Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Eyvah Demeden Allah Diyelim By: reyyan Date: 05 Kasým 2010, 16:24:27
Eyvah Demeden Allah Diyelim


Ali Rýza Temel

Çakmak taþýndaki gizli ateþ gibi her insanýn mayasýnda inanma, müslüman olma kabiliyeti vardýr. Ýnsanýn görevi bu kabiliyeti ortaya çýkarýp geliþtirmektir. Fýtrat iman etmeye göre kodlanmýþtýr. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.): “Doðan her çocuk Ýslâm fýtratý üzere doðar.” buyurmuþtur. (Buhari, Tefsir, 30) Kur’ân-ý Kerimde bu gerçek þöyle belirtiliyor: “Rabbin Âdem oðullarýndan, onlarýn bellerinden zürriyetlerini alýp kendileri hakkýndaki þu sözleþmeye þahit tutmuþtu: Ben sizin Rabbiniz deðil miyim? “Elbette öyle” dediler. Böyle yaptýk ki, kýyamet gününde “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz.” (Araf, 172)

Âyetin tefsiriyle ilgili çeþitli görüþ ve rivayetler olmakla beraber, bir görüþe göre burada belirtilen sözleþme mecazi anlamda olup insanýn organik oluþumunu tamamlama sürecinde Cenab-ý Hakkýn insanýn fýtratýna kendi varlýk ve birliðini tanýma ve inanma kabiliyetini yerleþtirmesi anlamýndadýr. Ýnsana ‘Rabbin kimdir?’ diye sorulsa, “Allahtýr” demesi gerekir. Zira böyle diyecek zihni ve psikolojik donanýma sahiptir. Ayrýca Mevla iç ve dýþ âlemde kendi varlýðýna ve birliðine delalet edecek pek çok kanýtlar yaratmýþtýr. Peygamberlerin görevi, insanlarý fýtratlarýna uygun þekilde inanma ve yaþamaya yöneltmektir.

Fýtrat yalan söylemez. Ýnanmak; acýkmak ve susamak gibi temel bir olgudur. Mutlak anlamda inançsýzlýk söz konusu deðildir. Söz konusu olan inancýn yozlaþmasý, tevhide þirkin karýþmasýdýr.

Eski yunan filozoflarý yüce bir yaratýcýnýn varlýðýný inkar etmiyorlardý. Fakat tahrif edilmemiþ saf bir vahiy kaynaðýna sahip olmadýklarý için þirke sapmýþlar, Allah’a yakýþmayan sýfatlar isnat etmiþler, inanç mitolojiye dönüþmüþ, güneþ tanrýsý, ay tanrýsý, demir tanrýsý, aþk tanrýsý, þarap tanrýsý gibi saçma tanrý figürleri ortaya çýkmýþtýr. Cahiliye araplarý da Allah’ýn varlýðýna inanýyorlardý. Fakat yüce yaratýcýyla doðrudan irtibat kurmanýn mümkün olmadýðýna inanarak akýllarýnca bu irtibatý saðlayacak putlar ediniyorlardý. Onlarýn bu durumlarýný ifade eden ayet-i kerimeler vardýr. “Andolsun ki, onlara: Gökleri ve yeri kim yarattý? diye sorsan. Þüphesiz ki, “Allah” diyecekler.” (Zümer, 38) “Haberiniz olsun ki, halis din Allahýndýr. Allahý býrakýp putlarý kendilerine dost ve sahip edinenler: Bunlara ancak bizi Allah’a daha çok yaklaþtýrsýnlar diye tapýyoruz, derler.” (Zümer, 3)

Ýman fýtratýn gereði olduðu için, Kur’an-ý Kerimde mutlak inkardan ziyade inancýn yozlaþmýþ þekli olan putperestlik üzerinde çok durulur. Allah’ýn varlýðýndan ziyade birliðinden bahsedilir. Gerçek yaratýcýnýn Allah olduðu, aracýlara ihtiyaç bulunmadýðý, Mevlanýn insana þah damarýndan daha yakýn, her yerde hâzýr ve nâzýr olduðu vurgulanýr. Tevhid asýldýr. Kainatta her þey Allah’ýn birliðine iþaret etmektedir. Gerçek inanç tevhiddir. Þirk inancýn yozlaþmasýdýr.

Ýman fitri olduðu için yüce Mevla fýtrata dönmeyi, yaratýlýþa ters düþmemeyi öðütlemektedir. “O halde sen yüzünü bir muvahhid olarak dine, Allah’ýn o fýtratýna (yaratma kanununa) çevir ki, o insanlarý bunun üzerine yaratmýþtýr.” (Rum, 30)

Tarihte ve günümüzde inançsýzlarýn varlýðý fýtrattaki gerçeði deðiþtirmez. Ateist olduðunu söyleyenler, daha doðrusu dinsiz olduðunu zannedenler haddi zatýnda gizli bir imana sahip olduklarýný fark etmeyenlerdir.

Pek çok ayet-i kerimede belirtildiði gibi çeresizlik ve sýkýntý anlarýnda bu iman ortaya çýkar “Gemide bulunduðunuzda, güzel bir rüzgarla gemiler onlarý yüzdürüp götürdüðü ve bu yüzden sevinç içinde olduklarý sýrada onlarý bir fýrtýna yakalar, üzerlerine her taraftan dev dalgalar gelmeye baþlar. Derken tamamen ölüm çenberine girdiklerini gördüklerinde bütün samimiyetleriyle sadece Allah’a boyun eðerler. “Eðer bizi bundan kurtarýrsan, elbette þükredenlerden oluruz, diye yalvarýrlar. Ne vakit ki Allah onlarý kurtarýr derhal yine yeryüzünde haksýz yere taþkýnlýk ve azgýnlýða baþlarlar. Ey insanlar! Azgýnlýðýnýz ancak kendi aleyhinizedir.” (Yunus, 22-23)

Ýnsanlar genellikle bolluk ve rahatlýk içinde olduklarýnda heva ve heveslerinin peþine takýlarak Rablerini ve ona karþý olan görevlerini unutup ihmal ederler, adeta fani heveslerinin kölesi olurlar, kör ve saðýr kesilirler. “Kendi hevesini ilah edinen, Allah’ýn (durumunu) bildiði için saptýrdýðý, kulaðýný ve kalbini mühürlediði, gözünün üstüne perde çektiði kimseye ne dersin?” (Casiye, 23)

Görüldüðü üzere iman asýl, inkâr ve þirk ârýzýdýr. Her insan, varlýðýnda bir iman kývýlcýmý taþýr, baþta da belirttiðimiz gibi bu iman çakmak taþýndaki ateþ gibi gizlidir. Mühim olan bunu normal yollardan ve tabii seyrine uygun olarak geliþtirmek ve bu imaný bir hayat tarzýna dönüþtürmektir. Hayata geçirilmeyen, amelle desteklenmeyen iman, kulun içindeki kývýlcým gibi kalýr, kimseye yarar saðlamaz.

Ýnsanýn mayasýnda tabii olarak var olan inancý tabii þekilde geliþtirmek, doðru ve saðlam olarak güzel bir hayat tarzýna dönüþtürmek, sevgiye, zevke ve gönüllülüðe dayalý bir dindarlýk varken sýkýþýp çaresiz kalýnca Allahý hatýrlamak akýl kârý deðildir. Gerçek iman hür iradeye ve gönüllülüðe dayanan imandýr. Mecburiyet karþýsýnda herkes hizaya gelir. Fakat mecburiyette sevgi, saygý ve samimiyet yoktur. Mecburiyet kalkýnca itaatde kalkar. “Ýnsanlarýn baþýna bir sýkýntý gelince, Rabbine yönelerek O’na yalvarýrlar. Sonra Allah katýndan onlara bir rahmet tattýrýnca bakarsýnýz ki onlardan bir gurup yine Rablerine ortak koþarlar.” (Rûm, 33)

Böyle davranmak iki yüzlülüktür. Ýþler yolundayken Allah yokmuþ gibi davranýp, sýkýþýnca Allaha sýðýnmak nankörlüktür. Böylelerine Mevlâ rahmet nazarýyla bakmaz. Allah’tan bir þey istemek için insanýn yüzü olmasý gerekir. Ýnsanlara karþý olan davranýþlarda da ayný þey söz konusudur. Allah Rahimdir, Ðafûrdur ama ayný zamanda þedîdü’l-ýkâb (azablandýrmasý þiddetli)dir.

Ýnsanlar genellikle gâfil olduklarý, dünyaya ve onun geçici süs ve zevklerine aldandýklarý için ölüm gelip çatýnca akýllarý baþlarýna gelir. Dürüst ve samimi bir hayat yaþayacaklarýna söz vererek Allah’tan ömürlerini uzatmasýný isterler. Fakat son piþmanlýk fayda vermez. Zira Mevlâ kullara kulluklarýný ispat edebilecekleri kadar bir ömür vermiþ, çeþitli imkan ve fýrsatlar tanýmýþtýr. Bu ömrü ve fýrsatlarý boþa harcayanlar ömürlerinin sonunda faydasýz bir piþmanlýkla karþý karþýya kalýrlar.

Ömrünü isyan ve inkarla geçirmiþ niceleri derin bir nedamet ve hasretle bu alandan göç etmiþlerdir. Bütün varlýklarý yokluða, bütün güç ve saltanatlarý sýfýra müncer olmuþtur. Önceden Allah demedikleri için sonunda eyvah demek durumunda kalmýþlardýr. Önceleri, ben sizin en yüce rabbinizim, diyen firavun bile sonunda kulluða razý olmuþ. Fakat mecburiyete dayalý bir kulluk kendinden kabul edilmemiþtir. “Nihayet firavun denizde boðulurken: Gerçekten Ýsrail oðullarýnýn inandýðý tanrýdan baþka tanrý olmadýðýna ben de iman ettim. Ben de müslümanlardaným, dedi. Þimdi mi iman ettin? Halbuki daha önce isyan etmiþ ve bozgunculardan olmuþtun. (Yunus, 90)

Aklý baþýnda olan herkes fýtratýn sesine kulak verip sahih bir iman ve salih amele dayalý bir hayat sürmeye çalýþmalýdýr. Zira mecburiyete dayalý bir iman ve amelde fayda yoktur. Öyle ise hep birlikte mecburen eyvah demeden gönüllü olarak Allah diyelim. Mevla, ismini dilimizden, sevgisini gönlümüzden eksik etmesin. Amin.


radyobeyan