Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Nur ve zulmet By: sumeyye Date: 30 Ekim 2010, 14:01:53
Nur ve Zulmet


Cenâb-ý Hakk, insan idrâkini ancak zýdlýklar yoluyla hakikate ulaþabilecek bir vasýfta yaratmýþtýr. Bundan dolayýdýr ki, âlemimizde zýddý olmayan þeyin insan idrâkine sýðmasý imkânsýzdýr. Gerçekten hayrý þer ile, güzeli çirkin ile, doðruyu eðri ile ve nûru zulmet ile kavrayabiliriz. Îmânýn ulviyyetini küfrün süfliyyeti ile anlayabiliriz. Bu deðerler hep zýdlarýyla kâimdir.

Bütün insanlarýn îmân ve küfür mâcerâsý Allâh Teâlâ'nýn "Hâdî"1 ve bunun zýddý olan "Mûdill"2 sýfatlarý arasýnda seyreder. Yeryüzünün, nûr ve zulmet cereyanlarýna mâruz kalmasý hayât hâdiselerinin birbirine zýt olan "nûr ve zulmet" keyfiyetleri altýnda mütâlaa olunmasýna sebep teþkîl eder.

Kur'ân-ý Kerîm, insanlarý "nûr ve zulmet" ihtilaçlarý karþýsýnda irþâd etmekte ve zulmetten sakýndýrarak onlarý nûra sevk etmektedir. Allâh'ýn sýfatlarýnýn tekvînî tecellîsi ile fiilî kâinat vücûda geldiði gibi kelâmî bir tecellî zemîninde de Kur'ân-ý Kerîm ortaya çýkmýþtýr. Buna göre kâinat, mûcizevî Kur'ân-ý Kerîm'in bir nevî mufassal tefsiri demektir. Yani Kur'ân-ý Kerim, kelimeli bir cihân; kâinat ise kelimesiz bir Kur'an'dýr. Kâinat, türlü tekvînî âyetlerle donatýlmýþ kudret ve esrar yazýlý bir kitap gibi ibret nazarlarýna sunulmuþtur. Ýnsan ise bu iki tecellînin özü, zübdesi ve tohumu mesâbesindedir. Nitekim Cenâb-ý Hakk kulun kendi katýndaki mevkîini þu hadîs-i kudsîde ne güzel ifade eder:

"Ey kulum! Seni kendim için yarattým. Bütün eþyâyý da yine senin için halkettim. Benim, senin üzerinde olan hakkým, senin için yaratýlanlarýn seni -gaflete düþürerek- benden alýkoymamasýdýr. Çünkü sen benim için yaratýldýn."

Bu sebepledir ki, mutasavvýflar insandan "zübde-i âlem", "âlem-i saðîr" diye bahsetmiþlerdir. Bu durum insanýn hayra da þerre de, nura da zulmete de meyli ve iktidârý olduðunu ifâde eder. Yine bu keyfiyyet Ademoðlunun ruhlar âleminden "ete kemiðe büründürülerek" bu dünyaya gönderilmesinin hikmetini ortaya koyar.

Ýnsanoðlunun dünya hayatýndaki mes'ûliyeti, nefsindeki zulmete karþý bir lutf-i ilâhî olarak sahip bulunduðu "nûru" gâlip getirmesidir. Bu sebepledir ki, Kur'ân-ý Kerîm, insanýn iç ve dýþ dünyâsýnda ve içinde yaþadýðý toplumda nûru zulmete gâlip getirmek istikâmetinde emir ve nehiylerle doludur. Âyet-i kerîmede buyurulur:

"Ey habîbim! Sana karþý gelenler hiç yeryüzünde gezmediler mi? Zîrâ gezselerdi elbette düþünebilecek kalpleri, iþitebilecek kulaklarý olurdu. Ama gerçek þu ki, gözler kör olmaz; lâkin göðüsler içindeki kalpler kör olur." (Hac, 46)

Kelâmî kâinât olan Kur'ân-ý Kerîm'de gâfil kalplere þöyle hitâb edilir:

"Kur'ân'ý inceden inceye bir düþünmezler mi? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?" (Muhammed, 24)

Kâinât ve Kur'ân sâhifelerini okuyabilenler; idrâk, kalp tasfiyesi, nefis tezkiyesi nisbetinde feyizlenerek Allâhu Teâlâ'nýn zâhirde ve iç âlemdeki tecellîleri ile nûrânîleþirler.

Maalesef, zaman zaman gâfil beþeriyyet; Peygamberlerle baþlatýlan nûrânî devri türlü cehâlet, menfaat ve karanlýk felsefelerle karartarak, ilâhî hakîkatlerden mahrum kalmýþtýr. Makam, mevkî ve servet gibi gel-geç fânî imkânlarý putlaþtýrarak Allâh'ýn nûrundan uzak kalma netîcesinde zihinleri evhâm ve hayâlât yýðýnlarý hâline dönüþmüþtür.

Âyette de: "Allâh göklerin ve yerin nûrudur." (Nûr, 35) buyurulmaktadýr. Bu âyetin muktezâsýnca Allâh tanýmazlýðýn en büyük körlük olduðu anlaþýlmaktadýr.

Ýslâm dîni; akýlda, duyguda, bedende, sanat ve ticârette, âmirlik veyâ memûrlukta, varlýk veyâ darlýkta velhâsýl, bütün ferdî ve ictimâî münâsebetlerde nûr ve zulmet hakîkatini ciddî bir basîretle tâkib etmemiz ve nûrlu yaþayýp nûrlu ölmemizi emir buyurmaktadýr.

Kur'ân gölgesinde birbirine zýd olan; ilim ile cehil, hak ile bâtýl, hayýr ile þer, sýhhat ile maraz, selâmet ile musîbet, adâlet ile zulüm ve nihâyet îmân ile küfrün zýtlýklarýnda birinciler nûr, ikinciler zulmettir. Ýctimâî hayatta hürriyete mukâbil esâret, güzel ahlâka mukâbil süfliyyet, çalýþmaya mukâbil tembellik, nikâha mukâbil zinâ, merhamet ve þefkate mukâbil, duygusuzluk ve cimrilik, afvediciliðe mukâbil kin ve emsallerinin birincileri nûr, mukâbilleri ise zulmettir. Teblîðâtlarý ile nur ve zulmeti tâyin ve teþhîs eden ve onlara karþý beþerî tavrýn ne olmasý gerektiðini bildiren peygamberler ve vârisleri olan sülehâ ve ulemâ nûr, bunlara aykýrýlýk ve direnmeler de zulmettir.

Peygamber silsilelerinin, nübüvvet ve kudsî neþ'elerle cihâný aydýnlatmalarý, bilhassa "Varlýk Nûrû Hazreti Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin cismâniyet-i Muhammediyye ile dünyaya teþrifleri, O'nun zuhûruyla ilâhî rahmetin bu âlemi kuþatmasý, insanlýða ebedi bir meþ'ale olan Kur'ân-ý Kerîm'in nezd-i ilâhî'den kâlb-i pâk-i Muhammedî vasýtasý ile beþer idrâkine intikâli, bütün zaman, mekân ve insanlýða lutfedilmiþ muazzam bir nûrdur. Tarih sâhifeleri þahittir ki, hakkýn ve hukukun yok olduðu, küfrün hayatý çirkinleþtirip iðrenç hale getirdiði, insanlýðýn yüzkarasý olan câhiliyye devirleri korkunç bir zulmettir."

Âyet-i kerîmede:

"Allâh'a, Rasûlüne ve indirdiðimiz o nûra (Kur'ân'a) îmân ediniz. Allâh yaptýklarýnýzdan haberdardýr." (Teðâbun, 8) buyurulmaktadýr.

Kur'ân nûrundan uzak yaþayanlar hayatýn zulmet yolcularýdýr. Bilhassa tahsîl çaðýndaki çocuklarýmýzýn Kur'ân-ý Kerîm ve dînî bilgilere, îmân ve ahlâk terbiyesine þiddetle ihtiyaçlarý vardýr. Dînî terbiyeyi yalnýz âilelerin verebileceði kanaati doðru deðildir. Nasýl fennî tahsîl âileden deðil mektepten alýnýyorsa dînî tahsîlin de ehlinden alýnmasý zarûrîdir. Bununla beraber kendi çocuklarýmýz için dînî gayrette bulunurken civârýmýzdaki gençleri ihmâl etmek de Ýslâm'ýn emrettiði diðergâmlýða uygun düþmez.

Her þey gibi insan da terbiye ile olgunlaþýr, cevherini bulur. Ýnsanýn mânevî yapýsýna kudret eli ile býrakýlmýþ, kudsî istikbal tohumlarý vardýr ki; o tohumlar açýlmak, baharýn renklerini ve güzelliklerini ortaya dökmek için îmân ve Kur'ânî feyizleri beklerler. Bir toprak ne kadar verimli olursa olsun, ona hayat veren bereketli yaðmurlardýr. Ýnsanýn da verimli olmasý onun mânevî terbiyesindeki feyz ve berekete baðlýdýr. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

"Yedi yaþýnda yavrularýnýzý namaza alýþtýrýn" diye emir buyurarak, dînî terbiyenin pek erken çaðlardaki lüzûmuna iþâret etmiþtir. Çünkü küçük yaþtaki çocuklara yapýlan samîmi telkînât, onlarýn zihinlerinde mermere hakkedilen yazý gibi kalýcý olur. Îman ve sevgi de lâyýký vechile kalbe girerse hayatý boyunca devâm eder.

Hakk dostlarýndan Ebu Bekr Varrak Hazretleri oðlunu Kur'ân-ý Kerîm öðrenmesi için mektebe gönderirdi. Oðlu birgün dersten dehþet içinde ve benzi sararmýþ bir halde geldi. Bu hali gören Ebu Bekr Varrak Hazretleri;

"-Hayýrdýr evlâdým, bu ne hâl!" diyerek sebebini sordu. Oðlu da;

"-Babacýðým, bugün mektepte Kur'ân-ý Kerîm'den "Eðer inkâr ettiðiniz takdirde çocuklarý ak saçlý ihtiyârlara döndürecek (kýyâmet) gününden nasýl korunabileceksiniz?" âyetini okuduk. Bunu düþündükçe dehþet ve ürperti içinde kalýyorum." dedi.

Bir müddet sonra da Ebu Bekr Varrak Hazretleri'nin oðlu vefat etti.

Ebu Bekr Varrak Hazretleri sýk sýk oðlunun kabrini ziyâret eder ve kendi kendine;

"-Ben bunca zamandýr Kur'ân-ý Kerîm okurum. Hukûk-ý Ýlâhiyye'den bu çocuk kadar duygulanamadým. Bana ne yazýk!" der ve üzülürdü.

Ýþte Kur'ân-ý Kerîm, küçücük mâsûm yürekleri dahi titreten böyle esrâr ve ibretler ummânýdýr.

Allâh -celle celâlühû-'n kelâmýný tilâvet, hiç þüphesiz ki ibâdetler içerisinde en faziletli olanlardandýr. Namazda kýyâm ve rükûnlar mâzeret dolayýsýyla tam olarak ifâ edilemese de yine namaz câizdir. Lâkin kýraatsiz namaz mümkün deðildir. Bununla beraber onu en güzel þekilde tilâvet eylemek zarûreti vardýr. Nitekim Cenâb-ý Hakk;

"Kur'ân'ý tâne tâne tilâvet et!" (el-Müzemmil,4) buyurmaktadýr.

Âyet-i kerimede buyurulur;

"Kur'ân okunduðu zaman onu dinleyin ve susun ki, size merhamet edilsin!" (el-A'raf, 204)

Çünkü susmak iyi dinlemeye, iyi dinlemek basîrete, basîret ise feyzin artmasýna ve rahmet-i ilâhiyeye nâil olmaya sebep olur. Hazreti Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ýbn-i Mes'ûd'a Kur'ân-ý Kerîm okumasýný ister, kendileri de nemli gözlerle ve büyük bir mânevî hazla dinlerdi.

Bir anne-babanýn yavrusunun okuduðu Allâh kelâmýný dinleyip duygulanmasý ne büyük seâdettir. Bir tohumun kaderinde saklý olan çýnar aðacý gibi, emek verdiðimiz yavrularýmýz belki Rabbimizin sâlih ve sâdýk kullarýndan olacaktýr. Böyle anne ve babalara ne mutlu!...

Her ferd, ana-babasýna hürmet -hatta belli bir ölçüde muhabbet de- duyar. Lâkin evlâda karþý olan muhabbet, ana-babaya karþý olan muhabbete gâlebe hâlindedir. Cenâb-ý Hakk muhabbete muhâtap olan "evlâd" ve "mal"ý Hakk yolunda istikâmetlendirilmez ise "fitne"; evlâd sâlih ve mal da Hakk yolunda infâk hâlinde ise "zînet" olarak tavsif buyurmuþtur. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de bu þekilde evlâdýný terbiye eden ana ve babalara þu müjdeyi vermiþtir:

"Kur'ân-ý Kerîm okuyanýn anne ve babasýnýn baþýna yarýn kýyâmet günü nûrdan taçlar koyarlar. Nûrdan elbiseler giydirirler ve onlarý cennet buraklarýna bindirirler. Melekler etraflarýnda dolaþýr ve onlarý cennet tarafýna gönderir-ler. Þöyle nidâ edilir: "Bunlar, dünyada çocuklarýna Kur'ân-ý Kerîm okumayý öðreten ve öðrenmelerine gayret eden anne ve babalardýr."

Evlâda karþý fýtratta mevcûd olan muhabbet temâyülü sebebiyledir ki, hemen herkes evlâd sâhibi olmayý arzu eder. Halbûki evlâda güzel bir istikâmet vermekteki mes'ûliyet hakkýyla düþünülebilse, ürperip titremeyecek bir insan tasavvur olunamaz. Aksine, evlâda güzel bir istikâmet vermekteki muvaffakýyet, insanýn yaratýlýþ sebebi olan "Rabbini tanýyýp ibâdetlerle O'nu tekrîm etmek" gayesine mâtuf olduðundan insan için paha biçilmez bir kazanç kaynaðýdýr. Çoluk çocuðu geçindirmek ve onlarýn mânevî terbiyeleri husûsunda katlanýlan aðýr meþakkatler, ana-babanýn günahlarýna keffâret teþkîl edecek bir derecede hasenât sebebidir. Sadaka vermekten de efdaldir. Yetiþtirilen o sâlih ve sâdýk çocuklar âhýrette ebeveyn ile cehennem arasýnda perde olacaktýr.

Çocuklar, servetimizin en yüksek kýymetleri, Rabbimizin en büyük lutfu, ihsân ve inâyetidir.

Nesillerini muhafaza duygusu içinde çýrpýnan bitkiler ve hayvanlar karþýsýnda, kâinâtýn en yüksek varlýðý olan insanlarýn nesillerini mânevî duygu ve Kur'ân nûrundan bîgâne yetiþtirmeleri çok acýdýr. Ana ve babanýn vazifeleri, onlarý lüzûmundan fazla yedirmek içirmek gibi ten gýdalarý ile ifrata varacak þekilde gýdalandýrmak deðil; rûhî gýdalarla rûhî neþ'elerle istikbâle hazýrlamaktýr.

Bir çocuðun gönlüne, Allâh Teâlâ'nýn ve Peygamber-i Zîþan efendimizin muhabbeti iyice zerk edilmezse, o çocuk âdet yerini bulsun diye isteksiz, sönük bir halde dînî vazîfelerini yapar. Hatta devamlý yapmasý lâzým gelen namazýný bile ara sýra kýlar. Ýbâdetin zevk ve lezzetini tatmaktan mahrûm kalýr.

Onlarý, Kur'ân ve sünnet dünyasý içinde yetiþtirmemiz sevgi ve merhamet muktezâsý; ihmâli ise zulmettir. Onlara gelin veya damat ararken de dünyevî kýymetlerden ziyâde îmân ve güzel ahlâk nurlarýný gözetmeliyiz. Zîra dinî ve ahlâkî duygularla beslenmeyen âile yuvalarýnýn sonu; ya ayrýlýk yada mezara kadar devâm eden ýzdýrab dolu bir hayat olur.

Çocuklarýmýzý havaîlikten, haþarýlýktan, lüzumsuz gezi ve israflardan, eve geç gelmelerden ahlâk bozucu medya te'sîrlerinden korumalý, ruhlarýný Allâh -celle celâlühû-, Kur'ân, evliyâullâh, sâlihler ve sâdýklarýn sevgisiyle doldurmalýyýz ki, kalbleri zulmetten korunsun, nûrânî þebnemlerle ihyâ olsun.

Mâsûm gönüller, Allâh -celle celâlühû- ve Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin muhabbet ve rûhaniyeti ile dolduðu zaman ibâdetler de þevk ve hûþû haliyle kemâle doðru mesâfe alýr. Kalblerindeki imânlarý kuvvetlendiði için gönül dünyalarý zenginleþir. Kur'ân-ý Kerim'i bambaþka bir lezzet ile tilâvet ederler. Emir ve yasaklarýna karþý dikkatli olurlar. Kur'ân ve Rasûlullâh ahlâký ile ahlâklanýrlar.

Ýlmin kötüye kullanýlmamasý için din ve ahlâk himâyesi þarttýr. Toplumdaki anarþiyi önleyebilmek ancak îmân ve Kur'ân terbiyesiyle mümkündür. Dinsiz ve ahlâksýz bilgilerin ictimâî bünyede açtýðý yaralar gözler önündedir. Birtakým kiþilerin bilgilerini din ve ahlâk temellerine saldýrý vâsýtasý olarak kullandýklarý veyâ nefsî arzularýna meyl ederek istismârda bulunduklarý günlük müþâhedeler arasýndadýr. Dînî terbiyenin ihmâli, maddecilik yâni dünyâ menfaatine râm olma belâsýný getirir ki, bu da dinsizliðin âmillerinden ve temel taþlarýndandýr. Maddecilik, bir felsefe deðil, fikrî zavallýlýktýr. Hikmet deðil, illettir.

Dinsizliðin en mühim sebeplerinden biri de bâzý gâfil ve münkirlerin beþerî zekâ ve bilgilerinin selâhiyet hudûdunu kavramaktan mahrum olmalarýdýr. Bunlar idrâkte âciz kaldýklarý bilgileri inkâra kalkýþan zavallýlardýr.

Haddini, cehâletini bilmeyen bu tip münkirler için Kur'ân-ý Kerîm'de þöyle buyurulur:

"Ýnsan görmez mi ki biz onu nutfeden yarattýk. Bir de bakýyorsun ki, apaçýk düþman kesilmiþ." (Yâsin, 77)

Bu münkirler, kendilerini îkâz ve aydýnlatmak isteyenlere de kalp âlemleri ölü olduðu için, "Ýlim asrýndayýz, bunlar eskilerin masallarýdýr." gibi sözler söylemeye ahmakça cür'et ederler. Bu tipler hakkýnda âyet-i kerîmede:

"Onlara peygamberleri açýk deliller ve mûcizelerle geldiklerinde; kendi ilimleriyle çalým sattýlar. Dînî hakîkatlerle olan istihzâlarý, böbürlenmeleri onlarý azab çemberine almýþtýr." (Mü'min, 83) buyurulur.

Dinden mahrûm olan kiþi; aczini kuvvet, sefâletini saâdet bilen mücessem bir gâfildir.

Yavrularýmýza verebileceðimiz en mühim mîrâsýmýz, onlarýn âhiret âlemini kurtarmaya yönelik gayretlerimizdir.

Hem çocuklarýmýza dinî terbiye vermek, hem de talebesizlikten kapanma tehlikesiyle karþý karþýya bulunan Kur'ân Kurslarý ve Ýmâm Hatip Okullarýný yaþatmak ve toplumun ahlâksýzlýk, cehâlet, terör ve anarþiye karþý huzur ve selâmetini temin etmek için gayretlerimizi artýrmamýz hepimizin üzerindeki bir vecîbedir.

Âyet-i kerîmede Cenâb-ý Hak:


"Biz Kur'ân'dan öyle bir þey indiriyoruz ki o, mü'minler için þifâ ve rahmettir, zâlimlerin ise sadece ziyânýný artýrýr." (Ýsrâ, 82)

Bir baþka âyet-i kerîmede de:

"...Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allâh'ýndýr. Fakat münafýklar bunu anlamazlar." (Münâfikûn, 7) buyurmaktadýr.

Yukarýdaki âyet-i kerîme mûcibince evlâdlarýmýzý istikbâl endîþesi ve birtakým dünyevî arzular sebebiyle Kur'ân Kurslarý ve Ýmam-Hatip okullarýndan uzak tutmak ve onlarý bu mânevî sofradan mahrûm býrakmak acý bir zaaftýr. Zîrâ, istikbâli lutfedecek olan, ancak kâinâtýn Hâlýk'ýdýr.

Tarih þâhiddir ki, Peygamber, evliyâ, sâdýk ve sâlihlerin izinden giden milletler ihyâ ve âbâd olmuþlar; zýddýna gidenler ise insanlýk haysiyetini kaybederek berbâd olmuþlardýr.

Nitekim hadîs-i serîfde de:

"Muhakkak ki Allâh -celle celâlühû-, þu Kur'ânla bazý kavimleri yükseltir. Bazýlarýný da alçaltýr." (Müslim, Ýbn-i Mâce) buyurulmaktadýr.

Dünyâ, baþta "Rahmân ve Rahîm" sýfatlarýnýn olmak üzere bütün ilâhî esmânýn tecellîsine açýk bir sofradýr. Bu tatlý dünya sofrasýna Hakk'ýn lutfu ile oturduðumuzu, bir gün kalkýp gideceðimizi unutmamalýyýz. Bu sofranýn âdâbýna riâyet etmeyi de bir zarûret bilmeliyiz.

Bu ibretli sofradan, sâlihler de, fasýklar da istifâde edecektir. Âhýret ise þaþmaz bir vaad ve hakîkattir. Orada, kudreti nâ-mütenâhî olan Hâlýk Teâlâ hükmedecektir.

Hayâtýn, îkâz edici ibretli hâdiseleri en hakîkî muallimdir. Ýlâhî hesâba çekilmeden evvel kendimizi hesâba çekmek sûretiyle, evlâd ü iyâlimizin yetiþtirilmesindeki mesûliyetimizi ve bu vazîfedeki ihmâlin vebâlini iyi mîzân etmek mecbûriyetindeyiz.

Allâh'ýn huzûrundaki hesâb ve teftîþ günü, kaçýnýlmaz bir mecbûriyettir. O günün þiddeti âyet-i kerîmede:

"Sert, belâlý bir gün" (Ýnsan 10) þeklinde tavsîf edilmiþtir.

Diðer bir âyet-i kerîmede de:

"O gün insan diyecektir." (Kýyâmet, 10) buyurulur.

Sözlerin en güzeli Allâh'ýn kelâmýdýr. Hidâyet yolunun en güzeli Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in nurlu, uðurlu ve mübârek yoludur.

En güzel mîrâs, bu mukaddes emânetin mâsum yüreklere tevzî edilmesidir. Bir îkâz-ý ilâhî olarak âyet-i kerîmede þöyle buyurulur:

"Ey insanlar! Kendinizi ve âilenizi yakýtý insanlar ve taþlar olan ateþten koruyun!" (Tahrîm, 6)

Rabbimiz, ittikâ ve ihsân ile kalplerimizi techîz eylesin! Temiz vicdânlar ve nûrânî kalpler ile âhiret yolcusu olmayý ihsân buyursun! Ebedî seâdetin dünyâdaki baþlangýcý olan Kur'ânî ve Muhammedî bahar iklîminin vecdi içinde yaþamayý cümlemize nasîb eylesin! Cümlemizi îmân kardeþliði, Kur'ânî feyiz ve Muhammedî ahlâk ile tezyîn eylesin!

Âmîn!..

 


Osman Nuri Topbas

radyobeyan