Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Tevbede acele etmek By: sumeyye Date: 01 Kasým 2010, 22:55:04
Tevbede Acele Etmek


“Ölüm gelmeden önce tevbe etmekte acele ediniz….”
(Münâvî, Feyzü’l-kadîr, V, 65)

Cenâb-ý Hak, insanoðlunu doðuþtan hayra daha fazla meyilli olarak halketmiþtir. Ancak, doðduðu andan itibaren yakýn ve uzak çevresi, onun þekillenmesine tesir eder. Evlatlar, temiz fýtratlarýyla anne-babaya teslim edilen ilâhî emânetlerdir. Bu hakikat, Kur’ân-ý Kerîm’de þöyle beyân edilmiþtir:
“(Ey Rasûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dîne, Allâh in sanlarý hangi fýtrat üzere yaratmýþ ise ona çevir! Allâh’ýn ya ratýþýnda deðiþme yoktur! Ýþte dosdoðru din budur; fakat in sanlarýn çoðu bilmezler.” (er-Rûm, 30)
Ebeveynin, böyle temiz bir fýtratla yaratýlýp kendisine emânet edilen yavrularýný, hayýr-hasenat ile tezyin etmeleri zaruridir. Onlar, ellerine teslim edilmiþ bu ilâhî emânetleri, iyilik ve güzelliklerle bezeyebilecekleri gibi günah ve kötülüklere de alýþtýrabilirler. Bu hakikati Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- þöyle ifade buyurmuþlardýr:
“Her do ðan ço cuk, Ýs lâm fýt ra tý üze re (temiz ve günahsýz olarak, tevhîde meyilli bir þekilde) do ðar. Da ha son ra ana-ba ba sý onu (inanç la rý na gö re) ya hris ti yan, ya ya hû dî ya da me cû sî... ya par.” (Müs lim, Ka der, 22; Buhârî, Cenâiz, 92)
Her insanýn iç âleminde müsbet ve menfî temâyüller bir arada bulunmaktayken, insanýn doðuþta hayra daha fazla meyilli olmasý çok hikmetlidir. Bu özellik, öncelikle Allah Teâlâ’nýn rahmetinin gazabýný geçmesinin kullarý üzerindeki bir tecellîsidir. Diðer taraftan yine bu hadîs-i þerîf, hâricî þartlarýn ve toplumun, çocukluk çaðýndaki insanlara ne kadar çok tesir ettiðini göstermektedir. Öyle ki, o ilk çocukluk yýllarýndaki sâfiyet, berraklýk ve temizlik dikkatle korunmadýðý takdirde zamanla kirlenmeye ve yok olmaya baþlar.
Bu sebeple çocuðun eðitimi öncelikle anne kucaðýnda baþlar. Annenin aðzýndan çýkan her kelime, çocuðun þahsiyetine konulan bir tuðla mesabesindedir. Anne yüreði, çocuðun eðitim gördüðü bir sýnýftýr. Bir Arap atasözünde dendiði gibi, “el-Ümmü medresetün: Anne bir mekteptir.” Þefkatin en büyük menbaý, analardýr. Ana terbiyesinden mahrum çocuklarýn terbiyesi güçleþir. Yüksek karakterli kiþiler daha çok, sâlihâ annelerin yetiþtirdiði evlatlardýr.
Böyle sâlih ebeveynin terbiyesinde büyüyen çocuklarýn ilk öðrendikleri davranýþlar, tekrar ede ede alýþkanlýklar hâline dönüþür. Ama kötü bir âile veya toplum içinde büyüyen çocuklarda da kötü alýþkanlýklar yeþermeye baþlar. Sonuç olarak bu alýþkanlýklar, insaný belli bir kalýba sokar ve artýk insan, tekrar edegeldiði bu alýþkanlýklarýn esâreti altýnda yaþamaya baþlar.
Mevlânâ Hazretleri, mânevî dünyadan uzaklaþarak süflî arzularla dolan kimselerin hâlini bir hikâye tarzýnda þöyle tasvir etmektedir:
“Tatlý sözlü, fakat sert huylu adamýn biri yol üstüne dikenli çalý dikmiþti. Yoldan geçenler onu ayýpladýlar;
“–Bunlarý sök at.” dediler.
Fakat o ihmal etti ve onu sökmedi. O dikenli çalý, her an biraz daha büyüyor, çoðalýyordu. Halkýn ayaðý, diken yarasý ile kanlara bulanýyordu. Geçenlerin elbisesi dikenlerden yýrtýlýyor, yalýn ayak gezen yoksullarýn ayaklarý paramparça oluyordu. Bir Hak dostu o adama;
“–Bunlarý sökmelisin!” diye emir verince, o:
“–Evet, sökerim.” dedi. Fakat “Yarýn, öbür gün sökerim!” diye ihmal etti… Bu müddet içinde de diktiði dikenler kökleþti, kuvvetlendi. Yine Hak dostu olan kiþi ona:
“–Ey vaadini yerine getirmeyen, sözünde durmayan kiþi!.. Beri gel, söz verdin, sürüncemede býrakma! Vazifeni yerine getir, artýk daha fazla ihmal etme!.. (Helâke yaklaþýyorsun!..)” dedi
Çalýyý diken adam:
“–Merak etmeyin, sökerim.” dedi.
O Hak dostu:
“–Çabuk ol, iþi savsaklama, vaadini yerine getir!” diye nasihat etti. “Sen yarýn bu iþi görürüm diyorsun ama, þunu iyi bil ki, gün geçip git tikçe o dikenler daha çok artýyor, kuvvetleniyor. Onu sökecek olan sen de ihtiyarlýyorsun, güçten kuvvetten düþüyorsun. Þunu bil ki, diken güçlenmede, boy atmada; diken sökecek kiþi olan sen ise ihtiyarlamaktasýn; gü cün kuvvetin de devamlý eksilmede... Çabuk ol, vaktini boþa geçirme... Kendi helâkini hazýrlama!...”
Hikâyede mecâzî olarak ifade edilen dikenler, insandaki benlik, bütün nimetleri kendinde toplama hýrsý, israf çýlgýnlýðý ve her çeþit günah ve kötü alýþkanlýklardýr. Bu günahlar, farkýnda olmadan insanýn rûhânî hayatýný zedeleyerek onda merhametsizlik, duygusuzluk, Allah’ýn mahlûkâtýna hizmetten uzak kalmak ve kendini beðenme (ucub) gibi menfî hâllere sevk eder. Bu ise, insanýn kalbinin mânen ölüm hastalýðýna yakalanmasý demektir. Kalbin günah dikenlerinden kurtuluþ yolunun ancak takvâ ile olduðunu þu misal ne güzel ifade eder:
Hazret-i Ömer, bir gün Übey bin Kâ’b -radýyallâhu anh-’a takvânýn ne olduðunu sormuþtu. Übey -radýyallâhu anh- ona:
“–Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” dedi.
Hazret-i Ömer:
“–Evet, yürüdüm.” karþýlýðýný verince bu sefer:
“–Peki, ne yaptýn?” diye sordu.
Hazret-i Ömer de:
“–Elbisemi topladým ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün gücümü sarf ettim.” cevâbýný verdi.
Bunun üzerine Übey bin Kâ’b þöyle dedi:
“–Ýþte takvâ budur.” (Ýbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 42)
Takvâ, insanýn kendi fânîliðini unutmamasýdýr. Zira ham nefsin mayasýnda fânîliðe isyan vardýr. O nefis, sonsuzluðun seyyâhý olmak ister. Dünyadaki fânî hayatýn kabýna sýðamaz. Ebedîliðin hasretiyle fânilikten kaçýþ hâlindedir. Bu yüzden fânîliði hatýrlatan ölüm, nefsin gözünde korkunç hâle gelir. Aklýn ve kalbin icabý ise, kuru bir ölüm korkusu yerine, nefsânî arzularý bertaraf edip amel-i sâlihlerde bulunarak ölümü güzelleþtirmektir.
Kelâm-ý kibârda buyrulur:
“–Dünyadan ebedîlik isteme, kendinde yok ki, sana versin!..”
Hazret-i Ömer de, dünyanýn gerçek yüzünü ifade eden ve bu fânî dünyada hür yaþamanýn yolunu gösteren hikmetli kelâmlarýnda:
“–Dünyaya az meylet ki, nefsinin esaretinden kurtulup hür yaþayasýn!..” buyurmaktadýr.
Hiçbir zaman unutulmamalýdýr ki, günahlar, cennet yasaklarýdýr. Ýnsan bu hatalarýný artýrdýkça, cennete girme imkâný da daralmýþ olmaktadýr. Bu yüzden hatalardan vazgeçilecek, yeni ve güzel amel-i sâlihler edinilecek mevsim, gençlik devridir. Zira gençlikte Allah’a yaklaþmak, hem daha kolay, hem de daha bereketlidir. Fakat bu hususta da aceleci olmak ve hayýrlý niyet ve amelleri tehir etmemek gerekmektedir. Çünkü ömür kýsa, vakit ise hýzla tükenmektedir. Nitekim:
“«Yarýn» diyenler helâk oldu!..” buyrularak nefsin en büyük tuzaklarýndan biri olan erteleme ve ihmal etmeye dikkat çekilmiþtir.
Ýnsanýn ölümü sýk sýk ve derin olarak tefekkür etmesi de, tevbenin kývamýný arttýrýr.
Ýmam-ý Rabbânî Hazretleri buyurur:
“–Ölmek felâket deðildir, asýl felâket öldükten sonra baþa gelecekleri bilmemektir.”
Hazret-i Ali -kerremallâhu vecheh- de:
“–Dünya arkasýný dönmüþ gidiyor, âhiret ise yönelmiþ geliyor. Bunlardan her ikisinin de kendine has evlatlarý var. Sizler âhiretin evlatlarý olun. Sakýn dünyanýn evlatlarý olmayýn. Zira bugün amel var hesap yok, yarýn ise hesap var amel yok.” buyurmaktadýr.
Ýnsanýn kötü alýþkanlýklar edinmesinde, yukarýda da ifade ettiðimiz gibi, çevresinin çok büyük bir rolü vardýr. Zira insanlar, bulunduklarý ortama göre þekil alýrlar. Kötü çevrenin tesiriyle baþlangýçta tedirgin bir þekilde ilk hatalarýný iþleyen insanlar, bu konuda bir ikaz veya mânî ile karþýlaþmadýklarý müddetçe, iþlediði günahlar kulaða hoþ gelen bir mûsikî gibi onlarý gaflete dûçar ederek mânevî dünyalarýný hüsrana uðratýr.
Bu yüzden insanlar; sahip olduklarý akýl, irâde ve gönül dünyalarýnýn rûhânî ahengi içinde menfî ortamlardan uzaklaþmazlarsa, kalbler, yavaþ yavaþ o ortamýn rengine boyanmaya baþlar. Bu hususta Gazâlî Hazretleri:
“–Gâfillerle zihnî yakýnlýk, zaman içinde kalbî ünsiyete döner. Bu da kiþinin helâkine sebep olur.” buyurmaktadýr.
Ýnsan kelimesinin kökü, ünsiyet ile alâkalýdýr. Bu sebeple insanoðlunun kalbî hayatý da içinde bulunduðu toplumun seviyesine göre, ya rûhâniyete mazhar olur veya harâbe hâline döner.
Netice olarak kurtuluþ yolu samimi ve amel-i sâlihlerle takviye edilen bir istiðfardan geçer. Lâyýkýyla tevbe edebilmek, ancak kalbin seviyesine baðlýdýr. Zîra Hazret-i Ömer -radýyallâhu anh-:
“–Günah iþlemekten vazgeçmek, tevbe ile uðraþmaktan daha kolaydýr.” buyurmuþtur.
Ezcümle tevbede dikkat edilecek hususlar da þunlardýr:
Ýlk olarak yapýlan hatalarýn farkýna varýlmalýdýr. Zira nefis ve þeytan, insana yaptýklarýný süslü ve güzel gösterir. Bir kötülük baþtan kerih gelse bile, tekrar ede ede basitleþir ve insana normal gelmeye baþlar. Bu yüzden öncelikle yapýlacak þey, iyi ile kötünün farkýna varmaktýr.
Bu hususta insanýn, bizzat hatanýn küçük veya büyük olmasýndan ziyâde kime karþý yapýldýðýna dikkat etmesi gerekir. Kendisine sayýsýz nimetler veren Rabbine karþý unutkanlýk, isyan ve nankörlükte bulunmak, elbette hatalarýn en büyüðüdür. Öyleyse küçük-büyük farkýnda önce, kendisini her ân gözeten, her türlü ihtiyacýný karþýlayan Cenâb-ý Hakk’a karþý kulluk ve itaatteki durumumuz daha ehemmiyetlidir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir müminin günah karþýsýndaki sýkýntýsýný þöyle ifade buyurur:
“Mü’min, günâhýný þöyle görür: O, sanki üzerine her an düþme tehlikesi olan bir daðýn dibinde oturmaktadýr. «Dað üzerine düþer mi?» diye korkar durur. Fâcir (günahkâr) ise, günahý burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür.” (Buharî, Deavât 4; Müslim 3)
Ýkinci olarak, hatalardan dolayý piþmanlýk duyulmalýdýr. Sadece dil ile tevbe etmek veya piþman olmak yeterli olmaz. Samimî ve bir daha yapmamak üzere derin bir piþmanlýkla tevbe edilmesi gerekmektedir. Zira âyet-i kerimede buyrulur:
“Ey insanlar! Rabbinize karþý gelmekten sakýnýn. Ne babanýn evlâdý, ne de evlâdýn babasý nâmýna bir þey ödeyemeyeceði günden çekinin. Bilin ki, Allah’ýn vaadi hakikattir. Sakýn dünya hayatý sizi aldatmasýn ve þeytan, Allâh’ýn affýna güvendirerek sizi kandýrmasýn!” (Lokman, 33)
Eðer yapýlan hatalar, insanlara zulüm þeklinde ise, hak sahibinden helâllik dilemek ve hakkýný iâde etmek gerekir.
Ayrýca Allâh nazarýnda tevbekâr sayýlmak için, tevbe ederken Allâh’ýn rýzâsý dýþýnda, mal ve sýhhat endiþesi gibi dünyevî bir gâye güdülmemelidir. Sadece insanlarýn dedikodusu ve ayýplamasýndan sakýnarak, günah iþlemeyi terk etmek; netice itibariyle hayýr ise de, Allâh’ýn rýzâsýný kazandýrmaya yetmeyebilir.
Üçüncü husus, kendisini kötü yola sevkeden çevre veya arkadaþlarýn deðiþtirilmesi, yeni ve daha güzel bir çevreye müracaat edilmesi gerekir. Güzel, temiz ve mutlu bir hayatý kucaklayýp ömür boyu bahtiyar yaþamanýn ilk þartý, sâlih ve sâdýk kimselerle bir arada olmaktýr. Zira âyet-i kerîmede:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sâdýklarla beraber olun!” (et-Tevbe, 119) buyrulmuþtur.
Ýnsanlarýn sâlih ve sâdýklarla beraber olmasý ve dolayýsýyla sâdýk ve sâlih oluþu; kýyamet gününde de fayda verecektir. Nitekim diðer bir âyet-i kerimede de:
“O gün sâdýklarýn sýdkýnýn fayda göreceði bir gündür...” (el-Mâide, 119) buyrulmaktadýr
Ýmam-ý Þâfiî de bu hususta þöyle buyurur:
“–Kendini Hak ile meþgul etmezsen, bâtýl seni iþgal eder.”
Dördüncü husus, yapýlan hata ve günâha geri dönmeyi, ateþe atýlacakmýþ gibi çirkin ve iðrenç görmek gerekir. Bir daha o günaha kaydýrabilecek vasýtalara bile yaklaþmamalýdýr.
Tevbe, ya küfürden ya da günahtan olur. Küfürden tevbe edip iman edenin tevbesi, kesinlikle makbuldür. Günahtan tevbe edenin tevbesi ise, samimiyet ve piþmanlýkla yapýldýðý takdirde makbuldür. Bunun þartý da, kulun tekrar o günâha dönmemesidir. Zâten,“Günâhtan tevbe, nedâmet ve istiðfardan ibârettir.” (Ahmed bin Hanbel, VI, 264) hadîs-i þerîfi de, tekrar günaha düþürmeyecek bir tevbeye iþâret etmektedir.
Enes Ýbni Mâlik -radýyallâhu anh-’den rivâyet edildiðine göre Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- þöyle buyurmuþlardýr:
“Üç özellik vardýr; bunlar kimde bulunursa o, imanýn tadýný alýr: Allâh ve Rasûlünü, (bu ikisinden baþka) herkesten fazla sevmek. Sevdiðini Allah için sevmek. Allâh kendisini küfür bataklýðýndan kurtardýktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateþe atýlmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek...” (Buhârî, Îmân 9, 14; Müslim, Îmân 67. Ayrýca bk. Tirmizî, Îmân 10)
Yahya bin Muaz buyurur:
“–Günahlarý terk etmeden, Allah’tan af ve maðfiret istemek, yalancýlarýn istiðfarýdýr.”
Tevbe ve istiðfarda bulunmak için illâ günah iþlemiþ olmak gerekmez. Nitekim Peygamber Efendimiz:
“Ey insanlar!.. Rabbinize tevbe edin. Allâh’a yemin ederim ki, ben Rabbim Tebârek ve Teâlâ Hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim.” (Müslim, Zikr, 42) buyurmuþlardýr. 1
Kendisi bu þekilde Cenâb-ý Hakk’a ilticâ eden Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, insanýn hataya karþý zaafýný ve bunun reçetesini de þöyle hülâsâ etmiþtir:
“Ýnsanoðlunun her biri hata iþler. Ancak hata iþleyenlerin en hayýrlýsý tevbekâr olanlarýdýr.” (Tirmîzî, Kýyâme, 50; Ýbn-i Mâce, Zühd, 30)
Bu itibarla bâzen bir günah, affý için bin gözyaþý ister; bâzen de bir damla yaþ, bin günahý temizler.
Son olarak, Allâh Teâlâ’nýn tevbe kapýsýnýn herkese, her an ve her günah için açýk olduðunu unutmamalýdýr. Lâkin tevbenin þartlarýna da dikkat edebilmelidir.
Nitekim âyet-i kerimede, hem Allâh’ýn rahmetinin geniþliðine dikkat çekilmiþ, hem de bir an önce Allâh Teâlâ’ya dönülmesi istenmiþtir:
“Ey kendilerinin aleyhinde çalýþarak haddi aþan kullarým! Allah’ýn rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahlarý baðýþlar.”
“Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun. Sonra size yardým edilmez.” (ez-Zümer, 53-54)
Tevbe ve istiðfar için, Allah’ýn rahmetinin coþtuðu vakitler olan seherleri ganimet bilmelidir. Gece ve gündüz, her fýrsatta tevbe etme imkâný varken, özellikle seher vaktinde tevbe ve istiðfar etmenin ayrý bir ehemmiyeti vardýr. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“O mut ta kî ler, ge ce le ri pek az uyur lar, se her va kit le rin de de is tið fâ ra de vâm eder ler di.” (ez-Zâ ri yât, 17-18)
Hülâsâ tevbenin seviye kazanabilmesi için þu hususlarý da nazara almak îcâb eder:
Tevbe edenin kalbinden çýkan ilk söz, “acziyet”in itirafý olmalýdýr. Ýçimizdeki sefil “ben”likten bir zerre bile kalmýþ ise, tevbe ve duâ gayesine varamamýþ demektir. Tevbede dilenilen, ilâhî rahmet ve berekettir. Tevbede isteriz ki, sonsuz bir kudret sahibi olan Hak Teâlâ bize acýsýn ve üzerimize lutfunu yaðdýrsýn!.. Þunu iyi bilmek îcâb eder ki, büyük ruhlar, yani Peygamberler ve Hak dostlarý, dâimâ istiðfar ve duâ hâlinde yaþayanlardýr.
Ya Rabbî! Aþk, vecd ve samîmî gözyaþlarýyla ilâhî rahmet ve maðfiretinden nasîb alabilmemizi lutfeyle!.. Ýlâhî rýzâna nâiliyet ümidiyle, yarattýklarýna merhameti, gönüllerimizin tükenmez hazinesi kýl!.. Âmin.


1.Ayný hadîs-i þerîf, “yetmiþ kere” þeklinde de rivâyet olunmuþtur. (Buhârî, Deavât, 3; Tirmîzî, Tefsir, Muhammed Sûresi)



Osman Nuri Topbas

radyobeyan