Emaneti Kime Vereceksin? By: reyyan Date: 02 Kasým 2010, 20:53:26
Emaneti Kime Vereceksin?
Cafer Durmuþ
Âl-i Ýmrân sûresinde þöyle buyruluyor:
“Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraþýr þekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin. Hep birlikte Allah’ýn ipine sýmsýký yapýþýn, parçalanmayýn. Allah’ýn size olan nimetini hatýrlayýn.” (3/102-103)
Rûhu’l-Beyân’da belirtildiðine göre buradaki “Allah’tan O’na yaraþýr þekilde korkun” emri, vacipleri ifa edip haramlardan kaçýnma gibi konularda kiþiyi bütün gücünü sarf etmek üzere mükellef tutmaktadýr. Yani Allah’tan gücünüz yettiði kadar korkun. Takvada o derece ileri gidin ki, yapmaya gücünüzün yettiði hiçbir konuda takvaya aykýrý davranmayýn demektir.
“Ve ancak Müslümanlar olarak can verin” buyruðunun manasý, Allah’a boyun eðiþinizi tam olarak gerçekleþtirmiþ olmanýn dýþýnda hiçbir hal ve durum üzerine kesinlikle ölmeyin demektir.
“Hep birlikte Allah’ýn ipine sýmsýký yapýþýn, parçalanmayýn. Allah’ýn size olan nimetini hatýrlayýn” kavlinin manasý ise, “ehl-i kitap gibi apaçýk hükümlerde ihtilâf ederek haktan ayrýlmayýn” demektir.
Burada öncelikle takvayý gözetmek, sonra Allah’ýn ipine sarýlmak ve üçüncü olarak da O’nun nimetlerini hatýrlamak emredilmiþtir. Çünkü insan davranýþlarý sakýndýrma veya teþvik ile ýslah edilmeye muhtaçtýr. Bir diðer husus, burada sakýnmanýn teþvikten önce zikredilmiþ olmasýdýr. Çünkü zararýn ortadan kaldýrýlmasý, fayda saðlamaktan önce gelir. Nitekim tasavvufî terbiyede kalbin tasfiyesi nefsin tezkiyesinden öncedir…
Ýmam Kuþeyrî (rh.a.) ayet-i kerimede Müslüman olarak can vermenin ilk þartý olarak emredilen takvaya bir taným getiriyor ve diyor ki; “Gerçek takva, kendiliðinden hiçbir þey ekleyip eksiltmeden Allah’ýn emri üzere yaþamaktýr.”
Aslýnda akl-ý selim sahibi hiç kimse ölmeyeceðini iddia etmez. Gün be gün yaþýnýn kemale erdiðini ve sayýlý nefeslerinin tükenmekte olduðu gerçeðini inkar etmez. Belki bu deðiþmez hakikati bir nebze küllendirir; unutarak, zihninde geri plana atmaya çalýþýr.
Ýþte, konumuzu teþkil eden ayetlerin müþfik ihtarý tam da bu noktada devreye giriyor. Ve öncelikle bu can emanetinin bir gün hakiki sahibine doðru uçup gideceðini ihtar ediyor. “Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraþýr þekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin” buyruðu, söz konusu erteleme ile oyalanýp unutmanýn verdiði geçici rahatlýða aldanmamak gerektiðini hatýrlatýyor…
Öyleyse, kullanma süresinin ne zaman dolacaðý bilinmeyen bir emaneti her an huzura sunacaðýmýz berraklýkta korumaya gayret etmeli. Ýmanlý, ihlaslý ve salih amellerle dopdolu olmanýn dýþýnda bir halle ömrümüzü heder etmemeli. Allah’ýn razý olacaðý bir hayat yaþayýp öylece huzura varmaya bakmalý. Þükredenlerden olmak için Allah’ýn nimetini daima hatýrda tutmalý... Bunun da açýklamasý herhalde; “Emredilenleri yapmazsan, sonuç senin için tam bir felâket olur, bu duruma düþmekten sakýn!” demektir…
Bu iki ayet-i kerimeyi okuyunca þöyle bir misal düþünüyorum:
Bir gün size çok önemli bir emanet býrakýlsa…
Verirken “Bunu alýn, hakkýnca kullanýn” denilse…
Dikkatli olmanýz istense ve “Sakýn ha! Bunun size temlik edildiðini zannetmeyin” denilse...
“Býraktýðým günkü gibi, tertemiz teslim almak isterim” denilse...
Bir emanet ki, gözetip kollamanýz maksadýyla deðil, kullanmanýz için veriliyor. Ve lutf edip onu size tevdi eden kudretli zata, saygý duymaktasýnýz… Hem hürmet ediyor, hem de seviyorsunuz...
Düþünün; size emanet edilen bir dünyalýðý bile, zayi etmemek için nasýl titizlenirsiniz. Aldýðýnýz gibi tertemiz iade etmeye özen gösterirsiniz. Dahasý emanetin sahibi olan kudretli zat; “Bunu güzellikle kullanýrsanýz þöyle mükafatý vardýr. Ve eðer emanetin izzetine halel getirirseniz þöyle þiddetli cezaya çarptýrýlacaksýnýz” derse ne yaparsýnýz?
Þunu diyebiliriz: Bu ayetler, gerekli tedbirleri zamanýnda alarak ebedi hüsrândan kurtulmalarý için mü’minleri uyarýyor. Aldanmaya yatkýn olduklarý zayýf noktalarda, onlarý hakikatle yüzleþtiriyor. Çünkü, bu canýn Allah’ýn emaneti olduðunu unutmak pek büyük bir ziyândýr. Ve bu âyetlerde çizilen çerçevenin dýþýnda yaþanmýþ bir hayatla ilahî huzura varmak, telâfîsi mümkün olmayan bir hüsrândýr…
Ebedî hayata uzanan yolun kapýsýný “Müslüman” sýfatýyla açanlardan olmak için, sadece “inandým” demek yeterli deðildir. Müslüman’a yaraþýr bir hayatý gergef gergef iþleyerek bu sözün içini doldurmak gerekir. Bu fanî âlemde emanetçi olduðu þuurunu diri tutmak gerekir. Daðlarýn taþýyamadýðý bir sorumluluðu yüklendiðini unutmamak için “Ben kimim, kimin emanetini taþýyorum, huzur-ý ilahiye nasýl varacaðým” gibi sorularý hep gündemde tutmak gerekir.
Vakt-i merhûnu geldiðinde “Müslüman olarak can verebilmek” bu bilinçle yaþamaya baðlýdýr. g
Oku/Düþün
Muhabbetin Þartý
Muhabbetin membaýný iþaret eden âyet-i kerimede þöyle buyruluyor:
“De ki; Eðer Allah’ý seviyorsanýz bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarýnýzý baðýþlasýn. Allah son derece baðýþlayýcý ve esirgeyicidir.
De ki; Allah ve Rasulü’ne itaat edin. Eðer yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah kafirleri sevmez.” (Âl-i Ýmrân, 3/31-32)
Tefsirde belirtildiðine göre; “Muhabbet, gönlün hissettiði kemal sebebiyle bir þeye meyletmesidir. Ve insan, hakiki kemâlin Allah’a mahsus olduðunu bildiði müddetçe muhabbeti sadece O’na ve O’nun için olur. Bu da Allah’a itaati dilemeyi ve O’na yaklaþtýracak amelleri istemeyi gerektirir. Bu sebeple muhabbet “itaati istemek” þeklinde açýklanmýþ ve Allah’a itaat, Rasulü’ne tabi olma þartýna baðlanmýþtýr.”
Ýmam Kaþanî þöyle diyor: “Peygamberi sevmek ona itaat etmekle mümkündür. Söz, amel, ahlak, hal, sîret ve akide ile onun yoluna girmekle mümkündür. Çünkü muhabbet davasý ancak bunlarla sabit olur.” Bu alanlarda sevdiðine benzemeye gayret etmeden Allah’ý sevdiðini iddia edenler, muhabbet davasýnda yalancý durumuna düþerler. Çünkü seven, tabiî olarak sevdiðinin ilgi gösterdiðini de sever ve onun sevmediði þeylerden kendisi de uzak durur…
Þüphesiz Muhammed aleyhisselam muhabbetin kutbu ve merkezidir. Öyleyse Allah’ý seven, yönünü muhabbetin membaýna dönmelidir. Kendisini ona yaklaþtýracak vesileleri arayýp bulmalýdýr.
radyobeyan