Ehli Beyti ve Sahabeleri
Pages: 1
Ehli beyt muhabbeti By: sumeyye Date: 01 Kasým 2010, 23:15:18
Ehl-i Beyt Muhabbeti


“Allâh Teâlâ’yý, sizi nîmetleriyle perverde kýldýðý için sevin. Beni, Allâh’ý sevdiðiniz için sevin. Ehl-i Beyt’imi de beni sevdiðiniz için sevin!” (Tirmizî, Menâkýb, 31/3789)

MUHABBET ve DOSTLUK

Muhabbet ve dostluk, hislerdeki ve hâllerdeki müþtereklikten kaynaklanýr. Müþtereklik ne kadar çoksa, muhabbet de o nisbette artar.

Cenâb-ý Hak, cemâlî sýfatlarýný kendilerinde müþâhede ettiði kullarýný daha çok sever ve onlarý, husûsî yakýnlýk ve dostluðuna mazhar kýlar.

Yâkub -aleyhisselâm-’ýn on iki evlâdý içinde Hazret-i Yûsuf’a gönlünün daha çok meyletmesi, onda kendi duygu, düþünce, istîdat ve husûsiyetlerini daha fazla görmüþ olmasýndandý. Yâni dostluk, sevenin sevilende kendi husûsiyetlerini görmesinden kaynaklanýr.

Týpký bunun gibi Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hâl ve vasýflarýnýn en üst seviyede müþâhede edildiði mübârek zevât da, O’nun en yakýnlarý olan muhterem âilesi, yâni “Ehl-i Beyt”idir.

Zîrâ Ehl-i Beyt, nebevî güzellikleri, yâni Hazret-i Peygamber’in yüzündeki nûr-i melâhati, sözlerindeki fesâhati, hareketlerindeki letâfeti, beyânýndaki fevkalâde belâðati müstesnâ bir yakýnlýk mazhariyetiyle müþâhede eden güzîde þahsiyetlerdir. Onlar, hâliyle hâllendikleri, ahlâkýyla ahlâklandýklarý, terbiyesi altýnda yetiþtikleri Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in en sevdikleri idi.

Bu yüzden o azîz þahsiyetler, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ýn sevgisine lâyýk olabilmek, O’nun muhabbetinden hiçbir zaman mahrum kalmamak uðruna, ömürleri boyunca nice aðýr bedelleri seve seve ödediler. O’nun geçtiði çile ve ýztýrap çemberinin bir benzerinden onlar da geçtiler.

Zîrâ insan en büyük bedeli, muhabbet duyduðu þeyler uðruna öder. Bu fânî âlemde ödenen en aðýr bedel de, ilâhî muhabbetin bedelidir.

Ýþte ilâhî muhabbetinin bedelini, büyük bir îman vecdiyle ve zevkle ödeyebilen Ýslâm kahramanlarý içinde Ehl-i Beyt, müstesnâ bir zirve teþkil eder.

EHL-Ý BEYT

Varlýk Nûru Hazret-i Peygamber’in mübârek ev halký… Nebevî ahlâk, ilim, irfan ve fazîletlerle yoðrularak þahsiyet kazanmýþ þerefli neseb… Hazret-i Peygamber’e muhabbet ve baðlýlýkta ihlâs ve takvâ âbidesi olan ümmetin efendileri, “Âl-i Muhammed” -sallâllâhu aleyhi ve sellem-…

Ehl-i Beyt, evveliyetle, Peygamber Efendimiz’in âile fertlerini ifâde etmektedir. Bu mânâda Ehl-i Beyt; Rasûl-i Ekrem Efendimiz ve âilesi, Hazret-i Ali, Câfer, Akîl, Abbâs ve âileleridir. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e salât ü selâm getirmek, nasýl bütün mü’minler üzerine bir vecîbe ise, Ehl-i Beyt’e hürmet ve muhabbetle baðlý bulunmak da bütün mü’minlerin vazîfesidir.

Çünkü insanoðlunun bir kimseye duyduðu muhabbetin en tabiî neticesi, sevdiðiyle alâkalý olan herkes ve her þeyin bu muhabbete dâhil olmasýdýr. Bunlar, þahýslar da olabilir, eþya da olabilir, davranýþlar da olabilir, coðrafya da olabilir. Meselâ bir kimseyi çok seviyorsanýz, o kimseye mahsus hâl ve hareketleri kimde görseniz, sevdiðiniz kiþiyi hatýrlarsýnýz. O hâl ve hareketlerin sahiplerini de, sýrf sevdiðinizi hatýrlattýðý için muhabbet dâireniz içine alýrsýnýz. Bu netice, muhabbetin derecesine göre tecellî eder. Yüksek bir muhabbette sevilenin; oturmasý, kalkmasý, hatta giyim-kuþamýna âit husûsiyetler bile gönülde tesir oluþturur. Nitekim Peygamber Efendimiz’in mübârek sakal-ý þeriflerine ve hýrkalarýna tâzim ve muhabbet de bu hâlet-i rûhiyenin eseridir.

Bu sebepledir ki Allâh’a muhabbet, sevme fiilinde nihâî bir zirvedir. Bir sonraki zirve ise, yaratýlýþýmýza vesile olmasý sebebiyle Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e muhabbettir. Muhabbet-i Rasûlullâh ile yoðrulanlar, yukarýda ifade ettiðimiz gerçekler etrafýnda Ehl-i Beyt’i de sevmenin neþesi içinde, onlarýn güzel hâllerine râm olurlar.

Zeyd bin Erkam -radýyallâhu anh- þöyle anlatýr:

“Birgün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekke ile Medîne arasýndaki Hum suyu baþýnda ayaða kalkarak bize bir konuþma yaptý. Allâh’a hamd ü senâdan sonra bize nasîhatte bulundu. Sonra da þöyle buyurdu:

«–Ey insanlar! Ben de bir insaným. Yakýnda Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben O‘nun dâvetine icâbet edip gideceðim. Size iki mühim þey býrakýyorum. Biri, insaný doðruya götüren bir rehber ve nûr olan Allâh’ýn Kitâbý Kur’ân’dýr. Ona yapýþýn ve sýmsýký sarýlýn!..»

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- Kur’ân-ý Kerîm’e baðlýlýk husûsunda bâzý tavsiyelerde bulunduktan sonra sözlerine þöyle devâm etti:

«–Size bir de Ehl-i Beyt’imi býrakýyorum. Allâh’tan korkun da Ehl-i Beyt’ime hürmet gösterin! Allâh’tan korkun da Ehl-i Beyt’ime hürmet gösterin!»”

Yanýndakiler Zeyd -radýyallâhu anh-’a:

“–Hazret-i Peygamber’in Ehl-i Beyt’i kimlerdir yâ Zeyd? Hanýmlarý da Ehl-i Beyt’inden deðil midir?” diye sorunca o:

“–Hanýmlarý da Ehl-i Beyt’indendir. Fakat O’nun asýl Ehl-i Beyt’i, kendisinden sonra da sadaka almalarý harâm olan Ali, Akîl, Câfer ve Abbâs’ýn âileleridir.” dedi. (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 36)

SELMAN BÝZDENDÝR

Bir de mânen Ehl-i Beyt’ten olma durumu mevzubahistir. Nitekim Selmân-ý Fârisî -radýyallâhu anh-, her hâli ile o kadar güzel bir Ýslâm þahsiyeti sergiliyordu ki, Ensâr da Muhâcirler de:

“–Selman bizdendir.” diyerek onu paylaþamaz olmuþlardý. Peygamber Efendimiz:

“–Selman bizdendir, Ehl-i Beyt’tendir!” buyurarak onu taltif etti. (Ýbn-i Hiþâm, III, 241; Vâkýdî, II, 446-447; Ýbn-i Sa’d, IV, 83; Ahmed, II, 446-447; Heysemî, VI, 130)

Demek ki Ehl-i Beyt’ten olmanýn en mühim þartý “takvâ”dýr. Yâni zâhirî mânâda Ehl-i Beyt’e mensûb olmanýn yanýnda bir de mânen ve rûhen Ehl-i Beyt’ten olmak vardýr. Bu ise mü’min gönüller için mertebelerin en þereflisidir.

Bu meyanda ashâb içinde yüksek fazîlet ve takvâsýyla mâruf olan Muâz bin Cebel -radýyallâhu anh-’ýn hâli de güzel bir misaldir:

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Muâz -radýyallâhu anh-’ý Yemen’e vâli olarak gönderirken, onu uðurlamak için Medîne’nin dýþýna kadar berâberinde gitmiþti. Hazret-i Muâz binek üzerindeydi, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- ise yürüyordu. Ona bâzý tavsiyelerde bulunduktan sonra:

“–Ey Muâz! Belki bu seneden sonra beni bir daha göremezsin! Ýhtimal ki þu mescidimle kabrime uðrarsýn!” buyurdu.

Bu sözleri duyan Muâz -radýyallâhu anh- aðlamaya baþladý. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Aðlama ey Muâz!” buyurdu ve sonra yüzünü Medîne’ye çevirerek:

“–Ýnsanlardan bana en yakýn olanlar, kim ve nerede olursa olsun, Allâh’a karþý takvâ sâhibi olan müttakîlerdir.” buyurdu.1

Bu hususta diðer bir misâl de Üsâme bin Zeyd -radýyallâhu anh-’týr. Nitekim birgün Ali ve Abbâs

-radýyallâhu anhümâ-, Allâh Rasûlü’ne gelerek, ehlinden en çok kimi sevdiðini sordular. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Kýzým Fâtýma’yý.” buyurunca bu defa:

“–Ama biz kadýnlarýn en sevgili olanýný sormuyoruz yâ Rasûlallâh!” dediler. Bunun üzerine de Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- þu karþýlýðý verdi:

“–Ehlimin bana en sevgilisi, Allâh’ýn ve benim nîmetime mazhar olan Üsâme bin Zeyd’dir…” (Tirmizî, Menâkýb, 40/3819)

Ýþte böylece; “Þüphesiz benim dostlarým müttakîlerdir.” (Ebû Dâvûd, Fiten, 1/4242) buyuran Fahr-i Kâinât Efendimiz, kendisine yakýnlýðýn en mühim þartýnýn, Allâh katýnda da yegâne üstünlük sebebi olan “takvâ” olduðunu beyân etmiþtir.

Hakîm et-Tirmizî, Allâh dostlarýnýn da dâimâ zikr-i ilâhî üzere bulunduklarý için mânen Ehl-i Beyt’ten sayýldýklarýný, lâkin bunun sulbî bir yakýnlýk olmayýp, kalbî ve mânevî bir yakýnlýðý ifâde ettiðini bildirir. “Zîrâ Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Allâh’ýn zikrini îkâme edip insanlarýn kalbine yerleþtirmek için gönderilmiþtir.” der. (Hakîm et-Tirmizî, Kitâbu Hatmi’l-Evliyâ, s. 345-346)

O hâlde; “Kiþi sevdiðiyle berâberdir.” hadîs-i þerîfi muktezâsýnca Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’a yakýn olmak, O’nun dostluk halkasýna ve Ehl-i Beyt’ine dâhil olmak için, en baþta gönlümüzün Allâh korkusu ve muhabbetiyle dolu olmasý, yâni kalbimizin Allâh ve Rasûlü’yle berâber olmasý îcâb etmektedir. Bu hâlin en net alâmeti de, ibâdet ve davranýþlarýmýzda kendini gösterir.

EHL-Ý BEYT TERBÝYESÝ

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- þefkatle üzerlerine titrediði âile efrâdýnýn, insanlýða numûne olacak seviyede bir takvâ hayâtý yaþamalarýný arzu ediyordu. Son derece aziz tuttuðu Ehl-i Beyt’ini, dünyada da âhirette de bu izzet içinde yaþatacak bir tevâzû, sadelik ve letâfet ile dâimâ ihlâs ve derin bir takvâya sevk ediyordu. “Asýl hayat, âhiret hayatýdýr.” buyurarak, bazen mübah olan hususlarda bile, dünya meyli baþlar endiþesiyle onlarý baþkalarýndan daha fazla zühd, riyâzat ve takvâya yönlendiriyordu.

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in, kýzý Fâtýma vâlidemize apayrý bir muhabbeti vardý. Hiçbir kýz, babasýný Fâtýma vâlidemizin Peygamber Efendimiz’i sevdiði kadar sevemez. Hiçbir baba da kýzýný, Peygamber Efendimiz’in, kýzý Fâtýma’yý sevdiði kadar sevemez. Bu sebeple her âilede bir Fâtýma isminin bulunmasýnýn, Efendimiz’e yakýnlýk bakýmýndan bir bereket ve rahmet olacaðý kanaatindeyiz.

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-:

“Fâtýma benden bir parçadýr. Onu üzen beni üzmüþ, onu sevindiren beni sevindirmiþ olur.”2 buyurup onun cennet hanýmlarýnýn en fazîletlilerinden olduðunu müjdelerken,3 diðer taraftan da Hazret-i Fâtýma’ya Peygamber kýzý olmasýna güvenerek âhiret kurtuluþu husûsunda gaflet göstermemesi gerektiðini de her fýrsatta tenbih ediyordu:

“Ey Fâtýma! Kendini cehennemden kurtarmaya bak! Çünkü sizi Allâh’ýn azâbýndan kurtarmaya benim gücüm yetmez. Ama aramýzdaki akrabalýk baðý sebebiyle (kýyamette de) sizinle alâkamý kesmeyeceðim.” (Müslim, Îmân, 348, 351)4

Âile efrâdý içinde en çok Hazret-i Fâtýma’yý sevmesine raðmen, onun dünya nimetlerini asgarî seviyede ve bir riyâzat hâli içinde kullanmasýný isteyen Peygamber Efendimiz, fazla imkânlarýn infak edilmesini arzu ediyordu. Gönüllerinde dünyâya karþý en ufak bir meyil doðmasýna dahî mahal vermiyordu. Böylece sevgili kerîmesini dâimâ Allâh’a ve âhirete yönlendiriyordu.

Birgün Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kýzý Fâtýma’da bir gerdanlýk gördü. O ince ve zarif haným, babasýnýn memnûniyetsizliðini kavramakta gecikmedi. Derhal gidip o gerdanlýðý sattý ve kendisi de muhtaç olduðu hâlde müstaðnî davranarak parasýyla bir köle alýp âzâd etti. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- kýzýnýn bu þefkat ve merhametinden son derece memnun oldu. (Nesâî, Zînet, 39)

Hazret-i Fâtýma -radýyallâhu anhâ-, zayýf ve nahif bir hanýmdý. Ev iþleri ise hayli yorucuydu. Hazret-i Fâtýma, ocaðý yakar, yemek piþirmeye çalýþýrdý. Bâzen ateþi üflerken çýkan kývýlcýmlar benek benek elbisesini yakardý. Evi süpürmekten üstü-baþý toz-toprak içinde kalýrdý. Un öðütmek için deðirmen taþýný çevirmekten ellerinin, su taþýmaktan da sýrtýnýn yara içinde kaldýðý zamanlar olurdu.

Bir ara Allâh Rasûlü’ne savaþ esirleri getirilmiþti. Hazret-i Fâtýma, onlar içinden kendisine bir yardýmcý vermesini babasýndan taleb etti. Lâkin Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- dünyâdaki en sevgili varlýðý olan kýzý Fâtýma’yý yine ebedî saâdete yönlendirerek:

“–Ey Fâtýma! Allâh’tan ittikâ et! Allâh’ýn farzlarýný (huþû ile) edâ et! Âilenin iþlerini yap! Yataðýna girince otuz üç kere sübhânallâh, otuz üç kere el-hamdü lillâh, otuz dört kere Allâhu ekber, de! Böylece hepsi yüz yapar. Bu senin için hizmetkârdan daha hayýrlýdýr.” buyurdu.

Hazret-i Fâtýma -radýyallâhu anhâ- büyük bir teslîmiyet ve rýzâ hâli içinde:

“–Allâh’tan ve Rasûlü’nden râzýyým!” dedi. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, bu kadar aziz tuttuðu kýzýna bir hizmetkâr vermekten müstaðnî kaldý. (Ebû Dâvûd, Harac, 19-20/2988)

Diðer bir rivâyette Efendimiz’in þunlarý da söylediði nakledilmektedir:

“Vallâhi Ehl-i Suffe açlýktan mîdelerine taþ baðlar ve ben de onlar için harcayacak bir þey bulamazken, size hizmetkâr veremem. Esirlerin karþýlýðýnda alacaðým fidyeleri Ashâb-ý Suffe için harcayacaðým.” (Ahmed, I, 106)

Ýþte Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, evlâdýný böylesine mütevâzý bir yaþantý içinde yetiþtirmiþti. Zîrâ o Fâtýma vâlidemiz ki, Ehl-i Beyt’e, altýn silsilelere, yâni Þâh Geylânîlere, Bahâeddîn Nakþibendîlere, Ahmed er-Rufâîlere ve daha nice evliyâ, asfiyâ, ebrâr ve mukarrabîne “ana” olacak ve ümmetin hanýmlarýna da nezih hayatýyla örnek teþkil edecekti.

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in, âile efrâdýna mânevî terbiye vermesi ve onlarý ebedî hayâta hazýrlamasý husûsundaki diðer bir misal de þöyledir:

Ahzâb Sûresi’nden:

“Ey Peygamber’in hanýmlarý! Siz kadýnlardan herhangi biri gibi deðilsiniz. Eðer (Allâh’tan) korkuyorsanýz, (yabancý erkeklere karþý) çekici bir edâ ile konuþmayýn; sonra kalbinde hastalýk bulunan kimse ümîde kapýlýr. Güzel söz söyleyin! Hem vakarýnýzla evlerinizde durun da evvelki câhiliyet çýkýþý gibi süslenip çýkmayýn! Namaz kýlýn, zekât verin, Allâh ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allâh sizden, sâdece günâhý gidermek ve sizi tertemiz kýlmak istiyor.” (el-Ahzâb, 32-33) âyetleri nâzil olduðunda Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, altý ay boyunca sabah namazýna giderken tedbir mâhiyetinde Hazret-i Fâtýma’nýn kapýsýna uðramýþ ve:

“–Namaz(a kalkýn) ey Ehl-i Beyt! «Allâh sizden, sâdece günâhý gidermek ve sizi tertemiz kýlmak istiyor.»” buyurmuþtur. (Tirmizî, Tefsîr, 33/3206)

Yine ebedî hayâtýn en mühim sermâyelerinden biri olan teheccüd namazý için, yorgunluk sebebiyle kalkamamalarý ihtimâline binâen, Peygamber Efendimiz bâzý geceler Hazret-i Ali ile Fâtýma’nýn kapýsýný çalar, teheccüd vaktinin geldiðini hatýrlatýrdý.

Enes bin Mâlik -radýyallâhu anh- der ki:

“Âile fertlerine karþý Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den daha þefkatli kimse görmedim.”

Bu ifade ayný zamanda, âile halkýný Peygamber Efendimiz’den daha güzel yetiþtiren kimse yoktur, demektir. Ýþte Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, Ehl-i Beyt’ine, peygamber âilesi olmalarý sebebiyle takvâ hayâtýný en titiz ve mükemmel ölçüler dâhilinde yaþatarak etraflarýna da örnek olmalarýný telkin ediyordu.

Bu sâyededir ki, Allâh’ýn bizzat terbiye ettiði Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, nasýl bütün peygamberlerin efendisi oldu ise, Rasûlullâh’ýn özel terbiyesine mazhar olan Ehl-i Beyt de diðer insanlarýn seyyid ve seyyideleri olmuþtur.

Allâh Rasûlü’nün mânevî terbiyesi altýnda yetiþerek O’nun rûhânî hayatýnýn tercümâný olan Ehl-i Beyt imâmý Hazret-i Ali -radýyallâhu anh-’ýn, nebevî ahlâký aksettiren sayýsýz fazîletlerinden biri þöyledir:

Bir gazâda Hazret-i Ali, bir düþman neferini altýna almýþ, onu öldürmek üzereydi. Ölümün pençesine kendisini kaptýran adam, âcizlik içinde iðrenç bir davranýþa meylederek Hazret-i Ali’nin nûrlu ve mübârek yüzüne tükürdü.

Ehl-i Beyt bahâdýrý olan Allâh’ýn arslaný Hazret-i Ali, o an nefsinin galebesinden endiþe ederek birdenbire durdu ve elindeki kýlýcý yere indirip düþmanýný öldürmekten vazgeçti.

Bu hâle kâfir pek þaþýrdý. Hayret ve merakla sordu:

“–Yâ Ali! Beni tam öldürecekken niye durdun? Niçin öldürmekten vazgeçtin? Ne oldu ki, þiddetli bir hiddetten târifsiz bir sükûna geçtin!.. Bir þimþek gibi çakmakta iken bir anda fýrtýnasýz, sâkin bir hava gibi duruluverdin...”

Hazret-i Ali þöyle dedi:

“–Ben cihâdýmý yalnýz Allâh rýzâsý için yaparým. Buna da aslâ nefsimi karýþtýrmam. Sen yüzüme tükürmekle beni kýzdýrmak ve hakâret etmek istedin. Ben o an hiddete kapýlsaydým, seni nefsime tâbî olmak gibi, bir mü’mine aslâ yakýþmayan âdî bir sebeple öldürecektim. Halbuki ben, gururumu tatmin için deðil, Allâh için gazâ etmekteyim.”

Neticede bu ulvî ahlâk karþýsýnda o düþmanýn gönlü dirildi. Hazret-i Ali’nin bu fazîlet dolu hâlinden hisse alarak îmâna geldi.

Ýþte Ehl-i Beyt terbiyesinin sayýsýz bereketlerinden biri… Zîrâ onlar, âlemlere rahmet olarak gönderilen Allâh Rasûlü’nün etrâfýnda muhabbetle kenetlenmiþ ve O’nun hâliyle hâllenmiþ gönül insanlarýydýlar.

Týpký gül, karanfil ve nâdide çiçeklerle bezenmiþ bir bahçe üzerinden esen sabah melteminin, gittiði yerlere o bahçenin ferahlýðýný yansýtan latîf râyihalar götürmesi gibi, Allâh Rasûlü’nün mânevî terbiyesi altýnda kemâle eren Ehl-i Beyt de O’nun rûhâniyetini kendisinden sonraki nesillere büyük bir ihlâs ve sadâkatle tevzî etmiþlerdir. Bir mumla, sayýsýz mumlarýn yakýlmasý misâli, Allâh Rasûlü’nün nûrunu asýrlar ve nesiller boyunca devâm ettiren feyz ve ruhâniyet kandilleri olmuþlardýr. Öyle ki, o kandillerden biriyle aydýnlanma bahtiyarlýðýna erenler, o nûrun ilk kaynaðý olan Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’a vuslatýn hazzýný tatmýþlardýr.

Nitekim Hazret-i Ali ve Hazret-i Ebû Bekir -radýyallâhu anh-’tan gelen bütün tasavvuf silsilelerinin feyiz merkezini de Ehl-i Beyt imamý Câfer Sâdýk Hazretleri teþkil eder. Ýmâm-ý Âzam Ebû Hanîfe Hazretleri de Câfer Sâdýk Hazretleri’nin en mümtaz talebesi ve mânevî evlâdý idi. Câfer Sâdýk Hazretleri’nin kendisi için nasýl bir feyz kaynaðý olduðunu, onunla geçen zamanlarýný kastederek:

“Son iki yýlým olmasaydý Nûman helâk olmuþtu.” sözleriyle ifâde etmiþtir:

Ýþte Ehl-i Beyt, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hâlini, evsâfýný, ahlâkýný asýrlara ve nesillere taþýmakta müstesnâ bir zirvedir.

EHL-Ý BEYT’E MUHABBET

Cenâb-ý Hak Kur’ân-ý Kerîm’de:

“…Ey Ehl-i Beyt! Allâh sizden, sâdece günâhý gidermek ve sizi tertemiz kýlmak istiyor.” (el-Ahzâb, 33) buyurarak Ehl-i Beyt’i tezkiye ve tebrie ettiðini bildiriyor. Yâni Ehl-i Beyt’i bizzat Cenâb-ý Hak tervîc ediyor.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de âile efrâdýný candan sever, ümmetinin de onlarý sevmesini arzu ederdi. Nitekim þöyle buyurmuþtur:

“Allâh Teâlâ’yý, sizi nîmetleriyle perverde kýldýðý için sevin. Beni, Allâh’ý sevdiðiniz için sevin. Ehl-i Beyt’imi de beni sevdiðiniz için sevin!” (Tirmizî, Menâkýb, 31/3789)

Allâh Rasûlü’nde fânî olan Ebû Bekir -radýyallâhu anh-, Ehl-i Beyt’e hürmet ve muhabbette de örnek bir þahsiyettir. O, buyuruyordu ki:

“Ehl-i Beyt’ine karþý edepli olmak sûretiyle de Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’a hürmet ediniz. Caným kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yakýnlarý, kendi yakýnlarýmdan bana daha sevgilidir.”

Ehl-i Beyt sevgisi o kadar mühim bir vazifedir ki, Rabbimiz, namazlarda Tahiyyat’tan sonra okuduðumuz salli-bârik duâlarýnda “Âl-i Muhammed” diyerek Ehl-i Beyt için de duâ etmemizi murâd etmiþtir.

Namazlarda teþehhüdün hâtimesi kýlýnan ve “Âl-i Muhammed” için yapýlan duâ, þüphesiz ki onlarýn makamlarýnýn yüceliðini gösterir. Tâzîm ve hürmetin böylesi, baþka bir “âile” için mevzubahis deðildir.

Bâzý kasýtlý kiþilerin ve gâfillerin ithamlarýna karþý: “Eðer Âl-i Muhammed’i sevmek râfýzîlik ise ins ü cin þahid olsun ki ben râfýzîyim.” diyen Ýmâm Þafiî Hazretleri, yine bu husustaki duygularýný þöyle ifâde buyurmuþtur:

“Ey Rasûlullâh’ýn Ehl-i Beyt’i! Sizi sevmek, Allâh’ýn Kur’ân’ýnda inzâl ettiði bir farzýdýr. Size en büyük medâr-ý iftihar olarak kâfîdir ki, size salât etmeyenin namazý kabul deðildir.” (Muhammed Pârsâ, Faslü’l-Hitâb / Tevhîde Giriþ, s. 522)

GÖKLERÝ TÝTRETEN CÝNAYET (10 Muharrem, Kerbelâ)

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ýn muhabbetle baðrýna bastýðý, þefkatle öpüp okþadýðý, namazlarýnda bile mübârek sýrtýna aldýðý aziz torunu Hazret-i Hüseyin’e karþý iþlenen cinayet, Ýslâm tarihinin gördüðü en acý felâketlerden biridir. Bu cinayetin Ýslâm dünyâsýnýn baðrýnda açtýðý yara hâlâ kanamaktadýr. Bu vahþiyâne cinâyeti iþleyenlerin her biri, Allâh’ýn ayrý bir gadabýna dûçâr olmuþtur.

Hazret-i Hüseyin Efendimiz’in hunharca katli, Ýslâm dünyasýnda o kadar nefretle karþýlanmýþtýr ki, o devrin hükümdarý olan Yezid’in adý hakaret olarak kullanýlagelmiþtir. Çünkü o menfur cinayete, hangi mezhepten olursa olsun her müslümanýn yüreði feryat hâlindedir. Buna göre aslýnda Sünnîler ve Þiîler arasýnda herhangi bir husûmet sebebi yoktur. Varmýþ gibi gösterilmesi, kötü niyetli insanlarýn tahriklerinden baþka bir þey deðildir. Dolayýsýyla bugün her iki taraf da birbirlerine hiçbir þekilde husûmetle bakmamalýdýr. Bugün bilhassa; “Mü’minler ancak kardeþtirler!..” (el-Hucurât, 10) hükmü etrafýnda kenetlenmek þarttýr.

Bu hususta ümmet-i Muhammed’in tevhîdini, birlik ve beraberliðini bozacak tarzda kuru çekiþmelere prim vermek, tartýþma ve çatýþmalara girmek, en baþta o azîz neslin mübârek rûhunu incitecek hareketlerdir. Bilhassa yersiz taassuplar, tarihten beri daima zarar verici olmuþtur. Zîrâ en ufak bir sürtüþme bile, ümmet-i Muhammed’i bölmek isteyen Ýslâm düþmanlarýnýn ekmeðine yað sürmek demektir. Bu hususta sâhip olmamýz gereken en güzel hâl, îman firâsetiyle uyanýk davranýp, gereksiz yere gýybet ve münâkaþalardan uzak durmaktýr.

Bunda muvaffak olmamýz için Kur’an ve sünnet yanýnda sarsýlmaz bir ortak noktamýz daha vardýr ki, o da Ehl-i Beyt muhabbetidir. Peygamber Efendimiz’in de bizzat emrettiði bu muhabbet, her müslümanýn gönül ufkudur.

Bu sebepledir ki ecdâdýmýz Osmanlý, Ehl-i Beyt’i daima el üstünde tutmuþ, saygýda kusur göstermediði gibi, onlara hürmet ve muhabbetin nasýl olmasý gerektiðine dâir, ümmete örnek olacak davranýþ güzellikleri sergilemiþtir. Ehl-i Beyt’e hizmeti kýymetli bir vazîfe saymýþ ve onlarýn þeref ve izzetinin muhâfazasý için Nakîbü’l-Eþraflýk diye resmî bir müessese geliþtirmiþtir.

Bizler de o mübârek ecdâdýn torunlarý olarak Efendimiz’e lâyýk olabilmek için, O’nun bizlere býraktýðý iki büyük emânet olan Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in muhabbetiyle kalblerimizi ihyâ etmeliyiz. Güzel ahlâk ve muâmelâtýmýzla O’nu örnek almalýyýz. Bunun için de en baþta Peygamber Efendimiz’in, O’nun âl ve ashâbýnýn hâliyle kendi hâlimizi mîzân etmeliyiz.

Yâ Rabbî! Gönüllerimize Peygamber Efendimiz’in, Ehl-i Beyt’inin, güzîde ashâbýnýn ve onlarýn izinden giden Hak dostlarýnýn rûhâniyetlerinden hisseler ihsân eyle!

Âmîn!..




Dipnotlar: 1) Ahmed, V, 235; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, Beyrut 1988, IX, 22. 2) Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe, 93-96. 3) Ahmed, I, 293. 4) Ayrýca Bkz. Buhârî, Tefsîr, 26/2; Tirmizî, Tefsîr, 27/2.

 


Osman Nuri Topbas
Ynt: Ehli beyt muhabbeti By: manas Date: 02 Kasým 2010, 00:07:15
Allah razý olsun kardeþim..Ýnþaallah biz de hakkýyla sevip sevilenlerden oluruz..amin

Ynt: Ehli beyt muhabbeti By: Bilal2009 Date: 05 Aðustos 2015, 03:32:38
Esselamü aleyküm ve rahmetüllah,  Muhabbet gonullerdedir. Ýnsan kimlerin sözüne uyarsa onlara muhabbet duyar. Rabbim ( celle celaluhu ) bizleri bu yolun samimi yolcularindan eylesin.
Ynt: Ehli beyt muhabbeti By: ikranur 7d Date: 05 Aðustos 2015, 03:39:34
ve aleykümüsselam ve rahmetullah ve berekatuh.
 dostluk çok önemli bir kavramdýr. eðer dostluk olursa muhabbet de olur. Paylaþým için Allah razý olsun.
Ynt: Ehli beyt muhabbeti By: ceren Date: 05 Ekim 2019, 15:45:08
Esselamu aleyküm.Binler salatu selam binler rahmet peygamber efendimiz ve ehli beytin üzerine olsun inþallah.Rabbim razý olsun paylaþýmdan kardeþim...
Ynt: Ehli beyt muhabbeti By: Sevgi. Date: 06 Ekim 2019, 02:35:55
Aleyküm selâm. muhabbet gönüllerdedir. Kiþi kimi sever ve sözünü dinlerse ona muhabbet duyar. Rabbim bizleri herzaman sevdiklerinin yolunda muhabbet duyabilmeyi nasip etsin inþaAllah
Ynt: Ehli beyt muhabbeti By: es-Sabur Date: 06 Ekim 2019, 02:56:30
Ehli beyt sevgisi bizlere gerekli olan sevgidir çünkü Allah ý seven Peygamber inide sever ve o nun ailesini sever çünkü Efendimiz in yolu kurtuluþ yoludur bizlerde bu yoldan ayrýlmayalým

radyobeyan