Müslüman Akaidi
Pages: 1
Ahirete iman By: hafýz_32 Date: 01 Kasým 2010, 22:31:30
ÂHÝRETE ÝMAN

·   Âhiret; Anlam ve Mâhiyeti
·   Kur’an-ý Kerim’de Âhiret
·   Âhirete Ýman
·   Âhiretin Gerekliliði ve Âhirete Ýnanmanýn Faydalarý
·   Yakînî Bilgi; Kesin Ýnanç
·   Kýyâmetin Zamaný
·   Amel Defterleri
·   Mizan
·   Cennet ve Cehennem
·   Âhirete Ýmanýn Ýnsan Hayatýndaki Yeri
·   Âhiret Þuuru
·   Yaratýlýþa Ýnanan, Yeniden Yaratýlmaya da Ýman Eder
·   Âhiret Anlayýþý Bizi Diriliþe Ulaþtýrýr/Ulaþtýrmalýdýr
·   Gündüz Yaþýyor, Gece Ölüyor, Sabah Diriliyoruz
·   Her Kýþ Bir Ölüm, Her Bahar Bir Diriliþtir
·   Sorular

 

Bu üniteyi bitirdiðinizde aþaðýdaki amaçlara ulaþmanýz beklenmektedir:

* Âhiretin gerekliliðini ve âhirete inanmanýn fayda ve

   hikmetlerini dillendirebilmek.

* Kýyâmetle ve kopma zamaný ile ilgili Kur’an’ýn temel

   vurgularýný özetleyebilmek. 

* Kur’an’ýn âhirete iman konusunu niçin yakîn kelimesi ile

   ifade ettiðini açýklayýp yakînî bilgi ve inancý açýklayabilmek.

* Âhiret inancýnýn insan hayatýndaki önemini dillendirebilmek.

* Yeniden dirilmenin akla ters düþmediðini örneklerle açýklayabilmek.

* Ölümü ve ölüm sonrasýný Kur’an’ýn nasýl deðerlendirip

    bizi nasýl ölüm ötesine hazýrladýðýný izah edebilmek.

* Ölüm sonrasý, yeniden diriliþle birlikte baþlayacak olan haþrin, mizanýn

    ve amel defterlerinin mâhiyetleri hakkýnda bilgi verebilmek. 

* Cennet ve cehennem hakkýnda doyurucu açýklamalarda bulunabilmek.

* Âhiret þuuruna sahip olup bu bilinçle hayatýna çeki düzen

   verecek þekilde nefis muhâsebesinin nasýl yapýlabileceðini

   izah edebilmek.

Âhiret; Anlam ve Mâhiyeti

Âhiret, kelime olarak Arapçada son, diðer, sonra gelen demektir. Âhiret, dünya hayatýný takip eden, ona benzeyen yönler olduðu kadar, benzemeyen yönlerin de olduðu daha deðiþik ve ölümsüz bir hayattan, ebediyet âlemine ait çeþitli merhaleler ve hallerden ibarettir. "Yakîn" ise, gerçeðe uygun ve herhangi bir þüphe ile ortadan kalkmayacak þekilde þek ve þüpheden uzak olan sabit ve kesin bir inanýþ, þüphe karýþmayan kesin bilgi demektir.

Âhiret inancý, Allah’ýn varlýðýný kabul eden hemen hemen bütün din ve düþünce sistemlerinde (tabii bu arada hýristiyanlýk ve yahudilikte de) mevcuttur. Kur’an’da Hz. Nuh, Ýbrahim, Yusuf, Mûsâ, Ýsa ve diðer peygamberlerin kendi ümmetlerine âhiret akidesini telkin ettikleri ifade edilir.[2026]

 
Kur’an-ý Kerim’de Âhiret

Âhiret, Kur’an-ý Kerim’de 110 yerde geçer. Kur’an’da son gün anlamýnda yevmü’l-âhir þeklinde, dünya ile karþýlaþtýrmalý olarak veya yalýn halde geçer. Yalýn halde el-âhire þeklinde kullanýldýðý yerlerde ed-dâru’l-âhire tamlamasý, yani “âhiret yurdu”, “diðer ülke” anlamýnda olduðu veya âhiret hayatý demek olduðu kabul edilir. Bu kullanýlýþ þekillerinden de anlaþýlacaðý gibi âhiret kavramý ile dünya kavramý arasýnda sýký bir münasebet vardýr.

Kur’an-ý Kerim’de yüzden fazla terim ve deyim kullanýlarak âhiret akidesi iþlenir. Âhiretle ilgili âyetler hem Mekkî, hem de Medenî sûrelerde sýk sýk tekrarlanmaktadýr. Bu tekrarýn, konunun önemini vurgulamak, sorumluluk duygusunu pekiþtirmek, dünya ile âhiret arasýndaki psikolojik mesafeyi kýsaltarak mü’minin ruhunu yüceltmek ve hayatýný ebedîleþtirmek gibi hedeflere yönelik olduðunu söylemek mümkündür. Birçok sûrede kâinatýn, özellikle insanýn yaratýlýþýndan ve hayatýn akýþýndan bahseden âyetlerle âhiret hayatýný tasvir eden âyetler yan yana yer almýþtýr. Kur’an’ýn tasvirine göre dünya hayatý bir “oyun ve eðlence”[2027] bir “süs ve öðünüþ”tür;[2028] “mal, evlat ve nüfuz yarýþý”dýr.[2029] Netice itibariyle o geçici bir faydalanýþ ve aldanýþ vesilesidir. Asýl hayat, âhiret hayatýdýr. Gerçek anlamda huzur ve sükûn sadece ölümsüz âlemdedir.[2030] Her ne kadar ölüm, geride kalanlar için acý ve hasret dolu bir olay ise de, imanlý gönüller için fânîlikten ebedîliðe geçiþi saðlayan bir vasýtadýr. O yüzden birçok âyette ölüm ve âhiret hayatý “buluþmak, sevdiðine kavuþmak” anlamýndaki “lika (likaullah, likau’l-âhire)[2031] kelimesiyle ifade edilmiþtir.

Asýl hayatýn ikinci âlemde baþlayacaðýna iman edenler, ölümün ebedî yokluk olmadýðýný kabul ederler. Henüz hayattayken, bu gerçek vatanýn, baba yurdunun, sonsuz mutluluk hayatýnýn özlemini duyar ve ona göre yaþarlar.

Kur’an-ý Kerim’in âhireti ispat metodu, “nereden geldim, nereye gidiyorum?”  sorusuna tatminkâr bir cevap bulmaya dayanýr. Düþünen her insanýn sormaya mecbur olduðu bu sorunun birinci kýsmýnda, kendisine ve içinde yaþadýðý tabiata hâkim, mutlak kudrete sahip bir yaratýcýnýn varlýðýna inanan kimse, sözkonusu sorunun ikinci kýsmýnda da ayný düþünce tarzýný devam ettirerek öbür âlemin ölümsüzlüðünü kolaylýkla benimser. Bundan dolayý Allah'a imanla âhiret gününe iman Kur’an’da sýk sýk  ve birlikte zikredilmek sûretiyle bunun ne kadar önemli bir ilke olduðuna dikkat çekilmiþtir.

Dünyaya ilk geliþinde pek âciz bir canlý olan insan, hayatýnýn daha sonraki devrelerinde fizyolojik ve psikolojik yönden geliþip tabiat içindeki en mükemmel yaratýk haline gelir. Ondaki ruhî ve fikrî geliþme devam ederek, fýtratýndaki özellik ortaya çýkarak kendisinde ebediyet duygusu meydana getirir. Ýnsanýn, iyi düþünmeden, ilk bakýþta yok oluþ (fenâ) gibi telakki ettiði ölümden korkmasý veya öbür âleme inanmayanlarla ona hazýrlýklý olmayanlarýn ölümden ürkmesi de bu ebediyet duygusuna baðlanabilir. O halde daha mükemmel ve ölümsüz bir âlem olan âhiretin varlýðýný benimsemek insanýn tabii yaratýlýþýnda, fýtratýnda bulunan bir özelliktir. Ancak, dünya hayatýnýn câzibesi, kiþinin fýtratýndaki ölümsüzlük duygusunu unutturup tabiatýndaki seyri durdurabilir.

Âhirete Ýman

Mü’minlerin akîdelerini teþkil eden iman esaslarýndan birisi de “âhiret gününe inanmak”týr. Kur’an, bizden gaybî olan âhiret âlemine yakînen, (kesin inançla) inanmamýzý istemektedir. Ýsrâfil (a.s.) birinci defa sura üfürdüðünde kýyâmet kopacak, her þey yok olacaktýr. Ýkinci defa üfürdüðünde ise herkes dirilecektir. Ýnsanlarýn tekrar dirilmesiyle baþlayan ve ebedîyyen devam edecek olan zamana âhiret denir. “Sonra siz kýyâmet gününde muhakkak diriltileceksiniz.”[2032]; “Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanýrlar, âhirete de kesin inanç ile inanýrlar.”[2033]

Âhiret gününde, dünyada kim ne iþlemiþse karþýlýðý tam olarak verilecektir. Bir âyet-i kerimede þöyle buyuruluyor: “Kâfirler öldükten sonra hiç dirilmeyeceklerini zannederler. Ey Muhammed! De ki, Hayýr! Rabbime yemin ederim ki öldükten sonra yeniden dirileceksiniz. Sonra da yaptýklarýnýz size bildirilecektir. Bu Allah’a çok kolaydýr.”[2034]

Her þey gibi dünyanýn da bir sonu vardýr. Bir gün gelecek her yaratýlan þey gibi dünya da yok olacaktýr. Her þey yok olduktan sonra insanlar Allah’ýn emriyle tekrar dirilecektir. Herkes dünyada iþlediðinden sorguya çekilecek, her yaptýðýnýn karþýlýðýný görecektir. O gün insana Ýman ve sâlih amelden baþka hiç bir þey fayda vermeyecektir. Ýslâm’ý seçen ve gereklerini yerine getirenler cennete; bâtýlý seçenler ise cehenneme gidecektir.

“Güneþ dürülüp ýþýðý kalmadýðý zaman;

Yýldýzlar düþüp söndüðü zaman;

Doðurmasý yaklaþmýþ develer baþýboþ býrakýldýðý zaman;

Yabani hayvanlar bir araya toplatýldýðý zaman;

Denizler kaynatýldýðý zaman;

Canlar bedenlerle birleþtirildiði zaman;

Kýz çocuðun hangi suçtan ötürü öldürüldüðü kendisine sorulduðu zaman;

Amel defterleri açýldýðý zaman;

Gök yerinden oynatýldýðý zaman;

Cehennem alevlendirildiði zaman;

Cennet yaklaþtýrýldýðý zaman;

Ýnsanoðlu ne yaptýðýný görecektir.”[2035]

Âhiret âlemine iman, Kur’an’da çoðunlukla Allah’a imandan hemen sonra zikr edilmektedir. Yani Allah’a Ýman ile âhirete Ýman birbirine baðlý olarak ifâde edilmiþtir. Biri baþlangýç, öbürü ise sonuç. Çünkü yapýlan her amel, her iyilik, iþlenen her suç, çiðnenen her emir ve reddedilen her hükmün karþýlýðý ancak o adil mahkemede hallolunacaktýr. O mahkemede hiç bir þey karþýlýksýz býrakýlmayacaktýr. “Kim zerre miktarý bir hayýr iþlerse, onun mükâfatýný görecek; kim de zerre miktarý bir kötülük iþlerse, onun cezâsýný görecektir.”[2036]

Evet, dünya bir imtihan yeri, âhiret de o imtihanýn deðerlendirileceði bir baþka yerdir. O yerde Allah’tan baþka  hiç bir yardýmcý, O’nun izni olmadan hiç bir þefaatçý bulunamaz. Artýk bütün iþlemler bitmiþ ve bütün hesaplar neticelendirilmiþtir. Kur’ân-ý Kerim bu manzarayý þöyle dile getirmektedir:  “Bir de öyle bir azâb gününden sakýnýn ve korunun ki, o günde (Kýyâmette) hiç bir kimse, hiç bir kimse adýna bir þey ödeyemez. Kimseden þefaat da kabul edilmez. Azâbdan kurtulmak için kimseden bedel ve karþýlýk alýnmaz. O kâfirlere yardým da yapýlmaz.”[2037]

Mü’minler bilmelidir ki, o gün mesuliyet ferdîdir, hesaplar þahsîdir. Herkes kendi nefsinden sorumludur. Hiç kimse baþkasýnýn günahýný taþýyamaz. Hiç kimse kimseyi kurtaramaz.

Âhirete iman, mü’mine, mutlak adâlete dayanan ferdî mesuliyeti yükler. Bu prensip, mü’mine, kendi deðerini öðreten ve iç âleminde uyanýklýðý hâkim kýlan en kuvvetli bir prensiptir. Âhirette mü’mini kurtaracak, onu himaye edecek ancak sahih imaný ve sâlih amelidir. Hiçbir fidye onu küfür ve masiyetinin cezâsýndan kurtaramaz. Bunun içindir ki, âhirete Ýmanýn, mü’minin hayatýnda büyük bir etki yapýcaðý kaçýnýlmazdýr. Öyle ise mü’min, bütün hazýrlýk ve çalýþmasýný âhirete yönelik yapmalýdýr. Ýslâmî çalýþma ve ibâdet hayatýnda bunun dýþýnda hiç bir menfaat beklememelidir. Çünkü, icraatýnda baþkasýný ortak eden (yani, Allah’tan baþkasý için ibâdet edip, baþkalarý takdir etsin diye kulluk yapan) âhirette de kimi ortak yapmýþ ise, ecrini ondan isteyecektir. Âhirette Allah’tan baþkasý mükâfat ve cezâ veremeyeceðine göre, o halde mü’min Allah’tan baþkasý için kulluk yapamaz.

Âhirete Ýman, insanoðlunun baþýboþ olmadýðýný, lüzumsuz yere yaratýlmadýðýný, kendi hevâ ve hevesiyle baþ baþa býrakýlmadýðýný insana öðretir. Bu akîde, ameli karþýlýðý ile birleþtiren bir inançtýr. Bu inanç, insanoðluna kesin olarak bildiriyor ki, mutlak bir adâlet kendisini beklemektedir. Mü’min bu inanç sayesinde hesap ve adâlet gününe kendini hazýrlar.

Bu inanç, mü’min ile kâfiri birbirinden yaþantý itibariyle de  ayýrýr. Mü’min, âhirete inandýðý için dünyayý bir imtihan yeri olarak kabul eder ve çalýþmasýný da ona göre yapar. Kâfirler ise, âhirete inanmadýklarý için, hayatý sadece bu dünyadan ibâret sayar ve çalýþmasýný da hep bu dünyaya ait kýlar. Böylece onlar, âhirete eli boþ olarak gider ve orada onlara sadece ateþ arkadaþlýk eder. Baþka yardýmcýlarý yoktur onlarýn.

Âhirete iman, onun için çalýþmayý da beraberinde getirir. Yani âhirete inandýðýný iddia eden herkes, çalýþmasýný ona göre yapmalýdýr. Allah’a ve âhirete inanýp mü’min olduðunu iddia eden kimse, karþýsýndaki kim olursa olsun, onun sevgisi Allah’adýr, Rasûlünedir ve mü’minleredir. Kalbinde diðerlerine en ufak bir sevgi besleyemez. Allah’ýn mü’minlerden istediði budur.[2038]

Ýnsanýn, bir þeyin kârýný ve zararýný düþünmesi fýtrattandýr. Bu âlemden baþka âlem tanýmayan kimse, yalnýzca bu dünyadaki kârý ve zararý düþünür; dünyevî faydalar beklemediði hiç bir iþe yanaþmaz.  Fakat, âhiret  gününe  inanan kimse,  dünyevî fayda ve zararlara pek aldanmaz. Çünkü onun bütün kazancý âhirete yöneliktir. O mükâfatýný sadece Allah’tan bekler. Ona hayýrlý bir iþ götürüldüðünde, madden kaybedeceði bir þey olsa bile onu kaçýrmamaya çalýþýr.  Karþýsýna kötü bir iþ çýktýðýnda da, maddî faydasý ne kadar olursa olsun ondan kaçýnýr. Kýsaca mü’min âhirete yönelik çalýþmalarda bulunarak, geçici dünya menfaatýnýn para, servet, mal, mülk, mevki, þöhret gibi aldatýcý meta’larýna aldanmaz. O bilir ki, dünya üzerinde bulunan bütün varlýklar, tüm dünyevi faydalar geçicidir; günün birinde hepsi yok olup gidecektir.

Yine insan,  günün birinde, güneþin soðuyup bütün enerjisini kaybedeceðini, yýldýzlarýn dökülüp yok olacaðýný ve bütün kâinatýn altüst olacaðýný yakinen bilmelidir. Kýyâmetten sonra da insana yeni baþtan hayat bahþedileceði, insanlarýn bu dünyadaki fiillerinin kayýtlar altýnda tutulup, kýyâmet gününde ortaya konulacaðý, kýyâmette herkesin Allah tarafýndan hesaba çekileceði, bir kýsým insanlarýn (Ýman ve amel-i sâlih sahiplerinin) Cennet’e; bir kýsým insanlarýn (isyankârlarýn) da Cehennem’e gireceðini yakinen bilir ve inanýr.

Kur’ân-ý Kerim’de Cennet ve Cehennem ehlinin tasviri þöyle yapýlmaktadýr: “Kýyâmet gününde birtakým yüzler ak, birtakým yüzler de kara olacak. O vakit yüzleri kara olanlara þöyle denilecek: ‘Ýmanýnýzdan sonra küfrettiniz ha! Ýþte o küfrün cezâsý olarak tadýn azâbý.’ Ama yüzleri ak olanlar Allah’ýn rahmeti içindedirler. Onlar orada (Cennet’te) ebedî olarak kalacaklardýr.”[2039]

Mü’min âhirete Ýman ederken, bunu sözde býrakmayarak  âhiret için ne gerekirse onu yapar, âhiret mutluluðunu kazanabilmek için önceden âhirete yönelik gayret ve çalýþmalarda bulunur. Çünkü Alah Teâlâ þöyle buyurmaktadýr: “Kim de mü’min olduðu halde âhireti ister ve çalýþmasýný da onun için yaparsa, iþte bunlarýn çalýþmalarý makbuldür.”[2040]

 
Âhiretin Gerekliliði ve Âhirete Ýnanmanýn Faydalarý

1-) Dünya insan için bir imtihan yeridir. Ýnsan akýl ve irâde sahibidir. Allah, gönderdiði peygamberler ve kitaplarla insanlara hakký ve bâtýlý açýklamýþtýr. Ýnsan imtihan olunmaktadýr, eðer Ýslâm’ý seçerse cennete girecektir, yok bâtýl bir din seçerse cehenneme girecektir. “Hanginizin daha iyi amellerde bulunacaðýný denemek için, ölümü ve hayatý yaratan O’dur.”[2041]

Ýnsana kendisine verilen nimetleri nerede kullandýðý mutlaka sorulacaktýr: “Sonra, yemin olsun ki, o gün (Kýyâmet günü) mutlaka nimetlerden sorulacaksýnýz.”[2042] 

2-)
Dünyada birçok haksýzlýklar yapýlmaktadýr. Yapýlan zülumlerin hesabý âhirette, dünyadan çok daha aðýr bir þekilde görülecektir.

3-) Yaptýðý amellerin hesabýný vereceðine inanan kimse hareketlerine dikkat eder. Çünkü, bilir ki yaptýðý iþlerden mes’uldür, âhirette hesap verecektir. Bu yüzden kendisi ve insanlýk için iyi amellerde bulunur.

4-) Âhirete inanmak insanlýk için bir huzur ve teselli kaynaðýdýr. Ýnsan da her canlý gibi ölecektir. Bu yüzden insan için öldükten sonra dirileceði inancý büyük bir nimettir.

Yakînî Bilgi, Kesin Ýnanç

Yakînî bilgi, kendisinde þüphe olmayan bilgidir. Müttakiler, âhireti gözleriyle görmemiþlerdir ama gözlerini yaratan Allah, âhiretin varlýðýný haber verdiði için þüphesiz iman ederler. Gözün görmesinde yanýlma ve yanlýþlýk olabilir, fakat Allah'ýn verdiði haberde yanlýþlýk olmaz. Çölde su görüp de ona doðru koþan insan, çoðu zaman su yerine serapla karþýlaþabiliyor. Bu sebeple biz Allah'ýn haberine gözlerimizle gördüðümüzden daha fazla inanýrýz. "Bu dünya hayatýndan baþka hayat yoktur. Ölürüz ve yaþarýz. Biz, diriltilecek deðiliz."[2043] diyen insanlar, mevsimlik böcekler gibi hiç görmedikleri baharý inkâr etmekteler. Ama, bu kýþýn bir baharý, bu dünyanýn da bir âhireti var.

Ana rahmindeki bebeðe "buradan daha geniþ bir dünya var" deseniz, gülüp geçebilir. Bu dünya da, âhiretin ana rahmidir. Bu toprak ana üzerinde yaþar, büyür ve ölerek âhirette doðarýz. Baharda doðan, yazýn gençliðini yaþayan, güz mevsiminde ölen, kardan kefenlerle topraða gömülen çekirdeklerin baharda Ýsrâfil'in surunu andýran ýlýk rüzgârlarla çiçeðe dönüþmeleri, âhiretin varlýðýný bize hatýrlatan âyetlerdir.[2044]

Âhiret konusu, Ýslâm'ýn olmazsa olmaz ilkelerinden biridir ve sanýldýðýndan çok daha fazla pratik deðerlere sahiptir. Müslümanýn arz üzerinde küçük ve büyük günahlardan kaçýnabilmesi, dünyayý gözünde küçültüp, þehid cesâretini elde edebilmesi, dünya müstekbirlerine meydan okuyabilmesi ancak bu inancýn saðlamlýðý ölçüsünde mümkündür. Âhiret inancý, kesin bir kanaat, bir bilinç, bir þuurdur. Yani, insan hayatýna yön veren yerleþik bir idrak etmedir. Bu yüzden âhiret kelimesinin geçtiði ilk âyet olan 2/Bakara sûresi 4. âyette "yûkýnûn (yakînen iman)" ifâdesi yer almýþ; Kur’an’ýn hidâyetine erip kurtuluþa erecek muttakîlerin özellikleri arasýnda “âhirete  yakînî iman” þartý aranmýþtýr.

Bir bilginin, ya da fikrin insanda, yakînen iman olmasý, þuur/bilinç haline gelmesi, o düþüncenin kiþi gözüyle görüyor, þâhid oluyor gibi konuyla kendi arasýnda yakýnlýk kurmasýyla, o düþüncenin kiþiye mal olmasýyla mümkündür. Bir konu hakkýnda yakîne, þuura sahip olan kiþi, o konu hakkýnda fikrî üretkenliðe ulaþabilir, bunu rahatlýkla baþkalarýna aktarabilir. Bundan da önemlisi, bundan elde ettiði bakýþ açýsý ve yöneliþi kendini ilgilendiren diðer alanlara da taþýyabilir. Öyleyse, çoðu insan tarafýndan ilme'l- yakîn olarak bilinen âhiret konusunun ayne'l- yakîn seviyesine taþýnmasý gerekir.

Ayne'l-yakînde kiþi, þâhid olduðu þeyi gerçekmiþ gibi görür. Ama bütünüyle duyumsayamaz. Çünkü bu seviye, hakka'l-yakînin alanýna girer. Öyleyse ayne'l-yakînin güçlendirilmesi için sembollere, teþbihlere ihtiyaç vardýr. Bu teþbih ve semboller yoluyla âhiret tasvir edilir. Kalp gözü açýk olanlar, bu tasvirin en uç noktasýna, yani sýnýrýna varabilirler. Bizzat müþahede ise þüphesiz öldükten sonra olacaktýr. Ýþte müslümanlarýn âhirete imanlarý bu minval üzere olursa, âhiret konusu bir þuur haline dönüþecek ve pratik hayata aksedecektir.

Hayata birkaç damla su ile baþlayýp ölümden sonra sonsuzluða uzanan biz insanlarýn ölüm sonrasý hakkýnda ciddi endiþelerimiz yoksa; bu, hem dünyevî hayatýmýz, hem de uhrevî hayatýmýz için büyük bir tehlikedir. Bugün insanlarýn kafalarýnda taþýdýklarý endiþelerine bakýn; tamamýnýn veya tamamýna yakýnýnýn dünyevî endiþeler olduðunu göreceksiniz. Kalabalýk bir þehrin en yoðun noktasýnda durun ve oradan geçen binlerce insandan her birine þu soruyu yöneltin: "Þu anda neyi düþünüyordunuz?" Hiçbir insanýn, "þu anda, bir gün öleceðimi ve yaþadýðým hayatýn hesabýný vereceðimi düþünüyordum"  dediðini kolay kolay duyamayacaksýnýz. Ýnsan, baþýna yüzde yüz gelecek ölüm olayýný ve hesaba çekilmeyi düþünmeden nasýl yaþar? Fakat, maalesef yaþýyorlar; buna yaþamak denirse.

Müslüman, hayata tevhid penceresinden bakmak zorundadýr. Tevhid, birlemek demek olduðuna göre, laik bir anlayýþla dünya ile âhiret arasýný ayýrmak bu inanca zýt olacaktýr. Âhiretten ayýrdýðýmýz dünyayý, tekrar âhiretle birleþtirmek zorundayýz. Sadece ölüme kadar olan süre olarak algýladýðýmýz istikbal (gelecek) kavramýný, ölümden sonrasýný da içine alacak þekilde anlamaya ve bu anlayýþý gündelik yaþayýþa geçirmek, kulluk görevimizdir.

Bir ayaðýmýz âhirette; bir ayaðýmýz dünyada, bir gözümüz âhirette; bir gözümüz dünyada ve bir kulaðýmýz Ýsrâfil'in surunda; bir kulaðýmýz dünyada olarak yaþarsak dünya-âhiret dengesini kurmuþ oluruz. Yoksa hem kendimiz, hem de bizden etkilenen her þey fesada uðrayacaktýr. "Öyle binalar ediniyorsunuz ki, sanki içinde ebedî kalacaksýnýz!"[2045]   

Kýyâmet ve Kýyâmetin Zamaný

Kýyâmetin ne zaman kopacaðý, bu düzenin ne zaman bozulacaðý konusu insanlarý çokça meþgul etmiþtir. Bu zamaný bilebileceðini tahmin ettikleri kiþilere her zaman sormuþlardýr. Ama kýyâmetin zamaný, sadece Allah’ýn bileceði bir sýrdýr.

“Sana kýyâmeti sorarlar: ‘Gelip çatmasý ne zamandýr?’ (derler.) Sen onu nereden bilip bildireceksin? Onun nihâî ilmi yalnýz Rabbine aittir. Sen ancak ondan korkanlarý uyarýrsýn. Kýyâmet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akþam vakti ya da kuþluk zamaný kadar kaldýklarýný sanýrlar.”[2046]

“(Ey Muhammed!) Sana, kýyâmet saatinin ne zaman gelip çatacaðýný soruyorlar. De ki, onu ancak Rabbim bilir, onun vaktini O’ndan baþka belirtecek yoktur. Göklerin ve yerin, aðýrlýðýný kaldýramayacaðý o saat, sizlere ansýzýn gelecektir.” [2047]

 
Amel Defterleri

Âhirette insanlara yapmýþ olduðu ameller, yazýlmýþ bir defter/kitap halinde verilir. Bu defterler Kirâmen Kâtibîn melekleri tarafýndan yazýlmýþ kitaplardýr. Benzetme yerindeyse, dünyada her yaptýðýmýz amel bu melekler tarafýndan kamerayla videoya çekilmektedir.  Defter veya kitap denilen bu filmler âhirette cennetlik olanlara saðdan, cehennemlik olanlara ise soldan ve arkalarýndan verilecektir.

Cennetlik olanlar büyük sevinç yaþayacaklar ve herkese kitabýný göstermek isteyeceklerdir. Cehennemlik olanlar ise elindeki kitaplarda her þeyin yazýldýðýný görüp hayret edecekler ve piþman olacaklardýr. Bu defterlerde; insanýn dünyada yaptýðý her þey büyüðüyle, küçüðüyle eksiksiz olarak yazýlmýþ olacaktýr. “Kitap ortaya konmuþtur: Suçlularýn, onda yazýlý olanlardan korkmuþ olduklarýný görürsün. ‘Vay halimize! Derler, bu nasýl kitapmýþ? Küçük-büyük hiçbir þey býrakmaksýzýn (yaptýklarýmýzýn) hepsini sayýp dökmüþ!’ Böylece yaptýklarýný karþýlarýnda bulmuþlardýr. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.”[2048]

Mizan

Mizan: Âhirette, amellerin tartýlmasý için Allah’ýn kýyâmet günü ortaya koyacaðý terazilerdir. Âhirette hesaptan sonra insanlarýn amellerini tartacak olan Ýlâhî adâlet ölçüsü demektir. Her insanýn yapmýþ olduðu ameli bu terazide tartýlacak, sevâbý aðýr gelenler cennete; hafif gelenler ise cehenneme girecektir.

Mizan, her ne kadar terazi ve ölçü âleti demek ise de mizan, bu dünyadaki ölçü âletlerine benzetilemez. Nasýl olduðunu kavramamýz mümkün deðildir. Mizan tam mânâsýyla doðru bir terazi olacaktýr. Birilerinin hakkýnýn yenmesi veya birilerinin kayýrýlmasý asla olmayacaktýr. Çünkü, o terazinin sahibi, âdil olanlarýn en adâletlisi Allah (c.c.)’týr. Allah Teâlâ bir âyet-i kerimede þöyle buyurmaktadýr: “Biz kýyâmet gününe mahsus adâlet terazileri koyacaðýz. Artýk hiç bir kimse, hiçbir þeyle haksýzlýða uðramayacaktýr. O þey bir hardal tanesi de olsa onu getirir, mizana koyarýz. Hesap görücü olarak Biz yeteriz.”[2049]

Allah, âhiret günü tartýnýn hak olduðunu,[2050] kimin tartýlan ameli aðýr gelirse onun râzý edecek bir yaþayýþ içinde olacaðýný,[2051] kurtuluþa ereceðini;[2052] ameli hafif olanlarýn ise hâllerinin yaman olacaðýný, [2053] bunlar Allah’ýn âyetlerini inkâr ettikleri için kendilerini ziyana soktuklarýný,[2054] amellerinin boþa gittiðini, kýyâmet gününde onlar için hiçbir ölçünün tutulmayacaðýný bildirmektedir.[2055]

Cennet ve Cehennem

Cennet: Allah’ýn iman edenleri ve imanlarýnýn gereklerini yerine getirenleri mükâfatandýracaðý yerdir. Cehennem ise Allah’a isyan edenlerin cezâlarýný görecekleri mekândýr.

Cennet ebedîdir (sonsuzdur). Cennetin nimetleri hiç sona ermeyecektir. Genel kaný, kâfirler için cehennem azâbýnýn da ebedî oluþudur. Âlimlerin çoðuna göre kâfirler de cehennemde ebedî kalacaklardýr. Çok sayýda sahih hadisin ifadesine göre günahkâr Müslümanlar, günahlarý kadar cehennemde kaldýktan sonra cennete gireceklerdir.

Kur’an’da Cehennem Tasviri

Cehennem ve oradaki hayat, Kur'an-ý Kerim'de þu þekilde tasvir edilir: Suçlular cehenneme vardýklarýnda, cehennem onlara büyük kývýlcýmlar saçar,[2056] uzaktan gözüktüðünde onun kaynamasý ve uðultusu iþitilir.[2057] Ýnkârcýlar için bir zindan olan cehennem,[2058] ateþten örtü ve yataklarýyla,[2059] cehennemlikleri her taraftan kuþatan,[2060] yüzleri daðlayan ve yakan,[2061] deriyi soyup kavuran,[2062] yüreklere çöken,[2063] kýzgýn ateþ dolu bir çukurdur.[2064] Yakýtý insanlarla taþlar olan cehennem,[2065] kendisine atýlanlardan býkmayacaktýr.[2066] Ýnsanýn içine iþleyen bir sýcaklýk ve kaynar su içinde, serin ve hoþ olmayan bir kara dumanýn gölgesinde bulunacak cehennemliklerin[2067] derileri, her yanýþýnda, azabý tatmalarý için baþka derilerle deðiþtirilecektir.[2068] Onlarýn yiyeceði zakkum aðacý,[2069] içecekleri kaynar su ve irindir.[2070] Orada serinlik  bulamadýklarý gibi, içecek güzel bir þey de bulamayacaklardýr.[2071]

Allah'ý görmekten mahrum kalacak kâfirlere[2072] Allah rahmet edip baðýþlamayacak,[2073] cehennem azabý onlarý kuþatacaktýr. Günahkâr mü'minler, cehennemde ebedî kalmayacaklar, Peygamberimiz'in hadislerinde bildirildiði gibi, cezalarýný çektikten sonra cennete konulacaklardýr.[2074]

“Küfre sapanlar grup grup cehenneme sürülmüþtür. Nihâyet oraya gelince kapýlarý açýlmýþtýr. Onun (cehennemin) bekçileri onlara: ‘Ýçinizden Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuþacaðýnýz hakkýnda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?’ derler.”[2075]

Cehennem ateþten ve azaptan bir dünyadýr. Orada her insan azap yönüyle eþit deðildir. Sekiz ayrý cehennem tabakasý vardýr. Mü’min ile kâfir, kâfir ile münâfýk ayný yerde ve ayný azapta olmayacaktýr. Yerleri ve dereceleri farklý farklý olacaktýr.

Cennetin Tasviri

Cennette ise mutluluðun her türlüsü vardýr. Orada sýcak ve soðuk yoktur, ebedî  yeþilliklerle devamlý ilkbahar mevsimi hüküm sürer. Evler, köþkler, saraylar ve meyvelerin her türlüsü vardýr. Orada korku, üzüntü ve keder yoktur. “Rablerinin azâbýndan sakýnanlar da  grup grup cennete sevkolunmuþlardýr. Nihâyet oraya geldiklerinde ve kapýlarý açýldýðýnda cennetin bekçileri onlara: Selâm size! Tertemiz geldiniz. Artýk sonsuz kalmak üzere oraya girin derler.”[2076]; “Ýman edip sâlih ameller iþleyenlere, içinden ýrmaklar akan cennetler olduðunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rýzýk olarak yedirildikçe: ‘Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rýzýklar onlara (bazý yönlerden dünyadakilere) benzer olarak verilmiþtir. Onlar için cennette tertemiz eþler de vardýr. Ve onlar orada ebedî kalýrlar.”[2077]

Genel olarak Ýslâm âlimlerinin cennet tasviri hakkýnda benimsedikleri görüþ, onun mahiyetinin bilinemeyeceði þeklindedir. Çünkü Kur’an, mü'min kullar için âhiret hayatýnda hazýrlanmýþ mutluluk vesilelerinin hiç kimse tarafýndan tahayyül edilemeyeceðini ifade eder: “Yaptýklarýna karþýlýk olarak, onlar için ne mutluluklar saklandýðýný hiç kimse bilemez.”[2078] Yine, kudsi hadis olarak rivâyet edilen meþhur metin de bu hususu açýkça belirtmektedir: "Ben, sâlih kullarým için, hiçbir gözün görmediði, hiçbir kulaðýn duymadýðý ve hiçbir beþer zihninin tasavvur edemeyeceði mutluluklar hazýrladým."[2079] Dünya hayatýnda beþ duyu ve akýl alanlarýndaki idrâkler, tabiat þartlarýyla kayýtlý olduðuna göre naslarda geçen tasvirleri ayný þartlar çerçevesinde veya hayal gücüyle deðiþtirerek algýlamak gerekir. Nitekim bazý âyetlerde, cennet ve nimetleriyle ilgili dünya ve âhiret idrakleri arasýnda benzerliklerin bulunduðu ifade edilmiþtir (2/Bakara, 25; 47/Muhammed, 6). Ýbn Abbas'tan yaygýn olarak rivâyet edilen "Cennette isimlerden baþka dünyayý andýran hiçbir þey yoktur." (Makdisi 1/194) ifadesi, ikisi arasýndaki mahiyet farklýlýðýný belirten bir söz olsa gerektir.             

Cennetin sekiz kapýsýnýn olduðu ilk dönemlerden beri kabul edilegelmiþtir. Ancak, cehenneme ait yedi kapýnýn  mevcûdiyeti Kur’ân-ý Kerim’de açýkça zikredildiði halde (Hýcr, 44) cennetin sadece kapýlarýnýn (ebvâb) bulunduðu ifade edilmiþ ve sayýlarý hakkýnda herhangi bir iþarette bulunulmamýþtýr. Ancak, bazý hadis-i þeriflerde cennetin sekiz kapýsý olduðu belirtilmektedir.

Cennet, sadece bað ve bahçelerden ibaret olmayýp bunlarýn yanýnda kendilerine has maddelerden oluþan nesneleri ve tesisleri de mevcuttur. Ýman ve sâlih amel sahibi kimselerin ebediyet âleminde ravzâtü’l-cennâtta (cennetlerin has bahçelerinde) yaþayacaklarýný ifade eden ayette[2080] yer alan ve sözlük anlamlarý bakýmýndan her ikisi de bahçe anlamýna gelen ravzât ile cennât kelimelerinden ikincisine “tesis” manasýný vermek gerekir. Birçok ayette sâlih mü’minlere vaad edilen cennetin çoðul þekliyle kullanýldýðýna bakýlýrsa, birden fazla tesisin bulunduðu ve her mü’mine bir mesken hazýrlandýðý anlaþýlýr. Cennetin, göklerin ve yerin “arz”ý/geniþliði kadar olduðunu ifade eden ayetlerin[2081] tefsiri için þu farklý görüþler ileri sürülmüþtür: 1- Cennetin tasavvur edilemeyecek kadar geniþ olduðunu ifade  eden  bir  benzetmedir.  Buna  göre  arz;  en,  yani  geniþlik  demektir.  Bir  alanýn  dar  cephesini genellikle onun geniþliði oluþturduðuna göre cennetin uzunluðu bu teþbih çerçevesinde çok daha fazla olacaktýr. 2- Cennet, dünya hayatýnda insanoðlu tarafýndan kavranabilen kâinat kadar deðerlidir. 3- Madde âleminin insan idrâkine sunuluþu gibi cennet de onun bilgi ve idrâkine sunulmuþtur. Bu yorumlar içinde en çok tercih edilen, birinci görüþtür.

Kur’an-ý Kerim’de cennet için “güzel meskenler”[2082], “üst üste kurulmuþ konaklar”[2083] ve “ev”[2084] kavramlarý kullanýlmak suretiyle onun maddî manada eleman ve tesislerden oluþtuðu belirtilmiþtir. Cennet hayatýyla ilgili bazý tasvirler de bu gerçeði vurgulamaktadýr. Naslardan anlaþýldýðýna göre cennet ehli için çadýrlar da kurulacaktýr.[2085] Onlar, Cuma günleri güzel kokular saçan rüzgârlarýn estiði bir çarþýyý dolaþacaklar, bu þekilde zarâfetlerine zarâfet katacaklardýr.[2086]

Rahmân suresinde, “Rabbinin huzuruna suçlu olarak çýkmaktan korkan kimseler için iki cennet (cennetân) vardýr.”[2087] denildikten sonra, bu cennetlerin imkânlarýndan bahsedilmekte, ardýndan, o iki cennetten baþka (veya onlarýn altýnda) iki cennet daha bulunduðu[2088] belirtilerek bunlarýn da benzer imkânlarý tasvir edilmektedir. Müfessirler, bu iki (veya dört) cennet hakkýnda cin ve insan türlerine verilecek cennetler, iyiliklerin yapýlmasý ve kötülüklerin terkedilmesine karþýlýk verilecek iki cennet, iman ve sâlih amel için verilecek cennet ile lutf-ý Ýlâhî olarak fazladan ikram edilecek cennet gibi bazý yorumlar yapmýþlardýr. Hz. Peygamberimiz bir hadisinde, âhiretteki iki cennetten birinin kapkacak ve madenî eþyasýnýn altýndan; diðerinin de gümüþten olacaðýný ifade etmiþtir.[2089]

Dünya hayatýnda mü’minlerin Allah'a itaat ve baðlýlýklarýnýn ayný derecede olmadýðý bilinmektedir; bunun sonucu olarak ceza ve mükâfat derecelerinin de ayný olmayacaðý haber verilmektedir.[2090]

Âhirete Ýmanýn Ýnsan Hayatýndaki Yeri

Ýnsanlara bakýyorsunuz, sulu ve yeþillik bir yer görünce, hemen hafta sonu orada birkaç saat zevkli anlar geçirmek için piknik programlarý yapýyorlar. Ama nice insan, Allah'ýn, altýndan ýrmaklar akan yeþillik mekânýnda (cennette) ebedî piknik yapmanýn programýný yapmýyorlar. Veya yazýn sýcak günlerinde 40-50 derecelik sýcaða dayanamayýp kaçan insanlar, o dehþetli günün ve yerin (cehennemin) bilmem kaç bin derecelik sýcaðýndan korunmuyorlar. Þu hayatta apartmanlar ve villalar yaptýrmaya kalkan insanlar, öbür tarafta bir gecekondu olsun yapmaya kolay kolay kalkýþmýyorlar. Sanki bir gün oraya gitmeyeceklermiþ gibi. Yine bu insanlar, þu hayatta, boðazlarýndan kýsarak kooperatiflere yazýlýyorlar. Yazýldýklarý daireyi elde edip içinde rahat bir þekilde oturmak için canlarý çýkarcasýna yýllarca taksit ödüyorlar. Ýyi, olsun, ev dünyada bir ihtiyaçtýr ama, ayný kiþiler cennet kooperatifinden bir köþke talip olup da  "taksitlerini düzenli bir þekilde ödeyeyim; günü gelince bana anahtarý teslim edilsin" diye düþünmüyorlar. Yine bu insanlar, mahkemeye düþtüklerinde beraat etmek için ellerinden geleni yapýyorlar. En iyi avukatý tutuyorlar, hakimi görmek gerekiyorsa görüyorlar... Ama ayný insanlar, birgün kurulacak olan ilahî mahkemede berat etmek için pek de fazla bir çaba harcamýyorlar.

Biz birine iyilik yapsak, adam karþýlýðýnda teþekkür etmeden çekip gitse "ne karaktersiz bir adam; o kadar iyilik yaptým, bir teþekkür bile etmedi. Nankör, sen bundan sonra görürsün!" deriz. Ama biz ayný þeyi Allah'a karþý yapmýyor muyuz? Evet, bütün meseleler gelip âhirete ve diriliþe ciddi mânâda iman (yakînî bir bilgi ve kesin bir inanç) noktasýnda düðümleniyor. "O (Allah), hanginizin daha güzel amel iþleyeceðini denemek için ölümü ve hayatý yarattý."[2091] Bu âyetin ifadesiyle hayata baktýðýmýzda sanki bir terslik varmýþ gibi görebiliriz. Çünkü biz insanlar, önce yaþar sonra ölürüz; ama âyette önce ölüm, sonra hayat denilmiþ. Burada Allah bize þunu ima ediyor: "Hayatý anlamak ve doðru yaþamak istiyorsanýz, önce ölümü anlamalýsýnýz." Ýnsanýn hayatý nasýl anladýðý, her þeyden önce ölümü nasýl anladýðýna baðlýdýr. Eðer siz ölümü bir bitiþ ve yok olma  þeklinde anlasanýz, hayatý da "nasýl olsa ölüm var; o halde ölmeden önce ne yaparsam kârdýr" þeklinde anlar ve öyle yaþarsýnýz. Ama ölümü bir bitiþ deðil de, aksine bir diriliþ ve gerçek hayat olarak anlarsanýz, o zaman hayatý;  "en ince teferruatýna kadar hesabýnýn verileceði bir olay"  olarak anlar ve o þekilde yaþarsýnýz. Herhangi bir þey yapmadan önce, onun hesabýný yapar, hesaba çekileceðiniz bilinciyle hesaplý ve ölçülü davranýrsýnýz.     

 
Âhiret Þuuru

Kur'an'ýn, üzerinde en fazla durduðu konularýn baþýnda âhirete iman gelir. Ýnsanlarýn Ýslâm'a girmeleri, Allah'ýn dinine teslim olmalarý ancak bu iman ile mümkündür. Bunun için âhiret konusunun en fazla iþlendiði sûreler Mekkî sûrelerdir. Bunun böyle olmasý kaçýnýlmazdý. Çünkü  müþrik,  kâfir,  ya  da putçu her ne olursa olsun, insanlarýn her tür þirk, küfür ve cahiliyye düþüncesinden temizlenmeleri ve hayatlarýnýn bütününde Ýslâm'ý kendilerine bir yaþam biçimi edinmeleri, bu iman ile mümkündür. Her þeyden önce Allah'a ve bu dünyadan sonra gelecek ebedî âhiret hayatýna inanmayan bir insanýn, yeryüzünde þeytanýn oyunlarýna karþý sebat etmesi, caný ve malý pahasýna mustaz'aflarýn haklarýný savunup zâlimlere karþý durmasý beklenemez. Bu insanlar, yaþadýklarý hayat gereði, tüccarca bir felsefeyi kendilerine rehber edinmiþlerdir. Yaptýklarý her tür iyilik ya da yardýmýn karþýlýðýný bu dünyada ve dünyanýn geçer akçesiyle almak isterler. Oysa Ýslâm, müslümanlara böyle bir þey va'detmez. Aksine insan, akidesi için sadece malýný ve dünyevî zevklerini deðil, canýný bile feda etse, bunun karþýlýðýný yalnýzca âlemlerin Rabbi olan Allah'tan beklemek zorundadýr. Allah'a teslimiyet, dünyevî zevk, rahat ve menfaatlerden ferâgat anlamýna geldiðine göre saðlam bir âhiret inancý, mü'minde olmazsa olmaz bir özellik demektir.

Saðlam bir âhiret inancýna sahip olmayan bir insanýn, cahilî düþünce ve yaþayýþlardan uzak durmasý, imkân hâricindedir. Bu yüzden Kur'an, her konuda olduðu gibi, bu konuda da en doðru yolu takip etmiþ ve yeryüzünde Allah'ýn hilafetini yüklenecek ve ilahî adâletini arz üzerinde tesis edecek insanlarý somut haram ve helallerden uzaklaþtýrmadan önce, yakîn bir âhiret (ceza-mükâfat) inancýna dâvet etmiþtir. Nitekim Mekke'de de böyle olmuþ ve namaz, oruç, hac, içki, zina gibi konularla ilgili hükümler gelmeden önce bu inancýn saðlamlaþtýrýlmasýna uðraþýlmýþtýr.

Ýnsanýn fýtratýndan uzaklaþýp, gittikçe artan bir hýzla nefsini, dünyevî ve hayvanî zevkini öne çýkartan bir anlayýþla gücü yettiði her þeye hükmetme istemesi her yerde fesadý artýrmýþtýr. Bunun sonucu olarak, Ýslâm'dan uzak anlayýþ ve yaþayýþ; insandan tabiata, felsefeden bilime, dinden siyasete hemen hemen her þeyin dengesini altüst etmiþtir. Ýþin garibi, modern insan, bu altüst olmuþ dengenin hâlâ en iyi olduðunu ve ilerleme felsefesi gereði daha da iyi olacaðýný söylüyor. Bu dengenin bozulmasý sonucu adâletin arz üzerindeki tesisi de ortadan kalkmýþtýr. Ve artýk yeryüzünde suç iþleyen, zulmeden, milyonlarca mustaz'af insaný sömüren müstekbirler, emperyalistler, çaðdaþ firavunlar cezalandýrýlmadan bu dünyadan ayrýlýyorlar. Ýþte bunlarýn nihaî cezasýný Allah, âhirete saklamýþtýr. Adâlet konusu, sadece kâfir ve mücrimlerin suçlarýyla deðil, ayný zamanda müslümanlarýn ecirleriyle de ilgilidir. "Göðü, yeri ve ikisi arasýndakileri boþ yere yaratmadýk; bu, inkâr edenlerin bir zannýdýr. Bu yüzden o inkâr edenlere ateþten helak vardýr. Yoksa biz, iman edip iyi iþler yapanlarý yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacaðýz? Yoksa muttakîleri, yoldan çýkaranlar gibi tutacaðýz?"[2092]

Bu dünyada sýrf Rabbinin rýzâsýný gözeterek her tür meþakkate katlanan, Allah'ýn davasý için iþkence, hapis, kýnanma, iþinden edilme gibi her tür zorluða göðüs geren insanlarýn, Allah'ýn bir lütfu olarak âhirette bir karþýlýðýnýn bulunmasý gerekir. Gerçi bir müslüman, dünyada sýrf Rabbine olan baðlýlýðýndan dolayý gördüðü eza ve cefalarla hiçbir zaman alçalmaz; aksine O'nun katýnda daha fazla yükselir.

Yaratýlýþa Ýnanan, Yeniden Yaratýlmaya da Ýman Eder

Yaratýlýþ olarak da âhiretin varlýðýnda þüphe edilemez. Müþriklerin kesin inkârlarýna getirdikleri en büyük delil; yok olan, topraða karýþan insan bir daha nasýl diriltilebilir? Oysa âlemlerin rabbi olan Allah'ýn buna gücü elbette yeter. "Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanlarý yaratmaktan daha büyük (bir þey)dir. Fakat insanlarýn çoðu bilmezler. Kör ile gören bir olmaz. Ýnanýp sâlih ameller yapanlarla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düþünüyorsunuz! (Kýyâmet) saat(i) mutlaka gelecektir. Bunda asla þüphe yoktur. Fakat insanlarýn çoðu inanmazlar."[2093] "Yaratýlýþça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? (Allah) onu yaptý. Kalýnlýðýný (tavanýný) yükseltti, onu düzenledi."[2094]; "De ki: 'Allah sizi yaþatýyor, sonra sizi öldürüyor, sonra sizi kendisinde þüphe olmayan günde toplayacaktýr. Fakat insanlarýn çoðu bilmezler."[2095]

Öldükten sonra dirilme; bir de insanýn yaratýlýþ felsefesi ile ilgilidir. Peygamberimiz: "insanýn dünyada bir yolcu, dünyanýn da aðaç altýnda bir solukluk dinlenme yeri"[2096] olduðunu söylemiþtir. Yani baþý O'ndan gelen ve sonu yine O'na ulaþacak olan bir yolculuk (Ýnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn).[2097] Bu yolculukta insan baþýboþ býrakýlmamýþtýr. "Ýnsan, baþýboþ býrakýlacaðýný mý sanýr?"[2098]; "Bizim sizi boþ yere, bir oyun ve eðlence olarak yarattýðýmýzý ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceðinizi mi sandýnýz?"[2099] Allah, insaný boþ yere yaratmadýðýna göre, helakýný da boþ yere yapmayacaktýr. Bu dünyada kendisine bu kadar nimet ve hasletler verilen, mahlukatýn en þereflisi kýlýnan ve tüm bunlarýn karþýlýðýnda sadece Allah'a kulluk etmesi istenen insanýn, tüm bu imkân ve lütuflarý boþ yere harcamasý, ya da sýrat-ý müstakim doðrultusunda kullanmasý karþýlýksýz kalmayacaktýr.

"...(O müttakiler) âhirete yakîn olarak iman ederler. Ýþte onlar, Rablerinden bir hidâyet üzeredirler ve kurtuluþa erenler de onlardýr."[2100] Âyette geçen yakînen iman önemlidir. Ýslâm'ýn temel özelliklerinden birisi, insanlarý, gaybe imana dâvet etmesidir. Bu gaybýn varlýðý, bizim duyularýmýzla müþahede edilmez; aklî çýkarsamalar ya da mantýksal önermelerle de bilinmez. Aksine gaybe imanýn en saðlam teminatý, sadýk habere duyulan güvendir. Kur'an gibi sadýk bir haberde herhangi bir yanlýþlýk ya da tezatlýk olmayacaðýna göre, gaybin varlýðý da kesindir. Âhiret gaybî olduðuna göre, ona yakînî iman da ancak Allah'a olan  imanla mümkündür. Çünkü gerçek yakîn, bizatihi müþahede iledir. Oysa âhiret konusunda böyle bir imkân yoktur. Dolayýsýyla konu, Allah'ýn sözüne iman ile alâkalýdýr.

Âhiret Anlayýþý Bizi Diriliþe Ulaþtýrýr/Ulaþtýrmalýdýr

Bugün yaþadýðýmýz toplumda âhiret inancý, bir mit ve hurâfeler yýðýný olarak yaþamaktadýr. Ýnsanlar bu inancýn getirdiði her tür dinamizm, coþkunluk ve aþktan fersah fersah uzaktadýrlar. Bu avamî anlayýþ, tevhid bilincine sahip mücâdeleci müslümanlar için geçerli deðildir. Avamdan, ya da ehl-i dünyadan birisi yaþadýðý hayat ve sahip olduðu hayat felsefesince âhirete inanmaktadýr ve büyük bir ihtimalle de kendini cennette görmektedir.

 
Gerçek müslümanlar için durum çok farklýdýr. Çünkü müslümanlar 'dünyadadýrlar'  ama,  'dünyadan ve dünyevî'  deðildirler. Dünyada, bütün ömürleri boyunca bir yolcu ya da garip gibidirler. Yani onlar, niçin yaratýldýklarýný, nasýl yaþayacaklarýný ve buna baðlý olarak sonlarýnýn nereye ulaþacaðýný bilen insanlardýr. Ýnsan, þu anda yaþadýðýna göre, öncelikle bilmesi gereken; nasýl yaþayacaðý ve sonunun ne olacaðýdýr. Aslýnda son dediðimiz þeye, fazla uzak gözüyle bakýl-mamalýdýr. Çünkü "Dünya" kelimesi, denâ'dan gelir ve 'yakýnlaþtýrýlmýþ þey' demektir. Demek ki dünya, insanýn akýl ve idrak tecrübesine ve bilincine yakýnlaþtýrýlmýþ bir þeydir. Yakýna getirilen þeyin (dünyanýn) tabir câizse bizi kuþatmasý ve etkilemesi gerçeði, bilincimizi, son varýþ yerimizden (âhiretten) baþka yöne çevirir. Bu son gidilecek yer, 'daha sonra' geldiðinden; bize 'uzak' gibi gelir. Hâlbuki bu, 'yakýn' olanýn (dünyanýn) sebep olduðu yanýlsama ve þaþýrtmacadan dolayý böyledir. Yani, son, âhiret bize o kadar uzak deðildir. Uzak sanmamýz, duyularýmýzýn bizi yanýltmasý nedeniyledir. Öyleyse yaþadýðýmýz ile ulaþacaðýmýz sonu düþünmek ve her anýmýza bir muhâsebe yapmak durumundayýz.           

Müslüman birey, kendi bilinç ve dimaðýný devamlý diri tutmak zorundadýr. Bir taraftan cahilî yaþamýn, diðer taraftan nefsin/þeytanýn öne sürdüðü zaaf ve oyalanmalar arasýnda kalan birey, cihadýn her þeyden önce bunlara karþý verilmesi gereken bir mücâdele olduðunu bilmelidir. Bunun saðlanabilmesi ise ancak yaþanýlan dünyadan ve hayattan daha yüksek, yüce ilkelere, hedeflere baðlanmakla mümkündür. Bu ilke ya da hedef, günlük yaþamadan ve denîlikten uzak ve yüce olduðu ölçüde bu hayatý anlamlý kýlabilecektir. Hangi düzeyde olursa olsun, müslüman birey için mücâdele zorunlu olduðundan, mücâdeleye liyakat için fertlerin dimaðlarýný her zaman diri tutacak donanýmlara, eskimeyen kaynaklara ihtiyacý vardýr. Ýþte bu kaynaklarýn baþýnda âhiret inancý gelir. Kiþi, dünyanýn geçici zevklerinden, korku ve umutsuzluktan, hedef sapmalarýndan ve hilâfet görevini unutmaktan, ancak bu inanç ile uzaklaþabilir. Ýnsanoðlu nisyâna  (unutmaya)  meyillidir  ve  nisyan  arttýkça  isyan  ve  sapma  da  artar.   Dahasý,  insanýn gönlünde iki ayrý (üstelik zýt) ilkenin, idealin ya da duygunun bulunmasý mümkün deðildir. Bir yandan hilafet görevini yerine getirmeye çalýþmak, özgürlük ve adâlet için mücâdele etmek, bir yandan da dünyanýn ve þeytanýn geçici oyunlarý, hileleri karþýsýnda aldanmak, korkmak ve zavallý yaþam biçimlerine istek duymak, bir müslümanýn þahsýnda birleþemez. "Dünya hayatýný âhiret hayatý karþýlýðýnda satanlar, Allah yolunda savaþsýnlar. Kim Allah yolunda savaþýr da öldürülür ya da galip gelirse, biz ona yakýnda büyük bir mükâfat vereceðiz."[2101] Allah'ýn yolunda mücâdele, -alaný ve biçimi ne olursa olsun- ancak dünya hayatýnýn satýlmasýndan sonradýr. Saðlam bir irâde ve direnme duygusuna sahip olmayan insanlarýn, düþmanýn güç ve oyunlarý karþýsýnda kýsa zamanda umutsuzluk ve korkuya düþmesi mümkündür. Hâlbuki sorgulama, tahkir edilme, iþkence görme ve nihâyet þehidlik ile kaybedecek hiçbir þeyi olmadýðýný; aksine cennetlere ve bunun ötesinde temiz ve özgür bir ruha sahip olacaðýný ve Rabbinin huzuruna bu tertemiz haliyle çýkacaðýný bilen bir insan için, korku son derece ârýzî bir þeydir.

Gündüz Yaþýyor, Gece Ölüyor, Sabah Diriliyoruz

"Niçin varsýn?" þeklindeki soruya "yok olmak için" þeklinde cevap vermek, var olan ve yaþanýlan her þeyi bir anda anlamsýz kýlmak demektir. Öyle ya, siz bir þey icad eder, bir þey var edersiniz; ardýndan size sorarlar: "Bunu niçin var ettin?" Cevap verirsiniz: "Var etmiþ olmak için var ettim!" Neticede her iki cevap da oldukça anlamsýz olup, kiþinin kendisini, hayatý ve varlýðý tanýmadýðýný, olup bitenlerden gaflet içinde yaþadýðýný gösterir. "Onlar, ayakta, oturarak ve yanlarý üzerine yatarken Allah'ý anarlar. Göklerin ve yerin yaratýlýþý üzerinde düþünürler. Rabbimiz! Bunu boþ yere yaratmadýn (derler). Sen yücesin, bizi ateþ azabýndan koru."[2102]

Her þeyin bir anlamý vardýr. Hayatýn, ölümün, aðaçlarýn, daðlarýn, insanlarýn, hayvanlarýn... Ölümü anlamlandýrdýðýmýz zaman, her þey bir anlam kazanacaktýr. Ölüm, bir yok olma deðil; yeni bir hayatýn baþlangýcýdýr. Ölümlü, fani sýkýntýlarla dolu bir diyardan, ölümün olmadýðý, ebedî, mükâfatlarla dolu zahmet ve sýkýntýnýn bulunmadýðý, sevdiðimiz her þeyin bulunduðu bir diyara yolculuktur. Onun için müslüman ölümden korkmaz; sadece ona hazýr olur. Hatta, yeri geldiðinde seve seve canýný verir, âhiret karþýlýðýnda dünyayý satar. "Ölüm yok olmak deðil; bir diriliþtir, yeni bir hayata geçiþtir" cümlesinden hareketle, yaþadýðýmýz hayatý ve varlýklarý seyredelim:

Her gece bir ölüm, her sabah bir diriliþtir. Gece olur uyuruz. Uyku, ölümün kardeþidir, ölmenin provasýdýr. Bir müddet sonra uyanýrýz. Yani ölümden diriliþe geçeriz. Bunu her gün tekrarlarýz. Gündüz yaþar, gece ölür, sabah diriliriz.

Her Kýþ Bir Ölüm, Her Bahar Bir Diriliþtir

Güneþin her batýþý bir ölüm, her doðuþu bir diriliþtir. Her gün tekrarlanan bu batýþ ve doðuþ gösterileri, bize þu gerçeði fýsýldar: Ey insan! Týpký benim gibi sen de bir gün böyle batýp sonra tekrar doðacaksýn, yani öleceksin ve dirileceksin. Bu gerçeði unutturmamak için Rabbimiz hergün bu manzarayý bize seyrettiriyor. Bakmasýný bilenler, baktýklarýnda görenler için güneþin doðuþ ve batýþý da âhirete imaný içeren bir âyettir.

Mevsimler de bize ölüm ve ardýndan diriliþi anlatýr. Her kýþ bir ölüm, her bahar bir diriliþtir.  Kýþ geldiðinde topraðý ve hayatý ölü görürüz. O yeþil yeþil canlý bitkiler ve topraðýn üstünde kaynaþan, devinen, gezinen böcekler, hayvanlar yoktur artýk. Ama baharýn gelip yaðmurlarýn inmesiyle birlikte topraðýn diriliþe geçtiðini görürüz. Kýþýn, nice sineklerin kaybolmasý bir ölüm, baharla ortaya çýkmasý bir diriliþtir. Kýþýn odun haline gelen aðaç için bu bir ölüm, baharla çiçek açýp meyve vermesi bir diriliþtir. Tabiat, kendi diliyle haykýrýr: "Ey insan! Bir gün sen de böyle ölecek ve dirileceksin!" Rabbimiz, kýþ ve bahar mevsimlerini yaþatýrken ayný zamanda ölümleri ve diriliþleri de aylarca seyrettirir. Tohumlarýn topraða atýlýþý bir ölüm, günler sonra topraktan çýkýþý bir diriliþtir. Tohumun topraðýn içinde yok olduðunu zannederiz; hâlbuki yokluk yoktur. O, topraðýn altýnda diriliþ sürecini yaþamaktadýr. Nihâyet bir müddet sonra, bahar rüzgârý borusunu öttürecek, tohum, kýyâmeti yaþayarak kýyam edecek, yeþillikler içinde yeni bir hayata kalkacaktýr. Ýnsan da böyle bir tohum gibidir. Yaþarken bir gün topraðýn altýna düþtüðünü görürüz. Ýnsanýn düþtüðü yer, onun kabridir. Tohum gibi o da bir gün düþtüðü yerden kalkacaktýr. Kýyâmet günü, zaten kalkýþ günü demektir. "Gökten bereketli bir su indirdik. Kullara rýzýk olmak üzere onunla bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcuklarý olan hurma aðaçlarý yetiþtirdik. O su ile ölü yeri dirilttik. Ýþte insanlarýn diriltilmesi de böyledir."[2103]; "O (Allah), ölüden diri, diriden ölü çýkarýr; yeryüzünü ölümünden sonra o canlandýrýr. Ey insanlar! Ýþte siz de böyle diriltileceksiniz.![2104]                   

Doðum da bir diriliþtir. Doðum, ölü gibi olan bebeklerin ana rahminde diriliþe geçip dünyaya adým atmasýdýr. Bakmasýný ve görmesini bilenler için bir damla suyun (atýlan pis suyun milyonlarca parçasýndan birinin) diriliþe geçmesidir. "Allah'ý nasýl inkâr edersiniz ki, siz ölüler idiniz; O sizi diriltti. Yine öldürecek, yine diriltecek, sonra O'na döndürüleceksiniz."[2105]; "Ýnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattýk. Bir de bakýyorsun ki, apaçýk düþman kesilmiþ. Kendi yaratýlýþýný unutarak bize karþý misal getirmeye kalkýþýyor ve: 'þu çürümüþ kemikleri kim diriltecek?' diyor. De ki: 'Onlarý ilk defa yaratmýþ olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayý gâyet iyi bilir."[2106]

Ýçinde yaþadýðýmýz hayatýn kuruluþ düzeni de ölümden sonra diriliþin ve hesaba çekilmenin gerçekleþeceðine baþlý baþýna bir delildir. Çünkü yaþadýðýmýz hayatta güçlü ve zalim insanlar var. Çoðu kez bunlar, "ben istediðimi yaparým ve kimseye hesap vermem!" havasý içinde  yaþýyorlar. Diðer taraftan zavallý, güçsüz, her türlü haksýzlýða maruz kalýp hakkýný alamayanlar var. Günün birinde, zalim cezasýný, mazlum da hakkýný alamadan ölüp gidebiliyor. Hayat, bu kadar dengesiz ve anlamsýz, zâlimlerin yaptýklarýnýn yanýna kâr kalacaðý adâletsiz olamaz. Hemen insanýn aklýna þu geliyor:  "Ölümden önce haklýya hakký, suçluya cezasý tümüyle  verilmediðine göre, demek ki ölümden sonraya býrakýlýyor." Ýþte ancak bu deðerlendirmeden sonra hayat anlam kazanýyor. Ýnsan, diriliþin sancýlarýný çekmektedir. Vicdan azabýnýn da temelinde  "öldükten sonra bir gün dirilme ve yaþanýlan hayatýn hesabýný vermenin getirdiði endiþeler" vardýr. 

Sadece bu dünyada yaþayacaðýnýzý düþünerek yaþarsanýz ölü yaþarsýnýz. Ama öleceðinizi düþünerek yaþarsanýz diri yaþarsýnýz. Çevremizdeki insanlar hep diriliþin etkisiyle, âhiret þuuruyla yaþasalar!.. Seyredin o zaman hayatýn güzelliðini. Ýkinci asr-ý saadet olur çaðýmýz. Ýnanýn, iman ettiðimiz cenneti daha burada iken yaþamaya baþlarýz. Fakat biz, tüm yatýrýmlarýmýzý bu dünyaya yönlendirerek yaþadýðýmýz hayatý ve yeri sahte cennet haline getirmeye koyulunca cenneti de unuttuk. Özlemez olduk. Nasýl özleyebiliriz ki; lüks, israf demeden yaþadýðýmýz hayatý, materyalistlerin uydurma cenneti gibi yapmak için bir ömür boyu gece gündüz koþturunca. Sahabe, cenneti öyle bir özlüyordu ki! Enes bin Nadr, Uhud savaþýnda "cennetin kokusunu Uhud'un arkasýndan duyar gibi oluyorum" diyordu. Bilirsiniz, insan çok acýkýnca yemeðin kokusunu çok uzaktan duyar. Sahabe de cennete öyle acýkýyordu ki, daha dünyada iken kokularý geliyordu cennetin.

Ýmam Gazali diyor ki: "Mezardakilerin piþman olduklarý þeyler yüzünden dünyadakiler birbirlerini kýrýp geçiriyor." Ölüm öncesindeki kavgalarýn ölümden sonra piþmanlýk getireceðini hissederek yaþayan insan, hiç piþman olacaðý þeyin kavgasýný verir mi? Hýrsla hayatýn ve eþyalarýn, burada kalacak þeylerin ardýna bir ömür boyu düþer mi? "Onlar, geride nice þeyler býraktýlar; bahçeler, çeþmeler, ekinler, güzel makamlar ve zevk ü sefa sürecekleri nice nimetler. Ýþte böyle oldu ve biz onlarý baþka topluma miras verdik."[2107]; "Ey iman edenler, size ne oldu ki: 'Allah yolunda topluca savaþa çýkýn' denildiði zaman yere çakýlýp kaldýnýz? Âhirettense dünya hayatýna mý râzý oldunuz? Ama dünya hayatýnýn geçimi (zevki), âhiret yanýnda pek azdýr."[2108]

Gerçek özgürlük, Allah'a koþmakta ve Allah'a yakýn olmaktadýr. Ýnsan, Allah'a ne kadar yakýn olur, O'na ne kadar baðlanýrsa o kadar özgür sayýlýr. Allah'tan uzak yaþayan insanlar köle insanlardýr. Meselâ; mobilyalarýnýn ve arabalarýnýn çizilmesine hiç dayanamazlar. Çünkü o çizilen þeylerin kölesi durumundadýrlar. Efendilerinin zarar görmesinden rahatsýz olurlar. Ama her gün dinleri, imanlarý, þerefleri, namuslarý çizilir, hiç rahatsýz olmazlar. Baþörtüsüne uzanan ellere kýzmaz; yeter ki o el, kendi putlarýna, efendilerine zarar vermesin. Menfaatine dokunulduðunda etrafý velveleye boðanlar, dinlerine ve âhiretlerine yapýlan hücumdan hiç rahatsýzlýk duymamaktalar. Böyle insanlarýn özgürlükten bahsetmeleri, kölelerin özgürlük dersi vermesine benzer.

Peygamberimiz'in tavsiyesi þöyle idi: "Bu dünyada, sanki gurbete gitmiþ, birgün yuvasýna tekrar dönecek biri gibi ol veya gelip geçici bir yolcu gibi yaþa."[2109] Hayatýn geçiciliðini kalbine ve kafasýna oturtmuþ bir müslüman geçici þeylere sevgi beslemez ve kendini baðlamaz. Zaten þu bir gerçektir ki; Allah'ýn dýþýndaki þeylere olan ilgi ile Allah'a olan ilgi arasýnda ters orantý vardýr. Bir kimsenin Allah'ýn dýþýndaki varlýklara, eþyaya ilgisi ne kadar fazla ise, Allah'a olan ilgisi o kadar azdýr. Böyle bir durumda ilgi duyulan þeyler Allah ile kul arasýnda engel  teþkil ederler. Bu yüzden Ýslâm, insanýn duygularýný âhirete yönetmek için Kur'an'da çok sýk þekilde ölüm, âhiret, kýyâmet, hayatýn geçiciliði üzerinde durur. Mekkî sûrelerin aþaðý yukarý tamamýnda, diðer sûrelerin de genelinde bu havanýn verilmeye çalýþýldýðýný görürsünüz. "Bilin ki, dünya hayatý bir oyun, eðlence, süs, kendi aranýzda övünme, mal ve evlat çoðaltma yarýþýdýr. (Bu) týpký bir yaðmura benzer ki, bitirdiði ot ekincilerin hoþuna gider, sonra kurur, onu sapsarý görürsün, sonra çerçöp olur. Âhirette ise çetin bir azab; Allah'tan maðfiret ve rýzâ vardýr. Dünya hayatý aldatýcý bir zevkten baþka bir þey deðildir."[2110]

Kur'an'a baktýðýmýz zaman adeta tüm azgýnlýk, isyan ve baþkaldýrýlarýn sebeplerinin tek sebebe baðlandýðýný görürüz. O da âhireti hesaba katmadan ve âhiretten korkmadan yaþamak. "Hayýr, doðrusu onlar âhiretten korkmuyorlar."[2111] Kur'an, terbiye etmeye çalýþtýðý insanda ilk etapta âhiret endiþesi oluþturmaya çalýþýr. Bu endiþe belli bir boyuta ulaþtýðý zaman insanlarýn hayatlarýnda inkýlablarýn gerçekleþtiðine þâhit oluruz. Meselâ; içki Medine döneminde ve yaklaþýk Uhud savaþý yýllarýna kadar yasaklanmamýþtýr. Fakat o tarihlerde içkiyi kesin olarak yasaklayan âyet inince evdeki þarap küplerinin kýrýlarak içkili hayata son verildiðini görürüz. Peki, bu neden kaynaklanýyor? Tabii ki âhiret ve Allah korkusundan. O insanlar o güne kadar öyle eðitilmiþ ki, yaptýklarý iþin âhirette kendilerine çok pahalýya malolacaðý söylendiði anda hemen o iþten vazgeçiyorlar.

Âhirete imaný, âhiret endiþelerini, cennet ve cehennem mefhumlarýný ortadan kaldýrdýðýnýzda insanlarý gerçek anlamda motive edemezsiniz. Yani iyi þeyleri kendiliklerinden yaptýrýp, kötülüklerden de kendiliklerinden vazgeçiremezsiniz. Âhirete iman; en büyük ve gerçek anlamda tek otokontrol mekanizmasýdýr. Âhiret ve Allah korkusu olmadan insanlarý neye göre ahlâklý ve dürüst olmaya sevkedeceksiniz? Eðer bir insan, yaptýðý bir kötülüðün cezasýný görmeyeceðini bilse, niye o kötülükten vazgeçsin veya yapacaðý bir iyiliðin karþýlýðýnda mükâfat yoksa niçin o iyiliði yapsýn? Denilebilir ki; insanlýk için. Ben ölür ölmez bu insanlar çok kýsa  bir  süre içinde beni unutacaklar. Unutmasalar bile, öldükten sonra bana ne faydalarý dokunabilecek ki?

Ama düþünün ki "bir varlýk" var ve "bir gün"  var. O varlýk, o günde yaptýðýnýz tüm iyiliklerin karþýlýklarýný kat kat fazlasýyla verecek ve yaptýðýnýz kötülüklerin de cezasýný verecek. O varlýk ki, hiçbir iyiliði unutmaz, adâletli, kimseye zerre kadar zulmetmez, hiçbir þeye ihtiyacý yok. Her þeyin yaratýcýsý ve sahibi, çok merhametli, çok affedici. Ýnsan, böyle bir varlýða iman edip sadece O'nun rýzâsýný kazanmak idealiyle yaþadýðý zaman artýk siz bu insanlarý "Allah'ýn rýzâsýný kazanma" amacýyla iyi þeylere kolayca yönlendirebilir ve kötü þeylerden de kolayca sakýndýrabillirsiniz. Aksi takdirde bütün çabalarýnýz sonuçsuz kalýr. Âhiret korkusu olmadan insanlar, fýrsat bulduklarýnda kötülük yapabilecekleri için kimsenin kimseye güveni olmaz.

Ýnsanýn ve insanlýðýn kemali, âhirete iman olmadan mümkün olamazdý. Toplumsal huzurun ve ferdin saadetinin âhiret inancýna baðlý olduðunu bize saadet asrýnýn örnek toplumu öðretti. Hiçbir ahlâkî kural tanýmayan, fuhþun alenen iþlenip suç sayýlmadýðý, birçok insanýn  babasýnýn tombala usulü belirlendiði, kokuþmuþ gelenek dýþýnda kanun ve nizamýn bulunmadýðý, hak ve hukukun deðil; gücün egemen olduðu, güçlünün hep haklý olduðu, kýz çocuklarýnýn diri diri topraða gömüldüðü, faizin ve her türlü haksýz kazancýn normal sayýldýðý, ezmeyene ezilmekten baþka bir seçenek tanýnmadýðý cahiliyye toplumundan dünya tarihinin ender þâhid olduðu faziletli bir toplum çýkarýlmasýnda, âhiret inancýnýn payý sanýldýðýndan da daha büyüktür.

Kur'an ve Sünnette Allah'a iman ile âhirete iman birlikte zikredilir. Zaten ikisini birbirinden ayýrmak mümkün deðildir. Ayýrdýðýmýz zaman bir anlamý kalmaz. Örneðin, laiklerin inandýðý gibi bir Allah'a inanýyorsunuz. Yani Allah'ýn, kendi varlýðýnýzý ve her þeyi yarattýðýný kabul ediyorsunuz. Fakat Allah'ý hayatýnýza karýþtýrmýyorsunuz. Kötülük yaptýðýnýzda ceza vermiyor; iyi ve dürüst davrananlara da ödül vermiyor. Allah aþkýna bana söyler misiniz böyle bir Allah'a inanmakla inanmamak arasýnda ne fark var? Hiçbir fark yok. Ama Allah'ýn iyileri mükâfatlandýran, suçlularý cezalandýran bir varlýk olduðuna iman eden, ayrýca zalimin cezasýný görmediði, mazlumun da hakkýný þu hayatta alamadýklarýný gören bir insan, elbette ölümden sonra bu iþlerin tamamlandýðý bir günün olduðuna zorunlu olarak iman eder. Zaten âhiret gününün bir baþka adý da "din günü"dür. Din'in sözlük anlamlarýndan birisi de mükâfat ve ceza olduðuna göre din günü; yapýlan iþlerin karþýlýklarýnýn verileceði gün mânâsýna gelir.

Ýki insan düþününüz. Birincisi hep onun bunun hakkýný gasbetmiþ, baþkalarýnýn alýn teri ve emeði üzerinde keyif çatmýþ, ikincisi, baþkalarýnýn hukukuna tecavüz etmediði gibi bir ekmeðini ikiye bölerek tasadduk etmiþ. Birincisi zulmetmiþ, ezmiþ, sömürmüþ ve semirmiþ. Ýkincisi yardým etmiþ, gönül yapmýþ, onarmýþ ve mazlumu kollamýþ. Birincisi cana, mala, ýrza tecavüz etmiþ; ikincisi caný, malý, ýrzý aziz ve muhterem bilmiþ  ve  korumuþ.  Birincisi  her  türlü ahlâkî kurallardan ve insanî faziletlerden uzak, arzularýnýn ve tutkularýnýn esiri olarak yaþamýþ; ikincisi Allah'ýn kendisi için çizdiði sýnýrlarý yine O'nun sevgisi ve korkusuyla çiðnememiþ ve hep ahlâkî, insanî deðer ve faziletleri koruyarak kurallarý yaþamýþ.

Evet, þimdi bu iki kiþinin de öldükten sonra ayný sonuçla karþýlaþýp yaptýklarýnýn yanlarýna kalacaðýný düþünmek hangi akla, hangi vicdana ve hangi adâlete sýðar?[2112]     

Dünyanýn; ekolojik anlamda tabii dengenin bozulmasý sýnýrýndan; ahlâkî, kültürel, siyasi, ekonomik vb. anlamlarda da toplumsal dengenin deformasyonu sýnýrýna kadar, ilahî olan her tür dengenin, tabiiliðin, sünnetullahýn sýnýrlarýný zorlayýcý bir sona doðru hýzla yaklaþtýðýný gördüðümüz bu dünyanýn her þeye raðmen  "halifesi" olarak seçilmiþleri olan insanlarýnýn, bu ilahî misyonlarýný yerine getirebilmeleri için hâlâ bir fýrsatlarý, bir þanslarý var.

Batý uygarlýðýnýn; insaný ve tabiatý tahrip eden, baþ döndürücü bir ilerleme-kalkýnma yarýþý ile büyüleyici çaðdaþlýk, modernlik sendromu ile ifsad edici iletiþim-medya hegemonyasý, iðfal edici gayri ahlâkî yaþam tarzý ile artýk âþina olduðumuz bu þeytanî uygarlýðýn saðýna, soluna, ortasýna bakmaksýzýn bütün yorumlarý, uzantýlarý ve sonuçlarý ile dünyayý ve insanlýðý tehdit etmesine son verebilmek için hâlâ insanlýðýn en erdemlilerinin yapacaklarý bir þeyler var.

Bu erdemlilerin ve daha doðrusu insana üflenen ilahî ruhun bütün erdemlerini temsil eden Ýslâm inancýnýn insanlýða sunacaðý ilahî hikmetin bir ayaðýný tevhid; diðer ayaðýný âhiret bilinci oluþturuyor. Batýnýn þeytanî hegemonyasýna alarak ilahî olana yüz çevirttiði, hikmeti ve ilahî bilgiyi unutturduðu, insanî olan, tabii olan, hak olan her þeye sýrtýný döndürdüðü insanlýk, içine düþtüðü þeytanî bataktan ancak tevhid ve âhiret ayaklarýna basarak doðrulabilir. Bu gerçek, yeryüzünün her yöresinde her gün her saat her an kendini gösteren trajik akýbetin farkýna varan, farkýnda olan müslümanlar için üstlenilmesi gereken aðýr sorumluluklar mânâsýna geliyor.

Dünya ve içindekilerin gelip geçici olduðunu, bir sýnama ve imtihan aracý olduðunu bilen ve böyle inanan Ýslâm insaný, bu bilgisini ve bu imanýný, kuru ve þematik, içi boþ ve vicdanî inanç kofluðundan çýkartýp, olmasý gereken yere, âlemlerin rabbi olanýn, dünya ve âhiretin sahibi olanýn istediði yere, hayatýn tam ortasýna oturtmak zorundadýr.
Âhiret inancýný hayatýn tam ortasýna oturtmak ne demektir? Ve bu, nasýl olabilir? Bu sorulara müslümanýn, her müslüman topluluðun âhiret inancýný gözden geçirmesi, içi boþ bir inanç olmaktan çýkartýp, hayatýna yön veren bir þuur/bilinç düzeyinde el almasý ve müslüman insanýn dünyevî yaþantýsýnýn bu bilinçle nasýl þekilleneceðini ortaya koymasý ile cevap verilebilir. Bu da, elbette ki dünyaya deðer vermeyerek, bir oyun ve eðlence gözüyle görerek dünyevî olana itibar etmeyerek, gelip geçici deðerlerden yüz çevirip, o büyük gün için, Rabbimiz'in karþýsýna tek tek çýkacaðýmýz, titreyerek ya da açýk alýnla çýkacaðýmýz hesap günü için yaþamakla mümkündür. Bu mümkünü, hayatýn tam ortasýna oturmuþ bir gerçekliðe dönüþtürebilmek, yani gerçekten hesap günü için, hesap gününe ayarlanmýþ bir biçimde yaþayabilmek için de âhiretin bilincine varmýþ olmak gerekiyor.

Ufuklarý ölümle sýnýrlý, ölüme kadar uzanabilen bir yaþam felsefesine inanan, ölüm öncesini de Allah'sýz, âhiretsiz, ed-Din'siz beþerî ideolojilerin yaþam projeleriyle tasarlayan þeytanýn kemalist ve batýcý dostlarýnýn egemen olduðu bir toplumda hem bu bilince ulaþabilmek, hem de bu bilincin gerektirdiði tarzda yaþayabilmek -iþin doðrusu- o kadar da kolay deðil. Çünkü iki yüz yýldýr ümmetin baþýna bela olan batý iþbirlikçisi egemen güçlerin, ezerek, zulmederek, hile, dolap ve desiseler kurarak, batý bataðýna sürüklemeye çalýþtýðý ümmetin ve bir parçasý olan yaþadýðýmýz topraklarýn  insanlarýný,  inkârýn,  þirkin,  sapmanýn,  yüz  çevirmenin,  yalanlamanýn, küçümsemenin, hor görmenin anaforundan baktýðý ilahî deðerlere, ed-din gerçeðine, felah (kurtuluþ) yoluna yeniden, býkmaksýzýn, usanmaksýzýn çaðýrmak ve bununla birlikte iþbirlikçilerin, satýlmýþlarýn, sömürücülerin, insanlýk düþmanlarýnýn, Allah düþmanlarýnýn düzenlerine karþý bitmez tükenmez bir kin pýnarýndan beslenerek savaþmak, bir ve en büyük olan Allah'a, âhiret gününe yakînen iman edenlerin mesleðidir. Âhiret bilincinin gerektirdiði tarzda yaþayabilmek bu mesleði icra etmektir ve onun için kolay deðildir.

Yaþadýðýmýz toplumda bir asra yakýn ifsad ve inkâr kaynaklý zulüm düzeninin, pozitivist ve modernist paradigmalar temelinde ürettiði kemalist, saðcý, solcu, milliyetçi, kapitalist vb. ideolojilerin kýskacýnda bulunan insanlarýn arasýndan çýkan müslümanlarýn, bu kýskacýn etkilerini tamamen silebildiðini söyleyebilmek çok zordur. Þu veya bu þekilde tevhid bilincine eriþmiþ insanlarýn ayný oranda ve önemde âhiret bilincine de ulaþabildiklerini ne yazýk ki iddia edemiyoruz. Eðer tevhid bilinci insanlara beyinlerdeki ve kalplerdeki putlarý, tâðutlarý yýktýrýyorsa; âhiret bilinci de hayattaki putlarý ve tâðutlarý yýkma mücâdelesine sevkeder. Dünyayý deðiþtirmenin, toplumu deðiþtirmenin, insaný deðiþtirmenin en doðal, en sýradan faturasý ve bedeli olan ölümü göze almanýn, ölüme atýlabilmenin, ölümden korkmamanýn insaný davasý uðruna mücâdeleye sevkeden en güçlü sâik olduðunu görürüz.

Eðer insanlar tevhid bilinciyle yorumlayabildikleri dünyayý deðiþtirebilmek için kýllarýný dahi kýpýrdatmýyorlarsa, ya da sadece kýllarýný, ya da dillerini kýpýrdatýyorlarsa, iþte o zaman insanlarýn iç dünyalarýna inip oradaki tortuyu, toplumun kültüründen kalmýþ gizli kalýntýlarý, yani o çýplak ölüm korkusunu, o açýk dünya sevgisini bulup çýkarmak gerekir; zira insanlarý, tevhide ulaþtýðý halde yerinde tutacak olan, hâlâ yaþamaya, yalnýzca yaþamaya sevkedecek o

Ynt: Ahirete iman By: Fethiye Çopur Koü Date: 05 Aralýk 2018, 08:55:40
“Ýnsan ölünce, þu üçü dýþýnda bütün amellerinin sevabý kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifade edilen ilim, arkasýndan dua eden hayýrlý evlat.” (Müslim, Vasiyyet 14.) Sizlerde bu güzel bilgiler sayesýnde hayrlý sadakaya-ý cariyer vermiþ oldunuz. Rabbim razý olsun . Bütün hayýrlý amellerinizin karþýlýðýný görmeniz duasýyla...
Ynt: Ahirete iman By: ceren Date: 05 Aralýk 2018, 15:18:40
Esselamu aleyküm. Ahirete iman eden dunyasýný ahiretini kazanmak için yaþayan ve hayatýn anlamýný bulan ve kurtuluþa eriþen kullardan olalým insallah. Rabbim razý olsun bilgilerden kardeþim..
Ynt: Ahirete iman By: Sevgi. Date: 03 Ocak 2019, 01:44:25
Aleyküm Selam. Rabbim imanýmýzý kuvvetli eylesin. Herdaim Rabbimizin Rýzasýný kazanýcak hayýrlý ameller iþliyenlerden oluruz inþaAllah
Ynt: Ahirete iman By: Bilal2009 Date: 03 Ocak 2019, 18:39:20
Ve aleykümüsselam Rabbim bizlerin ilmini artýrsýn Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Ahirete iman By: ceren Date: 04 Aðustos 2019, 15:25:41
Esselamu aleykum. Bu dünyasýný ahiretini kazanmak icin yaþayan ve allahýn rahmetine merhametine erisen kullardan olalim inþallah. ..
Ynt: Ahirete iman By: gulsahkilicaslan Date: 05 Aðustos 2019, 00:32:52
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaþým için razý olsun

radyobeyan