Sekr ve Sahv By: reyyan Date: 04 Kasým 2010, 11:04:10
Sekr ve Sahv
Abdurrahman Candan
Seyr u süluk yolundaki manevi lezzetler bazen saliki manevi sarhoþluk dediðimiz sekr haline sokabilmektedir. Özellikle Bâyezîd-i Bistâmi, Hallac-ý Mansur gibi sekr ehli tasavvuf büyükleri þatahat (Þeriata zýd görünen) sözleri ile daima tartýþma konusu olmuþlardýr. Acaba bu tür hallere Nakþîlik nasýl bakmaktadýr? Bilindiði üzere Nakþîlik daha çok sahv haline yani manevi ayýklýða önem verir ve saliklerinden manevi cezbeleri hazmetmelerini ve bunlarý baþkalarýný rahatsýz edecek þekilde dýþarý yansýtmamalarýný tavsiye eder. Ýmam Rabbanî 95. mektubunda bu konuyu detaylý þekilde ele alýr. Bazý sûfîlerin sekr halindeki þatahatlarýndan örnekler vererek bunlarý deðerlendirir. Ýmam’a göre hem sekr hem de sahv büyük bir manevi kemâlâtýn göstergesidir. Bir farkla ki sekr halinin kaynaðý velâyet, sahv halinin kaynaðý ise nübüvvettir. Bu sebeple sahv hali sekr halinden daha üstündür. Zira her nebi ayný zamanda veli iken her veli bir nebi deðildir:
Bilmek gerekir ki sekr halinde ortaya çýkan þeyler velâyet makamýndan bir parçadýr. Hâlbuki sahv hali nübüvvet makamý ile ilgilidir, nebevî yolda gidenlerin büyükleri, peygamberelere tam olarak uyduklarý için onlarýn sahvýndan pay alýrlar.
Bistâmiyye denilen büyükler, sekrin sahvdan daha üstün olduðunu söylemiþlerdir. Bunun için, þeyh Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.), Benim bayraðým, Muhammed aleyhisselâmýn bayraðýndan daha yüksektir” demiþtir. Kendi bayraðý velâyet bayraðýdýr. Muhammed aleyhisselâmýn bayraðý nübüvvet bayraðýdýr. Velâyet bayraðý sekre dönük, Peygamberlik bayraðý ise sahva yönelik olduðu için o sekri üstün tutmuþtur. Bu kabilden olarak bazý sufiler velilik nübüvvetten daha üstündür demiþlerdir. Zira onlar velâyette teveccühün Hakk’a, nübüvvette ise teveccühün insanlardan yana olduðunu görmüþlerdir. Hakk’a karþý olanýn, insanlara karþý olanlardan daha üstün olacaðý açýktýr. Bazý sufiler de, bu sözü çevirerek, ‘Bir Peygamberin velâyeti, kendi nübüvvetinden daha üstündür’ demiþlerdir. Bu fakîre göre, bu sözlerin hepsi, doðru olmaktan çok uzaktýr. (95. Mektup)
Ýmam Rabbanî’ye göre bu tür sözlerin yanlýþlýðý þuradadýr ki her ne kadar nebilerin teveccühü halka yönelik olsa da bu yöneliþ ancak onlarýn zahirleri iledir. Peygamberlerin batýnlarý daima Hakk ile beraberdir. Ancak gafillerin bütün yöneliþi halkadýr. Peygamberlerin halk ile beraber olmasý onlarý irþad içindir kendi nefsanî menfaatleri için deðildir.
Peygamberler, bütün varlýklarýn en üstünleridir. Nimetlerin en üstünü onlara verilmiþtir. Velâyet, nübüvvetin bir parçasýdýr. Nübüvvet bir bütündür ve velâyeti içine alýr. Bunun için nübüvvet, her velâyetten daha üstündür. Ýster Peygamberin velâyeti olsun, ister velînin velâyeti olsun! Bundan dolayý da, sahv sekrden daha üstün, daha kýymetlidir. Velâyet nübüvvetin içinde bulunduðu gibi, sekr de sahvýn içindedir. Onun bir parçasýdýr. (95. Mektup)
Ýmam’a göre nasýl ki nübüvvet velâyeti içine alýyorsa ayný þekilde sahv hali de sekri içine alýr, yani bir insanýn sahv halinde olmasý için her tür manevi cezbelere açýk halde bulunmasý ama bunlarýn altýnda kalmamasý gerekir. Yoksa kalbi maneviyata soðuk insanlarýn duygusuzluðunu sahv zannetmek bir hatadýr. Bu durum bir sema halinde cezbeye kapýlmayýp sükûnetini koruyan Cüneyd-i Baðdadi hazretlerinin bu durumuna teaccüb eden diðer þeyhlere “daðlarý duruyor görürsün ama onlar hareket halindedir” ayetini okuyarak cevap vermesine benzer.
Avamda bulunan sekrsiz sahv, sözümüzün dýþýndadýr. Öyle sahvýn üstün olduðunu söylemek, saçmalamak olur. Ýçinde sekr bulunan sahvýn sekrden dahâ üstün olduðu meydândadýr. (95. Mektup)
Baþka bir deyiþle Ýmam’a göre sekri olmayanýn sahvý da makbul deðildir. Yani hiçbir ilahi cezbeye ve tecelliye mazhar olmamýþ bir müridin sahv ehli olarak övünmesi boþunadýr. Ýmam’a göre sahv halinin üstün olmasýnýn en önemli sebebi þer’i bilgilerin tümünün nübüvvet yani sahv mertebesinden bize gelmiþ olmasýndandýr. Bunun dýþýnda bazý sufilerden sekr halinde ilhami bazý bilgiler zuhur etmiþ ise bu onlarýn kendilerini ilgilendirir. Bu tür sufiler gerçekten sekr halinde iseler sözlerinde mazurdurlar, sorguya çekilmez ve muaheze edilmezler. Ama onlarýn ilhamlarýna uyanlar, yaptýklarýndan dolayý mazur görülemezler.
Nakþî büyükleri sekir halindeki tehlikeleri bildikleri için eðitim metotlarýnda bu tür halleri daha kolay ortaya çýkaran musiki veya cehri zikir gibi uygulamalara yer vermezler. Zira bu tür araçlarla elde edilen cezbeler kontrol edilmez ise saliki yanlýþ sözlere ve hatta þeriat dýþý hallere götürebilir. Yoksa Ýmam Rabbanî maneviyat sarhoþluðuna kendisinin de tutulduðunu ama böyle zamanlarda sorulara cevap vermediðini belirtmektedir. Zaten o sahvýn yani aygýnlýðýn ancak sekr halini gerektirecek hallerden sonra görülürse makbul olduðunu söylemektedir. Ýmam’a göre Nakþîliðe sýddikiyye sýddiklik yolu denmesinin sebebi sadece silsilesinde Hz. Ebu Bekir’in (r.a) olmasýndan deðil onlarýn sahv halini muhafaza etmelerindendir. Ýmam þöyle der:
“Bâtýnî marifetlerin þer’î bilgilerle, tam uygun olduðu makam, Sýddîklýk makamýdýr ki, velâyet derecelerinin en üstünüdür. Bu makamdaki marifetler, þeriattan kýl kadar ayrý olmaz. Sýddîklýk makamý üstünde, yalnýz nübüvvet makamý vardýr. Peygambere vahy ile gönderilen ilimler, Sýddîklere ilham ile bildirilmektedir. Bu iki ilm arasýndaki fark vahy ile ilham arasýndaki fark kadardýr. O hâlde, bunlar arasýnda nasýl bir zýtlýk olabilir ki. Sýddîklik makamýnýn altýndaki makamlarýn hepsinde az çok, sekr (manevi sarhoþluk ve dalgýnlýk) vardýr. Sekrsiz olan, tam uyanýklýk, yalnýz Sýddîklik makamýndadýr. Peygamberlik ile Sýddîklik bilgileri arasýnda, ikinci bir fark da, vahyin þüphesiz kesin doðru olmasýnda yatar. Ýlham ise, zan iledir. Çünkü vahy melek ile gelir. Melek, ma’sûmdur, öyle yaratýlmýþtýr ki, yanlýþlýk yapamaz. Her ne kadar ilhama mazhar olan kalp, âlem-i emirden olup, yüce bir mertebeye sahip ise de, akýl ve nefs ile birlikte bulunduðu için, (onlarýn kötü tesiri ile) yanýlabilir.” (41. Mektup)
Böylece Ýmam Rabbanî Nakþîliðin sekr ehline karþý tutumunu vuzuha kavuþturmuþ, gerçek sekr ehlini hallerinde mazur görerek onlara ihtiram göstermiþ ama uyulmasý gerekenlerin sahv ehli veliler olduðunu söyleyerek maneviyat yolunda dengeyi korumaya çalýþmýþtýr. Bu durumda Ýmam Rabbanî’yi kendine örnek alanlar sekr ehli sufilere dil uzatmamalý ama onlarý taklitten de kaçmalýdýr. Bilhassa günümüzde bazýlarýnýn tasavvuf adýna sarhoþluk içeren sözlerle ortaya çýkmasý, þeriatý yaþamadan hakikat boyutunda ayaðý yere basmayan laflar etmesi, hem kendilerini hem de baþkalarýný kandýrmaktan baþka bir þey deðildir. Namaz gibi Ýslam’ýn en temel rüknünü yerine getirmediði halde Bayezdi-i Bistâmi veya Mevlana gibi cezbeli sözler söylemek hem o büyük Allah dostlarýna hem de tasavvufa haksýzlýk yapmak demektir. Rabbimiz hepimizi bu tür hatalardan muhafaza buyursun.
radyobeyan