim»e ve bana, sana daha çok sýðýnmayý; Sen’in rahmet eteðine, garip birer kedicik gibi daha çok sokulmayý nasip et.
Hâlimi görüyorsun, Allâh’ým. Ondan geriye bir sýzý kaldý yine. Gelmesini istedim, gittiðinde neler olacaðýný bile bile... Darmadaðýn bir çile kaldý Misafir’imden geriye… Saramadým, toplayamadým, öremedim, bir þekle sokamadým. Ondan geriye düðüm düðüm keder kaldý boðazýmda. Söylenmez sözler, tadýlmaz hazlar, sessiz avazlar kaldý… Ondan geriye uzayan yollar kaldý. Rastgele dolaþtým. Hiç girmediðim sokaklara çevirdim yönümü. Caddeler tanýdýktý, girdim, çýktým. Yollarý uzattým, kederim daðýlsýn diye. Kederlerimizi en güzel yoldan sevince çevir Allâh’ým!
Çok aðladým. Baðýra baðýra aðladým! Boðazým acýyasýya aðladým! Acýnacak hâldeydim. Çok dellendim, çok somurttum. Çok yandý caným… «Allâh’ým! Allâh’ým çok acýyor, yardým et!» Bana acý Allâh’ým! Yoruldum, azaldým, az oldum temelli. Þahdým þahbaz oldum. Þimdi, var mý baþka bir þeye gücüm? Lutfunla uyut ki beni, dinlenmeye çok; ama çok muhtacým...”
* * *
Misafir bu sýralarda, yollar aþýp gitmedeydi. Kan kýrmýzýsý o gülde, mavi Safir görmedeydi. Allâh’ým, sen merhamet et Safir’e ve Misafir’e... Bu ikisi elbet temsil, Sen’i lutfet sevenlere…
Neslihan nur Türk
Ynt: Safir ile misafir By: manas Date: 05 Kasým 2010, 21:53:30
Bana mevlana ile þemsi hatýrlattý..onlar için de derler ki:hangisi aþýk hangisi maþuk olduðu bilinemeyen iki sevgili..Rabbim mecazi olanlarý aþýp hakiki olana..Kendi aþkýna kavuþtursun hepimizi inþaallah..ya da hepimizi iþin içine katmadan söyleyelim..okuduklarýnda kendini görebilenleri diyelim..duamýza amin diyebilenleri..